*

  • ilk defa demir ökçede karşılaştığım, jack london'ın aynı isimli bir de kitabı olan kavram.
    bir toplumu ekonomik anlamda sınıflandırdığımızda o toplumda yer almayan insanlardır. devlet ve toplum tarafından dışlanmış, ekonomik ve sosyal bir sıfatsızlaşma yaşamış, kısacası kendi hallerine bırakılmışlardır.
    her gün sokaklarda gözlerine bakamadan geçtiğimiz, nerede yaşadıklarını hiç bilmediğimiz ve içten içe korktuğumuz o varlıklar uçurum insanlarıdır.
    dilimizde kaybedecek bir şeyi olmayan insanlar olarak tanımlanırlar.
  • "kötüler iyileri de bozar ve tümü hep birlikte kokuşup gider"

    "neticede,güçlü bir adamı kılıç darbesiyle öldürmek,sinsi sanayi ve siyaset oyunlarıyla onu ve sonraki nesilleri hayvana çevirmekten iyidir"

    gibi sözlere sahip; sıkıcılıktan uzak,insanı üzen,yaşadığı hayata şükrettiren jack london eseri. yazar londra'nın doğu yakasında yaşayanların durumunu anlamak için onlardan biri gibi giyinip çeşitli işlerde çalışır,çeşitli evlerde kalır,yaşanan sıkıntıları size daha iyi anlatabilmek için sayısal örnekler verir ve hükümete itinayla giydirir. "ben düşünceli biriyim,insanları anlayabiliyorum" falan diyen,bu devirde bununla övünmekte kendini haklı bulan biriyseniz bu kitap yüzünüze şımarıklığınızı çarpıp şöyle seslenir:
    yaşamakla düşünmek aynı değil ve hiçbir zaman olmadı
  • en sevdiğim jack london kitapları demir ökçe, martin eden, uçurum halkı, açlar ordusu, john barleycorn/intihar, ay vadisi. yalnız serserilikle ilgili kitabı açlar ordusu muydu, başka bir kitap* mıydı emin olamıyorum.

    50 yaşlarının hissiyatıyla sadece intihar/john barleycorn'u tekrar okumak istemem, beni sıkacaktır. martin eden, demir ökçe, uçurum insanları, açlar ordusu, demiryolu serserileri sıkmaz. hepsi üst üste olmayacak, seriyi aralıklı okumalıyım. ilginç şekilde belgeselimsi olan kitaplarına, ufaklıklara daha çok güveniyorum. uçurum insanları, açlar ordusu ve demiryolu serserileri'ni ciddi çağrıştırıyor, farklı zamanlarda yaşasa da o kitapların maceraları birbirinin karşılığı/izdüşümü gibi. yani londra'nın sefaletini anlattığı halde gene bir tür insanlık serüveni tadı mı vermiş, kendim de şaştım. yoksa ben mi sefaletten keyif almışım? (bkz: jack london/@ibisile)
  • benim için ademden önceden sonra gelen jack london eseridir.

    en etkileyici kısmı ise jack london’ın bir süre gerçek bir evsiz gibi yaşaması ve kitapta da bu gözlemlerini anlatmasıdır.
  • "insan, uçurumun kenarına varmadıkça kanatlanamaz."
    kazancakis
  • orkun uçar’ın aynı adlı bir mini öyküsü bulunan insanlar.

    önleri uçurum arkaları sarp kayalar ile çevrelenmiş ve bu yüzden köylerinden hiç çıkamayan, tüm ihtiyaçlarını kutsal saydıkları büyük bir ağaçtan karşılayan insanların öyküsü...
  • martin eden'den sonra hayal kırıklığına uğratmadı. bir analist,sosyolog titizliği ile inceler doğu londrayı 1902. mesele doğu londra değil aslında yoksulluğun sebep olduğu musibetler. olayları yüzeysel değil de temel olarak özellikle ekonomik bağlamda değerlendirdiğimizde çözüme ulaşmanın ne denli kolay olduğunu (yeni bir örgütlenme biçimi ve yeni yönetim) gösteriyor.
  • jack london'in zamaninda londra'nin dogu yakasinda fakir insanlarin daha dogrusu ölüm kalim savasi veren insanlarin aradinda yasadigi donemi kaleme aldigi kitap.

    medeniyetin gobeginde donemin en modern ve refah hayati yasanirken birkac kilometre doguda insanlar sokaklardaki camurlu meyve kocanlarini yemektedir. yatacak yerleri olmadigi icin butun gece yurumek zorundadirlar zira polisler sokaklarda uyumalarina izin vermemektedir.

    okurken her sayfasinda huzunlendiren bir kitap.ozellikle kadin ve cocuklarin durumu insani 100 yil sonra bile rahatsiz etmekte...
hesabın var mı? giriş yap