• çıktığı günden beri her gün bir doz dinlediğim orphaned land albümü. şarkıları kendimce biraz yorumlamaya çalışayım:

    the cave
    https://www.youtube.com/watch?v=zirvrgslm58
    sakince mırıldanan bir kadın sesiyle başlayıp ud ve kemanlarla beslenerek distortionlu gitarla devam eden açılış şarkısı. kobi’nin güzel sesi yanında özlediğimiz brutal vokallerini de duyuyoruz çok geçmeden. koro vokaller de şarkıya çok güzel uyum sağlamış. üye değişikliği nedeniyle kendini merak ettiren “gitar soloları ne olacak?” sorusu nispeten cevap buluyor sanki. inceden sweep picking denemeleri de hoş olmuş. kimi bölümler yaylılarla desteklenirken kimi yerler breakdown tadında olmuş. sekiz dakikalık süresi ile hiç mi hiç tempoyu düşürmeden bizleri güzelce selamlıyor.

    we dot not resist
    https://www.youtube.com/watch?v=ti-bsktnn1w
    brutal vokaller, distortion gitarlar ve twin pedallarla pata küte girişen bir şarkı. vokallerin çoğu kısmı brutal vokalden oluşuyor. gitar riffleri dikkat çekici. nakarat kısmının fonunda duyduğumuz kemanlar güzel geliyor kulaklara. şarkı başladığı gibi bir anda bitiyor… derken, ud ve kemanlarla etnik bir bölümle kapanışı yapıyor.

    in propaganda
    https://www.youtube.com/watch?v=rmxh3q47peu
    arabeskvari yaylılarla beraber kulağa tanıdık bir melodi ile girip, buzuki ile desteklenen sert bir şarkı. nakarat kısmını makasla kesip “all is one” nakaratını bunun yerine koyduğunuzda şarkıda herhangi bir bozulma olmuyor. koro vokallerin “propaganda” dediği kısım dosta güven düşmana korku veriyor.

    all knowing eye
    https://www.youtube.com/watch?v=nwake_ctib8
    albümün ilk balladvari şarkısı. vokal girmeden önceki kısmı dinleyince aklıma sunset bulvarı’nda üstü açık klasik araba ile günbatımına sürmek geliyor nedense. olmadı, ortadoğuda günbatımına da sürülebilir; öyle sürükleyen bir etkisi var. gitar soloları ise gerçekten çok hoş.

    yedidi
    https://www.youtube.com/watch?v=ustlg_qb2pg
    eski albümlerden beridir süregelen ibranice halk şarkılarının bu albümdeki konuğu. el meod naala ile başlayıp norra el norra, olat hatamid, ya benaye isimli şarkılara yeni bir kardeş… benim gibi etnik müziği çok seven biriyseniz şarkıya ilk dinleyişten vurulmanız mümkün.

    chains fall to gravity
    https://www.youtube.com/watch?v=ks52bfqkido
    dokuz buçuk dakikalık süresiyle albümün en uzun şarkısı. yalnız bu süre uzunluğunu şarkı listesine bakınca fark edebiliyorum, şiir gibi aktığı için hissettirmiyor yoksa. vokalin sakin sakin ilerleyişi sonrası koro vokaller tempoyu güzel yükseltiyor. solo gitarların söz hakkı bulabildiği şarkılardan. konuk gitarist steve hackett konuşturuyor gitarını. gitaristin tarzını bilmiyorum ama bu şarkıya güzel bir solo yazdığı düşüncesindeyim. şarkının bence tek olmamış yeri sonu. o kemanlar şarkının sonuna hiç oturmamış bence. ud yalnız başına çalsaydı çok daha güzel olurdu.

    like orpheus
    https://www.youtube.com/watch?v=zkgdhp2oqj8
    melodik girişiyle ilk saniyelerden gösteriyor etkisini. nakarat melodisi çok güzel. aynı nakaratta hansi kürsch sesi de duyunca çok daha lezzetli geliyor kulağa.

    poets of prophetic messianism
    https://www.youtube.com/watch?v=goiaflf5uf0
    koro vokallerin hakim olduğu akustik bir şarkı. şarkı arasında duyduğumuz kadın haykırışı, tanıdık olan shlomit levi’den geliyor. şarkı o kadar güzel olmasına rağmen kısacık süresiyle tadı damağımızda bırakıp gidiyor.

