• yönetmenlik koltuğunda céline sciamma'nın yer aldığı 2019 yapımı film.

    dünya prömiyerini bu sene gerçekleştirilen 72. cannes film festivali'nde yapan film, burada ''en iyi senaryo'' ödülü ve ''kuir palmiye''yi kazanmıştı.

    yönetmen céline sciamma'nın bu dördüncü filmi, 18. yüzyılda, bir ressamın modeliyle aşkını anlatıyor. ressam marianne'a, manastırdan henüz çıkan ve evlenmek üzere olan genç héloïse'in portresi sipariş edilir. ancak marianne, bu portreyi héloïse'dan habersiz çizmelidir. bu kısıtlamanın önüne geçmek için marianne, gönülsüz gelin adayı héloïse’ı önce gözlemler sonra da onunla yakınlaşır.

    filmde ressam marianne'ı noémie merlant, model héloïse'i adèle haenel canlandırıyor. cannes'da büyük övgü toplayan ve çokça konuşulan film, eleştirmenlerce ''a sınıfı bir başyapıt… bu yıl prömiyerini yapan en kusursuz film.'' sözleriyle övüldü.

    yüzyıllar boyu gözardı edilen ve yapıtları unutulan kadın ressamlardan esinlenen céline sciamma'yı yönettiği tomboy ve senaryosunu yazdığı ma vie de courgette (kabakçığın hayatı) ile tanıyoruz.

    filmin afişi

    edit: filmi izleme fırsatı buldum ve doğruyu söylemek gerekirse hayran kaldım diyebilirim. ilk anından itibaren seyirciyi içine rahatlıkla çekmeyi başaran film, masum başlayan ve gittikçe derinleşen bir aşk hikayesini tüm duygusal, fiziksel ve psikolojik yönleriyle ele almayı başararak bu senenin en iyi işlerinden birini izletiyor bizlere. oyuncuların tüm duygularını bakışların yanı sıra jest ve mimikler ile vermesi de filmi karakterler boyutunda sınıf atlatıyor. duygusal yoğunluğu böylesine güçlü bir film de hiç kuşku yok ki fransızca ile çekilebilirdi ve hakikaten de filmi izlerken fransızca'nın bu filme ne kadar uyduğu rahatlıkla görülebiliyor.

    kısıtlı mekanda ve az sayıda oyuncu tarafından çekilen film, buna karşılık elindeki malzemeyi en etkili şekilde kullanarak hem oyunculuk hem de mekan anlamında dolu dolu bir iş izletiyor. son dönemlerde le daim, en liberté, 120 battements par minute, nocturama ve la fille inconnue gibi farklı türlerdeki birçok filmde rol alan ve buradaki başarılı performansı ile göz doldurarak son dönem fransız sineması'nın en önemli değerlerinden biri haline gelen adèle haenel'in duru güzelliği ve olaylar karşısındaki doğal tavırları, bu film özelinde kendini bir kez daha gösteriyor. ona eşlik eden noémie merlant'ın da jest ve mimikleri ile rolünü başarıyla taşıyıp duygusal yoğunluğu rahatlıkla kaldırabilmesi, filmi oyunculuk anlamında kusursuza yakın bir konuma getiriyor.

    senaryo ödülü alan film, tüm süresi boyunca akıllıca kurgulanan hikaye akışı ve belirli noktalardaki nefes kesen sahneleriyle sinemanın büyülü atmosferini iliklerimize kadar hissetmemizi sağlıyor. sınırlı bir mekan kullanımı olmasına karşın bu eksikliği hissettirmeyen film, özellikle kumsalda geçen sahnelerle büyülüyor. kadın odaklı bir film olduğundan dolayı baştaki ve sondaki sahneleri saymazsak hiçbir erkek karakterin olmaması da filmdeki hikayeyi ve kadınların duygusunu daha iyi öne çıkararak sadece onlara odaklanmamıza yardımcı oluyor.

