• zengin bir kişi.
    tanım kısmını geçelim, şahsına yönelik eleştirilere gelelim.
    15 aylık bir çocuk babası olarak fena hırslandım kendisine.

    şimdi güzel kardeşim, bakıcılık, dadılık diye bir kurum var. bu kurum neden vardır, sana çocuğuna bakarken yardımcı olsun, daha da önemlisi sen işindeyken gücündeyken çocuğunla ilgilensin diye vardır.

    şimdi işin yok, gücün yok o anda. tatildesin. çocuğunla dilediğince beraber zaman geçirme fırsatın var. zaten çocuklu ailelerde tatil de bu işe yarar. kaçırdığın şeylere yeniden kavuş, çocuğunla daha bir zaman geçir diye.

    neyse, benim yazıdan anladığım hanife teyze çocuğunun çorbasını pişiriyor, hanife teyze çocuğunla geziyor, hanife teyze çocuğunla (tam süreyi dolduramasa da) saatlerce oyun oynuyor, sen de bikiniyle güneşleniyorsun. e neden yaptın o çocuğu o zaman? tatilde bile onunla vakit geçirmeyeceksen, onu hanife teyzeye "satacaksan", üstüne hanife teyzeyi de bunun için millete ilan ediyorsan, sen neden o çocuğun annesiyim diye dolaşıyorsun?

    bir de milleti "şekerim doğuruyor, doğuruyor bakmıyorlar. saldım bayıra mevlam kayıra diyorlar" diye eleştirirsin. senin bunu yapanlardan banka hesabın dışında neyin eksik? o çocukla tatilde bile hanife teyze ilgileniyorsa sen kimsin?
  • bence yazmamalı... gazeteciliği bırakıp evinde çocuğu ile uğraşsın...ama çocuğa da yazık...
    okuduğum yazısı bir gazeteciden çok sonradan görme bir sosyetiğin "ay şekerim biz geçen gün tekne gezisine çıktık, çocukları alıdık, o kadar sosyetiğiz ki dadıları da aldık, onlar da bi havaya girdiler kendilerini insan sandılar iyi mi ahahahah" konulu tatil hatıraları şeklinde..
    yazık, bir sürü pırıl pırıl genç gazeteci iş sahibi olmak için uğraşırken bu kadın hem de hürriyette yazıyor...

    dünya tuhaf....
  • çok iyi niyetli olalım, yazısının ana fikrinin "tatilde de olsak dadımın daha profesyonel, daha dikkatli, daha özenli hareket etmesini istiyorum" olduğunu, aradaki çirkin cümlelerin dikkatsizlik ve özensizlikten kaynaklandığını varsayalım. hatta "bize ne senin dadınla problemlerinden" de demeyelim, sibel arna mühim bir insanmış, yazdığı konu mühim bir konuymuş gibi düşünelim. öncelikle "tatilde de olsanız lütfen yazılarınızda daha profesyonel, daha dikkatli ve özenli olmanızı bekliyoruz sibel hanım" demeye hakkımız olsa gerek.

    ikincisi, dadısından daha profesyonel bir performans bekleyen sibel hanım acaba kendisi hanife hanım'a profesyonelce davranıyor mudur? acaba ssk primlerini yatırıyor mu, çalışma saatleri sekiz saatle sınırlanmadığına göre fazla mesai ücretlerini ödüyor mu, birkaç yıl içinde bebek büyüdüğünde, kreşe, bilemedin ilkokula başladığında dadıya ihtiyaç kalmayacak, acaba işten çıkartırken kıdem tazminatı ödeyecek mi?

    başka bir konu, benim bildiğim bir insan ne olursa olsun bir başkasının arkasından atıp tutarken dediklerim kulağına gider mi, giderse çok mahçup olur muyum, yüzüne bakabilir miyim diye düşünür. kendi adıma bebeğimi emanet ettiğim bir kişi hakkında böyle bir yazı yazabilmem, hele de ulusal bir gazetede yazabilmem için söylemek istemediğim* çeşitli değişik kişilik özelliklerine sahip olmanın yanısıra onun yazdığımı okumayacağından emin olmam gerekir. merak ediyorum, acaba sibel arna dadının bu yazısını okuması ihtimali hakkında ne düşünüyor?

    a) "umurumda değil, ne düşünürse düşünsün" diyor olabilir. peki, çalışanının yüzüne karşı saygısızlık yapan ve düşüncelerine değer vermeyen birisinin profesyonel performans beklemeye hakkı olabilir mi?

    b) daha büyük ihtimal, "okuma ihtimali yok veya çok düşük" diyor olabilir. neden, sibel arna evine hürriyet almıyor mu? veya hanife hanım'ın okuma yazması mı yok? veya gazete okuma alışkanlığı mı yok?

