• 80'lerde commodore 64'de express raider oynadiniz, murder on the orient express okuyarak uyudunuz geceleri, ruyalarinizda o meshur trenin satafatli mobilyalarini, yemek salonlarini gordunuz. 90'larda the mystery of the blue train okudunuz yaz aksamlarinda, bir taraftan amiga'da railroad tycoon hazir bekliyordu oynamaniz icin, "hep karmasik cinayetler mi islenir trenlerde?" diye dusunur oldunuz, cunku trenin cinayeti bile bir farkliydi.

    commodore firmasi batinca zorunlu pc aldiniz, "orient express'inde cinayet'in filmi de mi varmis, dur izleyeyim bari" dediniz, the last express cikti karsiniza, yine o buyulu eski zaman luks trenlerine gitti akliniz. hep de cok keyifli oluyordu canim bu tren yolculuklari, bir de karmasik cinayet oldu mu tamamdi (salakliga bakar misin), geriye karizmatik bir sekilde cozmeniz kaliyordu.

    train simulator oynadiniz arasira, arkada yolcular luks ve sefahat icinde birbirlerini oldurup kompleks cinayetler islerken ondeki makinistin ekmek parasi davasina taniklik ettiniz, hic de arkadaki cinayet cozmeli zengin hayatina benzemiyordu, sikiciydi. kimse yemek icin "sef'in ozel secimi"ni onermedigi gibi, herhangi bir kontes tedirgin bir sekilde yaniniza yanasip cinayet saatinde cok garip birsey gordugunden de bahsetmiyordu. sinif farkiymis, filler keyifle tepisirken cimenler ezilirmis, kimi ekmek parasi pesindeyken kimi entrika cinayetleri islermis pek dusunmediniz hakkinda, icinden gectiginiz tenha sehirler gibi onemsemediniz.

    gercek hayatta trenlerin pek de oyle keyifli olmadigini, islenebilecek en komplike cinayetin de cebinizdeki uc kurusla bir telefon icin olabilecegini anladiniz sonunda. ama hala icinizde bir yerde bir gun cok uzun surecek, gunler haftalar aylar yillar alacak bir yolculuga cikma istegi sakli.

    iste bu yuzden sadece sarkilarin icinden gecmez trenler, bilgisayar oyunlarinin icinden de gecer. guzel izler birakir zamanla siliklesen. bir de okuzler treni sever (hay senin yapacagin bitirise tukureyim).

    (bkz: #13624242) (bkz: #20798529) (bkz: #39834748)
  • amasyada lise okuduğum zamanlar. yatılı okul.

    bir öğretmenimizin tayini sivas'a çıktı. 3 arkadaş trenle sivas'a gidip ona süpriz yapmak istedik. gar'a gittik. bileti aldık. amasyanın tren garı miniciktir. eskidir.

    ilk defa trene bineceğim. böyle minik kartondan bilet verdiler. kondüktör ona kemer delen makine ile delik açacakmış, kontrol edildiğine dair. elimde tutuyorum. heyecanlıyım da. o sırada gözüme ilişti; bir kara tahta koymuşlar kenara. tren saatleri yazıyor üzerinde. 11:27 yazıyor hiç unutmam. neden 27 yazdığına şaşırdım. "kocaman tren yani, 3 dakika gecikmez mi" diye düşünüyorum.

    tren geldiğinde gardaki saat tam 11:27 idi. ve belki de hoş bir rastlantı olsa gerek, kolumdaki saat de öyleydi.

    o günden sonra zaman zaman bunun üzerine düşündüm.

    tren gerçekten farklı idi.

    saati gelen bir otobüse koşarken, aslında insanları bekletmemek için, mahcup olmamak için koşarsınız. çünkü otobüs size biraz müsaade tanır, hepimiz de bunu biliriz.

    fakat trene koşarken ise yetişmek için koşarsınız. ağırdır tren. üzerine otobüsten daha uzun yıllardır şiir yazılıyor olmanın bir ağırlığı mı bilemeyeceğim ama;

    tren ya yakalanır, ya da kaçırılır. ama bekletilmez.

    kural budur.

