*

  • insan doğası, doğanın insanı yerleştirdiği konumdan bakılarak anlaşılabilir ancak.
    ben darwin ve dawkins'in görüşlerine katılıyorum bu konuda ve bundan sonra söyleyeceklerim de bu görüşlerin doğru oldugu varsayımı üzerine kurulu olacak - en azından varsayımlardan bir tanesi bu.

    insan denen makine temelde kendini kopyalayabilen moleküller arası mücadelenin günümüzde geldiği son aşamadır. içgüdüsel aklımız da genlerimizin ürettiği en büyük silah. bu öyle bir silah ki sahipleri rakibi moleküllere karşı kendini çoğaltma mücadelesinde bariz ve tartışmasız üstünlük sağlayabiliyor, kas gücünde uzmanlaşmış aslanlar, üstün görüş sahibi kartallar, kamuflaj ustası böcekler, sesler dünyasının hakimi yarasalar, dev cüsseli balinalar; hepsi akıl silahının strateji, alet kullanma gibi yan becerileri ile altedilebiliyorlar.

    işin özü, bizim dna'mız ile başka dna'lar arasındaki bir kaynak kullanma mücadelesi aslında. lakin ilk başta bir yerden başka bir yere çabuk ve kolay bir biçimde gidebilmek için üretilmiş arabaların sonrada binbir başka özellik ile donatılarak asıl kullanım amaçlarının arka planda kalması gibi, ilk başta kimin daha çok kaynağı kullanacağı şeklinde başlayan mücadele de karmaşık kimyasal yapılar geliştirildikçe bulanıklaşmış ve bütünün içerisinde ayırdedilemez hale gelmiş; aynı 24 hoparlörlü müzik sistemi ile satılan arabaların asıl amacının ulaşım oldugunu hatırlamanın zor olması gibi. uzun vadeli planları ve stratejileri olmayan bu mücadele öyle bir şekilde gelişmiş ki mutlak üstünlük kurma amacında gibi gözüken moleküller varlıklarını sürdürebilmek için birbirlerine ihtiyaç duyar olmuşlar ve birinin bir diğerine bariz üstünlüğü seçilim baskısını arttırarak kaybetmekte olan tarafın yeni silahlar geliştirmesine ve sistemi tekrar dengeye getirmesine sebep olmuş. (le chatelier prensibi ne benziyor.) (bkz: doğal denge)

    öte yandan mücadelenin bugün (bugünden kastım son 100.000 yıl) geldiği durumda, insan dna'sının diğer kendini kopyalayabilir moleküller üzerindeki hakimiyeti türünden bir hakimiyet, akıl dışında bir yeti ile kazanılmış olsaydı muhtemelen bu hakimiyeti kuran moleküller kendileri de dahil tüm süreci sekteye uğratacak, geriye götüreceklerdi. (belki de zamanında olmuştur böyle bir şey - ama düzen buna pek izin vermiyor gibi gözüküyor.) misal kopyalama savaşının galibi virüsler olsaydı eğer, kendilerini ürettirebilecekleri son makineyi de tükettiklerinde kendi varlıklarını da tehlikeye atmış olacaklardı. ama aklın şöyle bir üstünlüğü daha var; o, kendisini bu mücadelenin mekanikliğinden sıyırıp menfaatini görebiliyor. yani öyle bir aşamadayız ki bizi meydana getiren süreçler daha önce hiç bir moleküle vermedikleri yetenekler vermişler bize, kendi dinamiklerini anlama imkanı sunmuşlar. sürekli ordan oraya kendini koplayalan bir bilgisayar virüsünün bir zaman sonra bilgisayarın nasıl çalıştığını kavraması gibi. [idealizme güzel ekmek çıkar burdan; kainat dediğimiz bir bilgisayarın belleği sadece, bizler de o bellek içerisinde yaşayan ve kendi varlıklarının farkına varan bit'leriz. hiç bir maddeselliğimiz yok çünkü elektrik sinyalleriyiz ve sadece içerisinde bulunduğumuz bilgisayarın donanımı ile bir anlam kazanıyoruz. bu düşünceyi geliştirmeli.]

    dna'mızın taşıdığı bilgi gerçekten inanılmaz. hem büyüleyici hem de bildiğimiz kainattaki en önemli, en güzel, en estetik varlık. bizim oldugu için değil ama daha iyisine rastlamadığımız için. kendi kendilerini kavramaya ilişkin bir yöntem geliştirmiş molekülleriz ve bunun nasıl yapılacağı da dna'mız ile onun oluşturduğu sistemde gizli. tek başına hiç bir anlamı yok genetik kodun, aynı bu satırların dijital gösterminin bir metne karşılık oldugu belirtilmediği sürece hiç bir anlamı olmayan sıfırlardan ve birlerden oluşması gibi. ama evrenin en büyük mucizesi, kainatın kendi kendisini algılayışının sırrı, hücrelerimizin içerisinde gizli.

    şimdi aramızda bu büyük sırrı boşveren "doğala dönüş" adı altında özetlenmiş yarı yalan öğretilere inanan insanlar var. doğal'ın yoketmek, savaşmak oldugunu farketmemişler, doğal olanın bizim mutluluğumuzu umursamadığını görememişler de "doğal olun, huzurlu olun" diyor, farkında olmadan, evrimin bize sağladığı yetilerimizi bir kenara bırakıp tekrar oyunun içerisine dönmemizi istiyorlar. oysa doğal geçmiştir ve dönülmesi gereken ve geleceği olan tek yol aklın yoludur.

    bizler artık bizi meydana getirmiş süreçlerin tam anlamıyla bir parçası değiliz. hayatımızın hiç bir alanında da bu süreçlerin bir parçası gibi davranmıyor, evrim'in yöntemlerini işletmiyoruz. zayıfları öldürmüyor, bir kadınla evlenince eski kocasından olma çocukları yemiyor, genlerimiz yayılsın diye maho ağa gibi 50'şer çocuk yapmıyoruz. kadınalar üreme makineleri değiller artık, seçimlerimiz başka parametreler kazanmış çoktan, doğamızda varolanları sonradan uydurma kurallarla suç saymışız, uymayanları cezalandırıyoruz. türümüz öyle evrimleşmiş ki yaşamak için gerekli yetilerimizi koruyabilmek için de birbirimize muhtaç hale gelmişiz. dna'larımız düzgün çalışabilmek için kendi biriktirdiği bilgi yanında bizlerin de bilgi biriktirmesini gerektiriyor. artık akıl sahibi oldugumuza göre onu kullanarak durumu kavramak ve ona göre davranmak hepimizin varolma sorumluluğudur.
hesabın var mı? giriş yap