• türkan şoray 'ı sevilesi kılan şey salt güzelliği değildir. bu toprakların gördüğü en mütevazi insanlardan biridir.

    birkaç yıl önce kendisini bodrum'da gördüm. bildiğin gördüm dibindeydim çünkü. 3 günlük "şöhretler" koruma ordusuyla gezerken türkan hanım çıkmış sokağa sevenleriyle (ki sanırım sevenleri tüm türkiye oluyor) hasret gideriyordu.

    kendisine birşeyler söyleyen herkese cevap verdi, sarıldı, öpüştü, gözlerinin içi gülüyordu. demek gerçekten varmış böyle birşey insanın içinin güzelliğinin dışına vurması.

    türkan şoray bu toprakların en güzel kadınıdır, en güzel insanıdır. ilelebed de öyle kalacaktır.
  • ''ilk önce bu filmde oğlumu oynayacak küçük çocuğu bulmak için çocuk yuvalarını dolaştık ve bir yuvada çok güzel yüzlü, kocaman gözlü 5-6 yaşlarında bir oğlan çocuğu bulduk. selim'i ilk gördüğümde içim ısındı, kocaman gözleri çok masum bakıyordu. 'git ablaya' dedikleri zaman hemen koştu geldi yanıma, 'abam' diye sarıldı boynuma. ben de sarıldım, öptüm.hemen başını göğsüme yasladı. o anda kararımı verdim. filmdeki oğlum selim olacaktı.

    çekimlere başladık. selim bizi o kadar sevdi ki, çekim yapılacak sabahlar yuvanın önünde küçük çantasıyla ekibi bekliyordu. onu böyle beklerken görmek beni etkiliyordu. bana alışsın diye onu evime getirdim. ilk günler yabancılık çekti. üç dört gün sonra bana 'türkan anne' demeye başladı. hafta geçmedi onu da bıraktı, 'ana' diye hitap eder oldu. ilk çekim günlerinde sette boynunu büküp 'benim anam yok!' diyordu. sonra soranlara 'benim anam türkan' demeye başladı.ben de selim'i annelik duygularıyla sevmeye ve bağlanmaya başlamıştım. o da beni çok sevdi ve alıştı. daha sonra gönlüm onu yuvaya bırakmaya razı olmadı. yuva yetkilileri ile konuştuk ve ben selim'i yanıma aldım. benim evimde kalmaya başladı. evin çocuğu olmuştu; yeni kıyafetler, oyuncaklar alınıyordu. çok mutluydu, gülmeyen yüzü gülmeye başlamıştı. evde ana oğul gibiydik onu nüfusuma almayı düşünüyordum. akşam işten dönüşümü camlarda bekliyormuş, evdekilere 'annemi bekliyorum' diyormuş. selim'i her yere götürüyor, gezdiriyordum. ankara'ya anıtkabir'e bile götürdüm.

    bir gün yurt yetkililerinin de beklemediği bir şey oldu. bir yıl sonra selim'in babası çıkıp geldi. selim'i aldı ve ayrıldık. kapıdan babasının elini tutarak gidişi uzun süre gözümün önünden gitmedi''.

    sinemam ve ben, türkan şoray
    -azap,1973
  • 2010 yılındaydı, sanırım lise 1’e gidiyorum. kocaeli belediyesi kitap fuarı düzenlenmişti. konuklar da türkan şoray ile hülya koçyiğit’ti. biz arkadaşlarla kitaplara falan bakıyoruz ama o ikisinin gelmesini bekliyoruz aslında. geldiler işte kocaeli büyükşehir belediye başkanıyla. bir tarafında hülya koçyiğit, diğer tarafında türkan şoray. türkan şoray herkese sevgi göstersinde bulundu, isteyenle fotoğraf çekti. ama kadının yüzünden gülücük hiç eksik olmadı. hülya koçyiğit hiçbirimize bakmadan dümdüz ilerledi gitti. geçti bir yere somurtarak oturdu. neden bu kadar asabi olduğunu bilmiyorum belki daha öncesinde bir şey yaşamıştır. ama emin olduğum bir şey var; ortamda kameralar olsaydı aynı türkan şoray gibi gülümserdi herkese. türkan şoray kameralar, basın olmadan herkese değer verdi, en azından insan yerine koydu.