    left behind
    https://www.youtube.com/watch?v=bqq4gn7a9om
    yine kulağa hiç de yabancı gelmeyen bir melodi ile giriyor. şarkının garip bir enerjisi var. koro vokaller kısmı çok hoş. nakaratta kobi’nin sesini nedense serj tankian’a benzetiyorum hep. güzel ama kısa süren gitar riffleri var.

    my brothers’s keper
    https://www.youtube.com/watch?v=toljhsrd1aw
    genel olarak distortion gitarlar üzerine yaylıların at koşturduğu bir şarkı. bir önceki albüm all is one profiline daha uygun gibi geldi bu şarkı bana.

    take my hand
    https://www.youtube.com/watch?v=7mvu9f0k4lu
    radyodan çıkan konuşma efektli girişiyle nedense megadeth tadı veriyor bana. buzuki melodisinin eşlik ettiği kısımlar güzel; nakarat ise harika. insanda yüksek sesle eşlik etme hissi doğuruyor. fondaki yaylılar pek hoş. gitar solosu çok güzel bunda da.

    only the dead have seen the end of war
    https://www.youtube.com/watch?v=blf60j7akby
    temponun bir an bile düşmediği brutal vokal ağırlıklı bir şarkı. konuk vokal tomas lindberg’in brutal vokalinin hemen ardından bağlama sesi duymak gülümsetiyor; garip bir şekilde kulağa uyumlu geldiği için… şarkı tarz olarak bir death metal olup bir etnik müzik oluveriyor. ayakta alkışlanacak cinsten bence.

    the manifest – epilogue
    https://www.youtube.com/watch?v=vmplnciyytm
    ağır yaylıların arabeskvari girişinin ardından güzel bir gitar solosu karşılıyor bizi. albüme katkısı oldu mu bilmiyorum ama bu solo hem tarz olarak hem de tuşesiyle buram buram yossi sassi kokuyor. albümün en güzel gitar solosu bu şarkıda bence. solo bitiminde hemen devreye giren yaylılar o kadar güzel ki… sözler olmadan şiir okuyor resmen. kısacık süren koro vokallerin ardından radyo kaydı efekti ile şarkı ve albüm bitiyor.

    ...

    albüm genel olarak güzel. kapağına da bir sürü mesaj gizlenmiş. kâğıt paraya benziyor; ışığa tutunca atatürk bile gözükebilir.*bu albümden mabool gibi bir efsane çıkmasını beklemiyordum zaten ama ortaya çıkan çalışmayı sevdim. bir önceki albümde hakim olan yaylılar bu albümde de var. beni rahatsız eden tek şey bu. yine de buna rağmen dinletiyor mu, evet dinletiyor.

    sonuç olarak, bir önceki albümün izinden gitmeyip eski tatlarını yakalayabildikleri için sevindirmiştir bizleri*. bir orphaned land albümüne not veremem; sayılarla ifade edebileceğim bir bağ değil bu çünkü...
  • albüm iyi mi kötü mü tartışmasına girmeyeceğim. çünkü bu grup; duygusal bağ kurduğunuz, gençliğinizde, sınav kağıtlarınızda, parasızlığınızda, hüzünlerinizde, hayal kırıklıklarınızda size güç veren, "yalnız değilsin" mesajı veren bir grupsa. kimseyi hayal kırıklığına uğratmak istemem, objektif yorum yapmak konusunda yetersizliğim olabilir.

    sadece "bizimkiler ne yapmış?" diye dinledim. buraları okumuyorlardır, ama burası dışında yazabileceğim bir yer yok. teşekkür ederim.

    bu kanlı coğrafya'da, yalnızlıklar ülkesi'nde, açıp şen şakrak şeyler dinleyemiyorum. geçen yıl katatonia'yı canlı izlemiştim, umarım orphaned land'i de izlemeye gidebilirim.

    (bkz: 1984) kitabı gibi bir albüm yapmışlar. bunu da albümün son parçasında; (bkz: george orwell)'in (bkz: 1984)'ünden alıntıları ile bitirerek gösteriyorlar.

