• 5 seneden fazla türkiye'de ikamet eden ve vatandaşlık kanunumuzdaki diğer şartları sağlayan kişilere vatandaşlık hakkı doğmaktadır. ancak bu haktan başta uygur türkleri olmak üzere doğu türkistanlılar yararlanamıyor. içişleri bakanlığı tüm başvuruları reddediyor.

    yani içişleri bakanlığı doğu türkistanlılar'ın türkiye için potansiyel tehdit olduğunu beyan ediyor. doğu türkistanlılar terörist değildir! uygur türkleri terörist değildir! hileyi şerriye döndürüp 250.000 usd karşılığında bir düzine vatandaşlık alan çin halk cumhuriyeti vatandaşı han çinlilerini reddetmezken (italya'ya dünyamıza musallat olmuş sarı bela çinliler nasıl yerleşti, ne hileler, ne cambazlıklar yaptı bir araştırın. aynı şeyleri burada da yapmaya çalışıyorlar.) kanundaki şartlara uyan üstelik türk soylu doğu türkistanlılar'ın vatandaşlık başvurularını reddetmek kanı bozukluktur!!!

    âlem kör, millet sersem değil. başta her ne kadar paraya tapan, vizyonsuz, milliyetsiz, beynelmilelci(yani enternasyonel, islâmcılık da komünizm de evrenselcidir) islâmcılar olsa da, şuurlu ve vatanperver insanlarımızın bakan gözleri görmektedir ki; türkiye'de eğer milli güvenliği ve kamu düzenini tehdit eden bir sorun varsa bu; semitik araplar, afgan pakistanlı kaçkınlar ve sarı ırk han çinlileridir.

    görsel

    görsel
  • uygurlar türkiye'den 5.000 km uzaklıkta en az türkiye kadar türklük bilincine sahip bir türk halkıdır. hiç bir zaman boyculuk yapmamışlar kendilerini hep büyük türk milleti'nin bir parçası olarak görmüşlerdir. bunun tarihteki örnekleri ve son iki asırlık türkiye doğu türkistan ilişkileri;

    - 1864-1869 yılları arasında kaşgar hükümdarı atalık gazi yakup bey doğu türkistan'daki hotan, kuma, urumçi, turfan'daki yerel hanlıkları kaldırarak kaşgar merkezli bir devlet kurmayı başarmıştır. 1870 yılında atalık gazi yakup bey istanbul'a bir heyet gönderecek heyet sultan abdülaziz'e osmanlıya ve hilafete tabi olduklarını, kendilerinin müslüman bir türk devleti olarak tanımalarını arz etmek için geldiklerini belirtecektir. sultan abdülaziz bu durumdan çok memun kalır ve yakup bey'e emir'ül müslümin ünvanını verir. yakup bey hutbeleri sultan abdülaziz adına okutur, paraları da sultan abdülaziz adına bastırır. sultan abdülaziz'in emriyle doğu türkistan'a hindistan üzerinden top tüfek gibi cephane ve ordusunun eğitimi için piyade, süvari ve topçu muallimlerini gönderir.

    - osmanlı imparatorluğu ve doğu türkistan ilişkisi daha sonraki dönemlerde ve akabindeki kurtuluş savaşı ve cumhuriyet döneminde de devam etmiştir. 1914 yılında rodoslu hatipzade ahmet kemal ilkul bey doğu türkistan'a eğitimci olarak gitmiştir. ahmet kemal bey kaşgar'da dar-ül muallim-i itthad adında bir mektep açarak doğu türkistan milli eğitiminde yaptığı reformla adeta bir çığır açmıştır.

    - gerek milli-dini yakınlık, gerekse osmanlı imparatorluğu'nun kendilerine kayıtsız kalmaması nedeniyle uygurlar her zaman anadolu ile sevinip anadolu ile üzülmüşler vefakârlıklarını hep göstermişlerdir. balkan savaşlarında çin işgali altında olmalarına rağmen yardım kampanyası yapmışlar ve kaşgar'da hilal-i ahmer(bugünkü kızılay) için 5.000 sum yardım toplanılmıştır. yine hac ve umre için kırım üzerinden istanbul'a gelen doğu türkistanlılar ve aynı şekilde keşmir'i aşıp hindistan üzerinden hicaz'a gelen doğu türkistanlılar osmanlının birinci dünya savaşında olduğunu öğrenir öğrenmez gönüllü olarak orduya yazılmıştır. çanakkale'de savaşmış ve şehit olmuş doğu türkistan türkleri vardır.