    3 dakikanın da lafı olur.

    tren ağırdır. ağırlığı olan bir vasıtadır.
  • tren ezer mi, keser mi paradoksu ve davarkovan üzerine,

    tren kazaları, işin içine biraz girdiğimiz zaman aslında dünyada olup olabilecek en trajik ölümlerden biridir.

    tren kazalarında insanlar genelde trenin altında kaldı, tren ezdi, tren çarptı vs. der. ama bunun en kısa ve net tanımı "kesilmek" tir. trenin altında kalmazsınız, tren tarafından kesilirsiniz. yada tren sizi ezmez, keser. demiryolları jargonunda tren kazasına "kesmek" denir. bir kaç makinist kendi arasında muhabbet ederken iş kazalara gelince genelde "sen kaç adam kestin" diye sorulur, veya birisi kaza yaptığında kaza mı olmuş, nerede, nasıl vs. diye soran olmaz, "hayırdır mustafa adam mı kesmiş ya" diye sorulur. makinist ortamlarında kesmek muhabbeti çok olur, çünkü her makinist meslek hayatı boyunca en azından 1 tane böyle "kesmeli" olaya karışır meslek icabı, hiç bir olaya bulaşmayan çok az insan vardır.

    tabi burada suç genellikle hayatını kaybeden insanların olmaktadır. çünkü demiryollarının olduğu bölgelerde kurallar nettir. rayların üstünde bulunmayacaksın, geçitten geçerken trenin önceliği vardır bunu ihlal etmeyeceksin, çalışan trenin önünde veya arkasında dolanmayacaksın vs. gibi kurallar bulunur. ama insanlar tabi bunları genelde hep ihlal eder. 30 saniye beklememek için acele etmenin bedelini canıyla ödeyen insanlar var. herhangi bir bölgenin demiryolları geçmişini biraz kurcaladığımız zaman bir çok ölümlü olay ile karşılaşılır, az miktarda makinist hatası ve bol miktarda diğer insanların ihmalleri sonucu dosyalar dolusu ölümlü olay olur. tabi burada makinistler dört dörtlük insanlardır demiyorum, sadece diğer insanlar hata yapma işini makiniste bırakmadan kendileri hallediyorlar.

    şimdi bu demiryollarında kesilmek olayını daha iyi anlamak için konuya biraz teknik olarak bakalım;

    trenlerin tekerleklerinin yuvarlak olmaları dışında bizim bildiğimiz tekerlekler ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. eski dönemlerden şimdiye kadar çok geniş kapsamlı bir değişim geçirmişlerdir.

    bu eski zamanlardan bir tren tekerleği örneği, hepimizin bildiği klasik tren modellerindeki tekerlekler,

    görsel

    bu da daha yakın zamanlardan modern bir tekerlek,

    görsel

    iki örnek arasında model dışında çok fark görünmese de aslında çok büyük farklar var. tasarım ve metalurji açısından çok büyük gelişimler gösterilmiştir. tekerlekler eski zamanlara göre daha sağlam ve soğuk-sıcak farkına daha az tepki gösterecek malzemelerden üretilmektedir. tasarım açısından ise demiryollarının kendine has tasarım-hesaplama ve matematiğinden nasibini almıştır. her tekerlek ilk döküleceği zamandan itibaren belli standartlar dahilinde üretilir. lokomotif-yük vagonu-yolcu vagonu gibi farklı standartları olan araçlarda bu araçların standartlarına göre üretilirler. malzemeleri, çapları, genişlikleri, et kalınlıkları, etrafındaki kıvrımların yarı çapları gibi bir bir çok irili ufaklı detay belli standartlar dahilinde üretilir.

    aşağıda iki farklı tekerlek teknik resmi var, burada şekilleri ve yapıları net olarak görülmektedir.

    görsel

    https://sc02.alicdn.com/…knjszpf762f1xxaa.png_.webp

    tekerleklerin dış tarafı düz iç tarafında ise kıvrımlı gelen bombe var. işte bu tekerleklerin hayati noktası da budur. trenin rayın üstünde durmasını sağlayan, treni tren yapan şey budur. aşağıda demiryolu rayına ait bir teknik resim var, tekerlek rayın üstünde o bombeli çıkıntı sayesinde oturmaktadır. bu sebepten ötürü arada kalan kıvrımların radyüsleri bile standartlar dahilinde olmaktadır. ikisinden birinin kıvrımı keskin birininki geniş açılı olursa seyir esnasında ciddi sorunlar yaşatır. bu teknik resimleri çok beğendiğim için kıyıp üstünde işaretleme yapmadım.

    görsel

    bu standartlar dahilinde üretilmiş tekerlek ve ray'ın birleşimi de aşağıda görüldüğü gibi olur.