    “ıf you want a picture of the future, imagine a boot stamping on a human face—for ever.”

    teşekkürler, 2018'de de var olduğunuz ve müzik yaptığınız için.
  • çıkalı bir süre olmuş son orphaned land albümü. doğrusunu söylemek gerekirse orphaned land'in yeni bir albüm hazırlığında olduğunu bile bilmiyordum albüm çıktığında. ama albümün şarkı listesine bakıp hansi kürsch ve steve hackett'ı gördüğüm anda kalp atışlarım hızlandı ve çıktığı gibi albümü radarıma aldım.

    albüm bence çok iyi. bunun birçok nedeni var. benim için en önemli olanı orphaned land ile bütünleşen arabesk metal algısını yıkacak daha alternatif rock/hard rock/progressive rock tarzlarına kayan denemelerin zaman zaman karşımıza çıkması. bunca yıldan sonra orphaned land dinleyicisini olumlu yönde şaşırtabiliyor. chains fall to gravity ve all knowing eye bunların başında geliyor. öte yandan daha çok brutal vokal bekleyen arkadaşları tatmin edecek we do not resist ve only the dead have seen the war (isimdeki görkeme gel be kardeşim) gibi şarkılar var. daha geleneksel tınılar da başta yedidi olmak üzere, bir çok yerde karşımıza çıkıyor. yine de bazen acıklı acıklı giren kemanların biraz aşırıya kaçtığını hissettiğim anlar vardı. bunları da genellikle albümün sonuna doğru hissettim.

    albümün iyi olmasının bir başka nedeni de takip etmesi kolay, düşündürücü bir öyküye sahip olması. ancak bu öykünün direkt platon'nun mağara alegorisi olduğunu öğrendiğimde yaratıcılık puanından biraz kırsam da bin yıllar sonra bile halen alıcısı olabilecek bu evrensel temayı eli yüzü düzgün bir şekilde sunmaları takdire şayan. gerçi zaman zaman "abi ya, dünyayı aslında bir aile yönetiyor. bu medya falan hep bunların. biz kuklaymışız ama yıkacağız bu düzeni" gibi daha sığ bir havaya bürünse de özgürlüğe ve ışığa duyulan özlemin kobi farhi'nin içli vokali ile buluşması bu hisleri dinleyiciye çok güzel aktarmış. bir de gitarist chen balbus'un performansını çok başarılı buldum. grubu biraz takip ettiğim için kendisinin alçak gönüllü ve müzik sevdalısı bir adam olduğunu biliyorum ama canavar gibi de gitaristmiş. bu arada albümün pek fazla israil-filistin, din savaşları gibi orphaned land'in çokça değiştiği konular dışında farklı bir şeye değinmesini beğendim. ayrıca albümün kapak tasarımı çok iyi.

    orphaned land her zamanki gibi albümü çok klas bir şarkı ile açıyor. the cave, oldukça oryantal temalara sahip ama arkada cayır cayır gitar-bateri ikilisinin götürdüğü klasik bir orphaned land şarkısı. şarkı kobi farhi ve albümün geri kalanında da sık sık duyacağımız bir koronun düeti olarak ilerliyor. ara ara brutal vokallerle de zenginleştirilmiş. arada giren yanık kemanların bize çok tanıdık gelmesi orphaned land ile orkestrayı düzenleyen türk sanatçı mümin sesler'den ötürü olabilir. şarkı, doğrudan karanlık mağaralarda gölgeleri seyre dalmış ve dışarıdaki aydınlıktan korkan insanları anlatmakta.

    we do not resist albümün en sert iki şarkısından biri. bridge'e gelene kadar iyi bir melodik death metal grubu dinliyor gibi hissettiriyor. bridge ve nakaratta ise klasik orphaned land melodileri kulağa çarpıyor. "we clap our hands"teki el çırpma sesi biraz tırt olmuş. ama silah seslerini temsil eden davul atakları da bir o kadar iyiydi. şarkı en sonunda bir anda keman/ud bir de usulca gelen zurna ile orta doğuya gidiyor. şarkıya pek uymayan bu kısmı, bir sonraki şarkı in propaganda'nın introsu olarak kullanılabilirmiş. bu şarkıda insanoğlunun medyadaki yalan ve boş haberleri okuyarak uyutulması anlatılmış. kobi farhi youtube'daki albüm tanıtım videosunun başında insanların meksika'daki insan kaçakçılıklarını bilmediklerini ama kim kardashian'ı herkesin tanıdığını söylemişti. bu şarkının youtube'daki lyrics video'sunda da kim kardashian'ın suratı yer almakta. ben de hatta bir adım ileri gidiyorum ve bu şarkının içindeki kafiyeye uymamış "gossipmongers"ın ilk versiyonda "kardashians" olabileceğini iddia ediyorum. kafiyeye de uyumlu. kim bilir?

