• bu şehri yakından tanıyan biri olarak maalesef dünkü trabzonspor & fenerbahçe maçıyla bir kere daha gördüm, iyi ki uzak kalmışım, burada yaşayan diğer illerden gelenler benim ne dediğimi daha iyi anlayacaktır.

    kendilerine nedensiz bir şekilde aşırı bir öz güven, her şeyi biz biliriz biz yaparız, biz devletiz, biz mafyayiz, bize her yer trabzon gibi malca söylemler, bu ilin çevresinde 3 tane komşusu var, rize, giresun ve gümüşhane bu illerde hiç bir şekilde aşırılık görmezsiniz.

    olayın buraya gelmesi tamamen siyasi iradenin yüz vermesi, türkiye'nin bir çok ilinde göç etmeleri nedeniyle siyasete girip ufacık şehirden onlarca milletvekili çıkarmaları.

    trabzon gittiğinizde herhangi bir yerel esnaftan alışveriş yapın göreceksiniz, araplar dışında kimseyi takmazlar, kaşüstü diye bir mevki var işte orası hakiki arapzondur,

    kimse milliyetçi filan demesin merkez köyler bile arap istilası altında, parsel parsel sattı milliyetçi trabzon halkı
  • türkiyenin bir şehri. tüm şehirlerimiz kadar aptal, cahil adam barındırır. sidik yarışına gerek yok. 81 ilin 81 tanesi de aynı cinsten insan barındırıyor bu memlekette.
  • bir maç videosunda trabzon halkının ne kadar değerlerine bağlı olduğunu anlatmak için kullanan şu videoyu gördüğümde yine burayı, arkadaşım olan (ki kendileri trabzon'da büyümemiş), 3-5 arkadaşım haricinde neden sevmiyorum anladım.

    1) video'daki elemanlar'ın pkk ile bir bağlantısı yok. çok büyük ihtimalle, başka bir sol fraksiyonunun üyeleri, başlangıçta da ölümleri durdurun diyorlar.

    (bkz: tayad)

    2) trabzon halkı o kadar delikanlı ki, demokratik bir hakkını kullanmaya çalışan gruptan, olaylarda kendini siper ederek grubu yavaşlatmaya çalışan amcayı itip kakıyorlar.

    3) trabzon'da yaşayan trabzon'lular milliyetçilik dediğin zaman (ama öyle böyle bir milliyetçilik değil, atatürk ilkelerine bağlı olan bir milliyetçilikten söz etmiyorum) gerçekten 100 kişi anında toplanacak bir anlayışa sahip. ne güzel. işte o 100 kişi, 1 kişiyi öldüresiye dövüyorsa, dünyanın hiç bir yerinde trabzon hakkında(trabzon'lular harici) iyi bir söz söyleyen adam bulamazsınız.

    4) işte gelelim çarpıcı noktaya. ellerinden kurtulan kadını, 100-200 metre 30 kişi kovalıyorlar. cadde'yi kapatıyorlar neredeyse, ve kadını orada, "amina kodiimin orospisi" şeklinde dövüyorlar. 1 erkeğin bile fizyolojik olarak 1 kadından ne kadar fiziksel olarak üstün olduğunu düşünürsek 30 adamın, 1 kadını öldüresiye dövmesinin vahametini anlarız sanıyorum.

    burada bir grubun yaptığını bir ile mal etmek gibi bir amacım var evet. önünüzde kaynaklar var, gidin toplumsal olayların trabzon'da nasıl çıktığını araştırın. bazı okuduğunu anlayaman götten bacaklılar beni pkk sempatizanı olarak göreceklerdir. işte yansıtma mekanizması.

    ira, eta, pkk, bolşevikler, naziler gibi oluşumları insanın yaşam haklarına bir tehdit unsuru oluşturdukları için nefret ederim. yani yansıtmak için bir bahaneniz kalmadı. düşünüyorum, taşınıyorum trabzon'lu olmayan bir insan, bu kadar sığ, bu kadar kör edici derecede, bir başkasını öldürecek düzeyde görüşlerini dikte ettirmeye çalışan bir grubun yaşadığı bir vilayeti nasıl sevebilir ?

    bir de videonun sonuna ismail türüt koymuş eniştesinin götüne damacana soktuklarım.

    zamanın berisinden bir edit : sonraki entrylerde tayad'ın pkk provokasyonu yaptığına dair yanlış bilgiler var. söz konusu videoda tayad'lı üye hiç bir şekilde bir isimden, bir etnik gruptan bahsetmemektedir. ortada bir pkk provakasyonu yoktur. greenpeace, dünya af örgütü ne kadar pkk'lıysa o kadar pkk'lıdır bu grup ve hiç bir şekilde halkın duygularıyla oynamamıştır.
  • troublezone
  • 7 sene kadar yaşadığım doğası ne kadar güzelse insanı o kadar yobaz ve patavatsız şehir. kimileri olayı siyasi duruma bağlamış, x şehirden biri gelirse aynı şey olurmuş, olmaz arkadaşlar. trabzon ve rize halkı kadar mikro milliyetçiliği, memleketçiliği benimsemiş başka bir şehir bulamazsınız. bir yahudi misali tutarlar birbirlerini, kendi çıkarları için " bu milletin amına korlar".
  • 5 yaşındaki çocuktan 75 yaşındaki neneye kadar şehrin tamamında psikopatlık derecesinde trabzonspor sevgisi vardır. bu gözler 75 yaşında bir nenenin genç bir çocuğa, "bu hafta kimle maç yapayruk" sorusuna cevap alamadı diye bela okuduğunu, nasıl adamsın sorusunu sorduğunu gördü.

    bu şehirde ailen kaç kişi olursa olsun oraya her daim +1 yazılmalıdır.

    4 kişilik bir aileysen, ailenin 5. ferdi trabzonspor'dur.

    2011'de trabzon'da öğrenciyken "şampiyon olalım el bombası atacam" diyen adam bile gördüm. sene sonunda trabzon şampiyon olacaksa ki görünen o, bir senede üretilen mermiyi bür günde yakarlar. temennim odur ki inşallah kimse o gün maganda kurşununa kurban gitmez. bir takım galip geldi diye maçtan sonra havaya ateş edildiğini ilk kez bu şehirde görmüştüm.

    trabzon, tarihi yapıların çokluğu açısından belki de istanbul'dan sonra türkiye'nin en zengin şehridir. kunduracılar, minyatür bir istiklal gibidir. tarihi binaların altına yapılmış dükkanlar arasında uzar gidersiniz. anlamsız bir yerde kilise cami çıkar karşınıza, 1000 yıldan fazla tarihiyle. ortahisar'da gezerken kanuni'nin doğduğu evi görürsünüz. trabzon kalesinin üstünde sıralanan konakları seyir edersiniz. payitahttan bu kadar uzakta olan bir şehirdeki konaklara bakınca hele hele kostaki konağına, kullanılan malzemelerin taa o zamanlar italya'dan getirilmesine şaşarsınız...
    ilk operanın bu şehirde açılmasını algılayamazsınız. osmanlı devrinde osmanoğlu ailesinden bile daha zengin olan nemlizadelerin nereye kaybolduğunu arayıp, bulamadığızda şaşırırsınız.

    ve trabzon'un ve trabzonlu'nun en güçlü olduğu konu, yapılanma. böyle bir şey yok arkadaş. bölge müdürlüklerinin neredeyse tüm çalışanları trabzonludur. siyaset o kadar güçlüdür ki bu şehirde, ülkede sağcılar veya solcular farketmez kim iktidar olursa olsun, bir şekilde devlet bürokrasisi bunların çoğunluğundadır. ve birbirlerini inanılmaz şekilde tutarlar. hani deriz ya türkiye'de herkes birbirinin ayağını kaydırıyor, bunlarda o yoktur, sürekli aşağıdan isterler daha fazla yukarı çıkartmak için... bu yapı ezelden beri güçlüdür. istanbul üniversitesi, istanbul teknik üniversitesi ve ankara üniversitesinden sonra kurulan ilk üniversite, karadeniz teknik üniversitesi'dir.