    tanım: gelmiş geçmiş en güzel ve yetenekli türk kadın oyuncusu.
  • bugün 78 yaşına giren, türk sinemasının güzel gözlü kadını, yeşilçam dönemine damga vuran unutulmaz oyuncusu.

    türkan şoray sinema kariyeri boyunca özel hayatı en çok merak edilen sanatçılardan birisiydi kuşkusuz. kariyerinin en parlak yıllarını yaşadığı yeşilçam döneminde, hafta sonu gibi renkli haftalık dergilerde, yazılı basının diğer yayınlarında kendisi ile ilgili birçok haber hayranlarına ulaşsa da, özenle koruduğu özel hayatı gözlerden hep uzak kaldı. özellikle sinemaya, televizyona uzak kaldığı, sesli olarak dillendirilmese de veda ettiği 2010'lu yıllardan itibaren ise, kendisi hakkında güncel bilgiye ulaşmak neredeyse imkansız hale geldi. biz kendisini böyle kabul etmiş ve bağrımıza basmış olsak da, neyse ki şoray'ın 1996 - 1997 yılına kadar olan süreçteki hayat hikayesini sinema kariyeri ile birlikte anlatan bir kitap var: sümbül sokağın tutsak kadını.

    sinema eleştirmeni, yazar- gazeteci ve şoray'ın yakın dostu atilla dorsay'ın kaleme aldığı ve ilk basımını 1997'de yapan kitapta, şoray'ın genç kızlığından itibaren detaylı hayat hikayesi, sinemayla kesişen yolu, filmleri ve kitabın yazıldığı tarihe kadar özel hayatından kesitler yeralıyor. uzunca bir süre önce kitapçıda görür görmez aldığım, maalesef artık yeni basımı yapılmayan bu kitap, filmlerinin incelemeleri başta olmak üzere şoray'ın hayatına dair bilinmeyen çok fazla detay barındırıyor. şimdi, türk halkının gönlünde sarsılmaz bir yere sahip, sineması hakkında makaleler, tezler yazılmış bu güzel kadına dair en hoş detaylardan birisini, sevgili kızı yağmur ünal'ın doğum hikayesini kitaptan buraya aktarmak istiyorum :) bu anlatı, kimileri için belki daha önce hiç duymadıkları sürpriz bir hikaye, kimileri içinse "türkan şoray doğum yaparken yağmur yağıyormuş", "deprem filmini izliyorken doğum yapmış" şeklinde anlatılan bilgilerin ilk elden doğrusu... buyrun buradan:

    "türkan hamileliği sırasında bir ara senay ülkü'lerin (şoray'ın yakın dostu, yapımcı - senarist senay ülkü'yü kastediyor) antalya'daki çiftliğinde "kızlar tulumbası" diye bilinen bir tulumbadan su içmiş, üstelik suyu üstüne başına dökünerek yıkanmıştır. yöredeki geleneksel bir inanç, bu tulumbadan su içen gebe kadınların mutlaka kız çocuğu doğuracaklarını söylemektedir. senay'ın babası cem selahattin ülkü de türkan'a "suyu hem içtin, hem dökündün mutlaka kızın olacak" diyip durmaktadır. türkan'la cihan (ünal) doğumun yaklaştığı günlerde, önceden istememelerine karşın günün modasına uyarak ultrason kontrolü yaptırmışlar, bu kontrol sonucunda dört beş doktor biraraya gelip çocuğun oğlan olacağını söylemişler, hatta hepşen akar (cihan ünal'ın kız kardeşi) "pipisini gördüm" diyerek odadan fırlamıştır. doğum yaklaştığı için istanbul'dan nazan, senay ve yaşlı aile dostu saliha hanım seferber edilip ankara'ya gelmişlerdir. o gece oran'daki evde televizyon izlenmektedir, oynayan film de şoray'ın karnı burnunda gezdiği ve sonra acılar içinde doğurduğu "deprem"dir. türkan ekrandaki doğumunu izlerken birden sancısı tutar ve aceleyle hacettepe hastanesi'ne götürülür. nazan yanında kalır, öbürleri dönerler. ertesi gün doğum (sezaryenle) gerçekleşir. cihan o sırada birtakım ilaçları almak üzere gitmiştir, ebe odadan fırlayıp "müjde! bir kız yeğeniniz oldu!" der nazan'a. elinde ilaç paketleri ile gelen cihan'a haber vermek senay'a düşer. cihan öyle şaşırır ki... belki bir kız çocuğundan sonra (diğer kızı ırmak ünal kastediliyor) erkek beklemektedir, ayrıca doktorlar da kesin konuşmuşlardır. ilaçlar yere düşer, paketler dağılır... söz konusu testte kız çocuğunda bilim yanılabilmekte, araya karışan kordon vs. nedenlerle kız çocuk erkek sanılabilmektedir. aileye gelen ilk telefonlardan biri selahattin bey'dendir: "gördünüz mü çocuklar, tıp yanılır, bizim tulumba yanılmaz." o günden beri yağmur'un adı da "tulumba kız" kalır."

    anne - kız daha nice doğum günlerini birlikte geçirmeleri dileğiyle...

    edit: imla
  • türk sinemasının sultanı olarak adlandırılan kadın.en kısa tanımı bu olsa gerek.hayatta rastlantıya yer var mıdır, bir tesadüfle insanın hayatı değişir mi, kalın kaşları, çengel burnu gider, yerine derin bakışlar , her daim titreyen eller, kamera karşısındayken canlandırdığı karakter olurken, gerçekte kendine güvensizmiş gibi gözüken, sanki birileri “aman topluluk içinde konuşma” demiş gibi ürkek hareket eden bir insan gelebilir mi ?
    yeri gelir sevgili, evlat, anne, şarkıcı, anadolu kadını, köy güzeli olur yeri gelir çingene, konsomatris , saftirik aşık kadın olur. 45 yıldır sinema yapar durur. uğruna şarkılar yazılır, dantellere oyalara adı verilir.kendine has meşhur türkan şoray kanunlarıvardır. türkan hanım daha onbeşinde bir arkadaşını izlemek üzere bir film setine gider ve artık o setlerden hiç çıkmaz. böyle başlar onun hikayesi. sene 1960…salon komedisi denilen filmlerde oynar ilkin, döneminin en meşhur oyuncularıyla bedia muvahhit, ayhan ışık, ahmet tarık tekçe. filmlerin konuları genelde birbirine benzer.isimleri de bir tuhaftır : aşk ve yumruk, sevimli haydut, siyah melek, küçük beyin kısmeti, badem şekeri , macera kadını, bomba gibi kız, çamaşırcı güzeli vs. ilk on yıllık sürede 130 filmde oynar (her sene ortalama 10 film ). bunların çoğunu hatırlamazsınız birkaçı hariç:
    -ayhan ışık’la oynadığı 1961 yapımı otobüs yolcuları. ayhan ışık’la öpüşür bu filme daha ortada meşhur türkan şoray kanunları yoktur.
    -sadri alışık - izzet günay’la oynadığı 1964 yapımı fıstık gibi maşallah. kendine zengin bir koca arayan gülten rolündedir.naci rolündeki izzet günay’la da bol bol öpüşür.
    - ertem eğilmez’in sürtük, osman f seden’in çalıkuşu, ömer lütfi akad’ın vesikalı yarim filmleri de hatırlayabileceğiniz diğerleri.