    bir önceki şarkının teması albümün üçüncü şarkısı in propaganda ile nispeten devam ediyor. kısa sözlere sahip bu şarkı özet olarak "biz açık gözlerimizle acı çekiyoruz, diğerleri ise propagandaya maruz kalıyorlar" diyor. müzik olarak albümün alamet-i farikası kemanların yanına
    eklenen buzuki ile biraz yunanistan taraflarına gidip platon'a selamımızı veriyoruz. nakaratlarda bir sirtaki havası alıp götürüyor. öte yandan her verse'ün sonunda çalan keman melodileri müslüm gürsesin son yıllarında çıkardığı albümlerden kopup gelmiş gibi. delip geçiyor. albümün rakilik ve uzoluk şarkısi kesinlikle bu. gel gelelim ki şarkının sözlerine baktığımızda pek de rakilik bir konudan bahsettiğini söyleyemeyiz. in propaganda hem müzik olarak hem de tema olarak doğrudan all knowing eye 'a bağlanıyor. bu şarkı da hafif folk tarzda bir akustik gitarlar başlıyor. sozlere girmeden ise böyle alternatif rock gibi bir havaya bürünüyor. bu hava bana çok farklı geldi. orphaned land'in bunu daha önce denedigini hatırlamıyorum. ama işe yaramış. şarkının solosu da çok iyi. bir john petrucci havası hissettim açıkçası. sonlara doğru giren rif ile orphaned land tekrardan özüne dönüyor. buna rağmen batılı kulakların en beğendiği şarkı bu olsa gerek.

    batılı kulakların en garibine gidecek şarkı da yedidi olsa gerek. şarkı el meod na'ala ve norra el norra geleneğini sürdürmüş. şarkı bin yıllık bir yahudi ezgisi. arkada distortion gitarlar olsa da metal ya da rock demek için bin şahit ister. albümün konseptine oturtmakta zorlandığım bir şarkı. ama tabii ki de bizim gibi kültürlerden gelen insanların içine işlememesi imkansız.

    chains fall to gravity oryantal bir intro ile açılarak basta diğer şarkılardan çok farklı olmayacakmis izlenimini verse de kobi'nin girmesiyle bu şarkının da all knowing eye gibi daha sakin, soft rock tarzı bir ballad olduğunu duyuyoruz. arada elbette kemanlar var ama doğu melodilerini çok güzel sunmasıyla tanıdığımız kobi'nin daha batılı bir şarkıda da ne kadar etkileyici olduğunu duymak çok güzel. özellikle nakaratın ikinci bolumundeki kobi performansı insanın içine işliyor. altıncı dakikadan sonra mağaradaki zincirlerini kıran kahramanimizin kaçışını duyduktan sonra giren konuk sanatçı steve hackett'in solosu muh-te-sem. (gerçi şarkıda birden çok solo var ama kanımca bu solo kendisinin, internette tam bir açıklama bulamadım) şarkı sözde 9 dakika ama ne de güzel akıp gidiyor, yarabbim.

    albümün çıkış parçası olan like orpheus ile özgürlüğüne kavuşan arkadaşın "gerçek dünya" ile karşılaşmasını dinliyoruz. tam single'lik şarkı. ne uzun, ne kısa. ne çok komplike, ne çok basit. hem rock, hem oryantal. koro da var solo da. konuk sanatçısı da var: hansi kürsch. nakaratta duyduğumuz büyük usta power metal'in o kahramanca, kendine güvenen, görkemli havasını bu esere getirmiş. gerçi hansi olmasa da bile oldukça iyi bir nakarat dinliyoruz. özellik solistlerin tize çıktığı an çok güzel. şarkının klibine de değinmeden olmaz. her ne kadar biraz klişe de olsa, hele israil filistin gerginliğinin zirve yaptığı bu kavgalı gürültülü günlerde klibin vermek istediği mesajı önemsiyorum.

