• babaannesi ve amcaları tarafından annesini öldürmeye zorlanan,hasan adındaki 11 yaşındaki çocuğun hikayesini anlatan türkan şorayın yönetmenliğinde filmi de çekilmiş olan yaşar kemal romanı.
  • müzikleri zülfü livaneliye aittir. ferayeye selam olsun*
  • bir diyarbakır türküsü*nden dize.
  • al tasi kaldirsalar
    yilani oldurseler
    kucukten yar seveni
    cennete gonderseler
  • türkan şoray ın yönetmenliğini üstlendiği 4 filmden sonuncusudur.
  • zülfü livaneli' nin gözlerin adlı şarkısının yer aldığı film.
  • bir çocuk varmış, bir adamla anası babasını öldürmüş çocuğun, babasının kanı yerde kaldığı için babası hortlamış, yılan donunda, kertenkele, kurbağa donunda dolaşır olmuş, köylülerin rüyasına girer olmuş, çocuğun anasını öldürmesi gerekirmiş ama yapamamış, köyden kaçmış, köyden kaçarak anasını öldürmüş, bilirmiş ki o gidince anasını öldürecekler, parça parça yapıp yılanlara atacaklar anasını.

    - - -

    esme öldürülmez. esme dünya güzelidir. tanrı bin yılda yaratmıştır esme'yi.
  • "kim dokunursa ölür esmeye, çünkü dünyalar güzelidir esme" diye anılan esmenin, güzelliğinin cezalandırılışının anlatıldığı filmdir.
  • aliye rona'nın anavarza kalesinde oğlu için dövündüğü sahneyle başladık izlemeye ve ne biçim bir film bu diye devam ettik. kadro da sağlam hani, ekran karşısında sizi tutacak cinsten. cahilliğime verin; filmin yönetmenini merakım da etkili oldu bu sebatımda. sonrasında öğrendik ki bu orijinal film türkan şoray tarafından yönetilmiş 1982 de. türkan ablayı eleştirmeye elim gitmese de artık affına sığınarak ablanın... bana tuhaf heldi ya belki kişisel yetersizliğimdendir bilemeyeceğim. bir kere köyün delisini oynayan erol demiroz başta olmak üzre oyuncular sinema platosunda değil tiyatro sahnesinde gibi oyun çıkarıyolardı. eller kollar fazla göze batıyor, yapmacık duruyodu sinema ekseninde. hele o replik/tirad atmalar. aksansız sıfır hatayla ve eğitimli olduğu göze sokulan bir sesle konuşulan türkçe, içerik bir yana dumura uğratan cinstendi. unutmuyorum şöyle bir cümle sarfetti köylünün biri: "kanı yerde kalmış hortlak en birinci hortlaktır". bir de çocuğun dayısının köyüne kaçarken konakladığı evdeki muhabbet var evlere şenlik; korkuyla üçüncü tekil şahıs nezdinde acısından bahseden çocuğa ahalinin davranış biçimi... hüseyin peyda'nın esme *nin güzelliğinden bahsederken bünyede bıraktığı (amaç o değil ama) "şehvet" düşüncesi... müsamere gibiydi vesselam. arkadaşımla birbirimize bakıyoruz suratlarımız ekşimiş, gülsek mi ağlasak mı bilemedik. "başka bir tarz denemiş olabilirler, çok cahiliz anlamıyoruzdur belki" dedim. o da "ben anlamadığım herşeye güzel derim" zaten dedi. "neme gerek, rezil olmayayım..."
    geyik hal bir yana; konu iyi. kırsalda "öldürmek ve bu yolda ölmek" olgusunun ne denli yaygın olduğunu bilirz. nasıl insan harcandığını da, bu işin hep reşit olmayan, kanı deli akan çocuklara kaldığını da, örfün yaşamayı değil, yok etmeyi kutsadığını da...
    buna benzer tarık akan, yaman okay ve nur sürerli bir film izlemiştim geçenlerde. mevzu yakın birbirine; yaşamı değil ölümü yücelten köy halkının çocukta yarattığı baskı, gelgitler, kaçışlar... ama orda yaşam kazanıyordu. bunda ölüm!
  • filmin hemen sonunda güneş batımı eşiliğinde livaneli'nin gözlerin isimli şarkısı enstrümantal olarak çalmaya başlar.
hesabın var mı? giriş yap