• manevi doktor. bu doktorların istek ve tavsiyeleri de birer reçete gibidir. bir hasta nasıl beden rahatsızlığına şifa bulmak için doktorunun reçetesini uygulamak zorundaysa, mürit de manevi hastalığına şifa bulmak için mürşidinin istek ve tavsiyelerini uygulamak zorundadır.
  • kendinde hak nurlarını cezbedecek bir fıtrata sahip değilim diye hayıflanma; ben de böyle bir çekim gücü yok deme!

    plastikte mıknatıs değildir ama sürtündükçe manyetize olur ufak kağıt parçalarını çeker. plastik kadar farklı işlev üretme değerin, ederin yok mu?
    sen naz niyaz sürtünmeleri ile tüm rahmeti üzerine çekebilecek bir potansiyeldesin.
    ama sen sadece şehvetle sürtünmeyi kendine öğrettiğinden mala,mülke,makama sürtünüp dert ve belayı çekip duruyorsun.
    her gün aynı yoldan aynı eve aynı işe aynı dostlara durmadan yürüyüp koşuyorsun.evin işin eğlencelerin yolunu ezberlemişsin kaybolmuyorsun ama hakikat düşünceleri sende yok.
    bir kere olsun bu gidiş gelişlerde kafanı semaya kaldır bir yıldız ara. ondan gerçek evinin adresini ve hakiki mesleğinin ne olduğunu öğren.
    gözüne yıldızların tozlarını sürme çek
    alnını, yüzünü, burnunu ellerini secde ederek sürt ve hakkın rahmetini üzerine çek.
    o bu yolda hileci riyakarlara bile belli vakte kadar rahmetini esirgemez.
    sen rahmeti al, aldıkça benlik iddiasından sıyrıl . o zaman aldıklarını sinsi şeytana kaptırmamış olursun.

    ''onlar, yıldızlarla da yollarını doğrulturlar''.
  • sufizmde mürşid mutlak bir ihtiyaçtır... suyu yeterli dereceye kadar ısıtmak için bir aracı gereklidir; ateş ve su arasına bir çaydanlık... sufi mürşid, bu aracı rolü yerine getirir ve asla kendisinin kişisel olarak önemi olduğu gibi bir iddiada bulunmaz. sufizmde 'mürşidin ismi yoktur,' denir. (dorst, 1994)
  • “hayata dair tüm sualler, esrarına dair bütün merak bir vehimden ibaretmiş. hayat biz ne yaşarsak, ömür biz ne hatırlarsak oymuş meğer,” alıntısıyla görücüye çıkan, tarihle kurgunun, hakikatle gerçek üstünün edebiyat içinde derç edildiği, ciddi metinler arası özellikler barındıran modern tarihi roman.

    hasan reyhanoğlu’nun kaleme aldığı eser bir ilk roman ama kitaba bakınca yazarın yıllardır tarihi roman yazdığı intibaı veriyor. biraz semerkant, biraz alamut, biraz ihsan oktay anar esintileri sunan, binbir gece masalları gibi hikâye içinde hikâye anlatarak ilerleyen roman girizgahta tanıtıldığı üzere bin yaşını devirmiş vakanüvis vakkas dede tarafından anlatılıyor.

    dikkat çekici bir isme ve kapak tasarımına sahip olan “mürşid” tatmin edici, dolu dolu bir içeriğe sahip. abbasiler, hususiyetle de harun reşid devrini adalet meseleleri üzerinden yoğun ironi ve hicivle anlatan kitap güldürmekten de düşündürmekten de geri durmuyor. her biri ölümsüz bir kitaptan istiaren alınmış bölüm isimleriyse enteresan: sergüzeşt, yeraltından notlar, ölü canlar, suç ve ceza, sessiz ev, mezarımdan yazıyorum, bir idam mahkumunun son günü, ana… her bölüm adını veren kitapla ilişki kuruyor; amak-ı hayal mesela, ciddi ciddi o kitaptan alınmış bir bölüm gibi.

    “okumak kıymetli bir faaliyettir; gel gör ki ne okuduğu da mühimdir insanın. her okuduğu yeni kapılar açmaz, yeni diyarlara götürmez insanı. ne çok kitap vardır kapağı açılır, kapısı kapanır insanın yaşamaya, düşünmeye dair. ama ne satırlar var ki ne zorlukla yazılmış bilseniz, afakı gezdirir insana…” alıntısında anlattığı üzere iki bölümlük, kılçıklı ama doğru anlaşılırsa bilgilendirici ve hayli eğlenceli bir girizgahla başlıyor. üçüncü bölümle beraber ana hikâyenin birbirinden tuhaf karakter, düğüm ve sahnelerini peş peşe cömertçe sunan kitap, sayfaları ilerledikçe adeta bir festivale dönüşüyor. ancak çantada keklik bir okuma egzersizi değil bu; okuyucudan çaba isteyen, yoğun pasajların ve zengin bir dilin itinayla takibini gerektiren bir eser.