    - 1933 senesinde şarkî türkistan islâm cumhuriyeti kurulmuş bu devletin hükümet ve ordu teşkilatında türkiye türklerinden izmirli dr. mustafa kentli ali bey ve harbiyeden mahmut nedim beylerin çok büyük bir rolü olmuştur. 1934 senesi doğu türkistan'a türkiye'den 12 öğretmen gönderilmiş ve uygur eğitim seferberliğinin öncüsü bu 12 türkiye türkü öğretmen olmuştur.

    - uygurlar'ın büyük türk milleti bilincininin bir örneği de 1933 yılında şarki türkistan islâm cumhuriyeti'nin türkiye'ye gönderdiği mektupta yer alan "yeni bağımsızlığa kavuşmuş doğu türkistan'ın mavi bayrağından sevgili türkiye'nin al bayrağına selam olsun" ifadesinindir. o dönemki basınımıza bakarsak yeni kurulan bu türk devletinden büyük bir ilgi ve sevgiyle bahsedildiğini görebiliriz.

    - uygurların büyük türk milleti bilincinin en tipik diğer iki örneğiyse doğu türkistan isminde direnmeleri ve 1933 yılında kurulan şarki türkistan islâm cumhuriyeti'nin millî marşıdır. ilkine değinecek olursak türkistan coğrafyası tanrı dağları tarafından ikiye ayrılır batısı tacikistan, kırgızistan, özbekistan, kazakistan ve türkmenistan doğusu ise çin işgali altındaki başta uygurlar olmak üzere kazak, kırgız, salur, özbek ve taciklerin yaşadığı doğu türkistan. rus imparatorluğu döneminde batı türkistan'a türkistan eyaleti denilmekteydi. ancak sscb dönemine bir türk allerjisi türedi ve batı türkistan ve türk ismi tüm belgelerden silinip orta asya kullanılmaya ve türk, türkistan yerine kırgızistan, kazakistan, özbekistan, türkmenistan, tacikistan ve orta asya isimleri ön plana çıkarılmaya başlanıldı. aynı şeyi çin cumhuriyeti ve daha sonra çin halk cumhuriyeti de yaptı ve uygurların türk olmadığı, doğu türkistan isminin bölücü bir isim olduğu gibi sahte ve taraflı tezler üretilip bu tezlerin propagandası yapıldı. uygurlar her zaman bu çin, rus propagandaların farkında olarak, çok haklı bir milli politik duruşla vatanlarına her zaman doğu türkistan dediler. hiç bir zaman uyguristan ya da xinjiang uygur özerk bölgesi gibi isimlere sıcak bakmadılar. "kızıl çin ve rusya, kızıl kıçlarını da yırtsa burası türkistan biz de türkistan'ın doğusuyuz. burası dün de bugün de yarın da doğu türkistan'dır." dediler. tarihsel sebepten sonra bir ikinci sebep de boyculuk yapmak istemedikleri için doğu türkistan isminde direnmeleridir. zira doğu türkistan'da kazak, kırgız, salur, tatar, özbek gibi diğer türk boyları da vardır. uygurlar hepimiz türkistan'ın ve büyük türk milleti'nin parcasıyız demişlerdir. bu anlayış 1933 yılında mehmet ali tefik beyin yazdığı doğu türkistan milli marşı'nında da görülmektedir. "yurtumuz biz yüz-közigni qan birle pakizliduq, emdi hiç kirletmigeymiz çünki türktür namimiz." türkiye türkçesi "yurdumuz, biz kanla temizledik seni, artık hiç kirletmeyiz, çünkü türk’tür namımız." mısralarında apaçık bir şekilde görülmektedir.

    - osmanlı imparatorluğu zamanı başlayıp, ulu önderimiz atatürk döneminde de devam eden her zaman kardeşine destek elini uzatan bu iki türk halkının bağı maalesef bugünlerde zayıflamaktadır.

    - çin tarihine bakınca görülmektedir, çinliler her zaman farklı milletleri, farklı kültürleri bir tehdit olarak görüp asimile etmek istemiştir. uygurların bahsettiğim bu türklük bilinci ve han çinlisi milleti içinde erimeye direnmesi bugün soykırıma uğramalarının ana sebebidir.

    - türkiye uygur türkleri'ni çin halk cumhuriyeti'ne iade ederek ne yazık ki tarihine büyük bir kara sürmektedir. meclisteki uygur soykırımı oylamasında türkçü ve millyetçi olduğunu iddia eden iktidar ortağı parti, hdp bile oylamada evet uygur soykırımı vardır derken (çünkü dünya çapında biraz vicanı ve objektifliği olan herkes artık uygurlara yapılan soykırıma tepki göstermeye başlamıştır) çekimser oy kullanmıştır. türkiye halkı uygur soykırımına sessiz kalmamalı, kardeşlerine desteğini göstermeli, çin mallarını, özellikle de doğu türkistan'daki kamplarda üretilen veya uygur köle işçiliği kullandığı tespit edilen markaları boykot etmelidir.

    #uygurlaryalnızdeğildir
  • "sözde" müslüman ak parti hükümeti tarafından görmezden gelinen ve kesinlikle gündeme getirilmeyen, uygur türklerine karşı son yıllarda yapılmış en acımasız insan hakkı ihlallerinin birinci el tanık ifadeleridir, burada paylaşacağım yazı.

    kaynak : https://twitter.com/…cek/status/1270093141081763840

    1, uygurlar neden ve nasıl terörist oluyor? neler oluyor? bir uygurun gözyaşlarıyla anlattığı kan dondurucu zulümlerin sebeplerinden bir kısmını kısaca özetleyeceğim. siz de etrafınıza anlatarak toplumsal bilinçlenmeyi sağlayabilirsiniz:

    2, "wechat" uygulaması zorunlu hale getirilmiş! uygulama mesajları çin tarafından kontrol ediliyor. cami fotoğrafı, iftarda ne yapacağınızla ilgili vb mesajlaşma yapıldığı an terörist/radikal olarak eviniz basılıyor. gözaltına alınıyor, soykırım kampına götürülüyorsunuz.

    3, bundan dolayı birçok uygur telefon kullanmayı bırakmış. bu kez telefon kullanmak zorunlu hale getirilmiş. telefonu olmayana akıllı telefon dağıtılmış. telefonunuz 2 saat kapalı olsa eviniz basılıyor, namaz mı kılıyorsunuz, kuran mı okuyorsunuz vb. sorulara maruz kalıyorsunuz +

    4, tutuklanıp hücreye atılan uygurlara: "hücrede 4 kamera var. çin'deki başkan (ji şinping) sizi izliyor. pişmanlık mektubu yazmanızı bekliyor." deniyor. pişmanlık mektubu yazmayanlar çok ağır işkenceye ve cezalara çarptırılıyor. ayda bir gün ji'nin konuşmaları dinletiliyor.

    5, hergün uygur vatandaşları ulaşıp derdini anlatmak istiyor. gerçekten çok zor durumdalar. birisi annesinin ölümünü 8 ay sonra sosyal medyada bir çinlinin paylaşımından görmüş. haber alamıyorlar çünkü telefon irtibatları yok, sürekli takipteler. aynı kişi babasının ölümünü +

    6, öldükten 9 ay sonra öğreniyor. neresini dinleseniz yüreğinizi titreten zulümler. kimilerine göre köy enstitüsü, çağdaş eğitim falan... çin yasalarına göre ise "devlet ve kendi kanunları aleyhine işlenen suçlar" hakikat mi? 500 bin üstü çocuk, 3 milyondan fazla tutsak ana baba.
  • adları anıldığında, ortalama türk insanının aklına belli kalıplar gelir. bunlar da şöyle derlenebilir:

    (bkz: budistleşerek savaşçılığını unutan uygur)
    (bkz: uygurların savaşçı tabiatlarını kaybetmeleri)

    ve tabi bir de

    (bkz: vejetaryenlik)

    lise tarih kitaplarının koca uygur medeniyeti hakkında zihinlerimizde bıraktığı izler bunlar. yazık...

    eşhedüenlabodisatva... diye başladı mıydı bir uygur, cümlenin sonunu getirmeye kalmadan savaşçılık dediğimiz şey uçar gider aklından.

    -nası savaşıyoduk biz lan tigin? daha geç ay yaptığım şey, unutmuşum a.k.
    -boşverin kağanım, günah zaten.

    yok arkadaş, unutulmaz. unutulur da, böyle değil.

    nedir bu süreç, anlatmaya çalışalım:

    8. yy'da iç asya'daki göktürk egemenliğini kırmak için bir ittifak ortaya çıkıyor. dokuz oğuzlar ile on uygurlar, üzerlerindeki göktürk hâkimiyetini ortadan kaldırmak için anlaşıyorlar. topluyorlar askerlerini, ötüken üzerine yürüyorlar.

