• lucasfilm return of the jedi için dört bir yana haber salıp boyu 4 feetin altında (yaklaşık 120 santim) kim var kim yoksa toplar. filmdeki ewok sahneleri çocukların çok hoşuna gidince tv için iki ewoklu film daha çekilir. bu ewoklara kostüm giydirmezsek ne olur fikri lucas'ın kafasını kurcalamaya başlayınca da ortaya willow isimli fantastik film çıkar.

    konudan kısaca bahsetmek gerekirse, kötü büyücü kraliçe imparatorluğunu yıkacak güçte bir bebeğin dünya(ya da her ne haltsa işte oraya) geleceğini öğrenince delirip bütün kız çocuklarını toplamaya başlar. 15-20 sene sonra imparatorluğunun nasıl bir abazan cenneti olacağından habersiz kraliçemiz bebeği bulup başka bir boyuta atarak ondan kurtulma hayalleri kura dursun bu süper sevimli (ve peruklu) velet işte ebeydi, sepetti, dereydi derken willow isimli çoluk çombalak sahibi, ilerde büyücü olma heveslisi cücenin eline geçer. yazık ki burası bir nelwyn (elwen? yok canım lucas yapmaz öyle şey) kasabasıdır ve tek cüce o değildir. ron howard lucasfilmsin elindeki cüce rezervini cömertçe kullanıp filmin ilk sahnelerinde güzel bir freakshow ziyafeti verir bizlere. aa bad santa'daki cüce, aa legend'daki cüce aa carnivalé daki cüce diye başlayıp hassiktir lan ben bu kadar cüceyi nerden tanıyorum dedirtecek kadar kalabalıktır kadro.

    sonracığıma willow alır bu bebeği yollara düşer. kendisine bir savaşçı (val kilmer) iki diakini (ya da dickini, emin değilim. çük kadar adamlar bunlar 15 cm falan) bir adet film boyunca çeşitli hayvan formlarına bürünecek büyücü ve val'ın kaşla göz arasında araklayacağı kötü kraliçenin kızı (evet kaleyi fethetmekle olmuyor bu işler. prenses düdüklemeden savaş kazanıldığı nerde görülmüş) katılır ve bir çeşit bebek kardeşliği oluşturulur.

    film boyunca val ve prenses bi sevişir bi dövüşür, çükadamlar komiklikler yapar, willow büyü işini öğrenir. sonuçta kötü kraliçeyi yokedip galaksiye (ay işte yani dünyaya) barış ve huzur getirirler. işin ilginci bunlar olurken kraliçenin sonu olması gereken bebek henüz kundakta altına sıçmaktadır. yani bebek falan hikayedir, kraliçenin bi olayı yoktur. azıcık kassalar zaten halledecekmiş adamlar imparatorluğu.

    konusu tırt olmasına karşın filmin kostümleri çok başarılıdır. özellikle kraliçenin sağ kolu, indiana jones'ın dövmekten bıkmadığı nazi pat roach'un kıyafeti süperdir. efektler dönem için gayet başarılıdır. o elden ele gezen bebek fevkalade şirin olup daha taytay duramazken oyunculuk konusunda val kilmer'ın eline verebilecek kifayettedir.

    düşünüyorum filmin başka bi numarası var mı diye... yok sanırım. ha şey var filmin çekimlerinden sonra val kilmer prenses rolündeki joanne whalley'yi willow'u oynayan warwick davis de cücelerin köyünde rol alan figüranlardan birini kapmış ve evlenmişlerdir. burdan da çıksa çıksa çekimlerin de en az filmin kendisi kadar sıkıcı olduğu çıkar. sıkıntıdan oyuncuların birbirini düdüklediği filmden sana bana ne hayır gelir orasını bilemem.
  • taylor swift'in en sevdigim sarkisi. sozleri, melodisi ve klibi ile asla uyanmak istemeyecegim bir ruya gibi. taylor o hos vurgusuyla 'that's my man' derken, karsisinda asik oldugu kisi varmis o'nun gozlerini bakiyormus gibi siritan dunyadaki tek kisi degilimdir herhalde.