    albümün ikinci yarısının ilk şarkısı poets of prophetic messianism yine müslüm gürses kemanlariyla açılıyor. daha sonra da yavaş yavaş, bir koro eşliğinde devam ediyor. önce erkekler sonra kadınlar korosunun şarkıyı söylemesinin vermek istediği özel bir mesaj var mı bilmiyorum. aradaki hanımefendinin vokal performansı da the great gig in the skyi bana hatırlattı. şarkı kısa ve farklı havasıyla hoşuma gitti. sözleri de platon'un devlet'inden alınma: "doğru dürüst düşüncesi (kavrayışı) olmaksızın (bir konuda) parmağını doğrunun üstüne basan kimse, doğru yolda yürüyen körden farklı değildir.

    left behind klasik bir orphaned land şarkısi. özellikle nakaratı çok güçlü. albümü ilk dinlediğimde aklımda en çok kalan kısım bu şarkının nakaratıydı. kıtalar biraz tekerleme gibi kalsa da kötü değil elbet. ortalarda solosu ve rifleriyle çok iyi heavy metal yaptıkları bir yer var. doğu ezgilerinden bayanlari oraya alabiliriz. ama bu bölüm çat diye kesilip, şarkının kemanlarla çalınan temasına dönüyor. bu albümde kemandan kaçış yok. şarkının bir yerinde "our voice is" dendikten sonra bir sansür giriyor. bu sansür kitapçıktaki şarkı sözlerinde de var. ama görebildiğim kadarıyla "taken away" yazıyor. bunun detaylarına birazdan değineceğim.

    bir önceki şarkıda özgürlüğe kavuşan birinin, arkada kalan arkadaşları için endişlendiğini dinlemiştik. konuşmalarla, fisildamalarla başlayan my brother's keeper kahramanımızın arkadaşlarını kurtarmak için geriye dönme kararı almasını dinliyoruz. başta kahramanımızın başını etini yiyen o fısıltılar, şarkının nakaratında artık yüksek sesle konuşmalara ve sorgulamalara dönüyor. bir yerde şöyle demeye başlıyor: "nasıl iletişim kuracağız? nasıl onların kalplerine ulaşabilirim beynimiz yıkanmış ve zehirlenmiş, duvarlarla ayrılmışsak? tüm devrelerimiz çürümüş ve .....iz kapanmış. nasıl duyacaksınız sözlerimi ve yalvarmalarımı, nasıl bana inanacaksınız siz dediğimde ..................". tabii tüm bu noktalar hem şarkıda hem de kitapçıkta sansürlü. iletişimin engellenmesini anlatan bu sözleri söylerken grubun otosansür koyarak iletişimi engellemesi son yıllarda gördüğüm en yaratıcı ve düşündürücü hareketlerden biri olmuş. bu arada ilk sansür "merhamet". ikinci sansür de "benimle vadedilmiş topraklara gel. seni serbest kılacağım". aslında şarkının kendisi çok fazla dikkat çekici değil ama anlattığı konular ve üslubu şarkıyı albümün en ilginç anlarından biri haline getirmiş.

    içindeki sesi dinleyip arkadaşlarına giden kahramanımız arkadaşlarına take my hand diyor. oldukça sert bir gitar rifine sahip şarkı, ara ara da keman melodileriyle yumuşuyor. hele nakaratta bu doğu havası zirve yapıyor diyebiliriz. ama şarkının biraz fazla git-gel yaşadığını söylemek lazım. çok iyi bir gitar solosu sonrası darbuka, sert riflerden sonra acıklı keman girebiliyor. bunun nedeni şarkının konusuyla biraz ilintili gerçi. aydınlanan ve artık bir peygamber haline gelen kahramanımız yalvarırken keman destekli daha yumuşak bir hava varken, daha agresif olan gitarlar onu dinlemeyen, özgürlüğü reddeden mağaradaki halkı temsil ediyor olabilir.

    lamb of god'dan tomas lindberg'in eşlik ettiği only the dead have seen the end of war, saldırı sirenleri ile dikkat çekici bir giriş yapıyor. ara ara orta doğuya ve hatta hafiften endülüs'e gitse de (koroyu saymazsak) albümün tamamen brutal vokalle söylenmiş tek şarkısı olarak albümde ayrı bir yerde duruyor. aslında arka planda orphaned land'in klasik melodilerine duysak da lindberg'de öyle bir ses var ki o agresiflik her şeyin önüne geçiyor. bu noktada ana kahramanımızı dinlemeyen arkadaşları onu öldürmeye karar veriyor. şarkının sonuna doğru kemanların verdiği tansiyon çok iyiydi. bir bıçak sesi ve ufak bir sancı sesiyle kahramanımızın öldüğünü anlıyoruz. bu andan sonra yaklaşık bir 40 saniye sessizlik dinliyoruz. bu da kendi vicdanımızla başbaşa kalmak için iyi bir fırsat.

