• 2006 cikisli ilk to-mera albumunun adidir.. her ne kadar bir prog ve hatta power-prog albumu olsa da vokalin olaya kattigi atmosferden dolayi gothic metal tadida yakalamanin mumkun oldugu bir eser.. album uzerinde uzun dinleme seanslari yapmadim ancak ilk izlenimim grubun gecen seneki basarili demoyla dogan beklentileri pek karsilayamadigi yonunde.. tamam potansiyel var elemanlarda.. album suresince bir kac yerde yakaliyorlar bir seyler.. ancak genel anlamda cok buyuk bir uyum sorunu oldugunu soylemem lazim.. yapilan muzik assagi yukari klasik power-prog kaliplarinda.. symphony x, evergrey, threshold civarlarinda dolasiyor.. ancak vokal fazlasiyla tekduze.. power-prog'un yuksek enerjili, tempolu yapisina at sikinde kelebek gibi kalmis julie kiss'in baygin vokalleri.. kendisi gothic/atmosferik isler yapan bir gruba ziplasa daha basarili olur kanaatindeyim.. bi yandan oldukca sert rifflerle gaza basmaya calisan bir grup ote yandan olayi yavaslatan bir vokal.. ne anladim ben bu isten.. belki yapilan muzigin kendisi tutarli olsa kurtarirdi bunu ama daha ilk albumde oturmus bir sound beklemek belki haksizliktir.. album genelinde bir butunsuzluk var.. sarkilar parca parca kalmislar.. elemanlarin biraz daha oturup calismasi gerekiyor sanirim..

    edit: sirenia ve tristania gibi 2 benzer grubun son albumlerini dinledikten sonra kendilerine haksizlik ettigimi anladim.. bayan vokalli osuruktan gotik gruplara gore cok cok saglam bir prog altyapisi var bunlarin.. vokal hala biraz bayik geliyor ama..

    tracklisti de vereyim de tam olsun..
    1. traces
    2. blood
    3. dreadful angel
    4. phantoms
    5. born of ashes
    6. parfum
    7. obscure oblivion
    8. realm of dreams
  • ortaçağda tedavüle girmiş bir tabirdir. "bireyselizasyon"un gelişmesiyle, bireyin biricikliğine özgü özelliklerin aşılmasından sonra burun buruna gelinmiş bir makamdır. yanlış bilmiyorsam mucidi hazreti kant'tır.
    trans: öte demekliktir.
    sendent: (scendere) zıplamak, aşmak, geçmek anlamındadır.
    al: sıfat ekidir.
  • felsefedeki karşılığı "transcendent" yani "aşkın"dan keskin biçimde ayrılır. yani aralarında "kavram" ve "kavramsal" arasındaki türden basit bir ilişki yoktur. zaten ikisi de sıfattır ve birbirleriyle yer değiştirebilir de değildirler. hatta bu ikisi benim karşılaştığım bağlamların hepsinde birbirleriyle yakın ve bağlantılı olmaktan ziyade uzak ve ayrımlıdır. bu bana yüzeysel bir bakışla kant'ta da böyle gibi görünüyor, ama eklentiler, değişiklikler ve çelişkilerle dolu kesif kant külliyatı hakkında yanılıyorsam bile ki bu çok olası, bu iki kavram arasında özgül bağlamlarda "kendiliğinden" bir içeriksel türeme ve/veya geçişlilik ilişkisi varsaymak yine de hata olur ve varlığı iddia edilecek bir ilişkinin felsefi bir çalışmayla gösterilmesi, en azından şerhinin düşülmesi gerekir diye düşünüyorum. biçimsel açıdan birinin öbüründen türediği bariz olan bu iki kavram için bunları söylemenin ilk bakışta sağduyuya aykırı göründüğünün farkındayım, ama bu böyle ve şu yüzden çok önemli:

