• "about the house" başlıklı şiirinden çok sevdiğim bir bölümü şöyledir;

    "burnumdan yarım metre ötede
    biter benim sınırım
    arada el değmemiş hava,
    benim mülkümdür, toprağım
    sakın saygısızca girmeyin derim
    silahım yok ama tükürebilirim!"

    w. h. auden
  • 1930'ların bütün karamsarlığını dizelerine ve oyunlarına yansıtmış yazardır...

    "as i walked out one evening"

    bir akşam dışarıda yürürken
    bristol sokağından aşağıya,
    kaldırımdaki kalabalık
    sanki hasat zamanındaki buğday...

    ve gizleyen nehrin kıyısında
    bir aşığı şakırken duydum
    bir tren köprüsünün altında
    'aşkın sonu yok.

    'seni seveceğim canım, seni seveceğim
    çin ve afrika buluşana dek,
    nehir dağın üzerinden atlayana
    ve somonlar sokaklarda şarkı söyleyene dek,

    'seni seveceğim
    okyanus katlanıp kuruması için asılana dek
    ve yedi yıldız göklerde ördekler gibi
    bağırana dek.

    'yıllar tavşanlar gibi koşacak,
    kollarımda yılların çiçeği
    ve dünyanın ilk aşkını
    sarıp sarmaladığım için.'

    ama şehirdeki tüm saat çanları
    hareketlendi ve çalmaya başladı:
    zamana aldanmaman için,
    fethedemezsin ki zamanı.

    'kâbusun en derin anında
    yargı tüm çıplaklığıyla boy gösterirken,
    zaman gölgelerin içinde izliyor,
    ve öksürüyor sen öperken.

    'başağrıları ve endişe içinde
    yaşam sızıp gidiyor belli belirsiz,
    ve zaman istediğini elde edecek
    yarın veya bugün.

    'yeşil vadilerin içine doğru
    sevimsiz kar yolunu bulacak;
    zaman ölçülü raksları kesip
    dalgıcın parlak yayını kıracak.

    'ellerini suya daldır,
    daldır bileklerine kadar;
    çanağın içine dik gözlerini
    ve düşün kaçırdıklarını.

    'buzul tel dolabın kapısına dayanmış,
    çöl yatakta inliyor,
    ve fincandaki çatlak
    ölülerin topraklarına bir yol açıyor.

    'dilencilerin paraları ovuşturduğu yerde
    ve fasulye ağacının tepesindeki dev büyülerken,
    ve beyaz oğlanın cazgırlığında,
    ve küçük kız sırtüstü düşerken.

    'bak, aynaya bak;
    hüznünün içine bak:
    hayat hep kutsal
    ama kutsayamayan sen.

    'dur, pencerede dur
    göz pınarlarına yakıcı yaşlar dolarken;
    sahtekar komşunu seveceksin
    sahtekar kalbinle.'

    akşamın geç vakti, çok geç,
    aşıklar gitmiş;
    saat çanları vazgeçmiş çalmaktan,
    ve nehir akıyor derinden.

    sözkonusu şiirin bir kısmı before sunrise filminde ethan hawke tarafından okunmuştur...
  • "akıllı insanda rutin, ihtirasın işaretidir" diyen auden, adeta bir asker disipliniyle geçirmiş tüm hayatını. yeme, içme, bulmaca çözme, alışverişe çıkma, yazma vb. tüm eylemlerinin belirli saatleri ve günleri varmış ve rutinin dışına asla çıkmazmış. enerjisini ve çalışma azmini korumak için de düzenli amfetamin (her sabah bir doz benzedrin) alır, geceleri kolay uykuya dalmak içinse seconal ya da bir başka sakinleştirici kullanırmış, ta ki yirmi küsur yılın sonunda söz konusu ilaçlar artık etki etmemeye başlayana dek.
  • (w.h.) has sair.
    "birbirimizi sevmeli
    ve sonra olmeliyiz"
    diyen.
  • 21 subat 1907'de york'ta doğmuştur. asıl adı wystan hugh auden'dır. surrey'de gittiği st. edmund's school'da en yakın arkadaşlarından bir tanesi olan ve daha sonra ortak eserler yarattığı christopher isherwood'la tanışmıştır. daha sonra da oxford'da christchurch college'i bitirmistir. burada da neville coghill kendisinin hocası olmuş; onu klasik edebiyata yönlendirmiştir.

    1937'de ispanya iç savaşını gözlemlemek için ispanya'ya giden auden; bu savaştaki herşeyden tiksinerek 1940 yılında döndüğü ingiltere'de ateizmden vazgeçmiş; anglikan kilisesine katılmıştır. 1946'da amerikan vatandaşlığına geçmesinin ardından 1946'da "age of anxiety" isimli şiiriyle pulitzer şiir ödülünü alması yazarın yaşamındaki en önemli olaylardan bir tanesidir.

    1973'de bir şiir dinletisi için gittiği viyana'da, otel odasında kalp krizi geçirerek de hayata gözlerini yummuştur. tabii michigan'da, oxford'da hocalık yaptığını; kendisine avustralya'dan bir ev alıp yılın altı ayını orada yazı yazmakla geçirdiğini de söylemek vaciptir...