    şuraya gelmeye çalışıyorum, çalışanından 24/365 üst düzey profesyonellik bekleyen sibel arna, maddi bir sıkıntısı da yok gibi görünüyor, neden ilgili bir bölüm mezunu, eğitimli, profesyonel bir dadı tutmamış? yoksa, yoksa hanife hanım daha *ucuza mı* mal oluyor? [yazar burada sibel arna'nın evreninde "ucuz"un nahoş çağrışımları olan bir sözcük olduğunu varsayıyor]

    gerçekten, madem sibel arna tatildeyken bile bebeğinin bakımını üstelenebilecek durumda değil, madem bebeğin bir öğünde tarhana yerine yayla çorbası içmesi bile canını sıkmaya yetebiliyor, o kadar da hassas, neden bebeğine şöyle 25-30 yaşlarında, uzman, tecrübeli, akıllı, yabancı dil bilen bir okul öncesi öğretmeni bulmuyor? kocasına mı güvenmiyor, dadının yanında komplekse girmekten mi korkuyor, parası mı yetmiyor?

    ne dersiniz, sizce sibel arna'nın gerçekten istediği profesyonel bir dadı mıdır, yoksa karşısında kendini üstün hissedeceği, incitmekten korkmayacağı, gerektiğinde hakkını aramayacak kusursuz bir köle midir?
  • sibel hanım,

    7 aylık bir bebeğin babasıyım. ayda yılda bir dışarı çıktığımızda, eşim "yazıktır sütüm ziyan" olmasın diyerek uzun zamandır alkol almıyor. gece kaçta yatmış olursak olalım, bizim evde gün bazen yedide, genelde altıyı bir şeyler geçe başlıyor. bakıcı veya dadı olmadığından, istediğimiz kadar yorgun, uyku düşkünü, uykumuzu almamış olursak olalım. duyup da kalkamamak gibi bir lüksümüz yok. zaten bu bir lüks değil, bir keyif. çünkü biz artık üç kişiyiz, çünkü o bizim çekirdeğimiz. çekirdek ailemizin bizi tamamlayan en güzel parçası.

    bebeğimizin ağladığını duyup (sibel hanım siz belki bilmezsiniz, bebekler sabahları ağlamazlar, uyandıklarını ebeveynlerine duyurup onları yanına çağırırlar) yanına gidiyoruz. meyvesini yediği zaman seviniyoruz, yeni bir tadı denetip yüzünü buruşturduğu zaman gülüyoruz, aman ne güzel yedi diye sevinip 5 dakika dolmadan hepsini kusunca üzülüyoruz, hastalanınca başında bekliyoruz. uyurken nefesini dinliyoruz. hepsini onunla birlikte biz yapıyoruz. onunla birlikte her gün yeni bir şeyler öğreniyoruz.

    en güzeli de, bebeğimiz ellerimizde büyüyor.

    üstelik eşim de sizinki gibi değil, zor ve yorucu bir işte çalışırken biz bunu yapıyoruz. belki şartları zorlayıp bir bakıcı tutabilirdik. ama bebeğimiz bir yabancıyla büyümesin istedik. etrafında hep bizi görmesini istedik. aklı ermeye başlayınca hatırlayacağı ilk anılarının içinde yer almak istedik. ona kimsenin veremeyeceği boyutta bir sevgi verdiğimizi hissetmesini istedik.

