• ilköğretimin 8 yıla çıkarılmasından bir sene önce kazanıp 7 sene boyunca yolunu teptiğim okulum.

    buradan bir sene önce, yani ilkokul 5. sınıftayken uydur kaydır dershaneler yerine galatasaray lisesi'nin anadolu lisesi hazırlık kursuna gönderdi babam beni. haftasonu da olsa galatasaray'ın ortamını, sınıflarını, öğrencilerini, hocalarını görme şansım oldu. çok güzel okuldu, eski, köklü, kaliteli falan fıstık...

    ilk dönemin sonu muydu, ikinci dönemin sonuna doğru muydu hatırlamıyorum ama, bir şamata günü vardı bunların. bir cumartesi gittik, her taraf yumurta içinde. sıralar, duvarlar, perdeler, bok götürüyor ortalığı. hocalara sorduk "ne iş?" diye, "dün şamata günüydü, senede bir böyle stres atar bizim öğrencilerimiz" dediler. 11 yaşındaki çocuk aklı tabi, acayip hoşuma gitmişti. kolej bebesi değildim neticede, oruçgazi ilköğretim okulu'nun en başarılı, en çalışkan öğrencilerinden biriydim. hatta en başarılısıydım lan, okul birincisiydim 5. sınıftayken, tabi ya... şamata falan da neymiş?

    anadolu lisesi sınavına girdim, tercihleri yaptım. tercihler galatasaray lisesi, istanbul lisesi, cağaloğlu anadolu lisesi, vefa lisesi ve samiha ayverdi anadolu lisesi idi. cağaloğlu'na ön kayıt yaptırdık, ama vefa kısmet oldu, iyi ki de olmuş.

    istanbul ve cağaloğlu'nda da birkaç kere seviye tespit, belirleme, ıvır zıvır sınavlarına girmiştim o sene ve bir önceki sene. istanbul erkek de çok hoşuma gitmişti. ama görüntüsü sadece, galatasaray kadar geniş bir izlenimim yoktu.

    konuyu çok dağıttım, demiştim ya galatasaray'ın şamata günü olayı çok hoşuma gitmişti diye; bir okul düşünün ki her günü şamata günü potansiyeline sahip olsun, neredeyse her gün, bugün keyifle yad edebileceğim, oradan mezun dostlar meclisinde anlattığımda onlarla birlikte gözyaşıyla karışık kahkahalarla gülebileceğim hatıralarımı yaratsın.

    en çok güldüğüm yıllarımı geçirdiğim yer vefa, iyi ki galatasaray veya diğerleri olmamış. samiha ayverdi'yi bilmem ama, diğer üçünde de arkadaşlarım vardı, benim ve vefa'daki arkadaşlarım kadar eğlenmediklerini rahatlıkla ve üstüne basa basa söylüyorum. galatasaray hariç, okulumdaki gibi bir aidiyet duygusu, bir "vefa" da görmedim diğerlerinde.

    eğitimine lâf edenler olmuş, etmesinler, çarpılırlar. bana ve 150'ye yakın dönemdaşıma 4 saat, ingilizce oliver twist oyunu oynattılar vefa'da, christopher white diye muhtemelen 7 göbekten ingiliz, müzisyen ve tiyatrocu bir hoca eşliğinde. bütün yıl haftasonları günde 7-8 saat prova yaptık, ingilizce konuştuk, şarkı söyledik. bunun 10'da biri için yetiştirme kurslarına gidip para ödüyordu diğer okullardakiler, biz tek kuruş ödemedik. hazırlık sınıfının efsane ingilizce kadrosunu bilen bilir. o hazırlık sınıfında temeli atılan, hatta ne temeli, bugün bildiğimin %70'ini oluşturan ingilizce'mle çalışıp para kazanıyorum ben şimdi.

    ingilizce, hazırlık sonrasında daha yavandı ama, çok iyi olması da gerekmiyordu zaten, hazırlıkta alacağımızı almıştık. diğer dersler de birkaç defolu hoca hariç gayet iyiydi. o birkaç defolu hoca da işin nazarlığıydı. devamlı rotasyondaydılar zaten, bu sene kötüsü gelse sonraki iki sene iyisi gelirdi muhakkak. üniversite başarısına hiç girmeyeyim, çok başarılıydı, diğer okullar da çok başarılıydı, tabi esasen okullar değil, dershaneler başarılıydı. fuck the system...

    çaycısı, hocasına laf sokabilen bir okuldu vefa, (bkz: osman amca) 15 sene önceki öğrencisinin hâlini hatrını soran, sorunu olduğunu duyunca facebook'ta "senin böyle böyle sıkıntın varmış, biz ne güne duruyoruz, niye bize haber vermiyorsun?" diye azarlayan öğretmenlere sahip (bkz: ismail aktaş) yıllar sonra metroda karşılaştığınız, zamanında üç-beş fiske yediğiniz despot görünümlü, ana yürekli müdür yardımcısının (tülay sarı) "az fırçalamazdık, ama çok özlüyoruz lan sizi" dediği, bir haftasonu öylesine bahçesine girdiğinizde denk geldiğiniz kantincisinin (nurettin abi), arkadaş tayfanızdakilere selâm söylediği bir okul...

    bütün türkiye'nin onlarca yıldır seyredip güldüğü, özendiği ama absürt zannettiği hababam sınıfı'nın, sadece başarılı öğrencilere sahip, gerisi hiç abartısız şekilde aynısı olan, yaşayan bir örneğidir vefa. işte bundan ötürü eşsizdir ve en iyi lisedir.
  • hayret, yazmamışım bugüne dek liseme dair hiçbir şey, vefa ki binalarından mütercim paşa konağı'nı ve hocalarından en çok ismail aktaş'ı sevdiğim okul. kendisi öyle bir tarihçi ki, son sınıfta "çocuklar size lazım olur üniversitede" diye müfredata seminer dersi koydurtmuş, nasıl dipnot verilir, nasıl kaynakça yapılır, makale nasıl yazılır onu öğretmiş üniversitede millet comic sans'la ödev verirken, öğrettiği yazım-dipnot-kaynakça kurallarıyla fark atmışız, millet resmi tarihten gram çıkamamışken, adam bize monroe doktrini, 1904-5 rus-japon sömürge savaşları'nı filan anlatmış. dönüp bakınca insan anlıyor, nasıl nev-i şahsına münhasır bir adammış... lakin sevgili hocamın dışında, itiraf etmek zorundayım ki; eğitiminin kalitesi isminin gerisinde kalıyordu, hakikaten iyi bir lise olduğu zamanların ekmeğini yeme dönemine geçmişti vefa... biraz da benim dahil olduğum sınıfın şanssızlığıydı belki, nispeten vasat olan hocalar denk gelmişti derslerimize ekseriyetle...

    lakin, disiplin adına yapılan manyakça şeylerin hiçbirini uygulamadılar ya bize, sırf bunun için bile minnettar olabilirim. siyah deri ayakkabı nedir bilmezdik, rengarenk çoraplar+spor ayakkabılar, renkli renkli saçlar (benim mor, bordo ve turuncu renkleri uygulamışlığım vardı misal), sonradan gömleğin yerine gelen siyah tişörtler (oh ne rahattı la!), altı adet küpe+kolye+sayısız yüzükle okula gidebildiğim günlerde; diğer liselerdekiler az imrenmezdi halimize.. "çocuklar nasıl olsa çalışıyor, sıkıştırmaya ne gerek var?" şeklinde çok doğru bir mantık güttüklerinden, şekilci olmadıklarından, dönüp baktığımda herkesin düzgün yerlere girdiğini gördüğümüze göre, disiplin denen nanenin şekil-şemalle olmadığını ispatlamışlardır aslında... ne bileyim, normalde kök söktüren müdür yardımcısı tülay sarı, fransızca dersini seçen üç-beş kişiyle kendi müdür yardımıcısı odasında ders yapar, derste bonbon filan ikram ederdi, hocalarla geyik çevirebilmek, arka avluda neredeyse birlikte sigara içebilmek mümkündü.

    eğlence daha çok hocaların üzerinden dönerdi, hüseyin karakan'ın portakal suyu şişesinin içinde votka da olduğunda herkes hemfikirdi, "mustafa mandalı başbakan olmalı" sloganı inlerdi avluda, bestami yazgan'ın şiirlerine epey güldüğümüz vakidir, ingilizceci ismail "gorki'nin ana'sını sabaha kadar bitirdim" derdi, arayıp işletilirdi "mahmutpaşa gişelerine gel lan!" diye, mehmet tatlı ısrarla "rusların gözü niye mavi misal? denize baka baka, yani çocuklar coğrafi şartlardan etkileniyor insan ırkı" diye saçmalardı; ama kendisini çok sevdiğimizden üstüne gitmezdik fazla... ne bileyim, cnbc-e'yi ce-ne-be-ce-e diye okuyan "ben aslında cumhurbaşkanı olacak adamım" diyen bir felsefeci gelmişti ben mezun olmadan, murat sulu olsa gerek adı... allah rahmet eylesin, saide hoca ne bulursa yerdi, hasan harman problemleri üç kere çözüp üçünde de farklı sonuç bulurdu, sonra biri tahtaya kalkıp doğrusunu yazardı. daha bunun osman amca'sı var, daha bunu kantinci zaki'si, nurettin abi'si var, var da var, gidiyor böyle...

