görüngü
-
duyularla algilanabilen her sey.
-
deneyim. misal meşhur asansörün içerisinde iken hissettiğiniz kuvveti siz asansörün hızlanmasına ya da yavaşlamasına yorabilirsiniz lakin gerçekte yakından bir gezegen geçiyor da olabilir.
-
gerçek ile arasında ince bir fark olan numen karşıtı kelime.
-
- hüstın.. görüngüye girdik.. kapiid..
- neye girdiniz neye?
- şeye girdik.. görüngeye..
- nası?
- görüngü işte ya.. görünge mi? yörüngü?
- kim yolladı lan bu herifi uzaya?
- yannız hüstın.. hüston.. neskimse işte.. bizim beytiler bitti gıda katsüllerini bulamıyoz.. kamsül mü? açız.. -
immanuel kant abiniz kritik der reinen vernunft'ta görüngü** ve fenomen** kavramlarını birbirinden ayırmıştır. görüngü sezgi yoluyla duyumsanan duyum nesnelerinin bir tezahürüdür, ancak anlama yetisinin kategorilerine tabi tutulmamış olduğundan bir "belirlenimsiz nesne"dir. fenomen ise görüngüye ek olarak, anlama yetisinin kategorileriyle belirlenmiş, aklın sentetik yargı edimiyle birliğine kavuşmuş deneyim nesnesidir.
ya da bu benim anladığım kadarı diyelim. bir yerlerde kant'a ait ve bu şekilde açıklamaya çalıştığım ayrıma ters düşecek fikirlerle karşılaşırsanız şaşırmayın. ben şaşırmam.
benim anlamadığım kadarı da şudur: kant'a göre görüngünün bir içeriği bir de biçimi vardır. içeriği duyumla gelir, a posteriori olarak. biçimi de arı sezgi yoluyla, a priori olarak. ancak biraz önce ifade ettiğim gibi görüngü belirlenimsizdir. duyuma sezginin arı formlarıyla* bir düzen veren bir "form"a sahip görüngü nasıl belirlenimsiz olabilir? tartışmaya açıktır. -
tam türkçe (aslında arapça) karşılığı zahirî olsa gerek.
-
bir şeyin, zihinsel çaba yoluyla algılanan biçimi. duyularla algılanan şey. görünüş ve gerçeklik arasındaki ayrımı kesin olarak belirleyen platon olmuştur. "herkese görünen şeyin gerçekte de tıpkı göründüğü gibi olduğu sanılmamalıdır; tam tersine, hiçbir şey, göründüğü gibi değildir" (platon, theaitetos, 158)
-
karaağaç'ın mesajı şuymuş: dış dünya, gördüklerin iç dünyanın aynasıdır, her varlığı ve görüngüyü içinin bir unsuru olarak kabul et, selamla.
sözcüklerin ruhu kendinde bir oluş mudur? o kadarını söylemem iddialı kaçar. ama ciddi bir can, hareketlilik, özsel, öze ilişkin belirti gösterme kapasiteleri var. gene biz diğer canlar gibi sabit değiller, her ışıkta başka olabiliyor/görünebiliyor, duruma göre ve adamına göre* ve hatta kendiliğinden zamanla değişebiliyorlar. ayrıca aslında öze dair olmayan verili (konmuş) isimlerin de sahibi insanları formatlama, biçimlendirme* kapasitesi var. o da bir görüngü ve ikincil kanıt.
dedikodu, tarihi köklerinde colosseum, arena, gladyatör kavramlarının bulunduğundan kuşkulandığım çağdaş kurum. potansiyel olarak kanlıdır, rol değişikliği sistemiyle işlemektedir. popüler kültür, paparazzi, skandal ve dahi mahalle baskısı yan ve ilintili unsurlardır. aynı temelden çıkan bir ek görüngü daha: dedikodu çark gibidir. yeni kurban/hedef bulunduğunda eski kurbana ilgi yitirilir ve kendi halinde bırakılır. (bkz: dedikodu/@ibisile)
(ilk giri tarihi: 7.4.2017)
(bkz: görüngüsellik)
(bkz: görüngübilim), fenomenoloji
(bkz: görünge)
(bkz: şizoid görüngü)
(bkz: görünç), görü, görünü, görünüm
(bkz: ağaç/@ibisile) -
-
"platon için görüngüler dünyası (yani duyduğunuz, gördüğünüz dünya), idealar dünyasının (numen/noumenon yani usla bilinen, düşünülür dünya) görüngüsüdür."
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap