• insan kelimesinin kökeni sayılabilecek iki kelimeden biri imiş kendileri. diğeri ünsiyet. böyle olunca hem unutabilen hem de deli gibi bağlanıp, yakınlık kurabilen bir şey oluyormuşuz biz, evet.
  • el-hataü ve'n-nisyân
    min hasâisi'l-insân

    "hata etmek ve unutmak insanın özelliklerindendir", beytinin tam kafiyesi.
  • arapça bir deyim vardır nimet il nisyan diye. anlamı unutma nimetidir. unutmak nimettir çünkü, tanrının insana bahşettiği bir nimettir.

    (bkz: gecmis sen nasil hatirlamak istersen oyledir bazen)
  • ezginin günlüğünün çok güzel bir parçası vardır, bilmiyorum ne olacak diye.. işte burada da geçer,

    "bir dokun bin ah dinle, döner dünya dert içinde
    ademoğlu nisyan ile, biz isyan ile"

    der.. şarkının burasında bir sigara yakasım geliyor.. nimet il nisyanı düşleyip..
  • merdiven kovasında karşılaşıyorum onlarla bazen. ikisi de rus, ikisi de yaşlıca, ikisi de kadın. fakat biri çok yaşlı, etrafa anlamayan gözlerle bakıyor. adımları tıpkı bir çocuğunki gibi küçük, çekingen ve korkulu. daha genç olansa henüz farkında değil, bedeni hala kendisindeyken, hep böyle kalacak sanıyor. bakışları haşin, davranışları katı, yürüyüşü yaşlı kadını zorlayacak kadar hızlı. bazen çekiştiriyor yaşlı kadını, sertçe, sevgisizce. anlamadığım rusça bir şeyler sıralayıp bağırırken, sanki dünyanın kıyısına çekiliyorum. umutsuzca yaşlı kadına tebessüm etmeye çalışırken, o, sevgisiz sürüklenişin peşinde bana da anlamayan gözlerle bakıyor.

    nisyan'dan bahsedecektim oysa. ama bu anlattığım, tam da bu romanın yaşattığı his. murat gülsoy hayatla, hatırlamak ve unutmakla hasta yatağında boğuşan o ihtiyarın soğuk eliyle göğüs kafesimizi parçalayıp, yüreğimizi avuçlarına alıyor ve çılgınca sıkıştırıyor. muteşem bir roman!
    bir de sıradan bir tanıtımını yazayım eksik kalmasın:

    ahmet hamdi tanpınar'ın aşağıdaki dizeleriyle başlayan, birinci basımı şubat 2013 olan, 2013 yılı itibariyle son murat gülsoy kitabı.
    ...
    hakikat çok uzak, karanlık, derin
    bir dille konuşur, büyük köklerin
    toprakla ezelden karışmış dili!
    geceyle ölümdür asıl sevgili
    bu ikiz aynada toplanır yollar
    karanlık yaratı, ölüm tamamlar."

    bir de böyle başlıklar var insanı sarsan:

    unutulan ne kadar güzelse o kadar acıyor boşluk
    yalnızlar soğuktan ölür
    acı bir gülümseme geleceği gören
    geçmişten haber var mı?
    kendi içinme kapatılmış hiç kimseyim
    unutmak ve unuttuğunu bilmek yalnızca
    acı, hayat veriyor
    sonsuz bir an boyunca elimi uzatıyorum
  • "zamanın birinde, akıllı ve nazik bir saray sahibi yaşarmış. bu efendinin sık sık uzun seyahatlere çıkması gerekirmiş. kendisi uzaklarda iken sarayın idaresini uşaklarına bırakırmış.
    uşaklarının özelliklerinden biri son derece unutkan olmalarıymış. zaman zaman niye evde olduklarını unuturlarmış. öyle ki, tekrar tekrar aynı işi yaparlarmış. bazen de işlerini kendilerine verilen talimatlardan farklı şekillerde yapmaları gerektiğini düşünürlermiş. çünkü, kendi görevlerini de unuturlarmış.
    bir keresinde, efendi uzaklarda iken evin asıl sahibi olduklarını sanan bir uşak nesli ortaya çıkmış. yine de, kendilerini içinde buluverdikleri bu dünya ile sınırlı sandıklarından, paradoksal bir durumda olduklarını düşünüyorlarmış. örneğin, bazen sarayı satmak istiyor, ama bu işin nasıl yapılacağını bilmediklerinden, hiç alıcı bulamıyorlarmış. bazen de sarayı almak için görüşmeye gelip tapu belgesini görmek isteyenler olduğunda, tapu diye bir şey bilmediklerinden, bu insanların deli olduğunu ve gerçek alıcı olmadıklarını düşünüyorlarmış.
    paradoks, sarayın kapalı tutulan stoklarının 'esrarengiz biçimde' ortaya çıkmasıyla da kendini gösteriyormuş ve bu durum saray halkının sarayın tamamından sorumlu olduğu varsayımına da uymuyormuş.
    sarayın idaresi için gerekli talimatlar, hafızaları tazelemek amacıyla, efendinin odalarında tutulurmuş. fakat ilk nesilden sonra bu daireler o kadar mukaddes hale gelmiş ki, hiç kimseye buralara girme izni verilmemiş ve buralar sırrına erilmez bir muamma olarak kabul edilir olmuş. hatta bazıları, kapılarını görebildikleri halde, gerçekte bu dairelerin hiç olmadığını kabul ederlermiş. kapıları da duvar dekorasyonunun bir parçası olarak açıklıyorlarmış.
    ev ahalisinin durumu işte buymuş. sarayı ne sahiplenebilmişler, ne de asıl taahhüt ve görevlerine sadık kalmışlar. "
  • mütemadî dertlerin sebebi..

    hafıza ile ilgili bir şey olmamalı.. çünkü unuttuğumuzun, unutturulduğumuzun farkındaysak "hafıza" bahanemiz olamaz.. destanlara, öykülere, masallara, şarkılara, ağıtlara, ninnilere kaydediyoruz binlerce yılın elemini, kederini.. bunları unutuşumuzun ve tekrar tekrar yaşayışımızın hafızayla ilgisi olamaz.. bu sebeple nisyan, hafızanın bilgiyi unutuşundan daha farklı gibi gelir niyeyse.. "gaflet"e daha yakın manalar uyandırır zihnimde..

    fabrika ayarı gibi geliyor olmalı bu tuhaf şey.. tekrar eden ve aslında biri diğerinin benzeri olan ortak sıkıntılar, hüzünler, acılar hep bu fabrikadan devrelerimize gömülü halde çıkan "entegre nisyan" çipinin aktif olmasından..

    açma-kapama düğmesi var mıdır, yoksa nasıl keseriz enerjisini, kesebilen olmuş mudur bu güne değin..?

    hiç duymadım kapatabileni.. hep unutup, sonra hatırlamakla lanetlenmişiz.. bir su değirmeninin kovaları gibi; bir dolu, bir boş, bir dolu, bir boş, bir dolu, bir boş.. gıcırdaya gıcırdaya dönüp duruyoruz.. belki de yaşam için "var" ve "yok" arasındaki bu devinim-döngü gereklidir.. kim bilir..?

    hiç unutmayan, hafızadan azade olan böyle istemişse vardır bir bildiği..

    bak muharrem ayı geldi geçiyor, dün akıtılan göz yaşları daha muharrem'in yarısında unutuluyor.. unutmak yanlış kelime belki de; boşalıyor zihinler.. bomboş oluyor ki zalimler ve mazlumlar var hala.. vicdansızlık, bencillik, kalbî körlük her yerde.. sonra yeniden ve yeniden ağlayacağımız acılar ekiyoruz mütemadiyen.. ektiğimizi de biçiyoruz.. doluyoruz.. sonra tekrar boşalıyor, yeniden başlıyoruz devinime..

    günlerce, yıllarca, nesillerce aynı hataları yapıyor ve böylece yaşayıp ölüyoruz..

    ---
    "nisyan" illetine karşı duvardaki binbir notun arasına iğnelenmiş, sararıp köşeleri kıvrılmış bir not kağıdı:
    (bkz: muharrem/#46826595)
  • (bkz: oblivion)
  • hangi tarihlerde çıktığını hatırlamadığım "zafer vadetmeyen dergi" sloganı ile çıkan bir edebiyat dergisi.
hesabın var mı? giriş yap