    üstelik 3 hafta sonra tatile gideceğiz. yine sadece üçümüz olacağız. biraz endişeliyiz, nasıl idare edeceğimizi tam kestiremiyor da olabiliriz, ama inanın başka türlüsü aklımızın ucundan bile geçmedi.

    diğer mevzuya da kısaca değinirsem, bizim de haftada bir evimize gelen, evişlerinde bize yardım eden fatma ablamız var. eşimle ben henüz evlenmeden, annelerimizin evinde yaşarken de adı fatma, yeter, hatice, asiye olan ablalarımız vardı. biz annelerimizden onlarla sabah çayı içmeyi, birlikte öğle yemeği yemeyi, eşinin ve çocuklarının hatırını sormayı, çocuğuna ders kitabı, kızı gelin olunca düğün hediyesi vermeyi öğrendik. kısacası sibel hanım, biz annelerimizden insanlığı öğrendik.

    sibel hanım, belli ki her alanda siz kolay yolu seçmişsiniz. ama neleri kaçırdığınızın farkında değilsiniz. belki çocuğunuzla biraz daha fazla zaman geçirirseniz, ona gerçekten annelik yaparsanız, anneliğin ne olduğunu anlayacaksızın. bebeklerin insan olduğunu anlayacaksınız. içinizde şu anda pek olmayan insan sevgisi de canlanır belki bu yolla.

    altı üstü birkaç uykusuz gece ve temizlenecek biraz kusmuk ve kaka. karşılığında bebeğiniz ellerinizde büyüyecek. size "anne" dediği zaman gerçekten bunun bir anlamı olacak. denemeye değmez mi? ne dersiniz?
  • bence sadece "moda gundemi" yazmali. bugun hurriyet anne-cocuk sayfasinda son derece saygisiz bir yazi yazmis. 4 yasinda bir cocuk annesi olarak kendisine buradan seslenmek istiyorum:
    1. dadilar parayla satinalinabilen koleler degildir.
    2. rahatinizdan tatilde bile vazgecemeyip, yuzme bilmeyen bir kadincagizi sirf rahat etmek adina bir tekneye tikiyorsaniz olabilecek aksilikleri hesap etmeliydiniz.
    3. malesef ki cogunlukla cocugumuzu emanet ettigimiz insanlar bizimle ayni duygu, dusunce seviyesine ve hayat felsefesine sahip degil. eger illaki de boyle birini ariyorsaniz paraciklarinize kiyacaksiniz. kesinlikle emin olun ki bu kisi daha once ailesiyle mavi yolculuga cikmis ve yuzme biliyor oldugundan sizin muhtesem tekne yolculugunuzu berbat etmeyecektir. isin cozumu sizde yani, yeterki paraya kiyiverin.
    4. herhalde cocugunuz sadece bir yumurta ile yapilmis bir tencere corbayi bitirmeyecekti bir ogunde. bir kase corba icindeki yumurtadan bir halt olmazdi. bosu bosuna hem dadinizi demoralize ediyor hem de tatilinizi tatsiz hale getiriyorsunuz.
    5. evet haklisiniz herkes gorevini 4/4'luk yapmali ama yapmayanlarin "kafasini tupsuz bir sekilde havuza gommek" arzunuz gercekten igrenc! sanirim sinirleriniz epeyce yipranmis. bence bir profesyonelden yardim alin.. aksi takdirde 2 ayda bir dadi degistiren ve cocugunuzu mutsuz eden bir anne olacaksiniz.
    6. yukarida anlattiklarimi gercekten dikkate alin, ise yarayacagini garanti ediyorum.
    7. yine de iyi tatiller
  • ikitelli'de çalıştığımız bir firma var. çeşitli ürünlerimizi alıyorlar. iki ay önce yeni bir satın alma müdürü işe almışlar. saf bir eleman, zaten anlaşılmış fiyat üzerine iki saat pazarlık yaparak iyi satın almacı olunacağını sanıyor.
    buraya kadar normal, zaten artık iyi fiyatla ürün satamaz olduk.
    neyse, bizim ikitelli'deki satış elemanı geçen gün oraya gitmiş, bu elemanla sohbet ediyorlar. eleman anlatıyor:
    "abi geçen gün benim kız (üç-dört yaşlarında bir kızı var) annesiyle beraber sokakta yürürken, yol kenarında çiçek düzenlemeleri filan yapan bir kadın var, onun önünde ayağı takılıyor, toprak filan etrafa saçılıyor. kadın, kıza "kızım dikkat etsene" gibi bir şey söylüyor. bizim kız da ne derse beğenirsin, "sen kimle konuştuğunu sanıyorsun, benim babam çok büyük firmada müdür, benimle böyle konuşamazsın" diyor."