    okulu eğitimi açısından hiç efsane bulmuyorum, çok abartılıyordu (belki daha önceden daha iyiydi, bilemem.) öğrenci profili de pek ahım şahım değildi.
    ama kendi içinde yine de türkiye ortalamasının üstünde kalan yanları vardı, o başka.
  • hangi okuldan daha iyidir hangisinden kötüdür bilmiyorum da, istanbul'un en köklü okullarından biridir.

    bugün bu işi yapıyorsam, ne biliyim işte 3-5 bi paralar kazanabiliyorsam, annemin babamın hakkı kadar bu okulun, daha doğrusu ismail aktaş'ından aw'suna kadar, yüzü gözümde canlanan ya da adı aklıma gelmeyen onlarca öğretmenimin de hakkı vardır üzerimde.

    ilkokulu bitirdim ve gözümü vefa'da açtım, 7 yıl boyunca vefa'da büyüdüm, vefa'lıyım...
  • vefa mezunları normal değillerdir, çünkü bu okul normal bir okul değildir. yinede ben farklılığın ayrıcalık olduğuna inanıyorum...
  • 1774 mütercim rüştü paşa konağına yerleşmiş olan vefa lisesi, ..... süper bir okuldur. neşeli, matrak, mezun oldum, okulum...
  • hakikaten de isminin hakkını veren lise. çaycısı osman amcanın 40, kimya hocası* saide poyrazoğlu*nun da tahminim 20 senedir vazifeli olduğu çalışanlarına da vefalı kurum. mezunlarını her sene boza gününde toplayarak vefa duygusu kazanmalarını sağlayan lise. bana çok samimi* dostluklar kazandıran olağanüstü geçen 7 seneme sahiplik yapan güzide okul. anadolu takısı bir müddet kullanılsa da sayılı kaliteli liselerde olduğu gibi orjinal ismine geri dönülmüştür. (bkz: vefa anadolu lisesi)
  • 7 senemi gecirdiim, bos islerde sampiyon, yapilan son yardimlarla iice sampiyon olmus, her sene mayisin ilk haftasi gidilesi bos ve hos mekan. ayrica bozaciya ve fareli pideciye de yakin simdi en buyuk sorun en az 4 senemin daha ayni yerde gececek olmasi, unv 2 sokak ileride, beyazit sucks
  • en şahane yedi yılımı geçirdiğim, hocalarıyla, öğrencileriyle apayrı bir dünya olan eğitim öğretim kurumu...
  • çok fazla kuralın olduğu fakat hiçbirinin uygulanmadığı lise...
  • 7 yıl okuduktan sonra birkaç sokak ötesindeki üniversiteyi kazanmamla sonrasında da fırsat buldukça uğradığım canım okulum. her gittiğimde yüksel hocayı bulur, çay içerdik birlikte. emekli olduğu halde hala her gün gelirdi okula. bana her seferinde onu ziyarete gelen diğer eski mezunlardan gururla bahseder. nerede okuduklarını ne iş yaptıklarını anlatır varsa eğer kartlarını verirdi mezunlar birbirini kayırsın, birlik beraberlik olsun diye.. yüksel hocanın ölümünden beri ise hiç gidesim gelmiyor. belki son 2 senedir boza günlerine gitmemem de bundandır..

    1.5 saatlik filmi tüm detaylarıyla aralıksız bir şekilde ancak 1 tam günde anlatmalarımız, çektiğimiz kopyalar, ön bahçede oynadığımız voleybollar, teneffüs boyunca yaz kış demeden çevresini döndüğümüz yurt binası, oliver twist, 29 ekim yürüyüşleri, 19 mayıs provaları, koro sayesinde yırttığımız dersler, okulu kırıp taksim'e gitmelerimiz, çıldırttığımız hocalar, bizi çıldırtan hocalar, hayatımızda iz bırakan hocalar, eski bina, yeni bina, sıra arkadaşlıklarının dönüştüğü dostluklar, kardeşlikler, aşklar, hayal kırıklıkları, gözyaşları ve dünyanın çevremizde döndüğünü sandığımız günler.. o dönemde zaman ilerlemiyormuş gibi geliyordu ama aslında 7 sene göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. keşke geri dönmenin bir yolu olsa!
hesabın var mı? giriş yap