• aslında o size sahip olmuştur.
  • üzerinde türlü fantezilerin denendiği bilgisayardır.

    açılışında, ekranda "hoş geldiniz" yazdığında kişinin kendi kendine "hoş bulduk ekiekiekei" diye sevindirik olduğu, c:/windows'un içinden "neyse lan, az yer kaplıyor, bir şey değildir bu" diye sistem dosyaları silinen ve bilgisayarcıya format atması için gönderilen bilgisayarlardır bunlar. candırlar.
  • o zamanlar ram nedir işlemci nedir pek anlamadığımdan özelliklerini tam bilmediğim bilgisayar.

    tek hatırladığım, ilk yaptığım şey "fifa world cup 98" cd'si takmaktı. takım seçtikten sonra taraf seçmeyi unuttuğum (bilmediğim) için uzun süre oyuncular kendi kendilerine oynamışlardı. ben de izlemiştim, oyun bozuk sanıp üzülmüştüm. sonra bilen bir arkadaş demişti, abi sağa ya da sola geçeceksin maç başlarken diye. hayatta unutmayacağım anlardan biridir o ilk oyuncuyla koştuğum an.
  • bir kuşak için rüyaların gerçek olmasıdır. biz çocukken öyle babalarımızın ps3'leri, laptopları, netbookları falan yoktu. televizyondan sonra evde ilgimizi çeken en teknolojik aletler hesap makinesiyle mutfak robotuydu. (bkz: 80'lerde çocuk olmak)

    ilk defa teyzemin çalıştığı yerde görmüştüm onu. ilk görüşte aşktı bizimki. prince of persia, test drive gibi oyunların atalarını oynamıştım siyah beyaz monitörlerde. o günden itibaren ev ahalisi için kabus başlamıştı. evde olduğum her dakika anne-babaya bana ne zaman bilgisayar alacaklarını sormaya başlamıştım. bu durum bir kaç sene sürdü.

    artık ümitsizliğe kapılıp hayatım boyunca bir bilgisayarmın olmayacağını düşünmeye başladığım bir yılbaşı gecesinde kapı çalındı. kapıyı açtığımda elinde bir koliyle teyzemin iş yerindeki bilgi işlem sorumlusunu ve eşini gördüm. o an noel babayı görsem o kadar şaşırmazdım kesinlikle. "ne iş lan" falan diye düşünürken adam içeri girdi hoş beşten sonra direk bilgisayarı kurmaya başladı. ben rüyada gibi ağzım açık izledim her şeyi. kurulum tamamlandıktan sonra adam bir de duke nukem'i açıp bilgisayarı bana bıraktı. o gece yeni yıla oyun oynayarak girmiştim ve gerçekten de hayatımın geri kalanı o yıl başındaki gibi oyun oynayarak devam etmekte.

    o gece her saat başı uyanıp bilgisayarın gerçekten de masanın üstünde olup olmadığını kontrol edip bilgisayarı gördükten sonra sırıtarak uyumaya devam etmiştim. muhtemelen hayatımın gerçekten mutlu 3-5 anından birisi o geceydi.
  • düşük gelirli bir aile olduğumuz için commodore 64'lerı, amiga 500'leri aile dostumuz olan bülent abilerin evinde görüp deliler gibi özenirdim. o zaman hem bülent abide hem de oğlunda birer bilgisayar vardı.

    bir de babası fabrikatör olan bir yasemin vardı. her allahın günü onlara gidiip windows 95 işletim sistemli bilgisayarında power point açıp küçük resim * ekler dururdum slaytlara. başka yapacak bir şey yoktu çünkü. o zaman donatılardan mayın tarlası oynamayı keşfedememiştim.

    ama sonra hiç unutmam 12 şubat 1999 tarihinde eve geldiğimde salonda yıllardır istediğim şeyle karşılaştım. benim toplama bilgisayarım. annem günlere girip para biriktirerek almıştı. hani toplu para geçiyor ya eline. bir kaç tane de taksidi kalmıştı.

    benim harika bilgisayarım. kurulumu ramazan abi yapmıştı. bir tane jazz jackrabbit 2 oyunu almış, bir de winamp için tonlarca müzik yüklemişti.
    2 ay sonra biricik babacığım `:?!`sağ olsun, hacizle gitti bilgisayarım.