    1939'da thomas mann'in en küçük kızı erika mann'le yaptığı evliliğinin de tamamen bir anlaşma evliliği olduğunu; bunu yapmasının nedeninin erika mann'a nazi almanya'sından kaçması için britanya pasaportu sağlamak olduğunu belirtmek gereklidir çünkü yukarıda da yazıldığı gibi auden homoseksüeldir.
  • bütün saatleri durdur, kes telefonu,
    köpeği yağlı kemikle havlatma,
    piyanoları sustur ve sesi boğuk bir davulla
    çıkar tabutu, bırak yas tutanlar gelsin.

    bırak inleyerek tepemizde dönsün uçaklar
    “o öldü” mesajını göğe karalayaraktan.
    meydan güvercinlerinin beyaz boğazlarına krep fiyonkları sar,
    trafik polisleri siyah pamuklu eldivenler giysin.

    o benim kuzeyim, güneyim, doğum ve batımdı,
    çalışma haftam ve pazar huzurumdu,
    öğlem, geceyarım, konuşmam, şarkımdı;
    aşk sonsuza kadar sürecek sandım: yanılmışım.

    yıldızlar istenmiyor şimdi; söndür her birini,
    ayı ambalaj yap ve güneşi parçala,
    okyanusu boşalt ve ormanları tara;
    hiçbir şeyin hiçbir sona faydası yok şimdi.
  • hayranları arasında günümüz edebiyatçılarından alexander mccall smith'in de bulunduğu şair. mccall smith birbirinden apayrı dünyalar kurgulayarak, bambaşka izleklerle ve biri diğerine benzemez kahramanlarla oluşturduğu süper eğlenceli roman serilerinde tek ortak noktayı w.h. auden ile yaratır ve her bir kahramanına illa ki şairden bir dize okutur.
  • "burada karşılaşan ve kucaklaşan arkadaşlar gittiler çoktan. hepsi kendi yanlışlarına."

    w. h. auden, "kavşak".

    alıntı: amsterdam, ian mcewan; ülkem çorapçı.

    (bkz: w. h. auden/@invulnerable)
  • geoff dyer 'ın yoga for people who can't be bothered to do it kitabının başında bahsettiği şu dizelerini okuyup etkilendiğim şair.
    "yuva, başa gelebilecek üç beş şeyin merkezi
    yaşadıkça insanın başına gelen"
    1936 tarihli dedektif hikayesi adlı bu şiirinin şu son dizelerini de sevdim.
    "but time is always killed. someone must pay for
    our loss of happiness, our happiness itself."
  • geçen sene bir arkadaşım beni dersine ziyaretçi öğretmen olarak çağırdı. ders dünya ülkelerindeki farklı eğitim sistemleri ile ilgili ve dersi alanlar da inanılmaz yaşlı insanlar (belli bir yaşın üzerine eyalet bedava eğitim sağlıyor). sınıfın yaş ortalaması en az yetmiştir, hiç abartmıyorum.

    neyse, sunumumu yaptım, soruları cevapladım, güzel bir ders oldu. her zamanki gibi, türkiye'den bahsedebileceğim her ortamda insanlara atatürk'ten bahsetme geleneğimden de vazgeçmedim. (geçen hafta yirmi amerikalı öğrenciye atatürk'ü tanıttım ve sevdirdim.) işin komik yanı, bu rezalet siyasal islamcılar ve bunlarla birlikte arta çomar sayısı olmasa türkiye'de atatürk'ü seven insan sayısı daha az olurdu. bundan on sene önce "atatürk'ün de hataları vardı yea" diyen her tanıdığım "ne hatası, atam az bile yapmış!" diyor. her neyse. auden'in başlığında konuyu çok feci dağıtıyorum.

    ...ders sonunda bir tonton amca geldi yanıma. "vaktin var mı?" dedi. "tabii," dedim. adam başladı anlatmaya. seksen beş yaşındaymış, harvard mezunu avukatmış (emekli olmuş yıllar önce), dinç kalmak için bu derslere geliyormuş. konuyu nasıl yaptıysa şiire getirdi ve bana favori şairlerimi sordu. dedim "ben şiir sevmem." böyle kalakaldı. ders sırasında bana türk edebiyatına dair sorular sormuştu bu amca; o yüzden verdiğim cevaplar ışığında şiir sevmeyen bir insan oluşuma hayret ettiğini söyledi. sonra konuyu "odin" diye bir şaire getirdi.

    onunla nasıl tanıştığını, şiirlerini nasıl beğendiğini ve en önemlisi de benim onun şiirlerini çok seveceğime dair bir hisse sahip olduğunu söyledi bana. "odin," dedi, "tam senlik." dedim amca şiiri hiç sevmem; ama seni mi kıracağım ya. eve gidip araştıracağım, söz.

    eve gittim. internete yazdım "odin, şair" diye ve arattım. sonuç hep iskandinav tanrısı odin'i anlatan edda destanı çıkıyor. elli farklı kelime denedim; hiçbirinde bana mısın demedi. dedim herhalde bizim amca beni ayaküstü kekledi, evde kendi kendine gülüyor odin'i ararken yaşayacaklarımı düşünüp.

    gittim reddit'e. şiir diye bir subreddit var; oraya sordum. dedim ya bu odin diye bir şair varmış, nerede bulurum bunun şiirlerini? adamın biri son derece kibarca "auden" olmasın o yazdı. bir baktım harbiden oymuş asdfghjkl. meğer bizim elemanın auden deyişinden (benim mallığım da olabilir, suçu ona atmıyorum tamamen) ben gidip lak diye odin duymuşum. utandım kendimden. şiirlerine de bakmadım hiç. sikerler, dedim.

    ...aradan altı ay geçti. bugün nereden estiyse ya dedim bir bakayım şiirleri neymiş adamın. dedim yaşlı amca haklı çıktı; gerçekten iyiler. ama sonuçta şiir sevmediğim gerçeğinden koparamadı beni.

    auden, odin değil.

    "...pour away the ocean and sweep up the wood;
    for nothing now can ever come to any good."
hesabın var mı? giriş yap