• marmaris'in köylerinde çok yoğundur bunlar. ilginç di mi? ta ülkenin öbür ucunda, trabzon ile hiçbir alakaları olmayan bozburun, selimiye, söğüt gibi köylerin neredeyse yarısı trabzonsporludur. abartmıyorum. hatta buralarda hami, lemi, şenol gibi isimlerin ne kadar yaygın olduğunu anlatsam inanamazsınız. bozburun'dan otobüslere doluşup trabzon'a maça giden insanlar var yahu?!. neredeyse 24 saat sürüyor bu yol. bu taraftar yoğunluğunun tek sebebi ise, televizyonun bu köylere ilk geldiği yıllarda habire trabzonspor'un şampiyon olmuş olması. o dönem ekran başına geçip, bu adamların ortalığı nasıl kasıp kavurduğunu görünce resmen aşık olmuş bunlar. bir de denizcidir bizimkiler. hiç görmedikleri halde "karadeniz" fikri hoşlarına gitmiş olsa gerek. o gün bu gündür de böyle gidiyor işte.

    bu entry de, fanatik bir trabzonspor taraftarı olarak ölen "koçol" nineme ithaf olsun.
  • bu bir taraftar entrysidir. ve yüksek dozajda desteklenen takıma bağlılık içerir. özellikle trabzonspor taraftarı değilseniz okurken nasıl bir malın entrysini okuyorum diye düşünebilirsiniz.

    sayıları sanılanın çok çok üzerinde olanlardır. serdar bali ve benzer rejyonalist zihniyetteki adamlardan, hatta bu kafadaki küçük bir grup taraftarcıktan nefret ettirenlerdir.

    kıskanıyorum abi ben bu adamları. hayatımda belki en çok gurur duyduğum şey kimliğimde yazan trabzon kelimesi ama ben bu adamlara tarifsiz bir hayranlık duyuyorum.

    yok bahsettiğimiz olay karadenizliler değil. bir giresunlu, bir rizeli, bir samsunlu, bir ordulu yani trabzonspor'un genel anlamda sembolize ettiği yörenin çocukları değil dediğim.

    trabzonspor'un ülkenin 3 büyük diye tabir edilen takımlarından farklı oluşu gerçeği var. hatta matematiksel verileri ortaya koyarsak onlardan daha geride olduğu gerçeği var. bir de çok sevdiğim, kendi yöresinin, şehrinin takımına sahip çıkan adamlar var.

    ve işte trabzonspor'u bu noktada tüm takımlardan ayıran adamlar bunlar. "ben olmayaydım da sizden bir tane daha olaydı" dedirten adamlar bunlar.

    trabzonspor'u aynı kazım koyuncu'nun ifade ettiği gibi "trabzonsporlu olmak yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek bir kavram değil" diye algılatabilen adamlar bunlar.

    trabzonspor takımının peşinden nice şehirler gezerken tek tek tanışma şansı yakaladığım. "ulan biz de kendimizi nimetten sayıyıyoruz adama bak be" dedirten adamlar bunlar.

    ilk olarak 2 sezon evvel istanbul büyükşehir belediyespor ile oynanan, hiç bir hedefi bulunmayan alelade bir maçta tecrübe ettiğim bir olayı paylacağım, arından da çeşitli trabzonspor platformlarından okuduğum bir kaç mesajı derleyeceğim. gönül ister sayfalar süren bu mesajların tamamını koymak ama ne mümkün.

    olimpiyat stadı civarında küçük bir adam gözüme çarptı. 8-9 yaşlarında. babasına sorular soruyor. "hepsini mi yeniyoduk baba" diye. babası da cevaplamaya çalışıyor. yaklaştım, sohbet etmek istedim. adamın şekli şemali bizim yöre ile pek alakalı değildi. muhabbet esnasında ısparta'dan geldiklerini belirtti. doğaldı, ben de eskişehir'den gitmiştim. yanımdaki arkadaşlarımın birisi kahramanmaraş'tan gelmişti. buna çok şaşırmadım tabi. ne iş yaparsın, nerelisin tam olarak derken ısparta'dan askerlik ve bir kaç akraba ziyareti ,cenaze vs olayları hariç sadece trabzonspor için çıktığını, karadeniz ile hiç bir alakası olmadığını söyledi. insan garipsiyor. cümlesini de "artık çocukları trabzonsporlu yapmak kolay değil. malum bizim çocukluğumuz gibi de değil takım, şimdiden aşılamam, alıştırmam gerek" diyor. çocuğa tekrar bakıyorum. bilekliklerinden, ayakkabı rengine kadar. hakikaten anlayamıyorum.