    buraya kadar da olabilir, kız evde duyduğu konuşmaları büyütmüştür, çocuktur, ne bilecek bunun terbiyesizlik olduğunu, sen onu uyarırsın, bir daha yapmaz.

    eleman devam ediyor: "ya işte gördün mü, benim burada ne kadar önemli görevde olduğumu küçücük kız bile anladı, kerata zaten çok zeki duyduğu her şeyi hemen öğreniyor, filan falan, bik bik bik.
    yani bu gerizekalı kızın kulağını çekip, "sakın bir daha böyle bir şey yapma, o kadıncağızdan özür dilemen gerekiyordu" demiyor, bu hareketi gülerek karşılıyor. hadi kendisi amsalağın teki ama ne yazık ki yetiştirdiği yeni neslin de ağzına sıçıyor.
    yazarak derdimi anlatmak zor oldu ama umarım hissettiklerimi aktarabilmişimdir. konudan biraz uzaklaştım galiba, ama sibel arna'nın yazısı bunları aklıma getirdi.
  • hürriyet cumartesi'de aa tatil falan diyor diye gayri ihtiyari yazısını okuma gafletinde bulundum. tatile giden dadılar hakkında yorumlarda bulunmuş. insanın sen kimsin diye suratına sorası geliyor.

    http://www.hurriyet.com.tr/….asp?yazarid=362&gid=61
  • son yazısında bi bihter gibi dudaklarını büzüp "aşşşaalıkk" demediği kalmış kadın. bir insan bir çalışanı bu kadar mı küçük görür, çocuğunu mutlu etmeye programlanmış bir robot muamelesi mii yapar. beş posta denize giremediği için aklı çıkmış da yanlış çorba yapmış bak sen.. itseydin denize, alsaydın hıncını anca rahatlardın. çünkü defalarca mavi tur yapmak senin hakkın ama çalışanının "keşke kocamla çocuklarım da burda olsaydı" demesi cinayet sebebi. e senin çocuğun sana festival gibi de onun ki kurbağa larvası mı, çalışması insanlığından çıkmasını mı gerektiriyor. çocuk doğurmuşsun ama anne yüreğini taşıyamamışsın yoksa bu cümle sana fenalık geçirten bi hayıflanma değil, bir annenin duyduğu özlem, paylaşma duygusu olduğunu anlardın. bi koca bulup bi köşe kapınca insanda bu kadar hava olur mu firdevs misin kızım sen? siz dadı maceralarınız gibi toplumu çok ilgilendiren(!) saçma sapan yazılar yazın sonra vay efendim ekşide benle ilgili kümülatif olarak negatif yazı var. sizin ne olduğunuzu anlamak için bizim entrylerimize gerek yok kendi yazılarınız gazetelerinizin arşivinde duruyor ve onları çocuklarınız da okuyacak.
  • şahika koçarslanlı'nın köşe görmüşü. oğlunun dadısı olan teyze için sabır, kendisi için akıl fikir dilemekten başka elimden bir şey gelmez. keşke gelse....

    hadi yazıyı yazarken sinirle yazdın, insan okurken utanır, ayıp be...
  • 12 haziran 2010 tarihinde yazdığı yazıyla ne yapmaya çalıştığını anlamadığım kişi. insan annelik baskısıyla falan dadısına mantıksızca kızabilir belki ama bu yazıyı yazıp, kontrol edip yollayana kadar bir durur, kendisine "ne yapıyorum ben?" diye sorar. bir gazete sütunu ve bir miktar para insanı bu kadar mı burnu havada yapar kardeşim? söyledikleri ayrı mide bulandırıcı, üslubu ayrı. dadısı bebeğini alıp peşinden geliyormuş, kendi çocuklarını ve kocasını özlüyormuş da sibel arna bundan rahatsız olup köşe yazısı yazıyor.

    ben dolaylı yoldan twitter'da millete laf sokana kadar, "büyüklük bende kalsın" deyip de vazgeçiyorum, en büyük ulusal gazetemizde çıkan yazıya bak. kusursuz bir dünyada bu yazı ahlaksızlık içerdiği için kovulma sebebidir bence. ama biz ahlaksızlığı hep başka şeylerde arıyoruz.
hesabın var mı? giriş yap