    “kudrettendir kaderin takdiri fakat alın yazısını taşa nakşetmez yaradan,” alıntısında olduğu gibi hikâyesine vermek istediği atmosferin gereğine uygun, arka planı destekleyen “ballı börekli" bir türkçe kullanmış yazar. yalnız sizi korkutmasın, eski kelimelerin yoğun olduğu paragraflar dahi akış sayesinde rahatça anlaşılıyor. yazar bütün dil oyunlarına rağmen belli ki anlaşılmazlığı değil, anlaşılırlığı tercih etmiş ve imrenilesi bir dil zenginliği içerisinde anlaşılır bir hikâye anlatmayı başarmış.

    özellikle son çeyrek asırda benzer biçimde "eski türkçe" ekolünden gitmeye çalışan yazarlar oldu ama heveskâr olmalarına rağmen çeşitli bariz noksanlarından ötürü metinlerinde sıkıntı verici sakilliklere şahit olduk. yazarsa, tanıtımda da belirtildiği üzere arapça ve eski türkçe ile haşır neşir olmuş, dillerin etimolojisine inmiş biri belli ki, faydası kitaba olduğu gibi yansımış. mürşid oryantalist bir yarı-yerlilikle değil, "içeriden" yazılmış.

    bugün içinde bulunduğumuz dünyanın koyu dumanlı islam anlayışı nedeniyle erken dönem islam medeniyetinin hareketli, zengin, kadınlara nispeten geniş hareket alanı sunan, neşesini kaybetmemiş bambaşka bir kültür olduğunu göremiyoruz. yazar bu havayı ustalıkla yansıtabilmeyi başarmış oysa.

    bunun yanında hikâye zemini sekizinci yüzyıl olsa da cuk oturan modern göndermeler yapmaktan geri durmamış yazar. kendisine o dönemlerden gelip sonrasını müşahede etmiş bir anlatıcı seçmiş olmasının tüm olanaklarından yararlanmış; alegorisini, hicvini, yer yer epey güldüren mizah öğelerini eksik etmemiş. duygu ve izlenim dünyasının gayet geniş olduğu son derece keyifli bir çalışma ortaya çıkmış. yolu binbir gece masalları'ndan, şehname’den, kuşlar meclisi’nden, hayy bin yakzan’dan geçmemiş bir yazarın kaleme alamayacağı bir eser çıkmış ortaya.

    “gözlerin açık olması yetmez görmek için, izan da gerekir…”

    adalet-ibret ekseninde masalımsı bir hikâyenin, tadında kullanılmış fantastik öğelerle, boyutsal geçiş bilmeceleriyle ve spiritualist sorgulamalarla bezendiği epik bir çalışma. neresinden bakılırsa bakılsın muazzam bir başlangıç.

    hem ne demiş vakanüvis vakkas dede: “allame-i cihan olsan, üstatları dizsen boy boy hoca diye de hepsinin hakkından gelsen, galebe çalsan ulemanın cemi cümlesine, gene de değişmez kaide: bildiğin bilmediğinin kesridir. ummandaki kum nispetindedir bildiğin, azami. kimin ne bildiği, ne kadar bildiği de meçhuldür.”
  • eski bir kuran programi..
  • kurulum esnasında çıkan klasik "yukarıdaki sözleşmeyi okudum ve şartları kabul ediyorum" yazan butonun yerine, "bu programı kaçak kullanmaktan dolayı doğacak kul hakkını ödemeyi kabul ediyorum" gibi birşey yazıyor.
  • atv haberde gördümki ezan vakti bilgisayarı kilitleyen bir programmış. ezan okurken birşeyler okunmamalı tabi sakıncalı olabilir. mazallah bilgi felam edeinirsiniz.
  • super program
  • " hayatın tek mürşidi hayattır; hiçbir pedagoji ona erişemez. insan, yaşamayı yaşayarak öğrenir ve herkesin daima yeni baştan yaşamayı öğrenmeye başlaması gerekir. " (bkz: sis)
  • hakikisine ilim denir fen denir, bunlar da uyumaz zaten.
    (bkz: hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir)
hesabın var mı? giriş yap