    kısa süren ama fırtınalı bir aşk vardı aramızda kimsenin anlamadığı. 2 ayda 4 kere format yediği halde bana hiç küsmedi. ilk aşklar unutulmazmış. unutmadım seni bilgisayar. eğer bunu okuyorsan bir yerlerde bana ulaş. ben o ergenlik çağındaki uzun saçlı kız.

    edit: düşük gelirli bir aile olmadığımız için yazmışım lan. saçmalamışım. doğrusu "olduğumuz için" olacaktı. töbe zinkar
  • pentium ii, 350 mhz
    64 mb ram
    8 mb intel ekran karti
    6.4 gb hdd
    win 95

    sene 1998... beko nexus...

    3 sene sonra 192 mb ram ve 32 mb tnt2 ekran karti olacak sekilde upgrade etmistim.

    half-life, heretic ii, nfs 3, nfs 4, cm 2001-2002, caesar iii, pharaoh, fifa world cup 2002, starcraft... hey yavrum hey... ne anilar ne anilar...
  • ilkokul 4. sınıfın yazıydı. babam eve gelip ortağının aldığı bilgisayardan bahsetmeye başladı. yılan oyunu varmış falan. deli gibi merak etmeye başlamıştım. sonra bir bankadaki bilgisayara yaklaşma şansı buldum. monitörle aramda 1 metre vardı. dikkatlice inceledim. monitör ufacıktı. klavyedeki ok tuşlarının oyun için yapıldığını düşündüm. bu alet bende olsa, mahalledeki çocuklara ne biçim hava atabileceğimi düşündüm. ne yazık ki bu an 3 saniye sürdü. dar pantolonlu, gözlüklü, koca götlü bir banka sorumlusu yanıma gelerek "şşşştttttt!" diyerek uzaklaştırdı beni. oysa ben terbiyeli bir çocuktum. zaten ona dokunma fırsatım vardı ama dokunmamıştım. egosu tavan yapmış götü boklu banka sorumlusu karı ise, "bilgisayar kullaniyöm ben, bahma. çeküüül karşümdan pis faküür!" edasıyla kovaladı beni. kızdım. arkamı dönüp elimi cebime soktum ve nah yaptım. çok ağır küfürler ettim. terbiyemden eser kalmadı.

    sonra babama koştum. o günün akşamı yanımda yatmasını istedim. babamın tarihi çok sevdiğini biliyordum. hemen anlatmaya başladım.
    "baba ben bilgisayar gördüm. çok güzeldi baba. ne yazarsan çıkıyo (yalan). osmanlının kuruluşu yazıyon şıp diye çıkıyo (taktik). hem ödevlerimde çok yardımı olur (klasik)." anlattım anlattım, sonra ağlamaya başladım. "baba çok istiyom nolur bana bilgisayar al." burun çekmeler falan. babam da dayanamaz hiç. "tamam." dedi. "iş yerindekini sana getirtirim belki." mutluluktan havalara uçtum. lakin kısa sürdü. iş yerindeki bilgisayarı vermediler. çünkü lazımdı.

    tanıdık bilgisayarcı aramaya koyulduk. akrabaların tavsiyesi üzerine birisiyle konuşmaya başladık. babamlar oturdular uzun uzun konuştular. adam "39 liraya veririm." dedi. babam da "30 yap alırım." konuşmalar uğraşmalar adam 1 lira aşağı indirmedi aleti. babam da sinirlendi. almaktan vazgeçti. bir gün eve geldi, elinde bir gazete. üzerinde de bir bilgisayar ilanı. sıfır hem de. satıldığı yer de evimizin 2-3 km aşağısı. çok sevindim. babam "haftaya gidip bakalım." dedi (sanırım parası azdı). 1 hafta boyunca o sevinçle yaşadım. gün gelmişti, bilgisayarcının yanına gittik. bizi direk şirket sahibine götürdüler. adam anlatmaya başladı. "bilgisayar 748 mark. işlemci vıdı vıdı vıdı..." ben hiç birini anlamıyordum. "ses kartı olsun mu?" dedi. "o olmazsa şarkı dinleyemez miyim?" dedim. "dinleyemezsin." dedi. "olsun o zaman." dedim. "3 gün içerisinde evinize getirip kurulumu yapacağız." dedi.

