• bucaspor, ayhan'ın geri pas yollarını kapatarak gole davetiye çıkardı. gol aynen böyle geldi. topu alan ayhan her zamanki gibi geri geri gitmeye çalıştı. gidemeyeceğini anlayınca geriden kime pas verebilirim diye baktı. herkesin dolu olduğunu anlayınca rotayı zorunlu olarak bucaspor kalesine çevirdi. o top da gol oldu.
  • anti futbol'un en efsane ismi bülent başkan'ın kişi başına düşen futbolcu sayısı 3 olan müthiş taktiği ile bucaspor oynatmıyor, galatasaray'da ayhan akman önderliğinde top kaybediyor.

    o kadar sıkıldım ki maçı izlerken "baba aç survivor'ı da bacak görelim" dedim, babam anında açtı. ya o da sıkılmış ya da bacak fetişisti adam. ikinci yarı çözmeyi planlıyorum bu gizemi. gizem demişken..
  • ne hasta bekler sabahı,
    ne taze ölüyü mezar,
    ne de şeytan bir günahı,
    seni beklediğim kadar.*

    deplasman maçları böyle bir etki yapıyor artık bende. sevgilisini ayvalığa teyzesinin yazlığına göndermiş liseli aşık gibi üzülüyorum, özlüyorum. bir an önce ali sami yen'e dönelim yeniden kavuşalım istiyorum. ondan mıdır bilmem deplasman maçlarını izlemiyorum elimden geldiğince, kıskanıyorum belki de.

    not : gerizekalıyım.
  • kewell neden sinirleniyor?

    premiere lig ile türkiye ligi arasındaki farklardan biri de; adil oynamayan-fair play ruhuna uygun davranmayan oyunculara yaklaşımdır. fair play denilince meseleye ister istemez hücum oyuncusu açısından yaklaşıyoruz ve hücum oyuncusunun kendini yere atmasını, eliyle oynamasını eleştirip kınıyoruz. buraya kadar bir sorun yok fakat buradan sonra yolumuz ayrılıyor. türkiye'de hakemi aldatarak faul kazanan oyuncuların çoğu defans oyuncusudur. bülent korkmaz gibi arkadan rakip oyuncu geldiği zaman kendini yere bırakan mı ararsın, ibrahim üzülmez gibi rakibin formasını çekerek düşen, bilica gibi topu ayağından açtıktan sonra darbe almış gibi yapan... her takımdan örnek veriyorum çünkü bu genel bir sorun, bir takıma tolerans gösterilmiyor hakemi aldatmaya çalışan defans oyuncularına tolerans gösteriliyor. defans oyuncuları fair play ruhuna aykırı olarak kendilerini yere bırakırlar ve türk hakemler umumiyetle defans oyuncusunun lehine faulu çalarlar. faulun çalınmaması demek defans oyuncusu yerdeyken topla beraber bir hücumcunun ayakta ve kaleye yakın olması demek, büyük bir gol fırsatı, hakemler bu riski göze alamıyor.

    ingiltere liginde iş farklı. yerde kalana geçmiş olsun. bırakın defans oyuncusunun kendini atmasını omuz omuza yıkılması dahi para etmez. kendini yere bırakan bir defans oyuncusu, rakip oyunculardan tepki görür, rakip taraftar tarafından ıslıklanır. hakemler, yerde kalana itibar etmez. çok net bir faul değilse devam derler. ingiltere liginde ha elinle gol atmışsın ha forvet arkandayken kendini yere bırakmışsın.

    üstelik türkiye liginde defans oyuncuları forvetlere karşı çok acımasız oynuyor. sürelli arkadan baltalıyorlar ve fifa kurallarına göre kart olması gereken hareketlerden üç-beş tane yapılınca ancak ya bir uyarı ya bir kart.

    şimdi maça dönüyorum. kewell bir pozisyonda orhan ak ile hava topuna çıktı. savunma oyuncusu düştüğü zaman faul kazanacağını bildiği için kendini yere bıraktı ve kewell tıpkı ingiltere ligindeki gibi kızdı; "sen o darbeyle yere düşecek adam değilsin neden hakemi kandırıp faul kazanmak için kendini mahsus yere bırakıyorsun" mealinde bir serzenişte bulundu hatta olay mahalline gelen leko ile konuşurlarken kewell'ın, that's football diyerek leko'ya cevap verdiği görüldü. hakikaten futbol budur, zıplarsın, mücadele edersin, topu peşinde koşarsın. ama bizim defans oyuncuları için bu böyle değil. rakibi arkadan baltala, onlar sana baskı yapınca kendini yere bırak. sonra kewell neden sinirleniyor? kewell sinirleniyor çünkü fair oynamayan defans oyuncuları var ve hakemler buna prim tanıyor.

    serkan kurtuluş henüz galatasaray kalibresinde bir sağ bek değil ama sağ bek. maçta beni en çok güldüren olaylardan birinin de kahramanı oldu. hakemler taç atan oyuncuyu iki sebepten dolayı ikaz ederler; ya atışı geciktiriyordur ya da atması gereken yerden daha ileride taç atıyordur. hakem, serkan'ı taç atarken ikaz etti çünkü serkan korner direğinin yanından atması gereken tacı ceza sahası çizgisinin hizasında atmaya çalışıyordu. ileriye git diye ikaz eden bir hakem...

    mustafa sarp'ın ettiği küfre takılmamak lazım. doksan dakika koşmuş bir adam son bir depar atarak ceza sahasına giriyor ve pas alamıyor. pino pino diye bağırdıktan ve pino baktıktan sonra küfretmesini diyecek bir şey bulamamasına bağlıyorum. dil sorunu yüzünden ne dese ne olur ya öyle bir durum oldu. pino döndü baktı ve... eee.. öyle bir askerlik bağlaması yaptı.

    maçtan iki kareye ayrıca sevindim. biri ufuk ceylan'ın çelerek kurtardığı toptan sonra yüzünde oluşan ifade. ifadesinde golü kurtarmanın verdiği rahatlık ve mutluluk vardı. bir kaleci böyle böyle, oynaya oynaya özgüven kazanır. eskişehir maçından sonra ihtiyacı olan bir kurtarıştı. diğer kare ise rijkaard'ın ayhan'ın golüne verdiği tepki. sıradan bir gol sevinci değildi belli. özellikle ayhan'ın gol atmasından dolayı mutlu olduğunu gösteren bir ifadesi vardı. zaten ayhan, gol attıktan sonra hocasına koşarak golü armağan etti.

    maçta misimoviç'e hava topunda dirsek atan oyuncunun atılması gerekirdi. fifa kitabında yazan ve dünya kupasında gördüğümüz uygulamalar böyleydi. hakem faulu gördü ve kart bile vermedi. önemli bir yorum hatasıydı.

    gerçekten kötü bir zeminde oynandığı için oyuna dair yorum yapmanın anlamı yok. böyle bir zeminde üç puan kazanmak güzel.
  • bu maç göstermiştir ki, 26 ağustos 2010 fc karpaty lviv galatasaray maçında 2dk. zamana oynayamayan futbolcular, tam 90 dk. hiçbir şey yapmadan zaman geçirmeyi iyi öğrenmişler. hatalardan ders çıkarmak diye buna denir. gelecekten umutluyum.
  • biraz önce arkadaştan gelen "sevmediğiniz ayhan gol attı" sms i okuduktan sonra hemen sözlüğe girip gol hakkındaki yorumları okumak istediğimde olay butonunun sarı yandığını gördüm ve yok artık o kadar da değil diye tepki verdiğim maç. sonra çekinerek bastığım olay butonunun ayhan ile ilgili olmadığını görünce rahatladım.
  • futbolda, ozellikle turkiye'de, oynamadan kazanabilmek cok onemli. gecen sezon fenerbahce'nin ilk 8-9 hafta hicbir sey oynamadan kazandigi haftalari hatirlamak lazim. sonrasinda bir cokus donemine girse de, fenerbahce son haftanin, son dakikasina kadar yarista tutubanabilmesini ligin ilk ve son haftalarindaki performansina borcluydu.

