• takeshi kitano nun takeshis ile baslayip, kantoku banzai ile devam ettirip kendi sanat hayatini yikici bir üslupla ele aldigi üçlemenin son filmi. yeni potansiyel saheser ismini zenon paradokslari ndan biri olan akhilleus ve kaplumbaga dan almışa benziyor.

    film, machisu (kitano) adli basarisiz bir ressamin inatla kariyer hayallerini kovalamaya devam etmesini anlatiyor. kanako higuchi esini canlandirirken yurei yanagi ve kumiko aso çiftin gençlik hallerine hayat veriyorlar.

    kitano ya göre film, sanatçı olmanın acımasızlığını anlatıyor. yeteneksiz birisi gerçeklerle yüzleşmeli ama yine de elinden geleni yapmalı. kendi filmleriyle ilgili de aşağı yukarı bu şekilde düşündüğünü, eserleri başarılı olsun olmasın film yapmaya devam ettiğini söyledi. kitano aynı zamanda günümüz japon film endüstrisinin yeteri kadar özgün olmadığından dert yandı. ona göre bir film orjinal senaryodan çekilmeliydi.

    senaryoyu yazarken üstad kendi deyimiyle köşede birikmiş aptalca resimlerinden ilham almış durumda. "onları neden bir filmde kullanmıyorum ki diye düşündüm" diye basın mensuplarına açıklama yapan üstad hala muzip görüldüğü üzere. 70 (yazıyla yetmiş) kadar kitano resminin filmde yer alacağı söyleniyor ki bu bile tek başına filmi beklenmeye değer kılıyor.

    çekimler 10 şubatta başladı, nisan ortasında tamamen bitmesi bekleniyormuş. sonbaharda görücüye çıkmaya hazırlanan aşil ve kaplumbağa nin dünya galasının venedik film festivali nde yapılması düşünülüyor.
  • takeshis''de aktör ve kantoku banzai!'de yönetmen olarak karşımıza çıkan takeshi kitano, otobiyografik üçlemesini ressam kimliğiyle tamamlamış. ilk iki filmdeki narsist absürtlüğün ardından kitano üçlemeyi ayakları yere basan ve rahat izlenilebilir bir filmle kapatmış. filmde resime meraklı küçük bir çocuğun empresyonistliğinin sözde bir ünlü ressam tarafından öldürüldüğünü görüyoruz. ardından, tek bacağı kopmuş horoz ve ölü üvey anne gibi vurucu resimler çizen çocuk trajediler yaşıyor, evinden oluyor falan. gençliğinde ise manzara resimleri çizmeye kadar düşüyor ve sonunda resim okuluna sürüklenerek akımların peşinde kalıplara giriyor. kitano kısaca, doğal yeteneğin akımların öğrenilmiş bilgisine ihtiyaç olmadan özgün sanat eseri tablolar ortaya çıkartabileceğini ama bu yaratıcılığın sanat pazarında öldürüldüğünü söylüyor. modern sanat üzerine yaptığı bu eleştiri kağıt üzerinde çok bayat gibi dursa da uygulamada keyifli bir seyirlik sunmuş. kitano tabloları arasından da kendi portresi olan bir tanesini şahsen çok beğendim.

    bi' de achilles ve kaplumbağa muhabbeti için, (bkz: limit)
  • resim ve dahi sanat üzerine, kitanoca ilginç bir film.