    anlamsız bir şekilde pahalı ve gene anlam veremediğim şekilde zengin bir halka sahiptir. adamakıllı fabrika ve tarım olmamasına rağmen, yöre halkı zengindir!

    halkın çoğu kendini milliyetçi sanan orta yolculardır. 1995'te anap, 1999'da mhp, 2002'de akp birinci partidir.
  • dışarıdan gelenler için en çok zorlanacağı konu iletişim olacaktır.

    devlet dairesinde, herhangi bir mağazada, markette, isletmede... soru soracağınız, iletişim kuracağınız kişiler o kadar soğuk ve kaba ki, auranız ve gardınız anında kırılıyor. güleryüz, yardımseverlik neredeyse hiç yok. ancak o soğukluğu kirarsaniz tüm kapılar açılır işte.

    anadolu'nun her bölgesinde yaşamış/büyümüş multi-kulturel biri olarak ilk zamanlar çok zorlandım. adama selam veriyoruz, selamı almıyor, merhaba diyoruz aleyküm selam diyor. şimdi her yere selamün aleyküm'le giriyorum. selamı almayan ya da merhaba demeyeni de siklemiyorum.

    işimin düştüğü herhangi bir yerde kibar/normal bir insan görürsem rahatlıyorum ve şaşırıyorum.

    neyse zaman içinde aurami, gardımı güçlendirdim trabzon sayesinde :) girdiğim ortamlarda sertlik yaristiriyorum, taa ki karşındaki kirilana kadar. buza ateşle değil, buzla mudahele etmek ise yarıyor burada. her şey dobra dobra konuşuluyor. üstü kapalı-mesaj vermeli iletişim yok.

    burda her şey siyah-beyaz. ying-yang gibi memleket amk. ya mükemmel misafirperverlik-hoşgörü-saygı ya da kabalık-ayılık-sıfır anlayış.
  • üniversitedeyken, karadeniz turu sırasında esnaf insanıyla aramda şöyle bir diyalog geçmiştir.

    -sizde biblo var mı?
    -yok.
    -peki.
    -şöyle, üzerinde bir kızla bir erkeğin olduğu bi şey de olur di mi?
    -evet evet, olur.
    -o da yok.

    şaka da yapmıyordu amca, gayet ciddiydi. iyi de o örnek neyin nesi, neden böyle bir soru gelir insanın aklına, amcam neyin kafasını yaşıyor, bunları düşündüm düşündüm bulamadım senelerce.

    güzel şehir, güzel insanlar...
  • kader şahin trabzon’da italyan varlığı üzerine yazmış. italyanca`da “perdere la trebisonda“, yani “trabzon’u kaybetmek” diye bir deyim olduğunu öğrendim.

    http://trabzonburada.com/…rabzonda_italyan_varligi/

    --- alıntı ---

    tarih: 6 ağustos 1936. yer: berlin olimpiyat stadı.

    1936 berlin olimpiyatları’nın altıncı gününde genç bir kadın atlet 80 metre engelli finalinde zafere doğru koşuyordu. bir önceki gün düzenlenen yarı finalde dünya rekorunu kırmıştı, ama o finalde de ipi göğüsleyerek italya’nın olimpiyatlarda altın madalya kazanan ilk kadın sporcusu olmak istiyordu. koşuyordu, adını italyan spor tarihine altın harflerle yazdırabilmek için. koşuyordu, hedefine doğru… henüz yirmisindeki bu efsane atletin adı trebisonda, yani trabzon’du…

    peki bu sporcu kadının ismi neden trabzon’du? babası trebisonda’ya neden italya’ya kilometrelerce uzakta bir karadeniz şehrinin ismini koymuştu? gelin, tarihte küçük bir yolculuğa çıkalım, trabzon’da italyanların ve italya’da trabzon’un izlerini sürerek bu sorulara bir cevap bulmaya çalışalım.

    trabzon’da italyan varlığı

    birçok kültür ve medeniyete evsahipliği yapmış trabzon’un kozmopolit yapısının ve kültürel yelpazesinin önemli unsurlarından biri de kuşkusuz katolik italyanlardı. deniz ticaretiyle uğraşan cenevizliler ve venedikliler için 13. ve 14. yüzyıllarda girdikleri trabzon limanı, asya’nın avrupa’ya açılan önemli ticari kapılarından biriydi. ceneviz ve venedik gemileri, doğu karadeniz’den iran, hindistan ve çin’e kadar uzanan şark memleketlerinin servetlerini garp memleketlerinin ürünleriyle mübadele etmek için trabzon’a gelir; avrupa’dan getirdikleri malları burada bırakırken, kentin mağaza ve pazarlarını dolduran inci, mücevherat, kumaş, keten ve bal gibi ürünleri satın alıp avrupa’ya dönerlerdi. bugün bu gemilerinizine ayasofya müzesi’nin doğu duvarına yüzyıllar öncesinde kazılmış resimlerde rastlamak mümkündür.

    bu gemi resimlerine sırtınızı verip maraş caddesi boyunca yürüyüp; caddenin sol tarafından cumhuriyet caddesi’ne geçip aşağıya indiğinizde kemerkaya mahallesi’ne varırsınız. bir zamanlar venedikliler’e ait bir liman ve bir de kalenin bulunduğu kemerkaya, venedik cumhuriyeti’nin trabzon’daki imtiyaz alanıydı. kısmen günümüze kadar ulaşmış kalepark’taki güzelhisar kalesi ile ganita ve kanuni anadolu lisesi(frontisterion adlı eski rum mektebi) arasındaki bölge ise cenevizlilerin imtiyaz alanı ve italyan katoliklerin trabzon’da meskûn oldukları bölgeydi. bunedenle bugünkü iskenderpaşa mahallesi’nin bu kısmı yakın tarihe kadar frenk hisar mahallesi olarak anılırdı.

    trabzon’un fethi ile birlikte cenevizlilerin, 16. yüzyılın ortalarına doğru ise venediklilerin imtiyaz haklarına osmanlı devleti tarafından son verildi. buna rağmen şehirde ikameteden katolik italyanların bir kısmı memleket belledikleri trabzon’u terketmedi. italyanlar sultan abdülmecid ve abdülaziz’in verdikleri özel izin ve sağladıkları destekle 1874 yılında santa maria katolik kilisesi’ni ibadete açtılar. bu kilise, bugün trabzon’un ibadete açık tek kilisesi olarak o günlerden beri varlığını koruyabilmiştir. yine aynı yıllarda trabzon’da açılan italyan konsolosluğu da 1960’lı yıllara değin hizmet vermiştir.

    trabzon futbol tarihine baktığımızda akıllara idmanocağı’nın italyan kökenli unutulmaz kalecisi krino kafato gelmektedir. hayatını kanada’da sürdürmekte olan 1924, trabzon doğumlu krino kafato, trabzon’un yaşayan efsanelerinden ve trabzonspor’un en yaşlı üyelerindendir. kafato ailesi kırım savaşı’nda (1853-1856) osmanlı’nın yanında yer alıp savaştan sonra trabzon’a yerleşen italyanlardandı.

    italya’da trabzon’un izini sürmek

    italya’da trabzon’un tarih boyunca özel bir yeri olmuştur. megoll lercari adında bir tacirin kişisel bir husumetten dolayı sadece iki gemiyle trabzon imparatoru’na kafa tutup, imparatoru bazı imtiyazlar vermeye zorlaması, osmanlıya karşı ittifak kurma amacıyla trabzon prensesi theodora’nın akkoyunlu hükümdarı uzun hasan ile evlendirilmesi (torunlarından biri şah ismail’dir) ve trabzon’un fethi gibi tarihi olaylar birçok italyan sanatçı tarafındaneserlerine konu edilmiştir. ailesi trabzon kökenli olan giórgio da trebisonda ve trabzon doğumlu basilio bessarione 15.yüzyıl italya’sının en önemli düşünür ve hümanisteleri arasında sayılırlar.

