• "halk plajları doldurdu vatandaş yer bulamadı" önermesinde, bir seçkinler grubuna ya da kendisini seçkin hissedenler grubuna işaret eder vatandaş kelimesi.

    tdk sözlüğüne göre de vatandaş yurttaş, yurttaş da vatandaş demekmiş. ama acaba her ikisi de ne demek? yurttaş, bir de yurtları veya yurt duyguları olanlardan her biri demekmiş. demek ki yersizyurtsuzlar vatandaş olamıyo.

    modern vatandaşlık, alakasız insanları aynı şemsiye altında toplayabilecek eşitleyici ve evrensel bir kavram olarak ortaya çıkıyor. kuşkusuz bu bir ulus-devlet kavramı. ama küreselleşme ve sınırların belirsizleşmesiyle -aslında belki de kaskatılaşıp gerçekçi sınırlar olmaktan çıkmasıyla- kavramın bu hali de geçersizleşiyo. hala da bi konsensus yok.

    vatandaşlık dersleri ise, din derslerinin yerini alır bir biçimde ortaya çıkıyor fransa ve osmanlı imparatorluğunda. ama geç osmanlı döneminde, dinin birlik ve beraberliği sağlayıcı özelliğinden dolayı, vatandaşlık önemli oranda din birliği üzerinden tanımlanmaya başlıyor.*

    artık din üzerinden bir tanım da mümkün olmadığına göre -gerçekte bir çok karşılaşma/çatışma din üzerinden şekilleniyor,** o ayrı- bu durumda yine doğrudan antik yunana gidiliyo ve yine seçkinci bir tanımlama olan ama ulus-devletlikten sıyrılmış; "yönetmeyi ve yönetilmeyi paylaşanlar" grubu söz konusu oluyor.* o zaman, bir ülkede yöneten ve yönetilen herkes, yani herkes vatandaş -vatandaşlıktan çıkarılmadığı ya da çıkmadığı sürece. vatansız yaşanır mı?* peki o zaman sözde vatandaş da kim oluyo?
  • tahsin yücel'in "vatandaş"ı kısa bir öykü olarak yazılıyor ilkin "vatandaşın sesi" adıyla ("uçan daireler", varlık yayınları, 1954). daha sonra, 1964 yılında yazar fıransa'dayken kendisine bir öykü ısmarlandığında "vatandaş" bu kez fıransızca yazılıyor. 1975 yılındaysa bir roman boyutuna ulaşıyor, ki yazar yapıtını roman değil "anlatı" olarak anıyor (bilgi yayınevi). "vatandaş" 1995 yılında son biçimine (biçemine de) kavuşarak bir yıl sonra can yayınları'ndan yeniden basılıyor. uzun bir yazılış süreci olan bu yapıtla ilgili fethi naci "yüzyılın 100 türk romanı"ndaki yazısını şöyle bitirmiş (adam yayınları, 2000; s. 505) :

    //(...) 1975 ve 1996 baskılarının karşılaştırılmasının da göstereceği gibi, her sözcüğü üzerinde kılı kırk yararak çalışılmış, biçimi bakımından da, iletisi bakımından da mükemmel bir anlatı örneği, okuması da, eleştirisi de mutluluk veren bir başyapıt. vatandaş'ın eleştirileri, hepimizi özeleştiriye çağırıyor.//

    kitabın kahramanı vatandaş, toplumla, yöneticilerle, yarı-aydın kişilerle ilgili eleştirilerini, ayakyolu kapılarına yazdığı yazılarla, şiirlerle yapıyor; bir anlamda bu biçimde var oluyor. zamanla, yazdıklarıyla dikkat çekmeye başlıyor ama bir dergide, para karşılığı yazma önerisini tüm anlayışlarına ters düştüğü, olayının özüne aykırılığı nedeniyle geri çeviriyor. kısacası çağımızın kişisi değil, olamıyor vatandaş; olmak da istemiyor. duvar diplerindeki süpürgeliklerden çok da farkları olmayan, yazdıklarıyla bırakın incir çekirdeğini atom çekirdeğini bile dolduramayan günümüzün pek saygıdeğer boyalı köşe yazarları düşünüldüğünde güncelliğinden hiçbir şey yitirmediğini, tersine öneminin daha da arttığını düşünüyorsunuz "vatandaş"ın da, vatandaş gibilerinin de – her okuyuşunuzda.