    albümün temalarından biri olan zincir sesleri ile son şarkı the manifest - epilogue başlıyor. bu şarkı chains fall to gravity'nin bir versiyonu diyebiliriz. burada kobi farhi, yaşadığımız dünya hakkındaki düşüncelerini söylüyor. ona göre yaşadığımız bu dünya muhteşem bir şeyin beta versiyonu, yaratıcımız da bizi burada kendi halimize bırakıp daha gelişmiş bir versiyonda zamanını geçiriyor. belki de öyle. nasıl bilebilirsin ki? şarkı katledilen devrimci şarkıcı victor jara'nın bir sözüyle bitiyor: "cesaretin şarkıları her zaman yepyeni şarkılar olacaklar, sonsuza dek".

    sizin de gördüğünüz gibi tertemiz, düşündürücü, evrensel bir öyküyü dinliyoruz. eğer bir noktadan sonra "ahh amma keman çaldı, gıy gıy da gıy gıy. biraz metal lütfen" diyecek biri değilseniz sevmemeniz elde değil. en azından iki kez albümü baştan sonra kendinizi vererek dinleyin. sonra elbet birçok favori şarkınız olacak ve bunlar playlistinizin demirbaşlarından olacak.

    4.5/5 verdim gitti.

    albümü temsil eden şarkılar: the cave (alegoriyi kısaca öğrenmek için ideal), chains fall to gravity (hem öykünün kilit noktalarından, hem de orphaned land'in farklı yüklerin altına cesurca girip, kaldırmasının güzel bir örneği), only the dead have seen the end of war (hayat acımasız, müzik brutal).
  • tek dinlemeyle ne kadar sağlıklı yorum yapabilirim bilmiyorum ama ilk hissettirdiklerini 3-5 cümleyle özetlemek istedim. örneğin orwarrior'u ilk dinlediğimde beğenmemiş, dinledikçe canavar gibi bir albüm olduğunu anlamıştım.

    albüm all is one'da yakalanan fazlaca melodik / yumuşak havayı devam ettirmiş. yaylılar, kobi'nin yumuşak vokalleri, özel konuklar, hansi reyiz hepsi güzel, kötü dersem 10 küsür senedir hayranı olduğum gruba haksızlık olur.

    lakin en azından kobi'nin "growls are back" yorumlarıyla bizi soktuğu sertlik beklentisini karşılamayan bir albüm olmuş. albümün sert şarkıları we do not resist ve only the dead have seen the end of war fena değil aslında ama bu yorumdan sonra sertlikle melodikliğin bir arada olduğu, disciples of the sacred oath ii, a call to awake, ocean land gibi daha şık şarkılar bekledim. beklentim de kalite olarak değil bu arada sadece müzikalite ile ilgili, yoksa saydıklarımın hayvani şarkılar olduğunu biliyorum.

    biraz daha dinledikten sonra yorumlarım değişir mi bilmiyorum ama mabool'un olağanüstülüğüne, el norra alila'nın delici gitar ve vokallerine, orwarrior'un her tarza hitap eden yapısına alışıkken tıpkı all is one gibi bu albüm de bana biraz yavan geldi.
  • orphaned land'in eski albümlerinin tadını vereceğini umduğum yeni albümünün adı. 26 ocak 2018'de yayınlanacak.
  • taş gibi albüm.
    albümün kapağı da dünya düzenine ve işleyişine karşı direnişi temsil ediyor.

    albüm ile ilgili mükemmel bir kobi farhi röportaj için de buyrunuz.
    albümün adı da röportajda geçen bir anlamda peygamber/kahin/kurtarıcı gibi insanlara ithaf edilmiş durumda.
    röportaj malum ingilizce, o yüzden bazı kısımları parça parça çeviriyorum:

    öncelikle bu bir konsept albümü ve kobi farhi için konsepti belirleyen şey ise platon'un mağara alegorisi olmuş.
    "2500 yıl önce yazılmış bir şey ve sanki insanlık için bir kehanet gibi" diyor kobi farhi.
    ve anlatıyor:

    "çünkü biz bir mağaradayız ve bu mağarayı terk etmek istemiyoruz. herhangi biri bizi oradan çıkarmak için geldiğinde de her seferinde o geleni öldürüyoruz.

    tarihe bakın; isa, martin luther king, che guevara, mahatma gandhi, israil'den rabin*, mısır'dan sadat*... hepsi katledildi. hepsi, devrimciydi ve başkalarının yapmadığı şeyleri yapmıştı. yani devrim yapanları hep öldürüyoruz. olan bu ve bu 2500 yıl önce yazılmıştı ve biz hâlâ aynı döngüde, aynı düzende; bir yenilik, bir devrim yapmaya gelen herkesi öldürüyoruz."

    röportajında günümüz dünya düzeni ve big brother konusunda bizi uyaran aldous huxley, george orwell, edward snowden gibi kişilerden de bahsediyor ve şunları söylüyor:

    "bu (albüm), insanlığa karşı bir protestodur. ben; her zaman hükûmetlere, dinî liderlere ve güç sahibi insanlara karşı protesto yaparım ancak asıl problem insanlar. insanlar mağarayı terk etmek istemiyor. israil'deki insanlar, incil'deki mısır'ı terk etmek istemiyor. insanlar, ‘tanıdığın düşman (tanımadığından) iyidir’i tercih ediyor ve mağarayı terk etmiyorlar."

    charlie chaplin ve onun the great dictator filmindeki müthiş konuşmasından da bahsediyor ve "eğitim kesinlikle çözümdür" diyor ve janusz korczak'tan alıntılar yapıyor:
    1- dünyayı değiştirmek istiyorsanız, eğitimle başlayın.
    2- insanlığın iyi bir geleceği; sağ veya sol görüşe değil, daha iyi insanlar yaratmaya bağlıdır.
    çünkü daha iyi insanlar daha iyi liderler getirecek, daha iyi medya-televizyon getirecek...

    "sokakta gördüğünüz rastgele insanlara sorun:
    'her yıl hindistan'da çeşitli sebeplerle 70 bin çocuğun kaçırıldığını biliyor muydunuz? pedofili yüzünden, böbreklerini almak için veya para dilenmeleri için...'
    çoğu 'hayır bilmiyordum' diyecek.
    'peki, kim kardashian kim biliyor musunuz?'
    'evet, elbette, her hafta 5 kere duyuyorum' diyecekler.

    bu, insanlık açısından bir hayal kırıklığıdır. dedikoduyla ne elde ediyorsunuz, ruhsal kazanım olarak ne elde ediyorsunuz, aklınız için ne elde ediyorsunuz...
    ve medya, diğer şeyleri konuşmazken bunları konuşuyor.
    işte bir mağaradayız ve onlar (medya vs) bir yandan yolsuzluk vs yaparken bizi böyle tutmak istiyorlar, uyutuyorlar, kim kardashian vs hakkında konuşmamızı istiyorlar.

    dışarıda kitaplar ve hikâyelerden oluşan, zekânızı geliştirebilecek koskoca bir dünya var. ve eğer insanlar üzerinde düşünmeleri gereken şeylere yoğunlaşırlarsa kötü şeylerin daha iyi farkında olacak.
    'insanlara şunu yapmalısınız veya bunu yapmalısınız' diye vaaz vermek istemiyorum ama gözünüzün açılması ve neler olup bittiğinin farkında olmanız gerekiyor ve sonra kendiniz için karar verirsiniz."

    bu arada kendisinin, bu albümde clean vocal üzerine çok çalışması gerekmiş çünkü grup, müzik seviyesini normalden daha yüksek bir seviyede yapmış ve bu yüzden kendisi de daha yüksek bir seviyede şarkıları söylemek zorunda kalmış. aslında gruptan ses seviyesi biraz düşürmesini istemiş ama grup, "hayır, daha yüksek söyleyeceksin ve sesinden daha fazla duygu çıkacak" demiş kendisine.
    ve sonunda kendisi de bunun doğru olduğunu ve bu albümün, kendisinin vokal olarak en iyi çalışması olduğunu söylüyor.

    daha sonraki kısımlarda da albümde mevcut olan müzik aletlerine ve albümde payı olan sanatçı sayısına (40 kadar) ve albümde dünyaca tanınmış isimlerle yaptıkları işlerin detaylarından bahsediyor ama onlara girmiyorum.

    the cave
    we do not resist
    in propaganda
    chains fall to gravity
    like orpheus
    my brother's keeper
    take my hand

    bunlar da favori parçalarım, hepsi muazzam.
    kendi adıma, albüm ile bu kadar geç karşılaştığım için de üzgünüm.
  • 13 şarkıdan oluşan, century media etiketi ile çıkan, jens bogren'in tekrar mix ve mastering yaptığı albüm.