    eve döndüğümüzde zaman geçmiyordu. 3 gün nasıl bekleyecektim? hayatım boyunca geçirdiğim en uzun 3 gündü. 3. günün akşamına bir telefon geldi. bilgisayarcılar arıyorlardı, bizim evi bulamıyorlardı. aslında kolay bir yerdeydi ama birileri onları yanlış yönlendirmişti. derhal 2 arabayla yola çıktık. biz ararken diğer araba adamları bulup eve getirmişti. evden haber geldi, "adamlar burada, gelin." diye. hemen eve gittik.

    bilgisayar masam falan yoktu. zaten evler için üretilen bilgisayar masası yoktu. kırmızı, yuvarlak bir yemek masamız vardı. onun üzerine kurmuşlardı bilgisayarı. eve girdiğimde gözlerim kamaştı. monitörü kocamandı, üstelik renkliydi. duvar kağıdı parlak bok yeşiliydi (sonra ben onu bulutlar olarak değiştirdim). şoka girmiştim. dokunmuyordum bile. sadece bakıyordum. ben bakarken adamlar parayı falan almış gitmişler. birkaç tane de cd bırakmışlar. hediye ingilizce sözlük yazılımı falan. biz nasıl sokulduğunu bilmiyorduk tabi. disket sürücüsüne sokmaya çalıştık. olmadı. bilgisayarcı akrabayı çağırdık. cd'yi yerleştirdi. cd sürücüm 52x olduğu için çok hızlıydı. cd dönmeye başlayınca vuuuvv sesi bizi ve bilgisayarcı akrabamı büyüledi. "oha uçuyo bu!" dedik hep bir ağızdan. bilgisayarcı çocuk da hayran kalmıştı. bana paint'i açtı. "bunla resim çizebilirsin." dedi. 1 hafta falan hep resim çizdim. sonra karıştırmaya başladım. donatılar falan gezinirken oyunlar menüsünü gördüm. solitaire ve mayın tarlasını oynamaya başladım. okulum da başlamıştı. okuldayken zor dayanıyordum eve gitmemek için. bi gün dayanamadım, midemin bulandığını söyleyip okuldan çıktım. koşa koşa eve gelip solitaire oynamaya başladım. annem beni evde görünce çok kızdı. yalanımı da anlamıştı. ondan sonra sabretmeyi öğrendim. okuldan kaçmadım. sonra büyüdüm. şimdi laptop'um var. o günlerde bir laptop'um olacağını hayal bile edemiyordum. sadece çok aşırı zengin şirket sahiplerinin alabileceğini düşünüyordum. alınamayacak şey yokmuş. siz paradan ve zamandan haber verin. ama o günlerdeki duyguları tekrar yaşamak kasacak biraz. çocukken her şey daha güzel. hep çocuk olun.
  • 2000'in başlarında 745 türk lirasına bim'den aldığımız escort marka bilgisayardır. bim'den bilgisayar aldık lan. teneke yoğurt sayesinde oldu. babamla reyon reyon teneke yoğurt bulmaya çalışıyorken ne reyonu olduğunu anlayamadığımız bir reyonda bilgisayar gördük. abim annem ve ben babama yalvardık. o da aldı. ne bi' araştırma, ne bi' soruşturma. parayı verip kasayı masayı kartonuyla birlikte kucağımızda eve getirdik evet. çok güzel bir gündü. dünyanın en güzel günüydü o gün. geceleri uyurken bilgisayarın varlığıyla mutlu oluyordum anasını satayım.
  • ----
    commodore 64 +
    ----
    amiga 500
    ----
    ibm 286
    windows 3.1
    4 mb hdd
    floppy
    ----

    şimdiki yeni genç neslin bunları kaçırdığına çok üzülüyorum.

    ne şanslıyız bunları gördük lan...

    ne güzel ve ne eğlenceli günlerdi...
  • 166 mhz
    16 mb ram
    2,1 gb hardisk
    win 95

    sene de 1998
hesabın var mı? giriş yap