    *

    beş yıl sonra gelen ekleme : yukarıdaki "pek saygıdeğer boyalı köşe yazarları" sözünü, "yandaş köşe yazıcıları" olarak da alabilirsiniz.
  • ülkemiz için konuşursak savaş zamanlarında "asker", barış zamanlarında ise "vergi veren kişi".
  • dostoyevski'nin kaleme aldığı yeraltından notlar ve albert camus'nun la chute adlı kitabı ile aynı sınıf içerisinde anılan bir tahsin yücel romanı...
  • ülkemizde vergi ödesin diye yönetenler tarafından beslenen evcil yaratık. arada bir konuşmaya kalkarsa ya pohpohlayın, ya ağzına bir parmak bal çalın, ya da kafasına bir tane yapıştırın. susacaktır. çok üstüne gidildiğinde birlik olduğu daha önce görülmüş olsa da; bunun için önce bilinçlenmesi gerektiğinden ve televizyonda dizi seyretmek dışında kültürel faaliyeti bulunmadığından bu ihtimal ihmal edilebilecek düzeydedir.
  • derbeder derler; bizim çaycı ali. küçük bir çay ocağı var.

    birkaç ay önce belediyeye müracaat etmiş, ruhsat için. bugün gidip almış ruhsatını. camcı aytekin’in dükkanında karşılaştık, çerçeve bakmaya gelmiş.

    ahşap olanlarından birini beğendi ali, ruhsatı içerisine yerleştirdi. şöyle iki eliyle kavrayıp kaldırdı çerçeveyi. yüzünde bir gurur, bir tebessüm; gözlerinde bir pırıltı ki sorma.

    vatandaş ali. ali vatandaş. ali kahraman. 3 tane çocuğu var. behçet’in kızıyla evli. behçet’i razı edemeyince kaçırmış kızı. kaçmışlar. 3 tane çocukları var. en büyüğü ilk mektepte 2. sınıf talebesi, birisi kundakta, ortanca henüz tay tay.

    boyacı ferhat var bir de. ferat derler.
    geçen hafta ali bunu bir dövdü, bir dövdü.. ağzına sıçtı resmen. neymiş, “müşterileri rahatsız etme lan orospu çocuğu”ymuş. ne yapsın ferat; bir iki diklendi, söverek karşılık verdi sonra, doya doya yedi sopasını. hunharlığı üzerindeydi ali’nin.

    vatandaş ali. ali vatandaş. ali zalim. hunhar ali. amınakodumunalisi.
  • "halkın neye yazgılı olduğunu çok iyi biliriz: kendisini sakatlayan ve bunaltan maksatlara razı olarak, olaylara ve hükmedenlerin fantezilerine maruz kalmak. ne kadar “ileri” olursa olsun her siyasî tecrübe halkın aleyhine gelişir ve ona karşı yönelir: ilahi ya da şeytanî bir hüküm uyarınca köleliğin damgasını taşımaktadır."** (bkz: halk/#79966241)
  • devlet dairesine "gelen" kişi.

    kuruma biri gelir, talebini iletir, gerekli işlemler yapılır, alacak alınır, verecek verilir, kişi gönderilir. kurum, ticari bir müessese ise, gelen kişi "müşteri"dir. fakat bir devlet dairesi ise gelene "müşteri" denmez. işte burada joker kelime budur. vatandaş.

    "burası bir devlet dairesi, burada devletin vatandaşlarının işlemleri yapılır" gibi bir mantık mıdır bilmiyorum. bir müddet bir devlet dairesinde staj yapmıştım. sürekli gelenin gidenin olduğu bir kısım. o zaman da insanlar gelir giderlerdi. bir gün gelen giden kimse olmadığında, özel sektör çocuğu olan ben bir an içimden "niye hiç müşteri yok lan" dedim, o anda da kendime geldim. nası müşteri? ne müşterisi? ee ne denir oğlum o zaman buna? diye diye dairedeki memurlara dikkat kesildim. işte orada öğrenmiştim bunu;

    devletin müşterisine vatandaş denildiğini.
  • bilinçli, sorgulayan ve empati yetisine sahip olanı makbuldür.

    bazıları ise bir araya gelince koyun sürüsünü andırır. çoğunluğu, sorgulama ve empati yoksunu olursa hepsi kötü yönetilir. çünkü vatandaş olmanın tek kriteri o ülkede doğmuş ve oy kullanabilecek kadar akıl sağlığının yerinde olmasıdır. kötü olanının kullandığı oy, iyi olanı da etkiler. bu durum, eğitim düzeyi ile de paralellik gösterir. iyi bir vatandaş olabilmek için öncelikle eğitim şarttır. hoş, bazen eğitim de iyi yahut bilinçli bir vatandaş olabilmek için yeterli olmayabilir. çelişkiler ülkesi türkiyemde bu durum iyice kanıksanmıştır.
  • yöneticilerinin geneline köle gözüyle baktığı insanlar topluluğu. sayıdan ibaret yığınlar demek daha doğru. hepimiz sayıdan ibaretiz. ve köleyiz, ve ırgatız..
hesabın var mı? giriş yap