    görsel

    tekerlek, rayı iç taraftan güzelce kavrar ve bu muhteşem uyum ortaya çıkar. şöyle anlatayım, bir tren düşünelim, 1 lokomotif ve 10 vagonluk bir yolcu treni olsun, ağırlığı da tahmini 200 ton diyelim. bu araç 200 ton ağırlığı ile saatte 80-100km. civarı bir hız (hatta yerine göre daha bile yüksek olabilir) ile uygun yarıçaplı bir kurptan (karayollarındaki virajın demiryollarındaki adı) rahatlıkla girip çıkabilir. bunu yaparken ne savrulma ne başka bir şey yaşanmaz. o tekerlek ile ray'ın kusursuz tasarımı ve ince işçiliğe sahip üretimi/bakımı sayesinde bu olur.

    tabi asıl konumuz olan "kesmek" işini yapan şeyde maalesef aslında benim bu muhteşem uyum dediğim tekerlek ve ray'dır. ezmek bizim bildiğimiz gibi üstünden geçip gitmektir, o arada senin aracının bir tarafı havaya kalkar ve tekrar geri iner, ezdiğin şey canlı kalır veya ölür ama genelde tek parça olarak kalır ve formunu kolay kolay kaybetmez, ezmek dediğimiz budur. örnek olarak şurada bir insan müsvettesinin köpek ezmesi vardır;

    https://www.youtube.com/watch?v=yrrcsdemcne

    ama demiryollarında böyle bir şey mümkün değil, öncelikle en hafif hali bile 20 ton dolaylarında gezen bir aracın bir canlıyı ezmesi mümkün değildir. ağırlıklar zaten çok yüksek rakamlarda geziyor, tekerlek ve üstünde yürüdüğü ray çelik, yapıları gereği de dışarı savurmaya değil içine kıstırıp kesmeye daha müsait. bunun sonucunda tren altına giren kim olursa olsun maalesef bir kaç parça olarak toplanabilmektedir.

    bu işin daha derinine inecek olursak, tekerlekler ikişerli gruplar halinde "boji" dediğimiz bir yapıyı oluştururlar. bunlar yük-yolcu-bakım yada başka ne için kullanılacaklarsa ona göre üretilip üstünde bu iş için uygun olan elektronik ve mekanik donanım ile kullanılırlar.

    tekerleklerin çıplak hali şöyle olur;

    görsel

    boji dediğimiz yapı ise şu şekilde bir elemandır, her vagonda başta ve kıçta birer tane olur, yani bir vagonun altında iki boji ve 4 takım tekerlek olur.

    görsel

    görsel

    görsel

    teknik çizimi de incelemek isteyenler için şöyle bir şeydir;

    görsel

    görüldüğü gibi boji trenin altında saklı kalan oldukça karmaşık ve temel yapılardan biridir. boji işine girmemizin nedeni ise trajedinin boyutunu biraz daha anlayabilmektir. çok büyük 20-25 vagonlu yük trenleri veya 10 vagonlu uzun mesafe trenleri değil, herhangi bir tren düşünelim kısa mesafe yolcusu taşısın 1 lokomotif ve 5 vagon olsun, bunun altında toplamda 48 tane tekerlek olur, altında kalan birinin treni ortalamadan sadece tek bir tarafa düştüğünü bile varsayarsak 24 tane tekerleğe denk geleceği anlamına gelir. her tekerleğin bir kesme yapacağını var sayarsak bu olayın başına geldiği zavallının halini kimse düşünemez. kendi demiryolları zamanımdan unutamadığım bir olay var 2015-2016 dolaylarıydı. izmir aliağa bölgesinde gece yol bakımı sırasında işçilerden biri trenin altında kalmıştı. olay gece olmuştu ama müteakip bir kaç gün daha jandarma erleri orada rahmetlinin küçücük parçalarını aramayıp toplamaya devam etmişti. tabi her tren kesmesi böyle küçücük parçalara bölme ile sonuçlanmıyor, bazen rahmetlinin vücut formu nispeten sağlam sadece 1-2 uzuv kopması ile biten olaylar da olabiliyor.

    bunların dışında bir de benim ismini çok yaratıcı bulduğum bir bileşen olan "davarkovan" vardır. davarkovanlar seyir esnasında trenin karşısına çıkabilecek ve trene zarar verebilecek olan her türlü şeyi savuşturmak için trenlere konulurlar.

    eski tipleri şöyle şeyler iken;

    https://i.pinimg.com/…b8f8e546627b98cd0f6ee43f0.jpg

    https://vignette.wikia.nocookie.net/…20190627190325

    yeni tipleri aşağıdaki gibidir. parça bu arada üstteki resimlerde bulunan kar küreyici benzeri olan parçadır. alttaki yeni resimlerde ise trenin ön altında kalan sac parçalardır. zaman içinde böyle bir evrim geçirdi bu parçalar. 10 resim limiti olduğu için bunları işaretleyemedim.

