• onyıllardır (hele 70’lerdeki petrol krizleri sonrası fiyatlar arş-ı alaya vuralı beri geçen 45-50 yıl boyunca) kepazelik raddesinde başarısızca yönetilen ülke.

    türkiye venezuela olur mu tartışması abestir. türkiye ile benzeştirilmesi türkiye’ye haksızlıktır. kişi başına düşen gelir konusunda türkiye’den fersah fersah yüksek potansiyeli çarçur edilmiştir. durumun mantıksızlığını bir karşılaştırma ile göstermek gerekirse;

    1-916 bin km2 (türkiye + yunanistan gibi düşünün) yüzölçümü.

    2- 29 milyon nüfus (belki 30-31-32 bilemiyorum, hz google beyle buyurdu. * %51,6 meritisio denen yerli, avrupalı ve afrikalı melezi, %43,6 avrupalı, %3,6 afrikalı) türkiye’nin 1/3’ü civarında bir nüfus.

    3- nüfusun 1/3’ü de 3 büyük şehirde caracas, maracaibo ve valenciya da toplanmış vaziyette. sırf bu üç şehri toparlayıp kalkındırsan işin yarısı bitecek.

    4- dünyadaki kanıtlanmış en büyük petrol rezervine sahip ülke. (son çıkan kaynaklarla s. arabistan’ı geçtiler.) batı yarım küredeki ikinci büyük doğalgaz rezervleri de cabası.

    5- halihazırda dünyanın en fazla elektrik üretim kapasitesine sahip barajlar sıralamasında 5. sıradaki guri barajı var. 10235 mgw kurulu güce, 47000 gwh üretim kapasitesine sahip. (karşılaştırma için; atatürk barajı 2400 mgw kurulu güce ve 8500 gwh üretim kapasitesine, türkiye’deki mevcut tüm barajlar da 55000 gwh üretim kapasitesine sahip) diğer barajlarla beraber üretim kapasitesi 70000 gwh’yi geçmekte.

    6- tropik kuşakta tüm ülke. kış yok olm ülkede, kış yok. kar kıyamet, aylarca kalkmayan kar, kapanan binlerce yol ve köy yok ulan! orman varlığı da gayet yeterli. ülkenin yarısından çoğu 0-400 metre yükseltide ovadan oluşuyor.

    7- ve bu ülkede halkın %10 ülkeden kaçıyor, ahali 3-4 senede ortalama 8 kilo kaybediyor.

    chavez öncesi sağ yönetimler ülkenin kaynaklarını hunharca yağmalamış, chavez sonrası “bolivarcı” sözüm ona sol, popülist olamayan popülist siyasalar ve kadrolar da kah beceriksizlikle kah yağma düzenine eklemlenen kadrolarıyla tüy dikmiştir.

    abd üzerine çökmek istiyormuşmuşmuş. darbe atlatılmışmış. darbenin deneneceği ve neredeyse başarılı olacağı koşulları kim hazırladı? kendi kendine dizlerinin üzerine çökenin üstüne değil abd, çin de rusya da dahil gücü yeten herkes gelip çullanır zaten.

    iş bilmez, çapsız yönetimi ne yapmıştır petrol fiyatları 150 dolara vurduğu sıralar venezuela hazinesini doldurması gereken parayı? lehman brothers da arap parasıyla beraber buhar mı oldu yoksa?

    sadece lumpen kitleye abanıp, orta sınıfını yani eğitimli işçi sınıfını küstürüp merkez kapitalist ülkelerin taşeron aygıtı yerel burjuvaziye ittiren/kaptıran pabucumum devrimcilerine bak hele!

    muazzam kaynağa rağmen petrol üretim kapasitesi yerlerde. 15 senede doğru düzgün eğitim verip petrol sektöründe çalışacak mühendis, kalifiye işçi, tamirci olarak bir 20 bin adamı eğitememişler, sonra bıdı bıdı.

    sol değil solun istismarıdır yaptıkları ettikleri. şu yönetimleri sol diye savunan durduğu yeri, zemini bir kontrol etmelidir. sol demek planlı kalkınma, tarım ve ağır sanayi üretimi, planlı şehirleşme, sağlık, eğitim reformu, sosyal hayatta ileri atılım, ilerleme demektir. hangisini başarmış venezuela? geçiniz bir zahmet.
  • bağımsızlığın bedelini falan ödediği yok. suudiler de 2016'da aramco'yu kamulaştırdı. şu an sahibi 100% suudi arabistan. fakat suudiler tuvalet kağıdı bulma sıkıntısı çekmiyor.

    amerika venezuela'yı sikmedi gibi bir iddiam yok. yok da, amerika ne kadar köstek olduysa çin on misli destek verdi venezuela'ya. 1950'lerde kişi başı gayrı safi milli hasılada dünya'da ilk 5'e giren, yeryüzündeki cennet tarifi gibi bir yer olan ülkeyi gıda sıkıntısına sokmak dış güçler vs ile açıklanabilecek bir durum değil. hadi amerika ambargo koydu insanlar iphone alamıyor dersin de açlık nedir?

    yaşadıklarının temel sebebi sosyalist politikalar. bu kadar basit. devlet üretilen ürünlere tavan fiyat koyuyor, "şu fiyattan pahalıya satamazsın" diyor. şirketler "ürettiğimi bu fiyata satamam, kurtarmaz" deyince vay efendim halk düşmanı vs deyip fabrikalara devlet el koyuyor. iş bilgisi olmadığı için el koyulan fabrika düzgün işletilemiyor. böyle böyle üretim bitiyor. devlet çiftçiye diyor ki "şeker kamışı ekeceksin, ben senden şu fiyata alacağım." çiftçi bakıyor o fiyat çok düşük, ya ürettiği ürünü kolombiya'da kaçak satıyor, ya da çiftçiliği bırakıp başka işle uğraşıyor. böyle böyle tarım bitiyor. devlet gıdayı sübvanse ediyor, süpermarketlere üç otuz paraya zararına ürün sattırıyor. süpermarketler de bu ürünleri vatandaşa satmak yerine kolombiya'ya kaçırıp daha pahalıya satıyorlar. böylece raflardaki ürünler vatandaşa ulaşmadan bitiyor. dalgalı kur yok. devlet diyor ki doların bedeli şu kadar bolivar. fakat devlete gidip o kurdan dolar almak istesen alamıyorsun, çünkü o kadar dolar yok. o yüzden ürün ithal edemiyorsun. üstüne kara borsada dolar çok daha değerli oluyor. yasal olarak ürün ihraç etsen devletin belirlediği kurdan ihracat yapmak zorunda kaldığın için daha az bolivar alıyorsun. o yüzden millet yasa dışı yollarla ihracat yapıp doları kara borsada satıyor. devlet bu yüzden ihracattan vergi de alamıyor. bunun gibi bir dolu problem.

    venezula'da yaşanan insani felaketin temel sebebi bu saydığım kamulaştırma, tavan fiyat, sabit kur vs gibi politikalar. bu politikaları uygulayacaksınız diye de abd mi zorladı venezuela'yı? ki daha muhaliflerin susturulması vs muhabbetine hiç girmedim. açlığın olduğu yerde bunlar lüks problemler. bugün yaşananlar amerika yaptı vs gibi açıklanabilecek bir şey değil. amerika'nın çok daha fazla sikip attığı afganistan, ırak vs pek çok ülke bugün venezuela'dan daha iyi durumda. ulan savaşın ortasındaki suriye'de böyle bir gıda krizi yok.

    lütfen ekonomi bilimine tepki olarak doğmuş bu otoriter yönetimi güzellemeyi bırakın. bunu on sene önce ortalıkta "the revolution will not be televised" diye dolaşan, latin amerika'daki sol hareketlerden heyecan duymuş olan bir kardeşiniz olarak söylüyorum. aha yazdığım entry burada duruyor. amerika'nın emperyalist politikalarına hep beraber karşı çıkalım ama venezuela'yı bu hale getiren şey amerika gibiymiş gibi de davranmayalım por favor.
  • insan türkiye'nin venezuela gibi batıyor olduğu gerçeği başlığındaki ilk entry'yi okuyunca biraz durup düşünüyor "acaba venezuela ile durumlarımız tamamen örtüşüyor mu?" diye.

    türkiye batıyor mu? ekonomik olarak belki de battı bile! şimdilerde sadece bu batışın paniği ve karmaşayı önleme amaçlı uzatmaları oynanıyor olabilir. peki türkiye ile venezuela'nın durumları konjonktürel olarak benzerlik taşıyor gibi görünse bile tıpa tıp aynı mı? bunu venezuela'nın batışını adım adım incelemezsek tam olarak anlamak mümkün değil.

    venezuela krizde. hem de öyle böyle bir krizde değil. ekmek almak için bir valiz para taşımak zorunda kalınan bir ülke haline geldi venezuela. ekmek almak istiyoranız ya o "bolivar" isimli paralardan bir valiz banknotu taşıyacaksınız, ya da ülkedeki tüm karmaşadan sorumlu tuttuğunuz abd'nin 1 ( yazı ile bir ) dolarlık tek banknotunu. acınası bir durum. sebep hiperenflasyon tabi ki. bu açıdan bize benziyor mu? tıpa tıp aynı durumda degiliz ama gidişatımız malesef o istikamette. fakat venezuela bir petrol ülkesi. bizden ayrışan bir tarafı çok önemli bir ayrıntı olan coğrafya farkı, diğer tarafı da petrol sahibi olması.

    venezuela'nın çöküşünün adım adım zaman çizelgesine geçmeden iki hususu buraya bırakalım ki manzara koymuş olalım. ülkemize uzun zamandır hükümet eden recep tayyip erdoğan, büyük venezuela çöküşünün chavez'den sonraki iki numaralı, günümüzde de yaşayan bir numaralı sorumlusu olan maduro'yu kardeş ilan etmiş, siyasi olarak venezuela'nın komşularının venezuela'ya desteklerini kıstıkları bir dönemde destek vermiş bir kişidir. lakin aynı maduro şu kelimeleri kullanarak sözde ermeni soykırımını tanıdıklarını dünyaya duyurmuş kişidir de aynı zamanda (maduro o dönem venezuela ulusal meclis başkanıydı) ;

    --- spoiler ---

    bolivarci venezuela cumhuriyeti ulusal meclisi

    başkan: nicolas maduro moros

    karar: bu meclis ermeni halkı, devleti, güçlü ve gelişmekte olan venezuela’lı ermeni toplumu önünde ermenilerin haklarını, adalete uygun ve gecikmiş olarak, insani değerler temelinde teslim ettiğini dile getirdiği konusunda görüş birliğine varmıştır.

    resmi gazete: no. 38.230, 7/18/2005

    değil mi ki,

    insanlık tarihinin ilk bilimsel bir şekilde planlanmış, organize edilmiş ve uygulamaya geçirilmiş soykırımı 90 yıl önce “jön türk” rejimi ve “pantürkizm” ideolojisi tarafından ermeni halkına karşı gerçekleştirilmiş ve iki milyona yakın insanın yok olmasıyla sonuçlanmıştır,

    değil mi ki,

    bu nitelikteki suçlar, bunların tekrar edilmesini engellemek, kurbanların insani ve ulusal haklarını iade etmek ve suçun faillerini lanetlemek için şiddetle reddedilmelidir.
    --- spoiler ---

    dahası da var ! iki yıl önce kendisini arayıp "yanındayız, inandığın yolda devam et" dedigi maduro sözde ermeni soykırımını tanıdığı ile ilgili yasanın karar evrakına şu sözleri damgalıyor;

    --- spoiler ---

    avrupa birliği’nden türkiye’nin üyeliğini, türkiye ermeni soykırımı’nı tanıyıncaya kadar ertelemesini talep ediyoruz!
    --- spoiler ---

    kararın tamamını okumak dileyen dostlar buraya tıklayabilirler.

    venezuela ile çok garip ilişkilerimiz var hayırlara gelsin. dünyada sözde ermeni soykırımını tanıyan ilk adam, sayın cumhurbaşkanımızın kankası oluveriyor günün birinde. bakanlık görevlilerimiz her ay bir sebeple venezuela'nın yolunu tutuyor. bir takım işler ve stratejilere karar veriyorlar maduro'nun adamları ile. toki'yi görevlendirip kuruş parası olmayan venezuela'ya toplu konutlar yapıyoruz mamafih.

    coğrafyamızdaki her türlü darbeyi reddeden, darbe ile göreve gelmiş ülke başkanları ile ilişkileri bozan, diplomatik ilişkileri kesen bir kişidir recep tayyip erdoğan. buna rağmen kendisi, zamanında darbeye yeltenmiş, bolivarcı devrim denen şey ile bugünkü venezuela sefaletine yol açmış venezuela yetkilileri ile yoldaşlık yapmaktadır. çakal carlos bile erdoğan ve maduro'nun büyük dostlukları ve işbirlikleri sayesinde hugo chavez'in mirasını toplayarak kendi ülkelerini ayağa kaldıracaklarını iddia edip erdoğan'ı "yoldaş" ve dava arkadaşı ilan ediyor. nasıl bir kaderimiz varsa, dünya genelinde ötelenip maduro ve çakal carlos'a yoldaş olmak titri de yapıştı bize.

    neyse efendim, şimdi dönelim venezuela'nın çöküşüne. 1920'lerde dünyanın en büyük petrol rezervine sahip olduğu anlaşılıyor venezuela'nın. ülkenin 70'lere kadar olan ekonomik gelişimini sağlayan şey de bu keşif. ama bu fırsat ehil ellerde önemli bir şans. ehil olmayan ellerde böyle bir imkan sonun başlangıcı anlamına gelebilir. nitekim şu anda bir bardak suyun 10 dolar ettiği venezuela'da yerleri benzin ile yıkıyarak temizliyen benzin istasyonları var. çünkü benzin bedava. güler misin, ağlar mısın?