    "sanki sen efsanevi bir seymissin gibi,
    sanki bir zafer hatirasi ya da sampiyon yuzuguymussun gibi,
    kazanmak icin hile yapabilecegim bir odul vardi."

    su sozleri hak eden kisiyi bulduktan sonra, klipteki gibi kavusamayanlarin hislerini de anlatiyor aslinda: "nereye gidersen git, seni takip ederim"
  • taylor swift'in yeni teklisi.

    ben böyle metinlerarası bağlar kuran işlere bayılıyorum.

    videosunu izleyen folklore dinleyicisi cardigan'da kaldığı yerden devam eden bir hikayeyle karşılaşıyor. yine folklore albümünde yer alan invisible string'te hayatın nasıl görünmez bir ağ örerek onu sonunda sevgilisine bağladığını anlatmıştı. folklore'de yer alan bu metoforu kullanmış klibinde. çocukluğuna döndüğü sahne seven'a; ayin sahnesi mad woman'a, festival sahnesi mirror ball'a gönderme.

    çok hoş.
  • george lucas'ın öyküsünden uyarlanmış ron howard tarafından yönetilmiş 1988 yapımı fantastik film. ünlü ewok warwick davis ile ona eşlik eden val kilmer, joanne whalley ve sürpriz bir şekilde kevin pollak* var. acayip bir şekilde eski türk tarihi filmlerinden ve az biraz da lord of the rings'den esinlenilmiş konusu şöyle:

    çook eski zamanlarda böyle cüceler develer troller topraklarda gezer iken, büyüler etrafta dolaşır iken kötü kraliçe bavmorda dünyanın ebesini sinkaf etmektedir. bir gün kahinlerinden biri yeni doğmuş bir kız bebenin kraliçenin hükümdarlığını yıkacağını, yerine barış, huzur, vergisiz bir ortam getireceğini filan söyler ve kızın kolunda takım işaretler olacağını belirtir. kraliçe de dopan her kız çocuğunu inceleyip beğenmediklerini filan öldürtür. lakin bizim kız çocuğu doğunca onu doğurna bebe kim olduğunu fark eder ve onu kraliçeden kaçırır, fakat kendisi yakalanınca bebeği nehirin akıntısına bırakır.. nehir de tam bizim cüce willow'un evinin oradan geçmektedir.. willow bebeği bulur, ama köyü onun orada kalmasına izin vermez ve willow'a onu gidip bir insana teslim etmesini söylerler.. willow da bu amaç ile köyden ayrılır fakat ne kızın bu fantastik özelliklerini ne de kendisine yüklenmiş koruyuculuk görevini bilmektedir...olaylar geliştikçe bu görevlerini öğrenir ve kötü kraliçeyi yenmek için bir savaşçı hırsız olan madmartigan*'ın desteği ile yola koyulurlar..

    belli ki lucas bizim dünyayı kurtaran adamı izleyip türk sinemasından etkilenmiş, "bana bu adamın eski filmlerini getirin" diye buyurmuş skywalker ranch'tan, karamurat, battal gazi, karaoğlan gibi filmlerin temasından etkilenmiş..

    her ne kadar birçoklarının hafızasında hoş bir fantazi olarak yer alsa da gişede filmin bütçesini zar zor -20 milyon dolarcık- kapatarak yapımcılar için hayal kırıklığı olmuş ve lucas'ın üçleme hayalleri suya düşmüştür. warwick davis'in performansı sürpriz bir şekilde etkileyicidir, val kilmer fena değildir, özel efektleri yapan kişiler arasında dennis muren ve phil tippett gibi efsanelerin adını görürüz, sesler tabii ben burtt tarafından halledilmiştir. bir efsane ya da mihenk taşı olmasa da gerek efektleri gerek de izleyeni eğlendirmesi ile hatırlanan bir yapımdır.
  • şans eseri cnbc-e'de gördüğüm, çok özgün bir senaryosu olmasa da, kostüm, dekor, görsellik, detaylarla yaratılan atmosfer ve sürükleyiciliği ile şimdiye kadar izlediğim en zevkli fantastik kurgu filmlerinden biri. konu fantastik kurgu oldu mu zaten ne varsa 80'lerde var. gişede hasılat rekoru kırması ise zaten pek beklenemez, sadece türün severleri için bir cevher.