    çoktan ikiye bölünmüş olan göktürklerin ikinci kez kurulmuş doğu kağanlığında bilge kağan ve köl tigin vefat etmiş. göktürkler isyanı bastırmak için yola koyuluyor. fakat yapılan savaşta dokuz oğuz-on uygur ittifakı galip geliyor. göktürkler kısa süre içerisinde dağılıyorlar.

    ötüken, artık uygurların toprağı. uygurlar geliyorlar, bu bölgede, bugünkü ulan bator'un biraz güney batısında karabalgasun'u kurup buraya yerleşiyorlar. al sana gül gibi yerleşik hayat...

    748 yılında atalar mağarasında kurultay düzenleniyor. uygurlar artık, resmen devlet.

    fakat uygurların bu bölgede daha önce neden yerleşik hayata geçilmediğini anlamaları için, maalesef uzun bir zaman gerekmiyor. yıl 840, bir misafir kapıyı çalıyor: kırgızlar. güney sibirya'dan, yenisey boylarından yola çıkmışlar, güneye doğru akın hâlindeler. yol üzerinde uygurların bu ilk başkentini de ele geçiriyorlar. ele geçirip buraya kendileri mi yerleşiyor peki? hayır, yıkıyorlar kaleyi.

    böylece, ötüken fatihi uygurların yeni yurtlarının tadını çıkarmaya devam etmeleri de mümkün olmuyor. kısa süre önce muzaffer bir ulus iken, birden kendilerini yersiz yurtsuz insanlar olarak buluyorlar. eh, asya bozkırları böyledir, güvenemezsin.

    ne yapsın uygurlar, tekrar düşüyorlar yollara, güney batı istikametine ilerliyorlar. bugün doğu türkistan olarak adlandırdığımız bölgede kimsenin kesin bir hâkimiyeti yok. buraya geliyorlar, şehirleri ele geçirip bu şehirlere yerleşiyorlar, şehirler kuruyorlar. o büyük medeniyet, bu aşamadan sonra başlıyor.

    büyük asya bozkırlarını, vadilerini ve hele güney sibiryanın tepelerini ve altayları doldurmak için türk nüfusu çok az. yerleşik hayata geçmek demek, kaleler kurmak, o kalelerde güvenliği sağlayacak ordu bulundurmak, bunların arasındaki yollarda da nizamı sağlamak demek. dolayısıyla, uygurların artık "ver elini hazar ötesi!" demesi mümkün değil. onlar da öncüllerine göre daha sınırlı bir alanda yaşıyorlar.

    maniheizm, daha karabalgasun yıkılmadan, bögü kağan tarafından resmi din ilan ediliyor. bundan sonra da, islam bölgeye hâkim olana kadar uygurlar ya budist ya maniheist... fakat ortada "biz maniyik, et yemeyik." diyen ve bol bol brokoli tüketen bir uygur toplumundan bahsetmek mümkün değil.

    wang yen-te, seyahatnamesinde yazmış. uygurların en çok tükettiği gıda, at, kaz ve koyun eti. müslüman olan herkesin günde beş vakit namaz kılmaması gibi, maniheist olan her uygur da "daha da yemem et, tövbeler olsun." demiyor. nasıl desin? çoğunlukla ya çöldesin, ya bozkırda... tarımla nüfusu beslemen mümkün değil. ne yiyeceksin? tabii, vejetaryenlik bir efsaneden ibaret değil. fakat söylendiği gibi muazzam bir "moda" hiç değil.

    yerleşik hayata geçen toplumların "daha az savaşçı" olmaları doğaldır. uygurlar da elbette yerleşik hayata geçtikten sonra göçebe oldukları zamanlardaki kadar at üstünde gezmiyor belki. fakat "savaşçılığı unutmak" biraz abartı.

    güneyde tibet var. o dönemde tibetliler dalay lama'ya pek benzemiyor. yayılma çabasındalar ve emin olun ellerine düşmek istemezsiniz. doğuda çin var, karşılıklı tavizlerle iyi geçinmek mümkün. fakat bugün iyi iken, yarın bir bakarsınız otuz milleti üzerinize yürütmüş. askeri güç hâlâ şart yani.

    uygurlar bu şartı yok saymış değiller. önceleri çin'le büyük mücadeleleri olmuş. sonra çin'den aldıkları ekonomik tavizler karşılığında çin'i tibet'e karşı koruma işine girişmişler. bir ölçüde başarılı da olmuşlar.