    1980'lerden 1990'lara kadar düşen petrol fiyatlarına karşı pozisyon alamamış venezuela, petrol fiyatlarının düşebileceğini önceden düşünmeyip önlem alamadığı için, varlıklı günlerinde yaptığı uluslararası sözleşmeler yüzünden devasa borç yükü ile karşılaşıyor.

    1992 yılı darbe girişiminin başında olan albay hugo chavez 1998'de venezuela'ya başkan seçiliyor. seçilmesini venezuela'nın petrol zenginliğini halk için kullanacağını defalarca deklere etmesine borçlu.

    2000'lerde chavez sosyal hizmetleri genişletiyor. fakat yolsuzluk da almış başını gitmiş. ülkede petrol üretiminde istikrarlı bir düşüş var ve rezervler de azalıyor. devlet borçları ise artıyor. chavez halka herşeyin düzeleceğini anlatıyor ve karizmatik yapısı ile de genel olarak ikna edici oluyor.

    2012-3013 arası chavez bir takım ekonomik girişimlerle ekonomik zorlukları aşmaya çalışıyor. döviz kurlarını da kontrol etmeye gayret ediyor. fakat başarısız oluyor. bu durum bizde şu günlerde yaşanan güncel resme epey benziyor.

    2013 yılında chavez 14 yıllık iktidarın ardından kansere yakalanıp ölüyor. halefi ise başkan yardımcısı olan maduro oluyor. dönem itibari ile yıllık enflasyonun %50 olduğu ülkede meclis maduro'ya 1 yıl süreli acil durum yetkileri veriyor. demokratik sürecin süzgecinden geçmeden acil durum yetkilerine dayanarak uygulanan kararlar tam anlamıyla venezuela'ya hayatı dar ediyor.

    2014 yılında düşük petrol fiyatları yüzünden kamu harcamaları kısılıyor. hükümete karşı protestolar başlıyor. hükümet protestoları güç kullanarak bastırıyor.

    2016 yılında gittikçe derinleşmiş ekonomik kriz yüzünden sağlık sistemi finanse edilemiyor. açlık ve yetersiz beslenme, anne ve çocuk ölümleri, bulaşıcı hastalıklar ve işsizlik endişe verici bir şekilde artıyor.

    2017 yılında maduro ve hükümeti, yasaları rahat geçirmek için yeni bir yasama organı oluşturuyor. bu durum protestoların da artmasına sebep oluyor ve bu yüzden hükümet yine güç kullanıyor. olaylarda 100'den fazla kişi ölüyor.

    2018 yılında tekrar seçime gidiliyor. çeşitli sebeplerle siyasi partiler bu seçimlere düşük katılım gösteriyorlar. batılı ülkeler bu sebeple seçimleri şaibeli olarak görüyor. katılımın nüfusa oranla son derece az olduğu bu seçimlerde maduro tekrar başkan seçiliyor. yeni hükümet, hiperenflasyonla mücadele etmek için eski para biriminin nominal değerinden beş sıfır kesiyor ve yeni “egemen bolivar”ı ticareti yapılamayan bir kripto para birimine bağlıyor.

    2018'in kasım ayında yaklaşık 3 milyon venezuela vatandaşı ülkelerinden ayrılıp açlıkla ve sefaletle boğuşmayacakları başka yerlere göç ediyor. venezuela, kriz durumları bakımından türkiye'yi andırsa da göç bakımından ayrışıyor. türkiye, bozulan ekonomisine rağmen çevre ülkelerden 5 milyondan fazla göç almaya devam ederken venezuela'dan kaçış başlıyor ve günümüze kadar 5.5 milyon kişi bu ülkeden ağırlıklı olarak diğer karayip ve latin amerika ülkelerine kaçıyor.

    2019 yılında maduro ikinci dönemi olacak 6 yıllık yeni süreç için yemin ederken muhalif lider juan guaido anayasaya göre başkanın kendisi olduğunu iddia ediyor ve başta abd, kanada ve diğer latin amerika ülkelerinin de desteğini alıyor.

    2020 yılına gelindiğinde covid-19 pandemisi latin amerika'da umulduğundan daha ağır sonuçlar doğurunca, diğer ülkelerin her ne olursa olsun sınırlarını venezuela'ya pandemi bahanesi ile kapamasının yanı sıra petrol fiyatlarının aşırı çöküşü, durumların venezuela'da tahammül edilemez olmasına sebebiyet veriyor. 2022 yılına gelindiğinde venezuela hayalet bir ülkeyi andırmaya devam ediyor.

    salgının ardından yurtdışındaki işlerini kaybettikten sonra ülkeye geri dönen venezuelalı göçmenler, ülkelerine geri döndüklerinde maaşlarını alamadılar. yakıt, elektrik ve temiz su kıtlığı ayaklanmaları ateşledi ve birçok göçmene tekrar kaçmaktan başka seçenek bırakmadı.

    tüm bu datalara bakarak benzer yönleri görmek kolay. anlaşılması zor ilişkilerimizin olduğu venezuela ile şu anda aynı kaderi paylaşıyor muyuz? bence tam olarak değil. üstelik bizim elimizde venezuela'da olan petrol imkanı yok ve biz göç alırken venezuela göç veriyor.

    uzun yıllar pkk teröründen çok çekmiş bir ülkeyiz. her fırsatta pkk ve oluşumlarına destek veren ülkelerle kapışıyoruz. yine her türlü desteklediğimiz venezuela, kolombiya'yı bölmeye gayret edip terör eylemleri yapan farc örgütünü uzun yıllar hem açıktan hem gizliden destekledi. bence bu bile iki ülke arasındaki büyük bir anlayış farkı ve aynı zamanda türkiye için anlamsız bir paradoks anlamına geliyor.

    önemli bir husus da venezuela'nın bulunduğu coğrafya'da bizim coğrafyamızda yaşanan aktif savaşların olmaması. petrolü, elması, altını olan venezuela, bizden çok daha avantajlı yanları olmasına rağmen başaramadı. sebebi ve mümessili ne ve kim olabilir? acaba herşeyden sorumlu olan vatansever görünümdeki baskıcı rejim mi?
  • (bkz: venezuela nasıl intihar etti)

    çok değil 10 yıl öncesine kadar, latin amerika solu için venezuela bir başarı öyküsüydü. bugün, orta gelirli bir ülkenin ancak çok ciddi bir savaşla yaşayabileceği düzeyde bir sosyal ve ekonomik çöküntünün girdabında. 30 milyon nüfuslu ülke, sadece dünyanın en kötü ekonomik görünümüne değil, batı yarımküredeki en ciddi insani krize de sahne oluyor. sadece 2016 yılında ekonomi yüzde 19 daha küçüldü. bu küçülme oranı ülke bir savaşta bile olsa vahim bir oran olurdu. venezuela bir savaşta bile değil. enflasyon yüzde 700’lerde. en temel ilaçlar bile bulunamıyor. bütün dünyada yıllar önce yok olmaya yüz tutan difteri hastalığı venezuela’da yeniden başgösterdi. sıtma ve kolera salgınları hızla artıyor. ve bunlara karşı koyabilecek bir sağlık sistemi yok. yakın yıllara kadar venezuela hükümeti, en yoksul mahallelere bile hastane açmakla övünüyordu. şimdi bu hastanelere yolu düşen yoksullar, orada yiyecekleri yemeği, sargı bezini, yara bantını vs kendileri evlerinden götürmek zorunda.

    ülkenin gıda stokları tükenmiş durumda. marketlerin rafları boş. ülkedeki tek bolluk kuyruklarda. ekmek ve temel gıda maddelerini alabilmek için bile saatlerce bazen günlerce kuyruklarda beklemek gerekiyor. sık sık yağma olayları yaşanıyor. venezuela parası ‘bolivar’ın hiçbir değeri yok. teraziyle tartılarak miktarının tespit edilmesi sık rastlanan bir görüntü. çıkan isyanları ve her türlü protestoyu hükümet şiddetli şekilde bastırmaya çalışıyor. bm’ye göre venezuela şu anda dünyada en fazla şiddet yaşanan ülkelerden biri. bir zamanlar güney amerika’nın cazibe merkezi olan caracas’ta kimse akşam karanlığı çöktükten sonra mecbur olmadıkça dışarı çıkmıyor. çeteler tarafından ilan edilmiş gayriresmi sokağa çıkma yasağı var. caracas, dünyada cinayet oranı en yüksek şehirlerden birine dönüşmüş durumda.

    peki ne oldu da böyle oldu? venezuela’nın parası olmadığı için mi? hayır. venezuela, dünyanın en büyük petrol rezervine sahip ülkesi. yerin altında suudi arabistanınkinden bile fazla petrolü var. son 15 yılda sadece petrolden 1 trilyon dolardan fazla gelir elde etti. elbette ki son yıllarda petrol fiyatlarındaki düşüşün gelirde azalmaya yol açtığı bir gerçek. ancak venezuela’da olan biteni bununla açıklamak mümkün değil. daha, ham petrol varil fiyatının 100 doların üzerinde seyrettiği 2014 yılında bile venezuela’da temel ihtiyaç ürünlerinde kıtlıklar başlamıştı. gerçek şu ki venezuela yıllardır kötü politikalar ve berbat kararlarla yönetiliyor ve halk da bu kötü politika ve kararları, günü kurtaran küçük menfaatleri karşılığında sürekli ödüllendirdi. halk, ülkesini nasıl bir felakete sürüklediğini farkettiğinde ise artık çok geçti.

    devletin kasası başkanın kumbarası

    hugo chavez, 1998’de ilk kez aday olup ‘petrolün parasını ülkenin yöneticilerine ve bir avuç zengine değil halka yedireceğim’ dediğinde bu, yolsuzluklardan bıkmış yoksul halkın kulağına müzik gibi geldi. yüzde 56 oy ile devlet başkanı seçildi. ilk yıllarında ılımlı merkez sol politikalar yürüttü. farklı politik kesimlerden isimleri de çeşitli görevlere atadı. yabancı yatırımcıları ülkesine yatırıma davet etti. fakat gücü arttıkça kendisine başka bir rota çizmeye başladı. 2005 yılında ‘21’nci yüzyıl sosyalizmi’ adını taktığı ve ‘chavismo (çavizm)’ diye anılan yönetim felsefesini ilk kez açıkladı. aslında tam bir sosyalizm de değildi bu. özel şirketler ekonomik faaliyetin büyük kısmını yürütüyordu ama bu özel şirketler, devletten tamamen bağımsız değildi. birçoğunun arkasında chavez ve adamları vardı.

    chavez, ulusal kalkınma fonunu (fonden) kurdu ve bu kamu şirketinin bünyesinde topladığı hiçbir şeffaflığı olmayan fonlarla, ülkenin milyarlarca dolarlık gelirinin nasıl harcanacağının tek belirleyicisi oldu. fonden 11 yıl önce kurulduktan sonra petrolden gelen milyarlarca doları, semt havuzu inşaatlarından, rus savaş jetleri almaya kadar, sadece chavez’in kişisel onayına dayanan ve hiçbir parlamento denetiminden geçmeyen yüzlerce projeye akıtmaya başladı. öyle ki, sosyalist yönetimin 2008 krizinde batacak wall street ikonu lehman brothers’a bile önemli oranda para yatırdığı sonradan ortaya çıkacaktı. fon, 2012 yılında ülkenin tüm kamusal yatırım harcamalarının yarısını yapar hale gelecek kadar büyüdü. sadece 2005-2012 arasında en az 100 milyar dolardan fazla parayı hiçbir ekonomik getirisi olmayan, çoğu yarı inşaat olarak kalan ölü yatırımlara gömdü. fonden’in toplamda ne kadar para harcadığını bilmek ise mümkün değil. muhalifler bu fona, tek bir imza ile milyar dolarları istediği yere aktarıp kimseye hesap vermek zorunda olmaması nedeniyle, ‘chavez’in kumbarası’ adını taktı.

    ülkenin parası üzerinde kendinden önceki hiçbir devlet başkanının sahip olmadığı bu denetimsiz yetkiyi seçimlerde bir avantaja dönüştürdü. paradan küçük bir bölümü, daha önce hiç yatırım görmemiş varoşlara ve kırsal kesimlere akıttı. ancak istihdam yaratıcı kalıcı çözümler getiren yatırımlar olarak değil. doğrudan azar azar nakit para dağıtma üzerine kurulu bir sistem. bundan dolayı ‘chavez’in rüşvet fonu’ da deniyor. elbette, yoksul bölgelere bugüne kadar görülmemiş hastane ve okul gibi tesisler de yapıldı. art arda açılışı yapılan bu binalardan dolayı, sadece muhalifler değil tarafsız analistler bile 2010’lu yıllarda bugünleri haber verdiğinde venezuela halkının büyük bölümü doğal olarak onlara inanmıyordu. fonden’in kurduğu hastanelerden birinde tedavi olurken 2012’de reuters’e konuşan 58 yaşında bir venezuelalı, ‘chavez’in ülkenin parasını çarçur ettiği bir yalan. gerçek olsaydı böyle hastanelerimiz olabilir miydi?’ diye tepki gösteriyordu örneğin…

    petrol, 1990’ların sonunda bile venezuela’nın toplam ihracat gelirinin yüzde 80’inden azını oluştururken bugün yüzde 96’sına ulaşmış durumda. 2010’a kadar petrol parası akarken fark edilmeyen bu sorun, ham petrol fiyatı ciddi oranda düşünce günyüzüne çıktı. ülke hiçbir şey üretmiyordu neredeyse herşeyini ithal ediyordu. hiçbir ekonomi bilgisi olmayan maduro döneminde kriz daha da belirginleşti. örneğin, yoksulların alım gücünü korumak iddiasıyla birçok perakende ürüne tavan fiyat zorunluluğu getirildi. fiyat etiketleri, yoksullara uygun bir düzeyde kaldı. ama tabii ki bu bir seraptı. raflarda hükümetin belirlediği düşük fiyat etiketleri yer aldı ama malların kendisi kayboldu. tuvalet kağıdından temel gıda maddelerine kadar her şey, tezgah altında kara borsada satılıyor artık. venezuela, 2017 ilk çeyreği itibarı ile yüzde 700’lerdeki oranıyla dünyanın en yüksek enflasyonunu yaşıyor. hükümet, işlerini yürütebilmek için durmadan karşılıksız para basıyor. bunun sonucu olarak da venezuela parası son iki yılda yüzde 93 değer kaybetti. insanlar parayı sırt çantasında taşıyor.