    italyanların trabzon kentine tarihten gelen ilgisi bugün bile çeşitli biçimlerde kendini göstermektedir. bunlardan birkaçını örnek verecek olursak; garda gölü’nde “trabzon” adında sayfiye evine, perugia’da aynı isimle bir çağdaş sanatlar merkezine, brescia’da birçok dünya ve avrupa şampiyonluğu olan hayvan yetiştirme çiftliğine, torino’da bir kitabevine, reggio di calabria’da kiyafet mağazasına, toskana’da çeşitli kültürel ve bilinçlendirici faaliyetlerde bulunan bir derneğe ve cenova’da “trabzon caddesi“ne rastlamak mümkündür. 2006-2010 yılları arasında italyan devlet televizyonunda yayınlanan ve oldukça ilgi çeken çocuk programının adı da“trebisonda”ydı.

    tüm bunların yanı sıra trabzon’un italyanlar için öneminin en güzel göstergelerinden biri de italyan edebiyatında ve gündelik hayatta kullanılan “perdere la trebisonda“, yani “trabzon’u kaybetmek” deyimidir. türkçesi “pusulayı kaybetmek” olan “perdere la bussola” deyimiyle eş anlamlı olan bu deyim,“kafası karışmak, yön duygusunu ve kontrolünü kaybetmek, kendine hakim olamamak” anlamlarını taşıyor. trabzon’un eski çağlarda doğu karadeniz’e giden gemicilere yön gösteren önemli bir liman olmasından dolayı trabzon’u bulamayıp yolunu kaybeden gemiler genelde batma tehlikesi ile karşı karşıya kalırlarmış. üstelik tüccarlar da trabzon limanı üzerinden asya ülkeleriyle gerçekleştirmek istedikleri ticaret işlerinden olurlarmış. deyimin “yön duygusunu yitirme”anlamının yanında bir de “kendine hakimiyetini yitirme” anlamı işte bu tüccarların ticari kayıpları yüzünden kendilerinden geçene kadar üzülmelerinden kaynaklanıyormuş. daha sonra trabzon’un osmanlılar tarafından fethedilmesi ile birlikte trabzon’un kaybedilmesi de bu deyimin italyan diline iyice yerleşmesini sağlamış. nitekim hem 1983’teki hem de 2011’deki inter galibiyetlerimizin ardından italyan basını “l’inter perde la trebisonda“,“inter trabzon’u kaybetti” başlığı atmıştır. inter trabzon’u kaybetmiş olsa da italyanlar trabzon’u ülkelerinde yaşatmaya devam ediyorlar.

    “gülüşü güneş” bir “dalgacık”

    italya’da trabzon isminin yaşatılmasına belki de en güzel örnek, 20. yüzyılın başlarının bologna’sında dört erkek kardeşten sonra ailenin tek kız çocuğu olarak dünyaya gelen trebisonda valla’dır. babası 20 mayıs 1916 tarihinde doğan bu kız çocuğuna büyük bir hayranlık duyduğu ve dünyanın en güzel şehri olarak gördüğü trabzon’un ismini vermiştir. yazımızın başında koşusuna tanıklık ettiğimiz trebisonda, 1936 berlin yaz olimpiyatları’nın 80 metre engelli finalinde ipi göğüsleyerek italya’nın olimpiyatlarda altın madalya kazanan ilk kadın sporcusu olmuştur.

    çocukluk ve gençlik yıllarının büyük bir bölümünü faşist italya’da geçiren valla, küçük yaşlarından itibaren atletizme ilgi duymaya başlar. 11 yaşındayken bologna’da okullar arası düzenlenen şampiyonada yüksek atlamada birinci gelerek antrenörlerin dikkatini çeker ve ilerde en iyi rakibi ve en yakın arkadaşı olacak claudia testoni ile tanıştığı bologna sportiva birliğine üye yapılır. orada daha küçük yaşta gülle atma, 100 metre koşu, 80 metre engelli, basketbol, eskrim, yüzme ve paten gibi çeşitli spor disiplinleriyle ilgilenir. claudia testoni ile trebisonda valla tüm kariyerleri boyunca 98 kere karşı karşıya gelirler ve bu rekabetleri testoni-valla rekabeti olarak atletizm literatürüne geçer.

    trebisonda 1930 yılındaki bir şampiyonada bir gazetecinin adını yanlışlıkla trebitonda olarak yazmasından sonra, trebit-ondina ve sonrasında – engelleri bir dalga gibi kolaylıkla aşmasından esinlenerek – sadece ondina (dalgacık) olarak anılmaya başlanır.trebisonda isminin hem alışıla gelmemiş hem de bir kız çocuğu için ağır bir isim olduğu düşüncesi ile de o günden sonra ülkesinde ve dünyada daha çok bu lakabıyla tanınır.

    trebisonda valla, papa xı. pius’un kadınların spor yapmasına karşı olması sebebiyle diğer italyan kadın atletler gibi 1932 los angeles olimpiyatları’na katılamasa da sadece dört yıl sonra berlin’de ismini tüm dünyaya duyurmayı başarır. italya’yı temsil eden yedi bayan atletten biri olarak atletizmdeki tek altın madalyayı kazanır. bu önemli başarısının ardından italyan medyası trebisonda’ya “gülüşü güneş” lakabını yakıştırır. roma’da mussolinive hatta papa xı. pius tarafından tebrik edilir. mussolini sporcu kadının güçlü, sağlıklı faşist gençliği imajının dünyaya yayılmasında önemli katkı sağlayabileceğini düşünerek kadın sporcuları desteklemeye başlar ve trebisonda kısa bir süre içinde italyan gençliğinin sembol ismi haline gelir. olimpiyat altınının yanı sıra yüksek atlamada (5 kez), uzun atlamada (1), pentatlon (1),100 metre (2) ve 80 metre engellide (6) kırdığı ulusal rekorlar da onu italyan kadınlarının kahramanı haline getirir. italya’da kadınlar ilk defa bu yıllarda spor üzerinden erkeklerle eşit haklara sahip olabileceklerinin farkına vardılar. faşist rejimin kendilerine dayattığı ev kadını modelinin dışına çıkarak, trebisonda valla’da güçlü, başarılı ve bağımsız kadın modelinin cisimleşmiş halini buldular.

    trebisondavalla, 2. dünya savaşı sebebiyle 1940 ve 1944 olimpiyatlarının iptaledilmesinden dolayı bir daha olimpiyatlarda boy gösteremedi. en son sportif başarısını 34 yaşında gülle atmada elde eden trebisonda valla, 2006 yılında, 90yaşında l’aquila’da vefat etti.

    ek bilgiler:

    1936 yaz olimpiyatları’nda ilk kez türk kafilesine kadın sporcular dahil edildi ve güreşçi yaşar erkan türkiye cumhuriyeti’nin olimpiyatlarda altın madalya kazanan ilk sporcusu oldu. italya, kadınlar atletizmde ikinci bir altın madalyayı trebisonda valla’dan ancak 44 yıl sonra 1980 yaz olimpiyatları’nda sara simeoni ile kazanabildi. trebisonda valla, 20 yaş 78 gün ile olimpiyatlarda altın madalya kazanmış en genç italyan kadın atlet ünvanını 2004 yılına dek taşıdı (elena gigli, 19 yaş 48 gün). aynı yıl halterci nurcan taylan altın madalya kazanarak trebisonda valla’dan 68 yıl sonra türkiye’nin olimpiyatlarda altın madalya kazanan ilk kadın sporcusu oldu.
    --- alıntı ---

    inter maçları sonrası italyan basınında inter trabzon’u kaybetti" olarak verilen haberlerlerden:

    ınter trabzonspor 0 a 1 champions league, l’ınter perde la “trebisonda”

    l’ınter di gasperini perde la trebisonda: è crisi

    l’ınter perde la trebisonda va ko con il trabzonspor
  • nefret söyleminde bulunanlarla o şöförü vuranın hiçbir farkı olmadığının asla anlaşılmadığı, anlaşılmayacağı bu ülkeyi yakıyosanız komple yakın bi bok olmaz daha..
hesabın var mı? giriş yap