    filmin geçtiği dönem gereği kostüm tasarımları da görsel anlamda şölen sunuyordu. bunun yanı sıra görüntü yönetmeninin başarısı ve karanlık sahnelerde dahi muazzam görüntüler izletmesi filmi teknik anlamda başarıya ulaştıran detaylardan yalnızca biriydi. filmin tüyler ürpertici son sahnesindeki, antonio vivaldi'nin her biri bir mevsimi temsil eden dört konçertodan oluşup 1725 yılında, solo keman ve yaylı çalgılar için bestelediği dört mevsim konçertosu'ndaki ikinci bölüm olan konçerto yaz'ın son üç dakikalık kısmının yer alması film açısından oldukça manidardı. burada yer alan fırtınanın kükreyişi, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun ekinleri yerlere yatırması kısmı filmin o anki duygusal yoğunluğunu tüm ihtişamıyla yansıtıyor. son sahnedeki bu kısmı saymazsak filmde hiç müzik kullanılmaması da filmin doğallığına inanılmaz bir katkı sağlıyor. ses kurgusu ve miksajı anlamında ortalamanın bir hayli üzerinde iş koyulan filmde, özellikle evin içinde şöminede yanan odunların çıtırtısı ve sahildeki dalgaların sesi filmde sık sık karşımıza çıkan ve filmi dolduran iki önemli ses kaynağı idi.

    her dakikasıyla dolu dolu bir sinema deneyimi sunan ve hikayenin her ayrıntısıyla kurgulanan film, "aşk" kelimesini bir kez daha derin derin düşünmemizi sağlıyor ve filmin son sahnesi ile de tüyleri diken diken edip muhteşem bir finalle seyircinin yüzüne adeta tokat atarak filmden çıktıktan sonra uzun uzun düşünmemizi sağlıyor. filmin ilk yarısının temposu biraz daha ağır olsa da ikinci yarı ile birlikte hikayenin olgun kısmı seyirciye sunuluyor ve olayların gidişatı da ikinci kısımla beraber bir makineli gibi işleyerek yıl biterken bizlere güzel bir iş armağan ediyor.

    filme puanım: 8
  • sağlam bir senaryo üzerine inşa edilmiş güzel bir film. tam bir başyapıt olacakken saçma sahne geçişleri, çiğ duran effektler ve oyunculuğun yer yer ortalamanın altında kalması hüsrana uğramama neden oldu. olağan, olağanüstü olabilecekken yarım kalmışlık hissi tüm bedenimi ele geçirdi bazı sahnelerde. spoiler kısmında detaylıca bahsedeceğim. sonuç olarak; izlenmeye değer, ortalamanın kesinlikle üzerinde ancak başyapıtlığı kılpayı kaçırmış bir film. senaryo tam olarak ekrana yansıtılabilseymiş (oyunculuk, efektler) 10 numara film olacakmış.

    puanım: 7.5/10

    --- spoiler ---
    en beğendiğim sahne kesinlikle ve kesinlikle şenlik sahnesi. izlerken tüyleriniz diken diken oluyor. ancak héloïse' in etekleri dandik bir ateş ile tutuşturulunca tüm büyü bozuluyor. akabinde bayılma sahnesi de pek gerçekçi değil. zaten mum ve pipo yakmak dışında kullanılan tüm ateş efektleri bayağı duruyor. izlerken fark edeceksiniz. bunun dışında noémie merlant'ın özellikle yakınlaşma sahnelerindeki donuk/yapmacık yüz ifadesi (marriane'in odasında héloïse arkadan ona yaklaşırken yüz ifadesine ve oyunculuğa özellikle takıldım. belki de oyuncu mental olarak o sahnelere hazırlanamadı, nedenini bilemiyorum) ve hikayeden kopuşlar yaşamam da filmin başyapıtlıktan uzaklaşmasına neden olan bir başka etkendi. (1 puan bunlar için kırdım)

    sahne geçişlerini beğenmedim. ani ve bir anda adapte olmakta zorlanıyorsunuz. diyaloglar takip gerektirdiği ve sofistike olduğu için bu sahne geçişleri çok hızlı kalmış. beyniniz görüntünün bir anda değişmesine hemen adapte olamıyor çünkü daha bir önceki sahneyi özümsemekle meşgul. (0.5 puan buradan kırdım)

