• doğacıyla karıştırılmaması gereken bir safsata kumkuması. doğalcı denen insan "doğal=iyi/sağlıklı/hoş/güzel/über/süper/muhteşem" zanneder.

    basit bir örnek. çörek otu yağı reklamı var bir tane. bilmem nereden getirilmiş çörek otlarından üretiliyormuş. adam şöyle tarif ediyor çörek otunu: "doğal, saf, organik". e sen bunun sağlığa faydalı olmasıyla ilgili hiçbir şey söylemedin böyle demekle. bizim öğrendiğimiz sanki yapay bir çörek otu varmış gibi bunun doğal bir çörek otu olduğu oldu.

    en başta doğal nedir? yapay ne demektir? bununla bağlantılı olarak kimyasal nedir? doğal insanlar tarafından oluşturulmayan demekse, insanla ilgili vücudu haricinde hiçbir doğal şey bulamazsın. ve bu kötü değil aksine iyidir. insanın mücadelesi doğaya karşı (doğaya karşı olduğunun bilincinde olmak senin ve diğer türlerin zarar göreceği şekilde doğaya zarar vermeyi mübah görmek değildir.)

    işin ilginci aslında aldığın nerdeyse hiçbir besin "doğal" değil. modern buğday diye saçmalıyor birileri. arkadaşım "yabani" buğdayı yiyebilir misin zaten? bu buğday ıslah edilmedi mi? yediğin muz, limon, kavun, karpuz, domates, tavuk, inek, süt vs. ıslah çalışmalarının yani yapay seçilimin ürünü değil mi? doğada limon diye bir şey yok biliyor musun? limon dediğin ağaç kavunuyla ekşi portakalın melezlenmesiyle oluşturulmuş. muzun ilk halinde çekirdeklerden etli kısım görünmüyor bile. (işkembeyi kübradan sallamıyorum, isteyen baksın) yani neymiş efendim, doğal kutsal/dokunulmaz değilmiş. hatta doğaya müdahale etmek şartmış.

    (bak mesela medeniyet dediğin şey de "doğal" değil. gelişmişlik insanın doğasını zapturapt altına alması, doğasının iyi taraflarını geliştirmesi demek. )

    biraz daha temele inmek gerekiyor bu konuda. temel de hemen her şeyde olduğu gibi bilimde. sorun da orda zaten. sorun evrenin işleyişinde bir müdahaleye gerek olduğuna inanmakta. dinli, komplocu, doğalcı. ortak özellikleri şeylerin arkasında olmayan amaçlar görmek. ne diyor canan efendigil karatay: yumurtanın sarısına da yiyin. sebep? yumurtanın sarısına gerek olmasaydı sarısı olmazdı. saçmalığın daniskası. herhangi bir insanın söyleyebileceği en aptalca sözlerden. arkadaşım o yumurta sen yiyesin diye mi var allaaşkına bi düşün. üremek için lan yumurta adı üstünde (yediğimiz yumurtaların döllenmemiş olduğunun farkındayım). yani mantık şu: yumurta sen yiyesin diye var, sarısı faydalı olmasaydı yumurtada bulunmazdı. asıl olan ise şu: biz yumurtayı, bizim için olmayan yumurtayı alıp yiyoruz ve aklımız var, bilgimiz o da diyor ki bunun proteininin çok büyük kısmı beyazında, sarısının fazla tüketiminin kolesterol yaratma riski var, ben kas geliştirmek üzere spor yapıp günde 10 yumurta yiyorsam bunun bir-iki hadi riski göze alıp en fazla üçünü sarısıyla yerim kalkıp da hepsini sarısıyla tüketmek gibi bir aptallık yapmam (bu arada canan karatay bu sözü özellikle çok sayıda yumurta tüketen sporculara söyledi) (kolesterol mevzuuna da bir parantez açalım, bazı komplocu arkadaşlarım kolesterol mevzuunun ilaç şirketlerinin oyunu olduğunu söyleyecekler. evet bilim kullanılabilir bir şeydir. ama bu dünyada bilgiye ulaşabilmek için güvenebileceğin tek şeydir de. kimse tartışmalı denebilecek düzeydeki bir bilgiye yüzde yüz güvenmeni beklemiyor. ama şahsen ben düşüncesinin arkasında tamamiyle bilim dışı inançlar olan biri yerine bilimsel yöntemi kullanan birine güvenmeyi, riske girmemeyi tercih ederim.)

