• diyelim ki büyük bir amerikan firmasısınızdır. yönetimde de mesela savunma bakanlığı ya da başkan danışmanlığı gibi görevlerde adamlarınız vardır. önce bir hedef ararsınız, ardından savaş çıkartısınız, mesela ırak'ı işgal edersiniz. sonra orada bi petrol vs ihalesi açılır. ihaleyi alırsınız. bu işten diyelim ki 10 milyon dolar kâr edeceksinizdir. hemen işi başka bir firmaya 250 bin dolara verirsiniz. işte bu firma esas işi yapacak olan ve belki de topu topu 50-60 bin dolar kazanacak olan taşeron firmadır. böylece siz hiç iş yapmadan 9 milyon 750 bin dolar kazanırsınız. bizim ırak'ta iş yapmak için çabalayan firmalarımız işte bu taşeronlardan biri olalım diye yanıp durmaktadırlar, masada olalım, pastadan pay alalım çığlıkları bundan öte diildir. ve fakat bunda şaşılacak bir şey yoktur. bu ihale dalgalarının "devletin malı deniz" tadında olanı maalesef ülkemizde köküne kadar yaşanmaktadır. aradaki fark birinin "dünyayı yeme" arzusu, diğerinin "kendi devletini yeme" arzusudur. haa taşeron da bakar kâr az, ben de der "tuğladan çalayım, çimentodan çalayım". sonra nolur? her yerden bok kokusu yükselir. insan evladı olan tiksinir.
  • allah bin belasını versin sistemidir.
    sırf taşeron sistemi yüzünden onlarca firma kapanıyor, ve belki de binlerce insan işsiz kalıyor.
    işi 3 veya 4. elde taşeron olarak aldıysanız yandığınızın resmidir.
    kısaca özetlemek gerekirse;

    karayolları hızlı tren projesini a firmasına verir.
    a firması, fiyatı biraz kırarak b firmasına taşero eder.
    b firması bu işten elimi değmeden para kazanayım yukarıdakiler gibi deyip c firmasından fiyat ister.

    kısa vadede c firmasının yaptığı fiyat üzerinden elini değmeden milyonlar kazanır.

    c firması garibim ben hem kendi işimi yapayım, iş üretecek d ve e firmalarına da taşero edeyim onların ürettiği iş masraflarımı karşılar en azından diyerek düşünür.

    en son işi alan firmalar zaten fiyatları en düşükten aldığı ve yüksek ihtimalle de küçük firma olduğu için işçi maaşları taşeronlara ödenecek paralar ve masraflarını kurtarmak derdine düşer.

    d ve e taşeronları iş bitiminde c'den paralarını ister, c firması hemen b firmasını arar ama onlar da "a" firmasının ödeme yapmasını beklemektedir.

    "a" firması karayollarından hakediş yapıp, parasını bekler ama güzelim devlet ödeneği biraz ağırdan alır.

    ödenek çıkana kadar 3 - 4 ay gibi bir süre geçer, "a" ve "b" firmalarının projede hiç masrafları olmadığından rahatlıkla o süreyi bekler.

    bu arada taşeronlarına ve çalışanlarına ödemeyi süreç içinde yapamayan "c" firması çöküntüye uğrar, "d" ve "e" firmalarından ise hiç söz etmeye bile gerek yok zannımca..

    böyle sikindirik bir düzende küçük firmalar, büyüklerin el değmeden kazanacakları paralarının arasında kaybolur giderler.

    iş üretilir, sonuçlar gelir, proje tamamlanır, büyük firmalar paralarını alır ama iş bittikten sonra alttaki taşeronlar ortadan zaten kaybolur.

    devlet kazanır, ihale edilen büyük firma kazanır, ihaleyi alan firmanın yüksek ihtimalle zaten alt kolu olan ikinci firma da ayakta kalır, ama küçükler her zaman kaybeder.
  • ingilizcesi de sub contractor olan mini muteahhit
  • köleliğin neoliberalizm soslu hali; türkiye'nin en yakıcı problemlerinden biri. sendikasızlık, kadro verilmeden emekçilerin herhangi bir gelecek güvencesi olmaksızın çalıştırılması, mantklı hiçbir gerekçe olmaksızın yalnızca şirketin çıkarları doğrultusunda alınan işten çıkarma hakkı, mesai ücreti verilmeksizin emekçilere dayatılan uzun çalışma saatleri... hepsi taşeron işçiliğin bir sonucu. açıkçası türkiye'nin mevcut siyasi iklimine çok da yakışıyor zira taşeron işçilik şirketlerde emekçilerin söz hakkının tamamen ellerinden alındığı, patronların mini mini tayyip erdoğan'lara dönüşmesine olanak veren bir sistemin önünü açıyor.

    toplumsal muhalefeti kapsayan bir harekete dönüşmese de, pek çok iş yeri ve fabrikada işçiler taşerona karşı çok sert bir mücadele veriyor. devletin sahibi konumundaki akp de bu durumun farkında (ki devlet kurumlarında çalışan işçi sayısının özel sektördeki taşeron işçi sayısını bile aştığını biliyoruz) ve 2019 seçimlerine kadar politik bir nitelik kazanan emek siyasetinin kendisine yeni bir cephe açmasını istemiyor. tam da bu sebeple maliye bakanı naci ağbal geçtiğimiz günlerde taşeron işçi, sözleşmeli işçi ve kadrolu işçi arasındaki ücret farkının kaldırılacağını taahhüt eden bir kanunun üzerinde çalışıldığını ifade ederek güya taşeron işçilere "müjde" verdi.

    pek tabii bu yasa tasarısı hayata geçirilirse taşeron işçiler en azından maaş olarak diğer emekçilerle aynı parayı alma hakkına sahip olacak. bununla beraber bu yasa tasarısı emekçilere 'kadro alma' hakkını vermiyor. yani devlet işsizlik sopasını elinde tutmaya devam edecek: kadro sahibi olmamak demek, sendikasızlık demek, sendikasızlık demek, işçilerin örgütlü bir şekilde hak mağduriyetlerine karşı mücadele edememesi demek. öyleyse buradaki temel mesele yalnızca maaş farklarının giderilmesi değil, aynı işi yapan emekçilerin aynı haklara, aynı iş güvencesine sahip olması. bu durum üstesinden gelinmediği müddetçe taşeron işçiliğin iş yerlerinde mini mini diktatörlerin varlığına olanak veren ve sürekli olarak adaletsizlik üreten doğası aynen var olmaya devam edecek.

    son olarak da her fırsatta 'kadrolu işçiler devlet üzerinde bir yük' argümanını tekrarlayan arkadaşlarla alakalı birkaç şey söylemek istiyorum. siz vatandaş gibi, emekçi gibi değil, devlet gibi düşünüyorsunuz, insanı bir kenara fırlatıp, devleti, para babalarını falan önceliyorsunuz, bunun farkında olun bir kere. bu niteliğinizle devletin, patronların 'bekçi köpeği' olmaktan fazlası değilsiniz. her sene giderek artan vergilerin, her sene giderek yükselen enflasyonun, halkın günden güne azalan alım gücünün taşeron işçilik, kiralik işçilik vb. uygulamalarla çok yakından alakalı olduğunu ya farketmiyorsunuz, ya da farkediyorsunuz ama meseleye buradan bakmak işinize gelmiyor. türkiye'de insanlar ısınma ihtiyacını giderirken, evine et alırken, kafasını sokabilecek kiralık bir evi bulmakta bile zorlanırken, siz hala diyorsunuz ki 'kadrolu işçiler devletin üzerinde bir yük.' hadi bunu da bir tarafa bırakalım; meselenin insanları köle gibi çalıştırmaktan değil, üretim sürecinin ve emek verimliliğinin sağlıklı bir planlama ve organizasyondan geçtiğini asla idrak edemiyorsunuz. türkiye'de bugün özelleştirilen pek çok şirket, örneğin telekom, şuan borç batağında, thy ciddi maddi sıkıntılarla boğuşuyor. yani özelleştirince, taşeron işçi alıp emekçilerin ümüğünü sıkınca problem çözülmüyor. bunu içinde banknotların uçuştuğu o küçük beyinlerinize bir kazıyın lütfen.
  • bugün itibari ile tüpraş'ın yeni yapılan bölümü için bir taşeron firmayla düz işçi olarak anlaşmış bulunuyorum.
    kaçıncı alt işveren olduğunu bilmediğim, firmadan hiç bir çalışanla telefon hariç temas kurmadığım bir işyeri ile, saati 5 tl den çalışmak üzere anlaştım. yani 2 haftada bir pazar günleri tatil yaparsam elime geçecek para 1200 tl dir.
    paramı kimin vereceğini bilmediğim gibi üstelik orada ne iş yapacağımı bile bilmiyor durumdayım.
    bakalım fıtratımda neler varmış...
  • bir alt-sözleşme ilişkisidir. genellikle yanlış olarak fason ve yansanayi yerine kullanılır. aralarında çok temel bir fark var. taşeron, bir firmanın işçilerinin bir başka firmanın (ana firmanın) üretim mekanında, ana firmanın işinin bir kısmını yapmasıdır. yani fiili olarak ana firmanın kadrolu işçilerinden farksız çalışırlar ama yasal olarak farklı bir firmaya bağlıdırlar. iki çeşidi vardır. iç taşeron(ana firmayla sürekli çalışan), dış taşeron. ya da kapasite taşeronu ve uzmanlık gerektiren işlein taşeronu olarak da ayrıştırılabilir. türkiyede genel olarak yasaya uygun olmayan bir taşeron örgütlenme vardır. yasanın öngördüğü iş alanlarının dışında da taşeron çalıştırılır.
    sonuç olarak taşeron bir ana firma-bağlı firma ilişkisidir. yansanayi ve fason'da üretim bu firmaların kendi mekanlarında yapılır. bunların herbiri, üretimi örgütleyen ana firmanın üretim zincirinin zayıf ya da kuvvetli ilişkilerini geliştirdiği halkasıdır.
  • türkiye'de taşeron sisteminin yaygın olmasının bir çok nedeni bulunmaktadır :

    1) kırdan kente doğru yaşanan yoğun göç.
    2) vasıfsız ve eğitimsiz iş gücü sayısının her geçen gün artması.
    3) kentlerde işsizlik oranının çok yüksek olması.
    4) iş gücü malyietlerini düşürmek amacıyla firmaların çeşitli üretim ve hizmet birimlerinin alt işverenlere verilmesi.
    5) firmaların sednikası ve örgütsüz iş gücü'nü çalıştırmaya özen gösermesi.
    6) 2003'te yürürlüğe giren yeni iş yasası'nın taşeron iş gücü istihdamını kolaylaştırması.
    7) iç ve dış piyasalardaki aşırı rekabet ortamının firmaları başta taşeron olmak üzere geçici ve düzensiz iş gücü istihdamına yöneltmesidir.
  • bir projenin bir kısım işlerini müteahhide karşı bir altsözleşme ile üstlenen genellikle belirli işlerde uzmanlaşmış kişi veya şirket. taşerona iş verilirken genellikle mühendis veya iş sahibinin onayı alınmaktadır.
    (bkz: inşaat terimleri)
  • insanın aklında olumlu hiçbir şey uyandırmayan bir kelime.
  • dilimize girmeden önceki hali le tâcheron olan fransızca bir sözcüktür
hesabın var mı? giriş yap