    hükümette tek bir ekonomist bakan bile yok. maduro’nun ekonominin başına atadığı bakan, ‘enflasyon diye bir olgunun varlığını bile kabul etmiyor’. doğal olarak bu bakana göre para basmanın enflasyonu azdırması söz konusu değil. ülkenin acil krediye ihtiyacı var ancak dünyada hiçbir kurum ve ülke, yüksek riskten dolayı venezuela’ya kredi vermiyor. 60 milyar dolara yakın borçlanılan çin de artık sadece ülkenin petrol zenginliği üzerinde uzun vadeli önemli imtiyazlar karşılığında yeni kredi verebileceğini belirtiyor.

    devlette tek başlılık felaket getirdi

    venezuela’yı bugüne taşıyan en önemli nedenlerden biri ise chavez’in çeşitli anayasa değişiklikleri ve referandumlarla aşama aşama pekiştirdiği tek adam rejimi oldu. 2004 yılında yüksek yargıyı da tamamen denetimi altına aldıktan sonra venezuela devletinde yargısal denetim ve kuvvetler ayrılığı fiilen ortadan kalktı. bunun yerine sadece chavez’e sadık son derece politize bir yargı oluşturuldu. hükümetin istemediği kararları alan yargıçlar ya tutuklandı veya tasfiye edildi.

    muhalefet liderleri ve aktivistler değişik suçlamalarla hapsettirildi. medya için, devletin yüksek makamlarına saygısızlığı kriminal suç haline getiren yasalar çıkarıldı. muhalif medya baskılarla tasfiye edildi. gazeteler, televizyonlar el değiştirdi. bugün ülkedeki bütün televizyonlar ve gazeteler ya doğrudan ya da dolaylı olarak maduro hükümetine bağlı.

    venezuela halkı ülkenin ve paralarının çok kötü yönetildiğini günlük yaşamında farkedip bir şey yapması gerektiğini anladığında artık geçti. mevcut rejimdeki son demokratik fırsat olan 2015 aralık ayındaki seçimlerde parlamentonun üçte ikisini muhalefet kazandı. bu kağıt üstünde rejimin 16 yıllık iktidarını bitirdi. ama uygulamada böyle olmadı. görevi biten eski parlamento, yeni milletvekilleri göreve başlamadan alelacele meclisin, merkez bankası üzerindeki denetim yetkisini kaldırdı. yüksek mahkemenin görev süresi bitmeye az kalmış 12 üyesinin yerine yenilerini seçerek muhaliflerin bu koltuklara atama yapması da engelledi. yüksek mahkeme, muhaliflerin çoğunluk olduğu parlamentonun geçirdiği yasaların çoğunu iptal ediyor. meclisin devlet başkanlığı seçimi için referandum kararını maduro’nun kontrolündeki yüksek seçim kurulu iptal etti. öyle ki, maduro her yıl parlamento’ya hitaben yaptığı ‘birliğin durumu’ konuşmasını bu yıl parlamento yerine kendi kuklası yüksek mahkeme’ye yaptı.

    hergün yaşanan yağma veya isyan olaylarına yayın yasağı getirildi. maduro ve medyası, ülkeye karşı ekonomik savaş başlatıldığını iddia ediyor. abd’nin venezuela rejimine husumeti ve amerikan medyasının bazı abartılı yalan haberleri de maduro’nun bu propagandasına kendi tabanında destek bulmasına yardım ediyor. her basit tepkiye, her basit eleştiriye, en masum protestoya bile kolayca ‘devlete komplo’, ‘darbe girişimi’, ‘karşı devrim’ yaftası vuruluyor. ülke hapishanelerinde 10 bine yakın siyasi mahkum var. bunların en ünlüsü maduro’ya karşı başkan adayı olacakken tutuklanan eski belediye başkanı leopoldo lópez. 76 muhalif belediye başkanından 33’ü yargılanıyor.

    yolsuzluk bitecekti, ama sistemleşti

    chavez ilk kez seçildiği 1998’de üç vaatte bulunmuştu: yeni bir anayasa yapılacak, yolsuzluk yok edilecek ve yoksullukla mücadele edilecekti. ancak chavez, keyfiliği önündeki engel bırakmamak için her türlü bağımsız denetim mekanizmasını kaldırdıkça yolsuzluk ve suçlar bireysel olmaktan çıktı sistematik hale geldi. kendisine sadık olanların yaptıkları yolsuzlukları görmezden gelerek onları ödüllendirdi. transparency ınternational’e göre artık dünyanın en yolsuz sekizinci ülkesi konumunda. oysa 2000’lerin başında bile venezuela, şili’den sonra latin dünyasının en şeffaf ülkesi konumundaydı. muhaliflerin iddiasına göre hükümetin bazı üyelerinin 2003 yılından beri sadece gıda ithalatından kazandıkları kişisel haksız kazancın miktarı 200 milyar doları geçmiş durumda. rejimin dayanaklarından olan ordunun komutanları, gıda dağıtımı ordu kontrolünde olduğu için bugünkü gıda kıtlığından da en fazla kar edenler konumunda. chavez’e göre daha zayıf bir lider olan maduro, komutanların desteğini kaybetmemek için bu yolsuz işleyişe müdahale etmiyor. chavez döneminde bir ara bakanlık da yapan devrimci aktivist roland denis, 2015 haziran ayındaki bir röportajında, yolsuzluğun bireysel olmaktan çıktığı, ve devlet içinde yüzlerce küçük mafya örgütlenmesi oluştuğu itirafında bulunacaktı. röportajında mafyatik oluşumların olduğu resmi kurumları isim isim açıklayan denis, sadece kur dalgalanmasından venezuela’nın kaybının 300 milyar dolar olduğunu ve yolsuzluğun neden olduğu kaynak kaybının ise bunun çok daha fazlası olduğunu söylüyordu.

    bugün bütün anketlere göre halkın en az üçte ikisi maduro’nun görevden derhal ayrılmasını istiyor. maduro’nun normal bir seçimde kazanma şansı artık kesinlikle yok. o yüzden seçime gidemiyor, muhalefetin kontrolündeki parlamentoyu ise fiilen devre dışı bırakageldi. tamamı maduro’ya sadık adamlarından oluşan yüksek mahkeme, 15 aydır bu parlamentonun aldığı her kararı, çıkardığı her yasayı iptal ediyor.

    ve nihayet venezuela halkı perşembe sabahı uyandığında bu göstermelik demokrasinin de sona erdiğini gösteren ve ‘diktatörlüğün resmileşmesi yolunda’ yeni bir sürprizle karşılaştı. üyelerini devlet başkanı maduro’nun atadığı venezuela yüksek mahkemesi çarşamba gecesi aldığı bir kararla, 2015 seçiminde amazon eyaletinden seçilen üç milletvekilinin usulsüzce seçildiği iddiasıyla, konu yargıda çözülünceye kadar parlamentonun bütün yetkilerini üstüne aldı. oysa söz konusu üç milletvekili oylamalara bile katılmıyordu. maduro artık ‘’yasal’’ olarak da ülkedeki tek güç. bir başka diktatör alberto fujimori’nin peru’da 1992 yılında peru kongresini dağıtmasından beri ilk kez bir güney amerika ülkesinde devlet erklerinden biri tamamen askıya alınmış oldu. maduro artık yalnız olduğunu da biliyor. çünkü amerika kıtası devletleri organizasyonu oas bile geçtiğimi hafta venezuela’nın ihracı istemiyle toplandı. ancak şimdilik, maduro’nun seçimleri ertelemesini ve muhalifleri kitlesel şekilde tutuklama politikasını eleştirmekle yetindi. buna karşılık maduro, oas’ı venezuela’da darbe hazırlığıyla suçladı. nitekim, oas zirvesinin başlamasından birkaç saat önce venezuela yüksek mahkemesi milletvekillerinin dokunulmazlığını kaldırmanın ve anti-maduro milletvekillerinin, özel mahkemelerde vatana ihanetle yargılanmasının yolunu açtı.

    7-8 yıl öncesine kadar güney amerika’da herkesin gidip yaşamak istediği bir ülkeydi venezuela. bugün kolombiya, orta amerika, abd ve diğer bölge ülkeleri venezuela’yı terk eden göçmen akınına uğruyor. ülkeyi terk etmek isteyen venezuelalıları hiç akıllarına gelmeyecek bir engel daha bekliyor; pasaport yokluğu. venezuela’nın sıfırı tüketmiş hükümeti, para olmadığı için pasaport basacak ekipmanı ve malzemeyi ithal edemiyor. başvuran yüzbinlerce kişi pasaport alamadığı için ülkeyi terk edemiyor. 11 pasaport makinesinden çalışır düzeyde sadece iki tanesi kaldı. onların bastığı pasaportlar da kimlik ve göçmen dairesi (saıme) memurlarınca karaborsada tanesi 500 dolara satılıyor. yani bir venezuelalı memurun bugünkü aylığının 45 katı fiyatına.

    venezuela, 16 yıldır aşama aşama inşa edilen bir çabayla ağır ağır intihar eden bir ülke görünümünde. nefret bir politik strateji. komplo teorileri hemen her sorunun tek resmi açıklaması. hukuk, adaletin değil rejimin hükümranlığının aracı. devletin her köşesinden yolsuzluk ve organize suç, toplumun her köşesinden yoksulluk ve sefalet akıyor. en masum itirazlar, protestolar bile güvenlik kuvvetlerinin sert şiddeti ile bastırılıyor.

    güney amerika’nın büyük bölümünü ispanyol emperyalizminden özgürleştiren simon bolivar, ‘’yönetenler, en duymak istemeyecekleri gerçekleri bile dinleyebilmeli’’ diyordu. bolivar’ı ilham kaynağı olarak gören ve kendisini ‘bolivarian devrim’ olarak tanıtan venezuela yönetiminin, duymak istediklerinden başkasını dinlemeye tahammülü yok. bu yüzden de, geleceğe umudunu yitirmemek bile rejim karşıtı politik bir aktivizm görülebiliyor.

    2015 yılında polis, daniel yabrudy adlı bir muhalif aktivist ile arkadaşlarını, caracas’taki bir süpermarketin önünde kuyrukta bekleyenlere kahve ve su ikram ederken gözaltına aldı. polise göre suçları büyüktü. çünkü bardakların üzerine şöyle yazmışlardı:

    ‘buna asla alışmayın! daha iyi yaşamamız mümkün’.
  • 20 senedir adalet ve kalkınma partisi tarafından yönetilen türkiye cumhuriyeti ne kadar adaletli ve kalkınmışsa, venezuela da o kadar sosyalisttir. çünkü sosyalist parti yönetiyor evet hihi.
  • nestle ve gıda firmaları insanlık suçu işlememektedir. demagojiyi kimin yaptığı ortada. hükümet nestle'nin, polar'ın vb parasını vererek kiraladığı yeri yağmalıyor, el koyuyor. ülkedeki kıtlıkların sebebinin bu özel şirketler olduğunu söylüyor maduro. ulan madem öyle sokmayın bunları ülkeye? kendi kendinize yetin. ama bu sefer hiç olmuyor di mi?

    ülkedeki sorunların sebebi devlet. price control var, hükümetin kendisiyle iş yapmayan şirketlere baskısı var, piyasaya giriş çok zor, ham madde sıkıntısı var vb peki bu durumda şirketlerin nasıl düzgün işleyebilmesi bekleniyor? geri zekalı mısınız, neden bir firma elindeki ürünleri satıp para kazanmak yerine depoda tutmayı tercih etsin? neden türkiye'de, abd'de, singapur'da, isveç'te vb böyle kıtlıklar görülmüyor? herhangi bir markete girip çok cüzi miktara 32'li tuvalet kağıdı alabiliyorsunuz rahatça, almak için saatlerce kuyrukta da beklemiyorsunuz.

    venezuela hükümeti diyor ki şu ürünü 5 liraya satacaksın, yoksa "adil" olmaz. o şirket de 4,99'a ürettiği ürünü 5'e satıyor. ee, bu şirketler istihdamı, üretimi vb nasıl devam ettirecek böyle? başka bir konu da piyasanın güvensizliği. yarın bir gün durduk yere mallarına el konulabileceğinin farkında olan bir şirket neden gelip böyle bir ülkede üretim yapsın? neden fazla üretim yapsın?

    daha da sevdiğim bir konuya gelelim, iktisadi hesaplama problemi. bunu çok seviyorum çünkü hem sosyalizmin her türüne uyumlu hem de çalıştığını gözümle görebiliyorum. durum şu: piyasa (ve fiyat) dediğimiz nanenin bir özelliği de bir bilgi merkezi olması. serbest bir piyasa (ve fiyat) mekanizması girişimcilere yol gösterir. fiyatlar tüm bilgileri içinde barındırır (mesela bir ürünün ham maddesi kıtlaşmışsa ürünün fiyatı artar, üreticiler buna göre önlem alır; bir ürünün fiyatındaki artış veya azalış yine o ürünün talebine ilişkin bilgi verir, üretim buna göre yapılır vb) eğer siz düzgün bir fiyat sisteminin oluşmasını engellerseniz üreticiler neyi, ne kadar, ne zaman üretmesi gerektiği konusunda sağlıklı bir tahmin yapamazlar. sonuç da genelde çok verimsiz üretim ve kıtlık olur.

    ekonomiden azıcık anlayan biri ülkedeki sorunun nedenini çok açıkça görebilir. anlamayan da suçu neoliberal komprodorlara, dar oligarklara, kapitalist firmalara, hükümete sabotaj yapmaya çalışan şirketlere vb atar. hadi gidin kumda oynayın.

    edit: zaman ne çabuk geçiyor. venezuela da yıkımın eşiğine gelmiş durumda. socialism at its best.
  • yurdum solcusuna göre zamanında petrol gelirini teknoloji, ar-ge, bilişim gibi kanallara yatırmayıp ülke ekonomisini tamamen petrole bağımlı hale getirmesinde, petrol fiyatları düşmeye başlayıp gelirleri azalmaya başladığı zaman fiyat kotası gibi üniversite 1. sınıfa giden iktisat öğrencisinin bile yapmayacağı bir karar alıp ekonomiyi darboğaza sokmasınında, sabit kur rejmi kararı alıp karaborsacılığın, temel gıdalar için bile uzun kuyruklar oluşması gibi meselelerde bolivarcı hükümetin hiçbir sorumluluğu yoktur. bunlar hep amariga'nın oyunudur.

    hele ki 2015'te meclisteki çoğunluğunu kaybettikten sonra alelalece meclisin çalıştıramaz hale getirilmesi, muhalif isimlerin hapse atılması filan bunlar da hep amerikan oyunudur. yoksa biliyorsunuz ortaokul mezunu bir otobüs şöforü olmasına rağmen solcu, devrimci, bolivarcı yoldaş maduro baskıcı bir yönetimi benimseyerek ülkesini amerikan uşaklarından korumaktadır.

    bu arada venezuelalı dostlar size sesleniyorum ne diye açız diye şikayet ediyorsunuz devrimin gerçekleşmesi için gerekirse açlıktan öleceksiniz, siz isyan ederseniz ülkenizi amerikancılar işgal eder. o yüzden 2-3 saat kuyrukta bekleyin ne olacak, elektrik kesintileri de olur öyle, mum ışığı neyine yetmiyor, açın iki kitap okuyun.

    merak etmeyin arkanızda koskoca yurdum solcusu var. her gün amerikan köpeklerine karşı yoldaş maduro'nun ne büyük zaferler elde ettiğini habersol'da okuyoruz, zaten bir diğer yoldaş kim-jong un da başta amerikan köpeği zavallı güney kore olmak üzere tüm amerikancılara ayarı veriyor, bu uğurda gerekirse kitle imha silahı kullanıp dünyayı yok edecek fakat olsun her şey nazım hikmet'te takılıp "abi solculuk harika bir şey, sevmediğim her şeye faşist ve amerikancı diyorum her tartışmanın galibi ben oluyorum" diyen türk solu ve solcusu için.
  • hakkında en ufak bir bilgisi olmayanların gelip burada "mevcut yönetim amariga'ya kafa tutuyor, o zaman yaşasın venezuela hükümeti" diye kafa siktiği güney amerika ülkesi.

    venezuela şu anda dünyanın en büyük petrol rezervine sahip. 25 milyonluk bir ülkenin böylesine bir kaynağa sahip olması, onu dünyanın en müreffeh ülkesi yapması gerekirken, ülke yakın tarihte eşi görülmemiş bir yokluk yaşıyor. nedeni çok basit. övmekten yere göğe sığdıramadığınız chavez, tamamen petrol satışına bağlı, başka hiçbir şey üretmeyen, yaratmayan bir ekonomi oluşturdu. evet, petrol satışından para geliyordu ama bu para ekonomiye katma değer sağlamayacak şekilde değerlendirildi. popülist harcamalar yapıldı. tarım tamamen boşlandı. chavez'in kanserden ölmesinin ardından yerine eski şoförü maduro başkanlığa seçildi. tam bu dönemlerde de dünya çapında petrol fiyatlarında yaklaşık %50'lere varan düşüşler yaşandı. petrolden başka hiçbir şeyi olmayan venezuela böylece büyük bir maddi sıkıntıya girdi. abd ambargosu da bu duruma tuz biber ekti ve gelinen sonuç ortada.

    türkiye'de çalışan bir venezuela'lı ile konuşmuştum geçen sene. eğitimli, üretken herkesin maduro'dan nefret ettiğini, yalnızca varoşların kendisi desteklediğini söylemişti. maduro geçtiğimiz günlerde öyle bir referanduma imza attı ki, bizdeki 16 nisan referandumu yanında demokrasi abidesi kalır. azıcık açın, okuyun, dünyayı sırf "abd ve diğerleri" şeklinde analiz etmeyin.
  • venezuela opec petrol rezervlerinin %24,8'ine sahipken nasıl oluyor da bu durumda olabiliyor diye düşünmüşüzdür. kaynak

    bu durum derken; en basit yiyecekten tutun tıbbi malzemelere kadar her şey karaborsada, tuvalet kağıdı yok, hastanelerde hastalar yeterli malzeme olmadığı için ölümü beklemekte, okullarda çocuklar açlıktan doğru düzgün derslere odaklanamamakta ve yüz binlerce insan bu durumları protesto etmek için sokakta.

    günümüzde venezuela'da en temel besinleri alabilmek için bile saatlerce sıra beklemek gerekiyor. sıranın sonunda size verilecek bir şeyin kalıp kalmayacağı ise muamma. %800'leri gören enflasyon sebebiyle ülkenin para birimi olan bolivar artık çuvallarla taşınacak düzeyde.

    1970'lere gidelim. venezuela latin amerika'nın en zengin ülkesi, kişi başına düşen milli gelir daha önce kendisini sömüren ispanya'nın gsyih'inden daha fazla. ülke demokrasinin ve istikrarın (gerçek istikrar, son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz gibi patatesten istikrar değil) kalesi.

    peki ne oldu da ülke şu an içinde bulunduğu duruma geldi ?

    1- tasfiyeler
    ülke ekonomisi tahmin edilebileceği üzere tamamen petrol üzerine kurulu. venezuela ekonomisi 1920'lerde petrolün ufaktan bulunmasıyla biraz hareketlenmeye başladı. 1970'lerde keşfedilen zengin petrol rezervleri ve petrol fiyatlarının artması sayesinde ülke zenginliğe adım attı. petrol varil fiyatları yükselişteyken her şey çok iyiydi, ancak geçtiğimiz yıllarda çeşitli sebeplerden ötürü petrole olan talebin düşmesi sebebiyle ülkenin ana ihracat kalemi olan petrolün fiyatları dramatik şekilde düştü.