    bu kelimenin türkçe felsefe çevirilerinde "aşkın" şeklinde çevrilmesi "fahiş hata" tabir edilebilecek ağır içeriksel tahrifata yol açar. doğru karşılığı kati surette "aşkınsal"dır. aşkın değil, aşkınsal. bu, özensiz bir çeviride örneğin "aşkın gerçekçekçilik" türlerine karşı olan "aşkınsal gerçekçilik"in (transcendental realism) yalnızca olduğundan farklı değil, kimi zaman olduğuna neredeyse karşıtmış gibi gösterilmesi kadar korkunç sonuçlara yol açmıştır.
  • ing. aşkınsal, transandantal. felsefi anlamının tek bir cümlelik tanımı yapılabilse bile anlaşılamayacağı için epeyce kafa karışıklığına neden olur. aşkın (transcendent) kavramından farklıdır. en başta çok temel bir farklılık vardır; aşkınsal olan, aşkın değildir. ancak yine de aşkınsalın ne olduğunu anlayabilmek için aşkının ne olduğunun bilinmesi gerekir. zaten bu hemen her felsefi kavram için geçerlidir, hiçbir felsefi kavram tek başına anlaşılamaz. bu nedenle bu iki kavram yalnızca biçimsel olarak değil, anlam bakımından da bağlantılıdır. aşkınsal olanın aşkın olmaması ise bir derecelendirme ile açıklanabilir. hemen basit olarak tanımlayalım kavramları. aşkın; öznenin dışındaki kendinde şeyler düzlemine ait olan ve bu nedenle öznenin bilgisinin dışında yer alandır. aşkınsal ise kendinde şey olmamakla beraber, öznenin duyum, deney veya gözlem yoluyla değil, bir tür dedüksiyon yoluyla bilebildiği şeylerdir. bu nedenle aşkın olan şey metafiziğin, ontolojinin konusu iken; aşkınsal olan şey bilginin bilgisi, yani zihnin kapasitelerinin, onların nasıl iş gördüğünün ve bu iş görme ile biçimlenen zihin içeriklerinin bilgisidir. bu kavramı bu kadar önemli kılan da tam olarak budur; yani transandantal incelemenin, ontolojik olmayıp zihnimizin kapasitelerini kullanarak zihnin içeriği olan kavramları veya ideleri, imgeleri, algıları, fenomenleri *... nasıl bir araya getirdiğimizle ilgilenmesidir. çünkü bu yolla artık akıl, zihin, zihnin kapasiteleri ve içerikleri tözsel ve bu nedenle de aşkın olmaktan çıkmaktadır. onlar yalnızca insanın öznelliğine aittir ve işlevleri yalnızca bağıntı kurmak, sentez yapmaktır. bütün bilgi bundan ibarettir. burada tür olarak insan kastedildiği için de bu aslında öznelliğin nesnelliğidir.

    bu kısaca bahsedilen düşünce değişimi sayesinde transandantal analiz ile nesnelliğin kaynağını aradığımız yer artık dış dünya değil öznedir. kant * bunu dünyayı evrenin merkezinden alıp o merkeze güneşi oturtan kopernik devrimi'ne benzetmektedir, çünkü kendi yaptığı da dış dünyayı merkezden alıp nesnelliğin, kesinliğin merkezine özneyi oturtmaktır. bu önemli bir dönüşümdür ve ileride analitik felsefe ile birlikte çok önemli hale gelecek olan dilsel dönüşümün (bkz: linguistic turn) en temel kaynağını oluşturur. ardından gelecek fenomenoloji felsefeleri ve analitik felsefe geleneği bu temelin üzerine yerleşmiştir. çünkü transandantal felsefede de bilginin kaynaklarından biri dış dünya ve ona ilişkin deneylerimiz, gözlemlerimiz olmakla birlikte, artık bilginin kendisini incelediğimizde baktığımız yerin dış dünya olmaması, bilginin tamamen dilsel bir ürün olması anlamına gelmektedir. bu geçiş ile kant doğrudan analitik felsefe geleneğine bağlanmaktadır. elbette bunun için zihnin kapasitelerinin, kategori ve formlarının bir kenara bırakılması ve yalnızca önermelere yönelinmesi gereklidir. ancak kant'ın kendisi de zaten zihnin ve onun kategorilerinin işlevini yargılarımızda, yani önermelerde gösterdiğini söylediğinden bu geçiş hala kant ve onun transandantal analiziyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.