    ertesi akşam evde babama soruyorum. babam da pek taraftar değildir, trabzonsporludur, maçları takip eder, kim iyi oynarsa o kazansın kafasındadır hep. bana mardin'de görev yaptığı zaman bulundukları köyde kendisiyle "hocam biz maç gününe kadar zor dayanıyoruz, sen trabzonlusun nasıl duruyorsun böyle sakin" diye sorduklarını anlatıyor. anlayamıyorum. 96 yılına kadar trabzonsporlu taraftar sayısının özellikle anadoluda ne ölçüde olduğundan falan bahsediyor ama çocukluğu karadenizlilerin yoğun bulunduğu gebze'de geçmiş ben yine de bu kavramı tam anlayamıyorum.

    sonra birisiyle tanışıyorum stadyumda, bir arkadaşımın memleketine ziyarete gittiğimde birini daha tanıyorum, sonra bir taraftar sitesinde, sonra sözlükte derken derken şaşırıyorum.

    üniversite yıllarımda olsam sanırım ciddi bir zamanımı alır bu konuyu araştırır, güzel bir kaynak haline getirirdim. şimdilik gücüm sadece bir entry ile çok küçük, numunelik bir kısmı not etmeye yetiyor. belki daha ilerde.

    --- spoiler ---

    hep rivayet ediliyor yok sülalemiz şuradan gelmiş, yok buradan gelmiş diye. kesin bir bilgi yok. ama 2-3 kuşaktır istanbul'dayız. heralde en garip hikaye benimkidir. trabzonsporluyum ben. istanbul şehrini dünyada hiç bir yere değişmem. avrupa şampiyonu takımı da oldu benim şehrimin, ama ben trabzonspor'un hami-ünal-şota'lı futbolunu, taraftar kitlesinin aykırı duruşunu, temsil ettiği değerleri hep şehrimin takımlarından daha manalı buldum. hiç bir bağımın olmadığı bir şehir yüzünden neredeyse 15 yıldır her gün mutlu oluyorum, kendimi kaybediyorum, öfkeleniyorum. garip gerçekten.
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    bursalıyım ben inegöllü.babam da inegöllü..bütün sülale aynı...karadenize de hiç gitmedim..yani uzaktan yakından hiç bir bağlantım yok..sürekli niye bursasporu tutmuyorsun sorularından bıktım artık..bugün bir kişi daha sordu aynı soruyu.. (bu bizzat tanışık olduğum bir arkadaşımdır)

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    baba bayburt, annem giresun'lu. ben izmir dogumluyum. babam gs'lı annem fb'li ama ben kendimi bildim bileli trabzonspor'luyum. niye dir nedendir bilmiyorum. 6 yaşindaydım 1983-84 'de ki son şampiyonluğu aldığımızda...26 sene oldu, bir 26 sene daha beklerim ..bir kere daha dogsam yine bu renklere gönül verirdim !

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    yedi nesil yozgatliyim ama trabzonsporun pesinden bu yasima kadar gitmedigim yer kalmadi,universite zamanlari(1992-1996) arasi istanbullu kizkardeslerin sahalarindaki her macta(4 senede 1 mac kacirdim) deplasmanda devamsizlik yapmadim.
    bir guzelliktir ayricaliktir trabzonspor.ister sampiyon olsun ister olmasin varligi yeter

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    soy ağacı geniş. tamamen amasya. gidip görmek kısmet olmadı hala trabzon'u. şampiyonluğa kadar da gitmeyeceğim yeminim var. aşığı olduğum renklerin merkezinin olduğu şehri dahi görmeden göçüp gideceğiz belki dünyadan. ama çok önemi yok.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    doğma büyüme bursalıyım. aslen tunceli.allahına kadar trabzonsporluyum. çok şükür gönlümüz istanbul takımına kaymadı hiç.
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    mardinliyim. benim gibi çok trabzonsporlu var mardin'de..neden trabzonspor diye sorduklarında, "istanbul'dan daha yakın ne de olsa" diyorum
    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    benim anne tarafı tolo gibi tuncelili, baba tarafı elazığlı,benim de doğum elazığ ancak 23 senedir antalyada yaşamaktayımancak 96-97 yılından beri trabzonsporluyumbu nedenle yıllardın sülalenin dilindeyimdiyolar bana niye tutuyosun bu takımı diye inanın bende bilmiyorum belki o zamanki avrupa maçlarından dolayıbirde artık alışkanlık olmuş artıkyerleşti bünyeye iyice trabzonsporluluk