    1969 yılında bana göre türkan şoray’ın sinemacılığında bir dönüm noktası olan şey gerçekleşir.atıf yılmaz’la tanışır. türkan şoray’ın oyunculuğunu ortaya çıkaran, onun yüzünü, mimiklerini en iyi kullanan yönetmendir bana göre.onun yönetiminde bugüne kadar 17 film çeker. çok ilginçtir ki bu 17 filmin nerdeyse tamamını herkes bilir:
    - 1970 (bkz: kara gözlüm) ( kadir inanır )
    - 1971(bkz: güllü) (ediz hun )
    - 1971 (bkz: ateş parçası)( kartal tibet )
    - 1971 (bkz: yedi kocalı hürmüz)( tanju gürsu - salih güney )
    - 1972 (bkz: cemo) ( fikret hakan)
    - 1973 (bkz: güllü geliyor güllü) ( ediz hun ) *
    - 1977 (bkz: selvi boylum al yazmalım) ( kadir inanır )
    - 1982 (bkz: mine) ( cihan ünal)
    - 1987 (bkz: hayallerim aşkım ve sen) ( oğuz tunç )
    - 1990 (bkz: berdel) ( tarık akan )
    - 1997 (bkz: nihavent mucize) (haluk bilginerbeyaz )

    70’li yıllar başladığında seneye on film sığdıran türkan hanım artık daha seçici olmaya başlamış anlaşılan ki (rüçhan adlı faktörü ) senede ortalama 5 film çevirmiştir (1970 – 1980 ). birbirine benzer konulu aşk filmlerinin yanı sıra toplumsal içerikli filmler de çeker. bana göre en güzelleri :
    - tatlı meleğim ( 1970 – mehmet dinler): başrolü ediz hun’la paylaştığı bu filmde ağız dolusu yediği makarna, güzellik salonunda bir hafta takılıp afete dönüştüğü haliyle çıkar karşımıza.
    - (bkz: arım balım peteğim) ( 1970 – muzaffer aslan ): cüneyt arkın ( harun ) iflah olmaz bir çapkın rolündedir. türkan hanım , ona aşık olup uğruna intihar etmeyi deneyen zeynep rolündedir.
    -ateş parçası ( 1971 – atıf yılmaz ) : filmi çektiğinde 26 yaşındadır. çizgili erkek pijamalarını üstüne giyip, saçları dağınık bir şekilde tepeden toplanmış halde , en sevimli ve ikisi bir arada nasıl oluyorsa en kadın haliyle kartal tibet’e bakar şöminenin başında. bu türkan şoray’ın en güzel halidir.
    -cemo ( 1972 – atıf yılmaz ) : fikret hakan çancı memo, kendisi güzeller güzeli cemo. kısacık saçları ile izliyoruz. en iyi oyunculuklarından birini bu filmde sergiliyor.

    - (bkz: açlık) ( 1974 – bilge olgaç ) : en etkileyici filmlerinden biri. sürekli şarkıcılık yapan, göbek atan, sevdiği erkek için fedakarlık gösteren türkan şoray filmlerinin tam aksine tarlada çapa yapan, yoktan var eden , çocukları için yaşayan anadolu kadını rolündedir. filmin sonu şimdi bile o kadar canlı ki gözlerimin önünde.
    - sultan gelin ( 1973 – halit refiğ ) : evlendiği gece kocası ölen, onun yerine 7 yaşındaki kaynıyla evlenme seçeneği sunulan sultan gelin rolündedir.
    - (bkz: yüreğimde yare var) ( 1974 – safa önal) : yakup ( hakan balamir ) ve nurten küçüklükten beri aynı evde kardeş gibi büyümüştür lakin bu onların birbirlerine aşık olmasına engel olmaz.
    - (bkz: devlerin aşkı)( 1976 – osman f. seden )
    - (bkz: selvi boylum al yazmalım) ( 1977 – atıf yılmaz ) o kadar çok yazıldı ki hakkında ben en iyisi susayım.
    - (bkz: dila hanım) ( 1977 – orhan aksoy ) : yok susamayacağım. gözlerimi kapayıp türkan şoray’ı gözümün önüne getirdiğimde burnunda hızması, mavi entarisi, un bulanmış alnı, hamur yoğuran ve değirmenci yakup’a ( kadir inanır ) bakan hali gelir.
    -(bkz: sultan) ( 1978 – kartal tibet ) : çeşmenin başına bir güzel inmiş… kemal ( bulut aras ) sultan’ı kafasına takmış ayrıca (bkz: dövesiye sevmek)
    geldik 80’lere. ben buna kısaca cihan ünal’lı yıllar demek istiyorum. toplam 6 filmde beraber oynamışlardır.
    -mine ( 1982 – atıf yılmaz )
    -seni seviyorum ( 1983 – atıf yılmaz )
    -seni kalbime gömdüm ( 1982 – feyzi tuna )
    -(bkz: bir sevgi istiyorum) ( 1984 – kartal tibet ) bu filme hamiledir, dolayısıyla hep yakın plan çekimde görülür.
    -körebe ( 1984 – ömer kavur )
    -bir kadın bir hayat ( 1985 – feyzi tuna )