    kısacası, uygurlar et de yiyorlar, savaş da yapıyorlar. hem askeri olarak hem siyasi olarak büyük bir güce de sahipler. ancak hükmettikleri saha, göktürklere, hunlara göre daha ufak.

    bütün bunları anlattıktan sonra şunu da söyleyelim: tarih kitaplarımız uygurların din değiştirince -hatta- türklüklerini kaybetmeleri gibi efsaneleri anlatacağına, onların sanatını, medeniyetini, fresklerini, kitaplarını, türk mitolojisinin materyale işlenmesindeki başarılarını anlatsa, çocuklar için çok daha faydalı olur.

    yoksa, kolay iştir iç asya tarihi anlatmak: türkler nerdeyse islam'ın aynısı olan bir dine inanıyorlardı. o yüzden hemencecik müslüman oldular. müslüman olmak yerine gidip budist olmak gibi, efendim hıristiyan olmak gibi saçma sapan işler yapanlar da rezil rüsva oldular.

    al işte, bu kadar.
  • herhalde dünyanın en mazlum, en garip, en ezilmiş halkıdır. müslüman ve türk olmaları sebebiyle seslerini duyan, onlara destek çıkan tek bir ülke yoktur ve buna türkiye de dahildir. 1949 yılından beri komünist çin devletinin işgali altında bulunan doğu türkistan'da uygur türklerinin yaşadıkları dramı film yapsak hiç kimse o filmi barındırdığı zulüm ve işkencelerden dolayı sonuna kadar izleyemez. türkiye, diğer türk cumhuriyetleri ve müslüman ülkeler çinle yaptıkları ikili anlaşmalar yüzünden bu halkı ölüme terketmişlerdir. birden fazla çocuk yapmaları yasaktır. yirmi yaşın altındakiler ibadet edemez, dini herhangi bir faaliyette bulunamaz. kendi dillerinde kuran okuyamazlar, en ufak bir nümayişte bulunsalar nümayişe katılan herkes idam edilir. doğu çin'den türkistan'a sürekli çinli göç ettirilip demografik yapısı bozulmaktadır. kültürel miras tahrip edilmektedir. mesela 1949'dan önce bir tek çinli barındırmayan urumçi şehrinde çinliler uygur ağzıyla khitaylar çoğunluğu ele geçirmişlerdir. özellikle uygur kızları iş umuduyla toplanıp en doğudaki şehirlere götürülümektedirler. ülkeleri 62 yıldır işgal altında olmasına rağmen ne bir terör faaliyetine girişmişlerdir ne de büyük bir silahlı direnişe. başlarını kaldırdıkları an 1.3 milyar çinlinin nefesini enselerinde hissetmektedirler. orhun yazıtlarında "tokuz oğuzlar" olarak geçen uygurlar, dil, din, kültür, yaşayış, giyim-kuşam ve dış görünüş olarak türkiye türklerine en fazla benzeyen türk halkıdır. uygurlar kaşgarlı mahmut'un, osman batur'un bize emanetidir. bizler bu emanete sahip çıkmıyoruz, çıkamıyoruz. uygurlar ağlıyor, türkistan ağlıyor ama kimse duymuyor.
  • yüz yıldır çin'in zulüm ve asimilasyonuna maruz kalan türk topluluğu.

    tabancaları bile olmayan insanları "terörist" diyerek tutuklayan, sürgün eden, idam eden çin, birleşmiş milletler ve bazı sivil toplum kuruluşlarının cılız uyarılarına tabi ki itibar etmiyor.

    geçenlerde anıtkabir'de doğu türkistan'dan gelen bir grupla karşılaştım. selam verdim ve hoş geldiniz dedim. urumçi'den mi? diye sorunca kendilerine dair bu kadar bilgiye sahip bir türkle karşılaşmış olmaları hepsini şaşırttı. fotoğraf çektirmek istediler, tüm grup bozkurt işareti yaparak hatıra fotoğrafı çektirdik. hanımefendiler çok zarifti, aksakalların yüzünde ise garip bir hüzün vardı. adının "muhammed" olduğunu öğrendiğim bir dedeye kendimi tanıttıktan sonra, el işaretiyle alandaki kalabalığı göstererek "türük türük" diyerek gülümsemesi, kendi vatanında esareti yaşayan bu mazlum insanın içindeki özgürlük isteğinin ne denli derinlerde kök saldığını bana gösterdi.

    inşallah, bir gün, vatanları işgal edilen bu mazlum insanlar, gök bayrağın altında özgürce türkülerini söyleyip, tanrıdağ doruklarına bakarak kımızlarını yudumlayabilirler.
  • koço müstesna, inşa ettikleri şehirler dörtgen biçimlidir.

    dörtgen basit bir şekildir. açık arazide, ovada, çölde coğrafi şartlar zorlamazken, "zaten neden farklı modellerde şehirler inşa etsinler ki?" diye düşünüp bu dörtgen biçim tercihini basit bir konu gibi ele alabilirsiniz.