    --- spoiler ---

    işte ersun yanal'ın gönderildikten sonra "trabzonsporlular kendi takımlarının potansiyelinin farkında değiller. trabzonspor'u yönetenlerin hedefi trabzonspor'u küçültmek, yerelleştirmek ve bir şehire hapsetmek. oysa ki trabzonspor'un ülkenin ileri gelen bir takımı olmak şöyle dursun, bir çok anlamda dünya takımı olmak için fazlasıyla potansiyeli ve hikayesi mevcut" derken kastettiği en önemli noktalardan birisi de bu.

    şimdi ise 96'dan sonra ardı ardına gelen başarısızlıkların üstüne güneş gibi doğmanın, bu adamların hakkını vermenin zamanı. inanın bu adamlar her şeyi, hepimizden daha fazla hakediyorlar.
  • bir kahramanmaraş'lı olarak babamdır. ki orada çok sık rastlanır.

    zaten kahramanmaraş ve trabzon iki kardeş şehirdir.

    kahramanmaraş'ın en meşhur ve merkez caddesi trabzon caddesi'dir.
    trabzon'un en meşhur ve merkez caddesi kahramanmaraş caddesi'dir.
  • sanıldığından çok fazladır. üç büyük takım taraftarları tarafından çok yadırganırlar. neden üç büyükleri değil de trabzonspor'u tuttukları sorgulanır ve verilen hiçbir cevap onları tatmin etmeye yetmez.

    - çorumlusun neden trabzonspor'u destekliyorsun.
    - sen denizlilisin neden fenerbahçe taraftarısın ?
    - ama fenerbahçe bütün ülkeye mal olmuş bir takım.
    - bi siktir git

    - abi neden sivasspor değil trabzonspor ?
    - abisi ben 20 senedir bu takımı destekliyorum sen istiyorsun diye değiştireyim mi ?

    - abi niye trabzonspor ,hiç şampiyon olamadı 25 yıldır.
    - ah be gülüm olay güce tapmak ise sizin olsun taraftarlık.

    hasılı, üç büyükleri tutmak kolaydır. ama trabzonspor isyandır avaz avaz.
    diğerleri için :(bkz: sivasspor), (bkz: denizlispor), (bkz: bursaspor) vs vs
  • "trabzonspor ne alaka? trabzonlu musun?" sorusunun en sık sorulduğu insanlardır. bunlardan birisi benim. okuduğum sınıflarda benden başka trabzonsporlu olmazdı hiç. hatta askere gittim kendi bölüğümde de benden başka trabzonsporlu yoktu. başka taburlarda, bölüklerde mesai saatleri sonrası trabzonspor formalı gördüm mü gider hemşerimi bulmuş gibi sevinirdim.

    ilkokul yıllarında öğretmenler hiç sınıfta trabzonsporlu var mı diye sormuyordu. ulan nasıl zoruma gidiyordu anlatamam. öğretmen sormayınca, sınıftan biri bağırırdı hocam bu da trabzonsporlu diye. sonra öğretmenin hadi ya unuttum bak trabzonsporu sormayı demesi falan. bak hala anımsıyor. ulan hepsini geçtim bir defasında müfettiş geldi sınıfa o bile sormadı. o günden sonra hiç sevemedim o müfettişleri..

    velhasıl kelam, trabzonlu olmayıp trabzonsporlu olmak çok başka bir duruş. kazım koyuncu mesela.. onunla aynı takımın peşinden gitmek bile gurur, mutluluk sebebi benim için. zaten bi rahmetli dedem bi de kazım koyuncu sayesinde trabzonsporun peşine takıldım. şenol güneş'i de unutmamak lazım tabii.
  • trabzonspor adına gurur kaynağı bir durum. bir şehir takımı şehrin dışına dokunabilmişse büyük bir takım demektir bence. herhalde öyledir yani. futboldan çok anlamam.
  • onlardan bir tanesi de benimdir, gururla!

    doğma büyüme adanalı'yım ve yıllardır "ne alaka" sorusuyla boğuşuyorum.