    achilles ve kaplumbağa paradoksuyla açılan film, devamında sanat peşinde koşarak ömrünü ziyan eden istekli ama kabiliyetsiz machisu'nun hikayesini anlatıyor. küçük machisu ilkokul çağlarında hem öksüz hem yetim kalmış, evvela amcasına, oradan yetimhaneye postalanmıştır. bu esnada okula pek devam edemez fakat dağda bayırda tutkuyla resim çizmektedir. gün gelip resimlerini bir galeriye götürdüğünde, "git biraz sanat oku, ekspresyonizm, kübizm falan öğren öyle gel" denerek geri çevrilir. başladığı sanat okulunda ise sanat öğrencileri ile beraber sanat yapmak uğruna çeşitli dalyaraklıklar yaparlar. bunların arasında, tepesine boya kovaları monte edilmiş bir araçla duvara dayalı bir tuvale, yani aslında duvara girmek de vardır. sanat okulu machisu'ya hiç yaramaz ve taklitçinin teki olur çıkar. orijinal olma çabaları ise sanat okulunda yaptıkları yanında bir hiçtir. machisu'nun orijinal resim yapmak uğruna girdiği atraksiyonlar acınası bir sanat haline gelir. artık bir beyamca yaşına gelmiş machisu'nun bütün bunlar olurkenki sükuneti, yüzündeki o dingin ifadesi ise görülmeye değerdir.
  • 21. ankara uluslararası film festivali kapsamında gösterilecek olan takeshi kitano filmi.
  • tamamı resim gibi olan rengarenk film. güneşin altında yeni bir şey yok sözünü hatırlatmadı diyemem.
  • sanat üzerine olduğunu söylemek zor bu filmin. bana olsa olsa, birlikte deliliğin sınırlarını zorlayan bir çiftin hikayesi gibi geldi.
  • bir yerinde şuna benzer bir şey geçiyor: "afrika'daki aç bir çocuktan bir tabak pilav ile bir picasso tablosu arasında seçim yapmasını isteseler, bir tabak pilavı seçer; sanat bir kandırmacadır". film boyunca da niteliğin, güzelliğin ne olduğunu belirleyen sanat simsarları resmediliyor. kahramanımızın tablolarını satmaya çalıştığı ama hiç birini beğenmeyen simsarın bürosunda asılı duran tablonun, aslında tam da onun 12 yaşındayken yaptığı tablo olması ve bu tablonun içine gizem eklenerek yüksek meblağlara satılmış olması [satmak için babasının evinden gasp eden kişinin tablonun 12 yaşında ve ölmüş birine ait olduğunu söylemesi] buna örnek olarak gösterilebilir.
  • kendi yolunu değil de başkalarının onu yönlendirdiği yoldan giden bir adamın hikayesi. hazin bir şekilde son bulması şaşırtmayan.
  • sanata bakış açısını çok güzel anlatmıştır bu film. sanat bir yanılsamadır ve tek bir kişinin söyleminin altında kaybolup gider. yorumlarla birlikte kirlenir ve kaybolur. ardından geriye içi boşaltılmış, anlamsız kareler kalır. artık sanatı değerli kılan şey içerik değil, etiketidir.
    machisu'nun kendisi olamama ve travmaları idrak edemeyip yabancılaşma sürecinde belki de sadece resim yapması yeterli oluyor hayatta kalması için. ama bunu ünlü ressam olma, beğenilme gibi bir amaç uğruna ve başkalarının kalıplaşmış söylemleriyle yaptıkça anlamsızlaşıyor, o döngüde sıkışıp kalıyor. o akhilleus, piyasa bir kaplumbağa misali.
    sistemin, eğitimin insanları robot ve kopyaların kopyası haline getirmesini, taklitçilik ve özgünlük arasındaki farkın kaybolduğu ve birey kendi arzusuyla ne yapmaya çalışsa eğer zengin değilse engellendiğini ve kimse tarafından anlaşılmadığı gerçeğini yüzümüze vuruyor.
    galericilerin, sanat sever ikiyüzlülerin, şekilcilerin, paraya ve güce tapanların gözünde sanatçılar ya bir piyon ya da bir çöpe dönüşüyor. istisnalar olsa da kendin olma heyecanını söndürebiliyorlar. kişi hem piyasanın istediğini yaparak hem de kendi istediğini gizlice yaparak da yaşayabiliyor. ama ikili hayatlar yaşamak ya da isyankar bayraklarıyla ifşalanmak zorunda kalan sanatçılar birer kurban oluyor. daha hayata başlarken bile idrak seviyesi sadece çalış, köle ol, popüleri, dayatılan sırayla yaşa, sorgulama seviyesinde olan zeki kişiler tarafınca sadece resim yapmak isteyen kişilere deli gözüyle bakılıp, dalga geçilip ve dışlanan bir toplumdan sevgi ve empati beklemek eğer çıkarlar yoksa zor olabiliyor. insanların yapılan herşeye bir bahanesi ve kalıbı olabiliyor. burada herşeyin bir yanılsama olduğunu unutmamak kalıyor geriye. önemli olan şey tüm bunları ve benliklerini aşıp, gerçeğin ne olduğunu bulup, idrak edebilmekte ve süreçte kendin var olabilmekte.
    kitano'yu çok severim. bu filmle ar damarıma bassa da süreci çok güzel anlatmış ve başarılı bir otoportre çıkartmış.
    puanım: 10/10
hesabın var mı? giriş yap