    yüzüklerin efendisi ile tek ortak noktası ise başrolde kuryelik yapan bir cücenin olması, gerisi zaten fantastik kurguların hepsinde az çok ortak olan yüzeysel benzerlikler.
  • söğüt
  • taylor swift'in dokuzuncu stüdyo albümü evermore'un albümle aynı gün yayınlanan çıkış parçası.

    müthiş bir gitar şöleni olan şarkı, swift'in diğer çıkış parçalarına kıyasla büyülü/masalsı bir atmosfere sahip. sözlerinin şiir gibi olması ve swift'in yumuşak vokallerinin de bunda etkisi büyük. konu olarak ise tam bir aşık olma ve teslimiyet şarkısı ki swift'in kendisi de şarkıyı "aşk büyüsü yapmak" sözleriyle tanımlıyor.

    şarkının klibi ise önceki albümün çıkış parçası olan cardigan'ın bittiği yerden başlıyor. baş karakter bir kez daha yolculuğa çıkıyor ama bu sefer sonu hayal kırıklığıyla bitmiyor. bir öncekinde sihirli ışığı takip eden karakter bu kez bir ipi takip ediyor. sanki hayat o ikisini birbirine bir iple bağlamış da sonunda birleştirmiş gibi. karakterin macerası bittiğinde ve ipin ucunu bulduğunda karşısında sevdiğini buluyor, birlikte kulübeden çıkıp gün ışığına adım atıyorlar. klip gerek hikaye anlatımı gerek görsel efektler olarak şarkının masalsı atmosferin daha da öteye götürüyor. (ara not olarak şunu eklemek gerekir, bu klip folklore albümündeki invisible string şarkısıyla da çok uyumlu olurdu.)

    swift'in aaron dessner'la yazdığı bu parça albümün en ilgi çeken şarkısı olarak çok doğu bir single seçimi olmuş. gerçekten de albümde dinleyiciyi ilk dinleyişte yakalayabilecek şarkı bu ki albümün açılış şarkısı olması da bir o kadar mantıklı bir seçim.

    özellikle son albümlerinde swift sesini bas tonlarında kullanmaya özen gösteriyordu. reputation'dan beri sesinin öne çıkan yanı buydu. bu şarkı ve hatta bu albümle tekrar lyric soprano olduğunu hatırlayıp tizlere inmesine çok sevindim. a4 - c5 - e5 vokalleri swift'in sesine daha meleksi bir hava katıyor. bazen şarkının ne anlattığının bile bir önemi olmuyor, sadece sesini dinliyorsunuz.

    son olarak, "life was a willow and it bent right to your wind" swift'in kariyerinin en iyi sözlerinden biri olabilir.

    şarkı için
  • taylor swift'in evermore albümünde yar alan, ed sheeran şarkısı gibi duran şarkı.
  • klibi çok güzel 1989 döneminden sonra yapılan en iyi klip bile olabilir hatta.
    şarkısına ilk dinleyişte pek ısınamamıştım, tamamen klibine odaklandığımdan olsa gerek, ikinci dinleyişte ise çok sevdim albümdeki favorilerimden biri olabilir.

    taylor dinleyici kitlesini genişletmek ve daha yetişkin bir duruş sergilemek istiyor son zamanlarda ki artık 30'larında yetişkin bir kadın olduğunu düşünürsek daha doğal ne olabilir diyor insan. kişisel görüşüm şu an bulunduğu konumu koruması yönünde olur. arka arkaya yayınladığı albümlerinden de öyle yapacağını ön görebiliriz sanırım.
  • taylor swift'in son zamanlardaki en iyi şarkısı
hesabın var mı? giriş yap