    80’lerden akılda kalan güzel birkaç filmi:
    -(bkz: metres) ( 1983 – orhan elmas )
    -(bkz: on kadın) (1987 – şerif gören )
    -(bkz: gramofon avrat) ( 1987 – yusuf kurçenli )
    -(bkz: rumuz goncagül) ( 1987 – irfan tözüm)

    90’lara gelindiğinde kendi adıma konuşayım nihavent mucize ( 1997 – atıf yılmaz ) dışındaki hiçbir filmi aklımda kalmamış.

    2001 yılından beri yayınlanan tatlı hayat dizisinde oldukça başarılıdır.
    kendisinin yönettiği dört filmi vardır ki ikisi muhteşemdir:
    -(bkz: dönüş) ( 1972 ) ve (bkz: bodrum hakimi)( 1976 )
    diğer ikisi (bkz: yılanı öldürseler) ( 1981 ) ve azap ( 1973 ).

    şimdi size sorsam türkan şoray en çok hangi aktörle başrolü paylaşmıştır diye en çok bilinen filmlerinden yola çıkarak kadir inanır , murat soydan, kartal tibet dersiniz. nerden mi biliyorum ? yazıyı kaleme almadan önce yüz kişiye sordum ( tamam abarttım yüz kişi değil ). istisnasız kime sorduysam ilk sırada kadir inanır’ı saydı. oysa ki top 10 listesi şöyle:
    ediz hun ( 20 ), murat soydan ( 14 ), ekrem bora ( 14 ), kadir inanır ( 11 ), izzet günay ( 10 ),
    fikret hakan ( 8 ), göksel arsoy ( 8 ), tanju gürsu ( 7 ), cüneyt arkın ( 7 ) ve cihan ünal ( 6 )

    en çok beraber çalıştığı yönetmenlerde ilk on: nejat saydam ( 21 ), osman f. seden ( 18 ), atıf yılmaz ( 17 ) , ülkü erakalın ( 16 ), mehmet dinler ( 13 ), hulki saner ( 7 ), safa önal ( 6 ), nevzat pesen ( 6 ), muzaffer aslan ( 6 ) ve arşavir alyanak ( 5 ).