    "misafir" sanatçı olarak steve hackett'in gitarda, hansi kürsch (blind guardan) ve tomas lindberg (at the gates) de vokallerde yer almış.

    şarkı listesi:
    01. the cave
    02. we do not resist
    03. ın propaganda
    04. all knowing eye
    05. yedidi
    06. chains fall to gravity
    07. like orpheus
    08. poets of prophetic messianism
    09. left behind
    10. my brother's keeper
    11. take my hand
    12. only the dead have seen the end of war
    13. the manifest - epilogue

    yosi sassi gruptan ayrıldığı için albüm çıkarken grubun kadrosu:
    kobi farhi - vocals
    chen balbus - guitar
    ıdan amsalem - guitar
    yuri zelcha - bass
    matan shmuely - drums

    albüm kapağı ise:
    http://assets.blabbermouth.net.s3.amazonaws.com/…pg

    kobi albüm için şunları demiş:

    * müziğimiz her zaman nefretin, trajedinin, itirazın ve eğlencenin bileşeniydi.

    * 13 şarkılık yeni albümünüzü size dinletmek için sabırsızlanıyoruz. her zamanki gibi yine iyi seçilmiş birbirine benzemeyen şarkılarla dolu, bütün albüm büyük bir müzik yolculuğu gibi.

    * bu albümün nefret, itiraz ve trajedi hislerimizi yeni bir aşamaya çıkarttığını hissediyoruz.

    * albümün kapağı zaten anlatıyor, bu albüm devletlerin parayı nasıl kontrol ettiğine adanmış.

    boktan çevirim için de özür dilerim, orijinalini okumak için:
    http://www.blabbermouth.net/…over-artwork-unveiled/
  • şarkılarda duyulan bip sesleri grup tarafından özellikle konulmuş:

    http://www.themonolith.com/…prophets-dead-messiahs/

    all is one albümünü seven bu albümü de sever. like orpheus, in propaganda ve chains fall to gravity favorilerim oldu.
  • teaser'i ile heyecanlandırmış orphaned land albümü.

    ilk bakışta gitar ve yaylılarla bir önceki albüm all is one'a benzerliğiyle dikkat çekse de brutal vokali duyunca rahatlattı. yaylılar yine her ne kadar myrath müziğine giden bir tonda olsa da bu albümde de duyacağız anlaşılan. gitar rifflerinden kısılıp arabeskvari kemanların müziğe hakim olmasından korkuyorum yalan yok.

    onun dışında konuk vokalleri duymak sevindirdi. blind guardian'dan hansi kürsch, at the gates'ten tomas lindberg *ve genesis'ten gitarıyla katılan steve hackett gibi sürprizler hiç beklemediğim bir şeydi.

    bu gruptan tekrar mabool gibi bir masterpiece; bir opus magnum beklemek anlamsız tabi. o da her güzel şey gibi yaşandı ve bitti. bir daha hiç olmayacak... bu albüm şimdilik all is one'dan biraz daha fazla çeşit sunuyor gibi. bekleyip göreceğiz.

    ne olursa olsun, yine de en sevdiğim gruptur. her zaman heyecanla beklerim.
  • orphaned land diskoğrafyasında bir an önce bitmesini beklediğim tek albümdür.

    hocam siz metal grubusunuz.keman dediğin enstruman aralara serpiştirince güzel oluyor.sen kemanı albümün ortasına oturtup aralara gitar serpiştirmişsin. üzerine bir de bayık vokalleri ekleyince kumkapı müzikten çıkan kalitesiz arabesk albümü dinler gibi dinliyorum albümü.

    ne bir heyecanlandırıcı rif ne de akıllara kazınan bir solo.

    olmamış hocam olmamış,all is one dan bile kötü bir albüm.
hesabın var mı? giriş yap