    1999 yılında göreve gelen hugo chavez 2002 senesinde ülkenin petrol şirketinde tasfiyelere gitmenin zamanının geldiğini düşündü. chavez'e göre pdvsa (venezuela petrol şirketi) kendisinin ülkede yapmak istediği reformlara ayak direyen teknokratlarla doluydu. chavez bu kişilerin kendisinden para sakladıklarını düşünüyordu.

    pdvsa yöneticileri şirketin petrol üretimini artıracak teknolojilere yatırım yapmasını isterken chavez petrol gelirinin sosyal programlara aktarılması fikrini savunuyordu. bu durum pdvsayöneticilerini chavez'in gözünde bir numaralı düşman yapıyordu. tarihteki ilk kalkışma 15 temmuz'da olmadı. 2002'de venezuela'da gerçekleşen kalkışma (bkz: 2002 venezuela darbe girişimi) chavez'e halkın gözünde büyük itibar kazandırdı. bu itibar ve şirket içinde çıkan tartışmalardan sonra chavez kendisiyle aynı görüşleri paylaşmayan pdvsa yönetiminde radikal değişikliklere gitti.

    chavez bu kişileri şirketten saman altından su yürüterek değil, ulusal kanalda isimlerini tek tek okuyarak uzaklaştırdı. bu görevden almalar şirketteki insan sermayesini önemli ölçüde azalttı. olayları protesto etmek için greve giden işçiler sebebiyle petrol üretimi durma noktasına geldi ve venezuela ekonomisi büyük darbe aldı.

    eline defter kalem alan chavez bu sefer pdvsa çalışanlarının neredeyse yarısını kovmaya karar verdi. eski yöneticilerin yerine tecrübesiz yöneticiler atandı. insan kaynağı olarak büyük yaralar alan şirkette tecrübe eksikliği günümüzde dahi mevcut bulunmakta.

    teknolojiye gerekli yatırımın yapılmaması (bunun yerine sosyal programlara para akıtılması) ve şirketten insan sermayesinin uzaklaştırılması düşen petrol fiyatları ile birlikte venezuela'nın petrolden istediği geliri alamamasına ve dolayısı ile bütün ekonominin çökmesine sebep oldu.

    ilk kısmı özetleyecek olursak, tasfiyeler sebebiyle kaybedilen uzmanlıklar pdvsa'nin tam potansiyelinde çalışmasını engelledi, potansiyel kaybı ülke ekonomisini petrol fiyatlarının düşmesinden önce etkilemeye başladı.

    2- yolsuzluk
    iyi giden ekonomide ortaya çıkan yolsuzluk fısıltıları halk tarafından önemsenmiyordu. halk doğal olarak paranın geldiği yerde daha çok olduğunu, azıcık yolsuzluktan bir şey çıkmayacağını düşünüyordu. (bkz: adamlar yiyor ama çalışıyor)

    venezuela teamülleri gereğince petrolden gelen gelirin büyük bölümü başkan ve üç kişinin kontrolünde bırakılıyor. tahmin edilebileceği üzere bu kişiler parayı siyasi güç kazanmak ve muhalifleri susturmak için kullanıyor. paranın bir bölümü sosyal projelere aktarılırken bir bölümü politik amaçlar uğruna harcanıyor. sorumluluk ve şeffaflığın olmaması yolsuzluğun oldukça kolay yapılabilmesini sağlamakta. takip edilemeyen para özgürce bir cepten diğer cebe geçerken bizdeki örtülü ödeneği akıllara getiriyor.

    işe bakın ki, pdvsa yöneticilerinin akrabalarının ve arkadaşlarının kurduğu şirketler kar oranı yüksek olan ihaleleri kolaylıkla alabiliyor. yolsuzluk her zaman vardı ancak chavez dönemindeki görevden almalar/ liyakatın kaybolması yolsuzluğu sınır tanımayan bir hale getirdi.

    3-kontrolden çıkış
    2002'deki kalkışmadan ve petrol şirketindeki grevden sonra yabancı yatırımcı doğal olarak ülkeye yatırım yapmaya çekinir oldu. bu da, günümüzde kendi para birimimizde de gördüğümüz, bolivar'ın değerini kaybetmesine sebep oldu. venezuela hükumetinin dalgalanmaya karşı aldığı önlem kuru sabitlemek oldu. neredeyse 10 yıldan fazladır dolar/bolivar kuru devlet tarafından belirlenmekteydi. birkaç sene önce ürünlerin fiyatlarını, serbest piyasada artan fiyatların üretimi artıracağı düşüncesiyle, serbest bırakan devlet kısa vadede umduğunu bulamadı.

    günümüzde ülkede ikisi resmi biri karaborsa kuru olmak üzere üç kur bulunmakta. bunlardan ilki
    1 dolar=20 bolivar, bir grup temel ihtiyaç malzemesi ve ilaçlar için.
    ikincisi,
    1 dolar=700 bolivar, diğer temel ihtiyaç malzemeleri için.
    üçüncüsü ve karaborsa piyasasında kullanılanı,
    1 dolar=4400 bolivar.

    kötü giden ekonomi sebebiyle ülkede defalarca devalüasyon yapıldı. neredeyse bütün temel ihtiyaçlarını ithal eden ülkede para biriminin güçsüz olması enflasyonun bugünkü seviyelerine gelmesine sebep oldu. ekonomik sıkıntıların ilk çıktığı dönemde yapılan asgari ücreti artırmak, sabit kur politikasına geçmek gibi çözümler ekonominin daha da kötüleşmesine sebebiyet verdi. kontrolden çıkan ekonomi bayır aşağı yuvarlandı ve günümüzdeki duruma geldi.

    4- petrole bağımlılık
    1970'lerde ülke bolluk içindeydi. lüks uçuşlar için kullanılan concord uçağı kullanılabilmekte, insanlar hafta sonu bi miami yapıp dönmekteydi. tabi bu ayrıcalıklar toplumun petrolle içli dışlı olan küçük bir kısmı için geçerliydi. toplumun öteki ve çoğunlukta olan kısmı ise bizim petrolümüz var ama lozan anlaşması yüzünden kullanamıyoruz, o yüzden bu durumdayız, hedef 2030 diyerek kendilerini kandırmaktaydı.

    petrol üretiminden gelen tatlı ve kolay para ülkede diğer alanlardaki üretimin durma noktasına gelmesine, her şeyin ithal edilmesine sebebiyet verdi. (bkz: dutch disease) hükumetlere yapılan "gelin petrolden gelen parayı başka alanların gelişmesi için kullanalım" önerilerine hükumetler kulak tıkayıp, gelen parayı istedikleri gibi kullanıyordu.

    ülkede daha önce kahve,kakao gibi alanlara yapılan yatırımların önü kesilip sadece petrole yatırım yapılması diğer sektörlerin ölmesine sebep oldu.

    abd'nin venezuela'daki olaylarda parmağının olduğu su götürmez ama tek başına yeterli olamayacak bir gerçek. abd'nin çok küçük bir kısmını oluşturduğu pek çok değişken birleşip ülkeyi bugünkü durumuna getirdi.

    özetlersek,
    1-petrol şirketinde yapılan tasfiyeler
    2-artan yolsuzluklar
    3-ekonomi yönetiminin başarısız olması
    4-petrole olan bağımlılık
    venezuela'yı bu duruma sokan etkenleden diyebiliriz.

    kaynak: the inquiry
  • kadinlarina ilkokul ikinci siniftan itibaren isve cilve naz derslerinin zorunlu olarak verildiginden suphelendigim ulke. ne demis atalarimiz: "ev yap tugladan, kiz al venezueladan".
hesabın var mı? giriş yap