    https://upload.wikimedia.org/…ons/2/21/e_68_017.jpg

    https://i.ytimg.com/…/ouvoaq5xe0c/maxresdefault.jpg

    hatta geleceğe dönüş' te emmett brown, delorean'ı buharlı trenin davarkovanında hızlandırıp öyle 1985'e göndermişti.

    https://i.redd.it/q7ofvr2n3tv41.jpg

    eski tipleri daha hacimli haşmetli iken yenileri biraz daha zamana ayak uydurmuş ve ergonomikleşmiştir. ama hala çok sağlam ve kaza zamanları öldürücülüğü çok yüksek olan bir bileşendir. sac kalınlığı farklılık göstermekte ama sağlamlığı tartışılmazdır. ama maalesef insanlı kazalarda çok kötü durumlara sebep olabilmektedir. bunun olduğu kazalarda kırılan kemiklere bakılmaz, kırılmayan kemikler aranır. davarkovan' ın yapacağı en kötü şey birine çarptıktan sonra sağa sola fırlatmak yerine trenin altına almaktır. yine kendi zamanımdan hatırladığım bir kazada hafif bir elektrikli tren ile seyir esnasında demiryoluna girmiş olan bir domuza çarpılmış, davarkovan hayvana çarpıp öne fırlattıktan sonra tren üstünden geçmiş. zavallı hayvan kötü şekilde can vermişti.

    şu yaşıma kadar anlamadığım, yada anlamakta zorlandığım şeylerden biri de intihar için kendini trenin önüne atanlardır. bir insan hayattan nasıl vazgeçmiştir, yada nasıl bir ölme arzusu beslemiştir ki kendine böyle bir ölüm seçer.

    her ne olursa olsun trenler benim için uçaklar ve motorsikletler ile beraber en büyülü ve en güzel araçlardan biri olmuştur.

    uzun lafın kısası tren kimseyi ezmez-çarpmaz-vurmaz, tren keser ve hiç bir insan böyle bir ölümü hak etmez.
    bu entry i de en sevdiğim ve hala sesini özlediğim "de 33000" fotoğrafı ile bitirelim.

    https://upload.wikimedia.org/…33033_at_muradiye.jpg

    edit : imla
  • diğer karayolu uzak mesafe toplu taşıma aracı olan otobüsle karşılaştırıldığında 100 kat daha fazla insani olan alet. otobüse göre avantajları şunlar: pulmanlardaki koltuklar çok geniş ve ön koltuğa olan mesafe otobüslerin 3 katı ki bu benim gibi bacakları olan biri için son derece pozitif bir özellik. pulmanlara bilet aldığınızda (yani numaralı bilet aldığınızda) eğer tek kişilik bilet aldıysanız tek kişilik koltuğa oturuyorsunuz, yani yanınıza öküz, fazla kilolu biri oturma ihtimali olmuyor ve cam kenarı benim muhabbeti yapmak zorunda kalmıyorsunuz. camlar yüksek ve tavanda öyle içeride boğulmuyorsunuz, içiniz sıkılmıyor. raylar karayollarına göre çok daha manzaralı (tabi burda kastım pastoral manzaralar) yerlerden geçiyor. tuvalet var. canınız sıkıldığında restoran vagonuna gidebilirsiniz, ya da yemek/içmek de istemiyorsanız vagonlarda yürüyüş bile yapabilirsiniz. sigara içiyorsanız, molaya kadar beklemek zorunda değilsiniz. ayrıca trenler elektrikle çalıştığından havayı da kirletmiyor (bu türkiye'de sadece sirkeci-pehlivanköy-kapıkule, pehlivanköy-uzunköprü, haydarpaşa-arifiye-eskişehir-ankara-kayaş, arifiye-adapazarı ve eskişehir-enveriye hatlarında geçerli, diğer hatlarda trenler dizel mazot yakıyor). bu özelliği sayesinde zaten zayıf olan ekonomimizi dışarıdan petrol aldırtmak zorunda bırakmıyorsunuz ve yolculuk için ödediğiniz paralar kimseyi haksız yere zengin etmiyor, direk bir kamusal kuruma veriliyor. otobüsten çok daha ucuz ve kazalar açısından çok daha güvenli. yine türkiye için şimdilik geçerli değil ama uçağa rakip olabilecek tek ulaşım şekli.
  • yakında izmir gazi kadınlar sokağı'nda öküz'ün karşı çaprazına açılacak olan yeni mekan.
  • rayların eteklerindeki manzara pencereden akıp giderken cama yansıyan sessizliği pür dikkat dinlemeye çalışıyorum. ağır ağır batmakta olan güneşin camdan süzülerek gelen ışınları içimi ısıtırken kendimden kaçmaya çalışıyor gibi bir hâlim vardı. ilkbaharda güneşin unuttuğu kar tanecikleri, eriyen düşüncelerimin arasında hayallerine kök salarak akıp gidiyordu. hayallerim, yaşarken tutarsızlıklar içinde gülünç duruma düşüyordu.