    iste bu yuzden son 3 haftadir elde edilen galibiyetler galatasaray icin cok onemli. kaybedilen maclar sivas ve bursa maclari ki, normal bir sezonda kaybedilebilecek maclardir. ancak siz antep ve buca gibi takimlari -oynamadan bile olsa- yenmek zorundasiniz. $u kotu gunlerde, sakatliklarin bol, yonetim zaafiyetinin su yuzunde oldugu, teknik heyetin uzerinde baskinin oldugu haftalari kayipsiz gecirebilmek gerekiyordu. bu da gerceklesti galatasaray icin. gerisi cok da onemli degil benim icin.

    rijkaard biraz daha zaman kazanmis oldu guzel futbol oynatabilmek icin bu takima. hala guveniyoruz kendisine.
  • galatasaray'ımın gayet düzgün top oynamaya çalıştığı maç olmuştur.

    özellikle ilk yarıda içinde misinin mutlaka olduğu kanat oyuncularıyla yapılan ya da yapılmaya çalışılan kısa verkaçlar, özellikle beklerin ( ayhan da biraz yaptı bunu ama mustafa o riski alamadı bir türlü ) rakip ortasaha oyuncularının arasında gezen arkadaşlarına verdiği dikine paslar ile bir nebze etkili olan kewell ve pino ( ki bülent başkanın emriyle 35ten sonra kewell'i dövdüler resmen ), ayhanın frank hocanın geldiğinden beri her maç tembihlediği işi ( işte oralara ya da ceza sahasına girerek gol aramak ) yaparak gol bulması, pino'nun 93 ve 95 te o yorgunlukla ne gibi süratlere çıkabileceğini gösterip iki defa çerçeveyi bulması ( 3-0 olsa yine bal denirdi gerçi ) , takımın gol attıktan sonra konsantrasyon pompalamaya çalışması basit hata yapmadan maçı bitirmek, zemine rağmen 3-4 defa klass pas atan misimoviç, hatta ve hatta insua'nın sarı kart pahasına kontrayı kesmesi bu maçtan akılda kalanlar. bana göre tabi.
  • teknik - taktik konuşmanın manasız olduğu maç. koskoca izmir'in tek takımına bir tarla layık görülmüş. futbol oynamanın imkanı yokken bir de üstüne bülent uygun takımı gelince ortaya keçiboynuzu gibi bir maç çıktı. önemli olan kazanmaktı kayseri ve trabzon'un kaybettiği haftada. yarın da mutlaka bir kaybeden olacağına göre alınan 3 puanın ne kadar önemli olduğunu anlayabilirsiniz.

    şu an yapılması gereken tek şey var o da cana'yı takıma monte etmek. nasıl bir cinlik yapılacak, kim yedek kalacak bilmiyorum ama cana'ya ihtiyacı var bu orta sahanın. girdiği 10 dakikada bu çok net görüldü. bu sorun ortadan kalkarsa galatasaray orta sahası rahatlayacaktır.

    sabri yoksa sağ bek serkan olur. bu maç çok net belli oldu. hatasız oynadı, ataklara katıldı. ali turan kanserini bitirecek tek adam serkan kadroda.

    ha bir de pino olacak. biraz daha sabır. aynı sabır misimovic için de geçerli. bu tarlada feriştahı gelse teknik oynayamazdı. öyle de oldu. hamalların maçıydı. onlardan birinin golüyle kazanıldı. gol yenilmedi.

    bunlar güzel şeyler. enseyi karartmamak lazım.
  • 60. dakikada şöyle bi istatistik vardı.

    ceza sahasına orta:
    bucaspor 0/10
    galatasaray 1/13

    böyle yüksek kalite bir maç oldu işte.
hesabın var mı? giriş yap