    temelden devam. şimdi söylediğin anda bazılarının yüzünü buruşturmasına neden olan bir şey var, (ben daha çok onları hedef aldığım için maalesef bu tepkilerini de kayda geçirmek zorundayım, sen üstüne alınma evrimi bilen arkadaşım) adı evrim. bunun açıklayan şeye de evrim teorisi diyoruz. şimdi sen, ben, böcek, çiçek, seni hasta eden pis mikrop, koşuşuna hayran kaldığın çita, gagalı memeli gibi komik kardeşlerimiz, videolarını paylaşıp durduğun sevimli kedicik filan hep bu evrim denen meret sayesinde (veya bakış açısına göre yüzünden) oluştu. (gerçi kedi türlerinde köpek türlerindeki -hatta başlı başına köpek dediğimiz hayvan- kadar olmasa da bizim payımız var). şimdi sen işe yarar bi özellik diye (gözüne öyle hoş geldiği için muhtemelen) sürekli daha kısa bacaklı köpekleri çiftleştire çiftleştire çük kadar bacaklı köpek türü çıkartıyorsun ya ortaya (ki yapay seçilim na budur), doğada da -o dönemde, o ortamda- işe yarar özellikler işe yaradığı için kalıyor. doğada bu işler hayatta kalmak ve üremek. nerdeyse totoloji gibi bir şey. çok basit yani aslında. hayatta kalma ihtimalini arttıran özellikler hayatta kalma ihtimalini arttırdığı için hayatta kalma ihtimalin artıyor. (bkz: evrim).

    hah şimdi geliyoruz zurnanın zırt dediği yere. şu çok övündüğün aklın evrimin bir sonucu. vücuduna oranla en büyük beyne sahip hayvan türünün bir üyesisin. önbeyninin de maşşallahı var. hangi mekanizmayla oluştu bu beyin? hayatta kalmana ve üremene inanılmaz oranda yardım ettiği için, doğal seçilimle (ve diğer evrim mekanizmalarıyla). ama bak şimdi sana daha ilginç bir şey söyleyeyim, bu beyin doğanın içindeki mücadeleden büyük oranda uzak kalabilmeni sağladı. sen bu beyinle kültürü icat ettin. kültür ne? kültür hiç doğal olmayan bir şey. alet kullanabilmekle başlar. (bu manada birkaç hayvan türünde de gelişmemiş şekilde vardır.) cevizin kabuğunu elinle kırıp yersen biyolojiktir, taşla kırıp yersen kültüreldir. niye, çünkü cevizi taşla kırıp yeme davranışı geni diye aktarılan bir gen yok; öğrenilen bir şey bu. kültürün en önemli unsuru da aktarımın öğrenme yoluyla olması (öğrenme de temelde taklittir).

    insan türünde yalnızca biyolojik evrimden bahsedemeyiz, onun bir de kültürel evrimi var. insanı anlamak istiyorsak (biyolojik temeline çoğu zaman ters olamayacak, biyolojik temelden bağımsız olamayacak şekilde) oluşturduğu şeyleri de anlamalıyız. sen şimdi sanıyorsun ki, insan aklıyla oluşturuldu dünyada. hayır efendim önce bu akıl oluştu, sonra biz o akılla bir şeyler oluşturabilir hale geldik. bu oluşturduğumuz şeylerle daha iyi yaşayabilir hale geldik dünyada. kıçın yumuşak yatak görüyor, sevdiğin kimse ona istediğin her an ulaşabiliyorsun; saçını şekilden şekle sokuyor, hiç öyle olmadığı halde göğüslerini büyük gösterebiliyorsun; hakan pekermiş, rihannaymış, technical death metalmiş, fadoymuş, bachmış, bachataymış envai çeşit müzik dinleyebiliyorsun, alışveriş merkezinde yürüyen merdivene biniyorsun, hatta ayağına şekilli mekilli spor ayakkabısı giyiyorsun, hatta ayakkabı giyiyorsun, (ulan hatta ayağına bir deri parçası bağlasan o bile teknoloji) ondan sonra diyorsun ki neymiş efendim teknoloji çok kötü, bozdu bizi, doğallık kalmadı doğallık filan. napıyım lan ben doğallığı. doğal ne?