    +sen nerelisin?
    -antalyalı'yım.
    +peki hangi takımlısın?
    -galatasaray.
    +e, ulan seninki ne alaka o zaman?
    -#4^*6&/

    trabzonspor'u desteklememde kazım'ın yeri çok büyüktür. kendini renklere ait hissetmek benimkisi. şu futbolcu bu maç bağlamaz beni. isyan bayrağıdır trabzonspor benim için.

    edit: aradaki diyalog, antalyalı bir tanıdıkla yaşanmıştır. "adanalı adamsın, ne alaka trabzonspor?" diyen antalyalı ama galatasaray'ı destekleyen bir tanıdıkla.
  • yıl 2005. yer kayseri 1. komando tugayı.

    kısa dönem olarak gittiğim general adnan doğu kışlası'ndan içeri ilk adımımı atar atmaz, gözüme bordo mavi'ye boyanmış çöp kutuları çarpmıştı. ulan demiştim, memleket hasreti daha ilk saniyeden mi deliye çevirdi beni?

    öğleye doğru henüz sivil giysileriyle poşet* gibi sağda solda dolaşan 80 kısa dönem askerimsiyi topladılar eğitim alanında. sonradan memleketinin kilis, rütbesinin uzman çavuş olduğunu öğreneceğim bir korgeneral, tok bir sesle "aranızda fenerli var mı?!!" diye bağırdı. 20-30 kişilik bir grup el kaldırdı. şu kenara ayrılsınlar dedi. sırasıyla galatasaraylı ve beşiktaşlılar'ı da ayırdıktan sonra 7 kişi afedersin yarrak gibi kaldık ortada. trabzonspor'lu var mı diye sordu. 1 kişi hariç (ankagaragücü) 6'mız el kaldırdık. içimden "daha ilk günden yarrağı yedik" diye geçirirken "koçlarım benim, gelin benimle" dedi ve odasına alıp çay söyledi, trabzonspor'u konuştu bizimle. 19 eylül 1990 trabzonspor barcelona maçı'ndan tut da kazım koyuncu'ya kadar her şeyi konuştuk. hatta o zaman revaçta olan winamp'ına kurduğu trabzonspor skin'ini gösterirken duyduğu gururu hala hatırlıyorum.

    işte tam da bu yüzden trabzonspor'u trabzonspor yapan aslında trabzonlu olmayan trabzonspor taraftarlarıdır.
  • dayım; trabzonlu olmayı bırak, hayatında ankara'dan kuzeyi görmemiş, akdenizin uzak bir ilçesinde yaşamını sürdüren, 80'lerin sonundan beri çok sevdiği küçük hamdi'li, iskender'li kadronun çerçevelettirdiği posterini özenle koruyan bir adam. fenerbahçe, galatasaray,beşiktaş taraftarı olan yeğenlerine acaip gelse de tuttuğu takım, en azından bir tanesine şampiyon olmasa da nasıl takım sevileceğini öğreten adam.
  • doğma büyüme istanbul sakini, soy ağacında sıfır trabzonluya sahip biri olarak gururla dahil olduğum kitledir.
    kimse de girmedi kanıma. ikna veya özenme eseri taraftar olmuş değilim.

    futbola ilgi duymaya başladığım dönem istanbul takımları arasında benim için en candan, en halktan olanı beşiktaş'tı (ki sonraları formasını da taşımak nasip oldu ve hala kalbimde özel yeri vardır)...
    bu sempatinin ötesinde, bir takımın taraftarı olmak anlamında, 1991 yılının yine böyle bir ekim günü tesadüfen izlediğim maçla başladı her şey: lyon 3 - trabzonspor 4...
    sağ olsun, bir maçta ben kimi tutuyorsam sırf benimle kafa bulmak için rakibi destekleyen babam, "fransızlar en az 5 atacak size" demişti. maç gol düellosu şeklinde devam ediyor, ben babamın her atağına o gün sahada basmadık yer bırakmayan ünal karaman gibi direniyor, kova kaleci petranovic'in içeri aldığı her topta golü ben de yiyordum. öyle bir maç oldu ki üçüncü golün sonunda hami mutlulukla kollarını açıp oynayarak saha kenarına koşarken babam bile artık benimle uğraşmayı bırakıp koltuktan sıçrıyor ve gooool diye seviniyordu. ve son dakika... orhan'ın attığı 4. golde kendinden geçen spiker, "orhaaannn... doksaaannn... orhaaannn... doksaaannn..." diye bağırırken babam sevinçten duraksız kahkahalar atıyor, tv'ye 1 metre mesafede dizlerimin üzerine çökmüş son dakikaları seyreden bense katıla katıla ağlıyordum. gümbürtüye meraklanarak mutfaktan çıkıp gelen annemin bu manzara karşısında ağzı açık donup kaldığını da hatırlıyorum. son düdükle beraber spiker "ben böyle maç izlemedim" diyordu, ona daha fazla katılamazdım.

    bitmedi...
    o gün kalbime düşen tohum ertesi gün gazeteleri okuduğumda yeşermeye başladı. istanbul'un devlerine kafa tutan o cesur takım, fransızların ünlü kulübünü kendi sahasının çimlerine gömmüştü. sonraları fark edecektim, bendeki bu underdog merakının temelleri, her ligde her müsabakada hep favori olmayan takımları destekleme refleksimin kökleri o günlere dayanıyordu.
    okuduğum gazete küpürlerindeki o katıksız coşku arasında tek bir şey beni rahatsız etmişti: bu maçın bir de rövanşı olacaktı. ilk maçın bitiminde babam bunu söylediğinde yine beni trollüyor diye inanmamıştım ama gerçekti işte! nasıl olurdu lan? yenmiştik, iş bitmişti? kupa maçlarının iki ayaklı olduğunu daha yeni öğrendiğimden bu durum bana büyük bir haksızlık gibi gelmişti. üstelik adi fransızlar yenilmelerine rağmen trabzonspor'u rövanşta eleyeceklerine dair oldukça iddialı ve küçümser açıklamalar yapmışlardı.

    birkaç gün sonra bir akşam yemeği sırasında babamın eskişehir ve ankara'ya iki günlük iş seyahati yapacağını öğrendim. kalktım masadan, gidip gazeteyi buldum, rövanş maçı için tarih 6 kasım yazıyordu: babamın seyahatten döneceği tarih! koşa koşa döndüm mutfağa, "baba nolur beni de götür, oradan trabzon'a gideriz, maçı seyrederiz" diye tutturdum. oralı bile olmadı babam. "lan oğlum ankara nere trabzon nere, hem napıcam seni müşteri ziyaretinde 'bu da bizim çırak' diye mi tanıtıcam, hadi hepsi oldu diyelim salı-çarşamba okulun var onu napıcan, okulu da geçtim lyon'dan 5 yemeye mi gidicez onca yolu?" diye sıralayıp savuşturdu beni. içim burkulmadı değil, ama argümanlar sağlam olunca teslim oldum, televizyondan seyrederiz artık napalım deyip defteri kapattım.

    5 kasım günü, buz gibi bir salı sabahı, saat dörtte annem dürtüp "hadi maça gidiyosun" diye uyandırınca rüyadayım sandım :) çantam çoktan hazırlanmış, güneş doğmadan yola koyulduk. babam gerçekten iş seyahati boyunca bütün müşterilere "bu da bizim çırak" diye tanıttı beni. ayrana limonataya doydum. gece trabzon'a geçtik ve ertesi sabah erkenden, kahvaltı bile etmeden stada gittik. stad önünde bizim için biletleri temin eden amcayla buluşmamız, hayatımda yediğim en güzel köfte-ekmeğin kokusu, giriş kuyruğunda beklerken başımı okşayıp boynuma bordo mavi kaşkol dolayan dede, tribüne çıktığımda gözlerimle ilk defa şahit olduğum o ıslak çim saha, otomatik pilotta çekirdek çitleyen birbirinden güzel ablalar* , stadın dört bir yanından belli belirsiz yükselen kemençe sesleri... o gün ben taraftar boyutunu geçip aşık oldum. maçı trabzonspor 4-1 aldı ama skorun zerre önemi yoktu. eşsiz olan, o güzel insanların arasında, o güzel takım için babamla omuz omuza tezahürat yapmak, gollerde kah ona kah hiç tanımadığım bir başkasına sarılıp sevgimi ve sevincimi paylaşmaktı.

    futbolun kirlenmediği günlerde yeşerdiği için temiz kaldı bu aşk. hiçbir zaman fanatizmle lekelenmedi, 3 puan hırsıyla ya da mağlubiyet hıncıyla gözü kör olmadı.

    o günün üzerinden yıllar geçti. bugün, en güzel anılarımdan birini bana hediye eden o güzel beldeyle ilgili ne zaman olumsuz bir yorum okusam içim cız eder. ne zaman bir yerde bir kemençe sesi duysam kanıma işlemiş bir kıpırtı uyanıverir. ne zaman aşılmaz gibi görünen bir engelle karşılaşsam, içimdeki denizin hırçın dalgaları kabarır, yüreğim başkaldırır. trabzonlu olmadan da olsa trabzonsporlu olmak böyle bir şeydir.
hesabın var mı? giriş yap