    yazımı türkan şoray hakkında meraklısının dışında kimsenin bilmediği birkaç notla noktalıyorum:
    - 1963 yapımı genç kızlar filmi ediz hun’la ilk filmidir. bu filmde hülya koçyiğit’le birlikte oynamıştır.
    - 1966 yapımı "günahkar kadın" filminde filiz akın’la birlikte rol amıştır.
    - 1966 yapımı düğün gecesi filmindeki rol arkadaşları zeki müren ve ajda pekkan’dır.
    - 1963 yapımı badem şekeri filminde ise fatma girik’le geçmiştir kamera karşısına.
    - cüneyt arkın’la ilk filmi "gözleri ömre bedel" ( 1964 )
    - tarık akan’la ilk filmi "melek mi şeytan mı" ( 1971 )
    - kartal tibet’le ilk filmi çalıkuşu( 1966 )
  • yaşlandığı için artık hiçbir şey yapmaması gerektiği düşünülen eve kapanıp ölmeyi beklemesi istenen kadın. bu mantık sadece bizde var herhalde. ha bi de bugün türkan şoray'a bunu söyleyenler konu meryl streep olunca yaşlılığı övmeye başlıyorlar bir anda. niye bu kadar eziğiz ki. kadın bu yaşta hala bişeyler yapmaya çalışıyor helal olsun diyeceğimize, evinde otursun torun baksın diye eleştiriliyor. oyunculuğun yaş sınırını kim belirliyor ?
  • türkan şoray'ın burnunun estetik olduğu gerçeği çok enteresan. yani düşünüyorum da, daha o yıllarda bu kadar başarılı ve doğal duran bir burun yapılmış olması çok süper bişey. bugün bile o kadar tıbbi teknolojik bilmemne şey var, türkan şoray'ın burnunun yarısı kadar doğal duran burun yapamayan cerrahlar var.
  • ilk ne zaman gördüm onu bilmiyorum. ne hissettim, hangi gözle izledim… ama hani olur ya, otobüs durağında beklerken, yanınızdan çok güzel bir kadın geçer, cinsiyetinizden sıyrılırsınız, takılır gözleriniz o sizi hiç görmez, varlığınızdan habersiz, öylece geçer yanınızdan. sokağı dönene kadar bakarsınız ardından. ve tanışıklığınız olmayan biri hayatınıza bir iz bırakır. ömür billâh unutmazsınız onu.
    işte türkan şoray o otobüs durağında, yanınızdan geçen kadın kadar sıradan, bize benzeyen ama ayrıcalıklı güzelliğiyle tamamen gerçek dışı bir kadın.

    bir gün, mahallenin kızlarından birine*hayranlık duymaya başlayıp, onun peşinden film setine giderek, çocuk yaşta bir filmin başrolüne getiriliyor türkan. (burada küçük bir not düşmek gerekiyor. şu an panter emel lakabıyla tanıdığımız emel yıldız, köyde bir kız sevdim filminde oynamaktadır. film setine gelen türkan şoray, filmin yönetmeni türker inanoğlu ’nun dikkatini çeker ve hali hazırda filmin yarısı çekilmişken, rolü türkan şoray’a vermek için emel yıldız’ın yerine türkan şoray’ı alarak, filmi başından, yeniden çeker. kim bilir belki de emel yıldız’ı panter emel yapan süreç o gün başlamıştır). ve o gün, sıradan olacak bir hayatı, ölümsüzleştirdiğinin farkına varmadan, çocuksu bir heyecanla giriyor sinemaya. idealize etmeden, hem ailesine yardım etmek hem de hayran olduğu kız gibi olmak için yapıyor bunu. bilmiyor ki, gün gelecek kaşlarına şiir, gözlerine şarkı, dudaklarına kitap yazacaklar. kirpiklerinden dantel modeli çıkartacaklar.

    ama sadece kendisine verilen senaryoları oynuyor, sinemaya dair kafa yormuyor, okumuyor, öğrenmiyor. elbette sinemaya 15 yaşında girdiği düşünülürse, bu çocuk kadını, bu konuda eleştirmek biraz yersiz olur. halk gittikçe kara kıza sevdalanıyor. her filmde onu görmek istiyor. ilk yıllar çok hızlı geçiyor, yılda ortalama 10 filmde oynuyor. önce fakirlikten kurtuluyor, sonra sınıf atlıyor, ünleniyor. günlük hayatında utangaç, mahcup görünümlü bu kız, kamera ona yöneldiğinde mucizevî bir şekilde kendi kimliğinden sıyrılıp, rolün kadını oluyor. göbek atıyor, şarkı söylüyor, ağlıyor, kahkahalar atıyor.

    türkan şoray’a, sinema hayatının başlarında, otobüs yolcuları adlı bir film için teklif geliyor. aynı rol, önce belgin doruk ’a götürülüyor ama içindeki ateşli öpüşme sahneleri sebebiyle belgin doruk rolü kabul etmiyor. türkan şoray rolü kabul ediyor ve artık iyi kızların da öpüştüğünü gösteriyor bize. tuhaf bir şekilde muhafazakâr halkımız bunu yadırgamıyor ve benimsiyor. bunu avrupai görünümlü sarışın aktrislerimiz değil, kara kaşı, kara gözü, buğulu bakışıyla bizden olan, türkan şoray yapıyor. evet, belki öpüşüyor, soyunuyor ama asla namusuna laf getirtmiyor, gerekirse ölümüne koruyor namusunu. cinselliğini gösteriyor ama o kadar yukarılarda tutuyor ki, kimse ulaşamıyor. çelişkili ama seviyoruz bunu. perdedeki bize yol gösteriyor, o yapıyorsa doğrudur diyerek peşinden gidiyoruz.