    neyse konu çok dağıldı. başa dönelim. eğer doğal insanın hiç müdahalesinin olmaması demekse, öyle bir şey yok (yani var tabii de bu konuda bizi ilgilendirmiyor). konuyu daraltalım. besinlerde doğal, besinin iyi, sağlığa faydalı bilmem ne olduğu anlamına gelmiyor. hatta yapay çoğu zaman daha iyi. bu konuda genetiği modifiye edilmiş organizmalar ilginç bir örnek. ilginç ne kelime şu ana dek biyoloji alanında elde edilmiş en en en önemli gelişme, hani insanoğlunun sevinç çığlıklarıyla karşılaması gereken bir gelişme neredeyse. ama biz napıyoruz gdo'ya karşı ilk tepkimiz korku, ikincisi espri malzemesi haline getirmek. insan anlamadığı şeyden korkar, nefret eder ve ona güler. ahanda işte olan tam anlamıyla bu. nedir genetiği değiştirilmiş organizma? hain bilimadamlarıyla işbirliği halindeki şerefsizaşağılıkpistüonlara şirketler bizi kandırmıyorsa eğer bunlar misal bitkiyi tehdit eden biyolojik unsurlara karşı bağışıklığı bitkinin genlerini düzenleme yoluyla sağlamış. halbuki biz bu bitkilerin üzerine (ki bunlar soya, mısır ve neydi o bir tane daha bir şey vardı neyse işte bakın, ondan ibaret üç tür) tarım ilacı boca etsek daha iyi olacak de mi? diyeceksin ki ben tarım ilacına da karşıyım. iyi de evladım nasıl beslicez lan onca nüfusu senin ilkel yöntemlerinle. şeye de çok gülüyorum: adam diyor ki " e marketten yoğurt aldım, açtım koydum dolaba, bi aydır bozulmadı, bu nasıl yoğurt? doğal yoğurt değil hocam bu" e bozulsun mu? nası bi manyaksın olum sen yiyeceğin yoğurdun çabucak bozulup çöpe gitmesini istiyorsun. bi de o son kullanma tarihi filan boşuna mı konuyor? bak sana bir sır vereyim, çok gizli, o yoğurdu çabucak bozulmayacak şekilde yapıyorlar, valla. ama işte çabuk bozulmak sağlıklılık göstergesi olmadığı gibi çabuk bozulmamak da sağlığa zararın göstergesi değil. gene hain bilim uygulayıcılarıyla işbirliği içindeki pisşerefsizevilındaniskası şirketler bizi kandırmıyorsa, senin yaptığın yoğurda probiyotiklerle beraber yoğurdun bozulmasına da neden olan bissürü bakteri girerken "hazır" (ne güzel kelime aslında, hazır, uğraştırmıyor, onunla uğraşacağına bi el daha solitaire atabilirsin) yoğurda bunlar girmiyor. koruyucu da vardır tabii. yoğurtta yoksa da diğer hazırların çoğunda var. koruyucu da anlam olarak güzel kelime ama, niyeyse koruyucu katkı maddesi olunca birden tu kaka oluyor.

    (buraya bir parantez daha. korku insanın en kolay uyandırılabilir duygularından, güvensizlik de öyle. hani kapitalizm karşıtları çok sever ya birileri tarafından kapitalizmin yararına yönlendirildiğimizden bahsetmeyi. o zaman şunu da söylemek lazım, bu korkudan ve güvensizlikten beslenen de onlarca insan var. neyse yoruldum uzatmayacağım.)

    gdo'nun sağlığa zararı varsa bu, karışmayın lan doğanın düzenine, dengesine mantığıyla değil; evrimi ortaya koyan bilimsel yöntemle ortaya çıkarılır.

    bu doğalın karşısında sadece yapay yok. bir de kimyasal var. onun hakkında da birkaç şey söyleyim, bırakacağım. uzatmaya gerek yok ya aslında. her şey kimyasal. bak ne kadar basit, kısacık cümle: her şey kimyasal. canlı, cansız; her şey kimyasal. bunun farkına varmamak nasıl mümkün onu anlamıyorum. misal: dihidrojen monoksit. misal: sodyum klorür. misal: homo sapiens sapiens. şimdi diyelim dihidrojen monoksiti doğada bulmadık da biz ürettik, zararlı mı oldu şimdi allahın suyu :) homo sapiens sapiens ilginç yaratık vesselam. monosodyum glutamat zararlı değil diyorum. kimyasal ama diyor. e tuz da kimyasal diyorum, o da sodyum klorür işte. ama msg'yi laboratuvarda üretiyorlar diyor. yahu atomların bir araya gelmesi değil mi mesele, nerede nasıl biraraya geldikleri nasıl belirliyor bunların yararını zararını. bir şey doğal da olsa yapay da olsa organik :) de olsa kimyasal da olsa yararlı, ne yararlı ne zararlı veya zararlı olabilir. kısaca zararın veya yararın somut, objektif olarak kanıtlanması gerekir. bir şeyin iyiliğinin temeline "doğal"lığını koymak gayet doğal ve yapay olarak kurtulunması gereken bir mantık hatasıdır.
  • (bkz: canan karatay)
  • "gerçekçilikte*, bu renksiz ve büyük kovalamacadan başka bir şey yoktur. her şeyden önemlisi, dinginlik yaratmaktır. gerçekçiliğin geçtiği yerde bir daha ot bitmemektedir. doğalcı* romanın gerekirciliği* yaşamı ezmekte, insan eyleminin yerine tek yönlü çarklar geçirmektedir." jean-paul sartre - edebiyat nedir
hesabın var mı? giriş yap