    orpheus and eurydice hikayesi filme iyi yedirilmiş. héloïse' in gözlerinin koyu siyah olduğu sahne ve bu hikayenin mutfak masasındaki çözümlemesi tam bir şaheser. tabloda 28. sayfaya gönderme de... ama yine ve en önemli sahnelerden biri olan kapanış sahnesinde o zoraki ağlama... müzik olmasa daha da göze batardı. (kapanış sahnesi olduğu için daha fazla kırmam gerekirdi ancak müziğin yerinde kullanılması ve senaryonun sağlamlığı yüzünden 1 puan kırdım)
    --- spoiler ---
  • mükemmel film.
  • muhteşem film.
    büyük pay öncelikle yönetmene. sonra her sahneyi tablo gibi çeken görüntü yönetmenine.
    şiir gibi filmdi. büyüdükçe büyüdü film. uçtu gitti.
    bir kırsal burjuvası, bir kent burjuvası ve köylü hizmetkar genç kızın, sadece 2 haftalık bir süre içinde , hayatlarının tamamında taşıyacakları en önemli anılarını inşaa ettikleri zamanı anlatan inanılmaz güzel yazılmış bir dram.
    filme adını veren sahne, o gece vakti, o kırda, kadınların toplandığı o sahne, o anlar, akıl almaz bir yönetmenlik şaheseri idi. göğsüm sıkıştı. nefessiz kaldım.
    mutlak izleyin bu başyapıtı.
    mutlaka.
  • inanılmaz bir film. başından sonuna kadar o tutkuyu imkansız aşkı bu kadar yoğun anlatan başka bir film izlemedim. hele bir finali var ki sadece izlenmesi lazım... 10/10
  • şaheser değil ama şahesere çok yakın bir film. film ekimi kapsamında izleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum.
  • orpheus'un hikayesi, çözülemeyen bir gizemdi şimdiye kadar... sevdiği kadını ölümün karanlığından kurtarmak ve onunla tekrar birlikte olabilmek için, hades’i ikna etmişken, yeryüzüne çıkmalarına belki birkaç adım kala, dönüp eurydike’ye bakmasının sebebini hep merak ettim. kendi hayatını hiçe sayarak sevdiğini geri almaya gittikten, karanlıklara indikten, ölümün kapısına dayandıktan ve başardıktan sonra, nasıl oldu da o son bakışı atabildi, anlayamadım. o karanlıklardan, ikisinin de artık eskisi gibi çıkamayacaklarını mı düşünmüştü yoksa? korkusu aşkına yenik mi düşmüştü? veya hep söylendiği gibi, hades’in kendisine bir oyun yaptığından mı şüphelenmişti? neden sevgilisini kaybedeceğini bile bile dönüp bakmıştı ona? neden?

    ama artık neden olduğunun cevabını biliyorum: eurydike, orpheus’a “arkanı dön, bana bak” dedi... evet, orpheus’un bakmasını o istedi. orpheus'un merak içinde kıvrandığını bilen eurydike, belki hem onun korkularının farkında olan hem de aynı korkuları yaşayan eurydike, ona ve kendisine yardım etti ve “bana bak” diye fısıldadı. orpheus da dönüp sevgilisine baktı, eurydike karanlıklar içinde kaybolurken, o hala ona bakıyordu. sonsuza dek mutlu yaşamadılar belki, ama birbirlerine son kez bakarak vedalaştılar. ve hikaye öyle güzel tamamlandı ki böylece. eylemin bütün yükünü orpheus’un omuzlarına yüklemekten, sadece ona odaklanmaktan, eurydike’yi etkisiz bırakmaktan, kurtardı beni. hafifledim.

    çünkü ne var biliyor musunuz? bakanın olduğu yerde bakılan, izleyenin olduğu yerde izlenen de var. senin ona baktığın yerden, sana bakan biri var, senin onu izlediğin yerden seni izleyen biri... içiçe geçen ve kimsenin ne sadece “izleyen”, ne de sadece “izlenen” olamayacağı bu eylemlerde, çok güzel bir işteşlik var: çok güzel “son bakış”lar ve çok güzel vedalaşmalar... var da var.

    orpheus ve eurydike’nin hikayesini tamamlamak için aradığım cevabı bana veren bu film de izlenmeyi fazlasıyla hakediyor. umarım arkanızı dönüp, ona bakarsınız...
  • film degil roman cekmisler. bayildim bayildim bayildim, uzun zamandir bu kadar leziz bir sey izlememistim.
    in metacritic i trust 93/100
    https://www.metacritic.com/…trait-of-a-lady-on-fire
hesabın var mı? giriş yap