    istasyona yaklaşan valiz seslerinin tükenmeyen şarkısı, melodileri, figürleri ve anlamları kulaklarımda. bir yer bulma çabası içinde geçen öldürücü gayretin piyangosu kesilen biletler. ne de çok sever trenleri; gerçeği oynayan kurgulanmış hayatların paha biçilemez rolleri... yoldan çıkan sabahların kendine geç kalmış seferleri...
  • 146 giri yazılmış fakat bir adet genel-teknik bilgi içeren giri yazılmamış hakkında,vay arkadaş.

    varsa yoksa romantizm..uçak olsa flapların civata boylarından girip iniş takımı lastiklerinin esneklik katsayılarından çıkardınız,alacağınız olsun.
  • rayla aramda olan şey.
  • bünyedeki türlü iblisleri hareket marifetiyle ortaya çıkarma gücüne de sahip olabilen pandoramik kutu: “son sürat giden trenin özünde bir şey vardı; gociemba’nın zayıf sinirlerini galvanize eden, geçici yaşam enerjisini yapay da olsa güçlü bir şekilde yükselten bir şey. özel bir ortam, kendine özgü yasaları, güç dağılımı, kendine ait garip, bazen de tehlikeli bir ruh hali olan, sadece kendi türünde hareketli bir çevre yaratan bir şey. (…) ‘demiryolu asabiyeti’, bu rafine, hassas adamda kısmen olumlu, pozitif ya da anlık bir unsura dönüşüyordu. (…) önemli yeteneklerine karşın, becerikli sıradanlıkların her konuda önüne geçtiği bu yaşam beceriksizi, durup dururken güçlü, katılımcı ve keskin zekâlı biri oluveriyordu. (…) bir yerlerden iyi tanış olduğu biri, onur meselelerini sadece trende ve tam hareket halinde halletmesini tavsiye etmişti. ‘monşer,’ demişti, ‘patlayacaksan hep vagon koridorlarında patla; aslanlar gibi dövüşürsün. allah inandırsın!” (stefan grabinski, hareket iblisi)
  • otobüse her zaman tercih ederim. sıkış tepiş otobüs yolculuğunu oldum olası hiç sevemedim. boyum da biraz uzun olduğundan otobüse sığamıyorum en başta. hele bir de önümdeki kişi koltuğunu yatış konumuna getirirse dizlerimle bütünleşip cenin pozisyonuna geçiyorum resmen. sonra yarım saat boyunca ayaklarımı hissetmiyorum.

    son otobüs yolculuğum da kabus gibi geçtiği için iyice soğudum. (bkz: #16946487)

    çok zor durumda kalmadıkça tren yolculuğundan vazgeçebileceğimi zannetmiyorum.

    trende böyle bir sorun yok. koltuklar geniş. sıkılınca treni baştan başa dolaş hiç olmadı ayakların açılır, rahatlarsın. otobüste böyle bir şey yapabilme imkanın yok. bir de, otobüste zorla izlemek zorunda kaldığın filmlere katlanmak da çok zor.

    tren bazen mesire yerine de dönüşebiliyor. bir teyze gece gece üşenmeyip bütün vagona börek dağıtıyor mesela. ellerinden öpülesi bir insandı.

    trenin hep iyi yönlerinden bahsettik. kayırma yapmayayım. trenin tuvaletinde patlıcan şeklinde bir kalıntı görmek pek iç açıcı bir görüntü değil, belirteyim. sahibinin önünde saygıyla eğiliyorum. çok uğraşmış, patlıcan şeklinde bir sanat eseri meydana getirmiş. toplum için sanat anlayışını benimsemiş olmalı ki biz sanatseverlerle de paylaşmakta bir mahsur görmemiş.

    --- spoiler ---

    yazar bir yukarıda yaptığı teşbihte mübalağa sanatını kullanmamıştır.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap