• oyun teorisine göre 'karşılıklı rekabet içinde olan oyuncuların kendi çıkarları yanında grubun ortak çıkarını da düşünmeleri ve ona göre hareket etmeleri, her birinin olabilecek en büyük faydayı sağlamaları açısından güdülebilecek en iyi strateji olur' denilebilir kanaatindeyim.

    evrime göre ise canlıların en büyük derdi kendi genlerinin gen populasyonu içerisindeki frekansını arttırmaktır. bunu yaparken dar ya da geniş anlamı ile grubun ortak çıkarını pek düşünmezler. misal bir erkek aslanın bir aslan sürüsünün başına geçtiğinde ilk yaptığı, selefinden olma tüm yavruları öldürmektir. değil dünya üzerinde yaşayan canlılık, aslan türünün ya da kendi sürüsünün çıkarını pek düşünmez o.

    eğer benim adıma bir yanlış anlama yoksa bu iki kavram yanyana konularak çeşitli spekülasyonlar yapılabilir. mesela evrim'in bize yüklediği güdülerin hayvani tarafımıza, grubun en iyi çıkarını düşünmenin de insani tarafımıza ait oldugu söylenebilir. bu durumda modern hayatın mücadelesi de kimileri için aklın doğru oldugunu söylediğini diğerlerine da kavratma çabası olarak algılanabilir. yani evine beş dakika erken gitmek için emniyet şeridini kullanan, hem kendine hem de başkalarına hayatı daha zor kılan bir adama sosyal ve bilimsel tespitlere dayanarak öküz diyebilirsiniz.
  • kimi düşünürlere göre insan iki ayrı tözden oluşmuştur: beden ve ruh. beden insanın madde yanını; hayvansal içgüdülerini ve tutkularını simgeler. ruh ise erdemlerin ve aklın temsilcidir.

    bana kalırsa yapılan bu ayrım yerimdedir lakin ruh ve beden yerine alt beyin ve üst beyin kavramları daha rasyonel olurlar.

    insan, alt beyni tarafından içgüdüleri aracılığı ile varlığını sürdürmeye, çıkarını ne pahasına olursa olsun korumaya, soyunu devam ettirmeye zorlanır ve bu içgüdüler ona doğal evriminden mirastırlar. altbeyin ile yönetilen dünyada mutluluk yoktur çünkü onun amacı insanı mutlu etmek değil mutluluk yemini kullanarak bedeni istediği yolda tutmaktır. hiç yemek yemekten sıkılan birini gördünüz mü. ne kadar güzel yemekler yemiş, ne kadar güzel erkek ya da kadınlarla beraber olmuş olsanızda bir sonraki yemeği ya da eşi hayal edersiniz hep ve bu isteklerin sonu hiç gelmez.

    üst beyin ise aklı simgeler. insan aklı ile içgüdülerine üstünlük sağlayabilir ve mutluluğunu geniş bir zamana yayabilir. kendi yolunu kendi karakterine göre çizer, türünün dayatmalarına göre değil. beklentilerini ve isteklerini huyuna suyuna göre dengeler, kendi doğru ve yanlışlarını tespit edip onlara göre yaşar.
    akılını kullanan insan bireysel mutluluğun çevrenin mutluluğu ile doğrudan ilintili oldugunu görür, başkaları sürekli mutsuzken uzun vadede hayattan keyif alamayacağını bilir.
  • biraz freud karıştıracağım işin içine ama insan bilinçaltıyla ilgili bir tespit yapacakken freud 'u dışarıda bırakmak olmuyor.

    çünkü hayatım boyunca edindiğim izlenimlere freud 'u anladıktan sonra olan biteni cuk diye otutturmuştum ve şimdi aksini dahi düşünemiyorum. daha öncesinde biliyormuşum ama ne olduğunu bilmiyormuşum. saçmaladığı bölümler olabilir tabii herkes gibi, onları görmezden geleceğiz, işimize yarayan kısımları alıp çıkacağız.

    öncelikle insanın kendine eş, en ideal eş'i bulmak için yaşadığı iddiasını bir gerçeklik olarak kabul ediyoruz. aslında neslini devam ettirmek için alabileceği en "ideal eş"i aradığını kabul ediyoruz desek daha doğru. eş burada "amaç" değil, "araç" oluyor. bu nedenle hep evli çiftler çocuklarına birbirlerinden bir adım daha fazla değer verirler. nietzsche de güç istencini anlatırken dölünü çok önemsiyorsun çünkü güç istenci falan diyordu ya o hesap.

    başlangıça dönelim, insan sürekli en ideal eş'i arar. freud dediğim de buydu; aslında fark etmeden sürekli bunun üstünde dans ediliyor. bunu nasıl bu kadar kesin söylüyoruz?

    dünyada 7 milyar insan var diyelim. 3,5 milyar erkek olsun. bu 3,5 milyar erkeğin %99 'u kate upton veya adriana lima ile evlenip çocuk sahibi olmak istemez mi? şunu şunu alacağız elinden, fakat bunlardan biri senin deseler? ister.

    peki böyle bir şey mümkün mü? tabii ki değil.

    bu ne demek? herkes elde edebildiğini alır demek. güçlü olan en iyisini alır demek. bu nedenle güçler çarpışır. doğada da hayvanlar genelde yaşlı erkekle kavga eder, kazanırsa eşleri alır, kaybederse diğeri hala güçlüdür ve o alır. güçlü ile kapışmayıp kaderine razı olan varsa (grup liderine karşı çıkmayan ve ona yardım eden, en azından onun kalabalığını oluşturan), güçlünün yanında nemalanıp ailesini çoluğunu çocuğunu kurar ve yoluna devam eder.

    hep bu denge işte, yapabilite, yapamayacaksan da yok olmamaya çalışmak. ya da yok olmayı göze alacak kadar güçlü olduğunu düşünüp ego sahibi olmak.

    güç; fizik olabilir (geçmişte en işe yarar güç simgesi oydu), şimdi para olabilir, statü olabilir, insanları ikna kabiliyeti… yani genel olarak “winner” olma kabiliyetine sahip olmaktır.

    bir insan elinde güç oldukça kullanmak ister. çevrenize bakın. çok sakin insanlar için bile sonradan "ne kadar değişmiş, böyle değildi" diye düşünürsünüz, ya da gözünüzün önünde insanların değiştiğini görürsünüz. bu insanların ellerinde yapabiliteleri farkedip yapmaya başlamalarından ve haliyle kendilerine güvenlerinin gelip daha fazlasını elde etmek istemelerinden kaynaklanır.

    insanlar(canlılar) kendi iyi genlerini en iyi şekilde ortaya çıkartmak isterler. iyi gen simetri ve tutarlılık demektir, tempo tutabilme ile birlikte. teklemeden.

    neden? iyi genler ancak türün devamlılığını sağlayabilir. kötü genler yenilir ve yokolurlar. yani canlının nesli yok olur. yerini diğer canlılara bırakır.

    yavruları en iyi nasıl korursunuz? en eskiden sadece fizikle korurdunuz, hızlı olan, güçlü olan, diğer canlılara karşı koyabilen ve gücün yetmediği yerde yeri gelince kaçabileceği zaman zekasını kullanabilen, yiyecek bulmak için hem zeka hem gücü kullanabilen. bu güce sahip bir insan, hiçbir zaman kendi altındakinden emir almak istemez. almaz. diğeri ise hep onun gibi olmak ister. ama olamayacağını anlayınca yerine razı olup onun kanatlarının altında onun gücünden yararlanmak ister.

    neden? çünkü kendi yavrusu, onun iyi genleri altında ve önderliğinde koruma altında olacaktır. onun genlerinden gelen iyi genlerin yardımıyla ileride kendi geninin devamı da güvende olacaktır, belki de birbirine karışıp kendi ortalamasını yükseltecektir.

    peki güçlü olan neden yanında güçsüzü tutar? tek başına hiçbir canlı diğer topluluklara karşı koyamaz (çok nadir daha doğrusu). güçsüz olsa bile senin yanında olması kalabalıklık demektir. ve sen yokken, düşmanla karşılaştığında, yavrunun ve eşinin yanında olamadığında ona bakabilecek biri, onları koruayacak sadık biri demektir.

    bakın hep yavrulara bakmak, yavruların yanında güçlü olabilmek, nesli devam ettirmek için. ama hep karşılıklı.

    günümüze uyarlayalım; günümüzde fizikten çok para önemli. çünkü para güç demektir. zamanında bir kadın bir erkeği sadece fizikten dolayı sevebilecekken şu anda çelimsiz olsa bile maddi olarak güçlü adamlardan hoşlanabiliyor ve çocuk yapabiliyor. bunun nedeni yavrularına en uygun ortamı, en güvenli ortamı sağlayabilecek ve yavrusunun da hayatına güçlü devam etmesini sağlayacak olmasıdır.

    bu statü olarak güçlü olan insanlara hep yalakalık yapanlar vardır, onlar da yukarıda bir önce anlattığımla aynı hesap.

    iki güçlü olan insanın birbiriyle ortak hareket etmesi de, birbirleri ile kapışsalar ikisi de çok şey kaybeder (ilkel çağa dönersek; iki güçlü olan da kavga edip sakatlanırsa ve olur da ikisi de ölürse, veya kalıcı sakatlık yaşarlarsa ikisinin de yavrusu tehlikeye girer). daha önce hiç iki güçlü kavga etmedi mi dersek? etti tabii ki. ama hep önceden birbirleriyle yarışma, ardından anlaşma vardır. devam ediliyorsa geride kalanların nesle sahip çıkabileceği garantisi bilinçaltlarında vardır o yüzden bu çarpışmayı göze alırlar. pekala canlılar her zaman muhteşem karar vermediği için bunun da istisnası olabilir, ama öncelik olarak mantıklı düşünmeye çalışır.

    bu nedenle genelde ortak hareket etmeyi seçerler. kimse bir ihtimal de olsa kaybetmeyi göze almak istemez. ortak faydayı gözetirler.
    genelde kimse ben en iyi olamıyorsam o da olmasın demez. herkes yerini bilir ve türünü riske atmaz, zaten yaşayabiliyordur çünkü. devlet liderlerini düşünün. pakistan bir anca celallenip amerika'ya topyekün savaş açıyor mu? açmıyor, çünkü bir nevi idare ediyorlar.

    kendi hayatına direkt tecavüz ve tehdit olana dek, yani daha kötü bir ihtimal kalmayana dek altta kalan itiraz etmez. ya da itiraz edip en güçlü olabilme ihtimali varsa itiraz eder ve ya kazanır ya da kaybeder. küçük devlet, büyük devlete başkaldırıyorsa, küçüklerin başındaki isyancı, bir gün büyük olabileceği umuduyla, yani alfa erkek olabileceği sanrısıyla başkaldırır. tarihte birçok örneği vardır, ama bilinçaltında böyle.

    ama istisnalar evrim ve oyun teorisi'ni çürütmez. çünkü adı üstüne istisnalar. sonuç olarak anlattıklarımızın çoğunda olduğu gibi; toplu olarak hepsi nesli devam ettirmek ister ve en güçlü olmasa bile topluluğun faydası için yerini ve neslini tehlikeye atmaz, bulunduğu durumdan memnun kalmaya çalışıp hayatını idame ettirir, altındakine bakar ve ölür.

    edit: imla
  • sentezi için çok ahım şahım çözümleme gerektirmeyen ikili.
    (bkz: abi sana kız mı yok)
hesabın var mı? giriş yap