    bu dönüşümün ve transandantal felsefenin günümüz düşüncesine etkisi çok büyük olmuştur. bir kere tözsel, aşkın olen şeyler bilgi alanından çıkarıldığında geriye kalan yalnızca görünüşlerdir. o görünüşleri bir düzene koyan ise öznenin kendisidir. bu nedenle öznenin birleştirdiğinin dışında bir birlikten söz edilemez. bu ise öznenin bu birleştirmeyi yapma yolu olan dilin analizinin bütün bilgiye dair sorunları incelemenin yegane yolu olduğunu savunan bir felsefe geleneğine yol açmıştır. böylece dilin mantıksal yapısını matematiksel olarak serimleyebilme iddiasındaki yeni bir mantık * doğmuştur. buna bir de dilin yalnızca icat edilmiş bir araç olmayıp aynı zamanda belirleyici bir ortam olması da eklendiğinde, kültür araştırmaları ve hermeneutik düşüncenin yolu açılmaktadır.

    bu etkiyi, düşünce akışında bir sıçrama yaparak da olsa, politik ve ahlaki alanda da görmek mümkündür. öznenin bütün gerçekliğin yegane kurucusu olması, bireyselciliğin * en temel dayanaklarından biridir. etrafındaki görünüşleri bir düzene koyan ve birlik haline getiren öznenin kendisiyse, özneye dışarıdan bir gerçeklik dayatmak mümkün olmayacaktır. her şey bizim kurduğumuz bağıntılardan ibaretse, o bağıntıları yeniden ve yeniden kurarak veya değiştirerek gerçekliğin kendisini de yeniden üretmek veya değiştirmek mümkündür. tözsel olan bir kez reddedildiğinde, geriye bağıntılardan, ilişkilerden, görünüşler çokluğundan başka bir şey kalmayacaktır. bu durumda her bireyin veya her topluluğun, grubun kendi gerçekliğini kurma hakkı vardır. çünkü öznenin kendisinden başka, ona aşkın olan bir gerçeklik söz konusu değildir. içinde yaşadığımız çağ bu düşüncenin hakimiyeti nedeniyle görünüşlerin dünyasıdır. görünüşe çıkarmadığın duygu, düşünce, hak, vicdan... yok hükmündedir. buradan politik bir sonuç çıkarmak da mümkündür; görünür olandan başka bir gerçeklik yoksa, görünüşleri başka şekilde düzenleme yoluyla başka bir dünya kurmak mümkündür.
  • cebirsel olarak ifade edilemeyen ve aşikar olmayan çözümleri oldukça zorlayıcı olan denklem türleridir.

    ısı denklemi dahil birçok diferansiyel denklemin çözümünde hesaplanacak özdeğerleri içinde barındırırlar. convective-conductive denge içeren sınır şartları için, yani robin tipi sınır koşulları için özdeğer hesaplamak hayli zordur. bunun için ilk 4 özdeğer hesabında ısı transferi kitaplarında tablolar kullanılmaktadır.

    örnek verecek olursak, a*l*tan(a*l)=biot sayısı türünde bir özdeğer denklemi transcendental bir denklemdir. bu denklemde a aranan özdeğer, l ise problemdeki çözüm uzayının genişliğidir, yani sıcaklık dağılımını aradığınız katının boyudur. şurası açıktır ki, periyodik olarak birçok çözümü olan bu denklemin özdeğerleri a büyüdükçe giderek tan(a*l) değerinin sıfıra yaklaşmasına yol açacaktır. bu haliyle denklemin çözümü oldukça kolaydır, zira n*pi değeri için a*l sıfıra eşitlenir.

    fakat ilk özdeğerlerin hesabında daha hassas çözümlere ihtiyaç vardır. bu nedenle matlab'da transcendental equation solver denen paketler vardır. isterseniz nümerik olarak bu denklemi çözecek kodu da newton raphson yöntemini kullanarak yazabilirsiniz.

    robin tipi sınır şartları için transcendental denklemle çok karşılaşılmasının nedeni bu sınır koşulu tipinin karışmamış olamamasından ve hem fonksiyonu hem de türevini barındırmasından kaynaklanır. kendi içinde homojen olamayan bu sınır koşulu aynı zamanda cebirsel de olmadığından dolayı superposition tekniğiyle parçalanarak homojenize edilememektedir.

    edit: karışmamış yerine homojen yazmışım, yanlış oldu kimse de uyarmamış*
  • doğaüstü, üstün anlamına gelen sözcük.
    müzikte, bir orkestra tınısını çalgısının tüm sınırlarını zorlayarak piyanoya uygulayan ve önceki piyanistleri tekniğiyle aşan franz liszt ve onun ekolünün stilini tanımlamakta kullanılmıştır.
hesabın var mı? giriş yap