    şu hâlde sizi yalanlayamam. ama şöyle bakmakta da bir fayda olsa gerek:

    dörtgen, türk kainat tasarımının en basit ifadesidir. bunun içinden bir daire geçirdiğimizde ortaya çıkacak olan şekil, zaten türk kozmolojisinde evrenin simgesi olacaktır.

    bu kainat tasarımında yer alan dörtgen, dört ana yöne işaret eder. bu dört ana yön aynı zamanda dört mevsim (bahar, yaz, güz, kış) ve dört vakittir (sabah, öğle, akşam, gece yarısı).

    dörtgenin içinde bulunan çember, merkezin çevresini dolaşır ve sınırlarını belirler. yaz, kış, bahar veya güz değil; sabah, akşam, öğle veya gece yarısı değildir. ancak hepsine eşit mesafededir.

    şu hâlde merkez, zamansızlık, yahut daha doğru bir ifade ile, sonsuzluktur. (merkezi belirleyen dairenin aynı zamanda pek çok kültürde tanrı'yı da simgelediğini hatırlayalım, sonra da bunu sonsuzluk kavramı ile birleştirelim... güzel oldu değil mi?)

    işin bu kısmını şurada biraz daha detaylı yazmaya çalışmıştım: (bkz: #18112738). tekrardan sakınmak adına bu konuyu burada bırakıp uygurlara geri dönelim.

    karabalgasun'da en bariz örneğini gördüğümüz uygur şehir planlaması, dört yöne işaret eden dörtgen kentlerin inşaını öngörür. dörtgen elbette, tüm şehrin sınırları belirleyecek olan surlarla kurulur.

    bunun tam merkezinde kağanın otağı bulunur. (bkz: otağ) (bkz: kut)

    buna göre, ilk türk mimari yapılanmaları ile türk kozmolojisi arasında sıkı bir bağlantı vardır ve uygurlar da bunun uygulayıcıları olmuştur desek, sanırım doğru bir kelam etmiş oluruz.
  • dünyanın her yerinde bambaşka bir hikaye ile ortaya çıkan güzel ve çaresiz insanlar. burada bu insanların uygur veya türk olması ile bir alakası yok yaşadıkları acının zira tibet halkı da aynı acıyı yaşıyor. uygur olmak ise bu acıya daha farklı bir anlam katıyor. neden diyebilirsiniz.
    tiran'da tanıştığım bir uygur'un hikayesi ise tam bir film metni gibi.
    çin'den kaçma mücadelesi, sonrasında pakistanlı insan kaçakçıları tarafından abd'li ajanlara el kaide denilerek 5000 dolar karşılığı adam başı satılmak. sonrasında da guantanamoda tam 2 yıl işkence. en sonunda suçsuz olduğu anlaşılınca orta yol arnavutluk'a bırakılıyor bir gece, abd askeri uçağı tarafından gözleri bağlı bir şekilde.

    arnavut yetkililer diyor ki, 5 sene uslu uslu diyorsan sana vatandaşlık ve pasaport var. arkadaş yılmıyor. üniversiteye giriyor. başarılı bir öğrenci. ancak arnavutlar sözünü tutmuyor daha doğrusu kimse ilgilenmiyor. çünkü hiç bir kaydı yok. tek istediği bu ülkeden dışarı çıkabilmek. 7 senedir ailesini göremiyor.

    hayat garip, çin zulmünden kaçan bir adam, el kaide diye abd'lilerin eline düşüyor. sonunda da hiç tanımadığı bir kültür, yeni bir ülke.
    sebep belki uygur olmak değil, belki de sahipsiz olmak.
  • bugün ağır bir askeri müdahaleye maruz kalmış halktır ve ne yazık ki sözlükte micheal jackson kadar önemi yoktur.
  • o kadar zulme, şiddete, haksızlığa uğramalarına rağmen, maalesef toplumumuzun yedi milyonuncu gündem maddesi bile olamayan soydaşlarımız.
hesabın var mı? giriş yap