    işte türkan şoray’ın, sultan olduğu dönemler de aynı zamana rastlıyor. hayatına giren evli ve yaşlı bir erkek*, aklını başından alıyor. ve birçok âşık kadının düştüğü hataya düşerek, aşkın içinde bulduğu babalık şefkatiyle, o adamın himayesine giriyor. meşhur türkan şoray kanunları yazılıyor ve sinemanın öldürücü virüsü, sansür giriyor hayatına. bir röportajında ‘’toplum kendi masalını kendi yaratıyor’’diyor. ‘’o zamanlar değer yargıları, şartlar böyleydi ben de gerekeni yaptım’’ diye savunuyor kendisini. oysa o güne dek, ona açılan kollar, verilen krediler bunun tam tersini gösteriyor. ve bir kere elini veren kara kız, artık kolunu kurtaramıyor. belki o günlerde bu kararı vermeseydi, şimdi çok başka bir türkan şoray ve çok farklı bir türk sineması olabilirdi.

    ve yetmişlerde televizyon, sinemaya savaş açıyor. salonlar bir bir kapanıyor, artık ucuz seks filmleri dışında çok az film çekilir hale geliyor. bir zamanlar yılda 10 film çeken sultan, artık yılda 2 filmi zor çekiyor. işte tam da bu zamanlarda çok ciddi bir kaza geçiriyor. cemo filmi sırasında attan düşüyor ve boynunu kırıyor. hastaneye kaldırılırken, set ekibinden biri gelip kostümünü istiyor. buna çok içerliyor türkan şoray, ‘’beni değil bir bez parçasını düşünüyorlar’’ diye küsüyor. ve bu olaydan sonra değişip, okuyor, izliyor, dinliyor. daha donanımlı ve daha yetkin olmak istiyor.

    dönüş filmiyle dönüyor. bu sefer, yönetmenliğe de soyunuyor ve çevresindeki tüm erkeklerden tepki alıyor. başarısız olacağından emin olan sinemacılar ve basın, sürekli köstek oluyor o’na. öyle zorluklar çekiyor ki, bir gün çekimden eve giderken arabasının kapısını açıp atlamayı düşünüyor. sık sık da yurt dışına kaçmayı… ağaya kafa tutan bir köylü kadınını oynuyor, köylü erkekler tarafında linç ediliyor filmde. hangisi film, hangisi gerçek karışıyor, hangisi kurgu hangisi gerçek... ve sultan başarıyla çıkıyor bu işten. çeşitli yarışmalarda ödüller alıyor.

    mademki toplum kendi masalını yaratıyor, değişen toplum ile kadının da hem hayattaki hem sinemadaki yeri değişiyor. artık üreten, çalışan, konuşan kadınlar çıkıyor sokaklara. seslerini bağırarak da olsa duyurup, haklarını istiyorlar. türkan şoray sineması da sokağa ses veriyor ve 80’lerde toplum gerçekçi filmler çekiyor. zaten öncesinde çektiği selvi boylum al yazmalım filminde, aşk yerine emek, bodrum hâkimi’nde aşk yerine iş kazanıyor.

    bir filminde aynada kendine bakarken ‘’elin kızı meydanlarda çıkıp konuşuyor, sen gelinlik hayalleri kuruyorsun’’ diyerek tüm boyutlarıyla yaşayan kadını canlandırmak istediğini belgeliyor. aynı dönemde, kendine dönüyor ve yaşadığı hayatı da sorguluyor. artık sadece onu koruyup kollayacak değil, dinleyip anlayacak bir aşk istiyor hayatında. ve mine filmiyle yazılı kanun haline gelmiş yasalarını çiğneyip, soyunuyor, sevişiyor. yine hayat filme karışıyor, filmde kendini anlayan adam*gerçek hayatta da anlıyor. 18 yıllık ilişkisini bitirip, filmlerinde boynunu mahzunca öne eğmesine alıştığımız halinde çok farklı bir şekilde dimdik durarak yeni aşkına koşuyor. belki bir erkeğin kanatlarından başka birine geçiyor, belki kendi kanatlarıyla uçmak için alıştırma yapıyor, bilemiyoruz.

    yarım yüz yıllık sinema hayatında, neyin gerçek neyin film olduğunu karıştıracak kadar çok filmde oynuyor. adına kitaplar yazılıyor, belgeseller çekiliyor.
    vakti zamanında koyduğu kanunları, yakın bir zamanda kaldırdığını açıkladı. gerçi daha önce oynadığı bir kaç filmde kanunların hükmü ortadan kalmıştı ama bunu bir de açıkça belirtti.

    türk sineması dendiğinde adı en üstlerde bulunan bir oyuncu türkan şoray. bunu reddetmek aptallık olur. ama şu kanun meselesi sinemaya gönül veren bir oyuncunun yapacağı iş değil. bunu da kabul etmek gerekir. sorun muhafazakârlıkla ilgili değil, koyduğu kanunların bazıları senaryoyu değiştirecek boyutta. bu da ciddi bir müdahale ve hakarettir. ama türkan şoray denilen isim, aslında o an sinemadaki boşluğu doldurmak için ortaya çıkmış, sokaktan geçen bir kız çocuğuydu. yani bu konuda derin fikirleri ve çalışmaları olan birinden değil, yoksulluktan gelmiş ve şöhretle biraz başı dönmüş bir kadın. hatta kanunların kabul seremonisi bile vesikalı yarim’den bir sahne gibidir.

    bir gün yeni bir film için türkan şoray’ın evine bir kart gelir. yine bir salon filmi, yine öpüşmeli, koklaşmalı bir film. o sırada evde bulunan rüçhan adlı, kartı görür ve üstüne el yazısıyla ‘’artık bu salon filmleri yetmedi mi, sultanım?’’ yazar. ardından kartı gören türkan sultan, kartın altına kırmızı rujuyla bir öpücük kondurup, rüçhan adlı ’ya yollar.
    bu kabul ediş şekli bile aslında kanunların nasıl çıktığını ve türkan şoray’ın o gün içinde bulunduğu şartları ve hayat biçimini gösteriyor.

    benim için türk sinemasının en güzel kadını, filmlerin bir numaralı ismidir. en berbat salon filmleri bile o olunca, izlenir oluyor. yaşlılığın götürdüğü güzellik sebebiyle alay ediliyor olması ise acıklı ve acımasız. ne kadar yaşlanırsa yaşlansın, ne kadar çirkinleşirse çirkinleşsin benim aklımda hep aynı esmer, salkım gibi, lütuf gibi, öksüz gibi gözleriyle*kalacak. unutulmayacaktır.
  • aşkıyla gece gece beni sözlük trolü yapmış sultandır.

    ona laf eden, kötü söyleyen kim varsa ne okunduysa bastım eksiyi bu da benim elimden gelen şey. iyi ki var, iyi ki nefes alıyor. en büyük hayranlığım.
  • 70 li yıllardaki güzelliği baş döndürücü olan efsane hatun.
    oyunculuğu konusunda çok eleştiri alıyor ama mesela bir sultan'ı (ki çok ağır hastasıyım), bir bodrum hakimi'ni, bir selvi boylum al yazmalım'ı düşündüğümde, gerçekten o rollere kendisinden başka hiçbir aktristi yakıştıramıyorum ve gayet de inandırıcı ve samimi bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum...

    ki bunlar çok başka kadınların anlatıldığı bambaşka roller... hepsine de can vermiş hatun.
    seviyorum ben ya. iyi bence
hesabın var mı? giriş yap