• 17. yüzyılda spinoza, descartes ve leibniz, 18. yüzyılda john locke ve george berkeley tarafından şiddetle tartışılmış sorunun adı.

    spinoza, tözü "kendi başına var olan ve kendisi ile tasarlanan, yani kendisini teşkil edecek başka hiçbir fikrin yardımı olmaksızın hakkında fikir edindiğimiz şey" olarak tanımlar. onda töz tektir ve tanrı, doğa ve töz kavramları etikha'da sık sık birbirinin yerine kullanılır.

    descartes tözü önce, "var olmak için kendinden başka bir şeye ihtiyacı olmayan şey" olarak tanımlar. bu tanımın tek karşılığı ise tanrı'dır. daha sonra, insan'ı da "var olmak için tanrıdan başkasına ihtiyaç duymamak" bakımından töz olarak ele alır. tanrı/ruh, sonsuz töz, insan/beden ise sonlu töz olarak tanımlanır.

    leibniz'de töz, evrenin oluşumunu sağlayan sonsuz sayıdaki maddi olmayan varlıktır ve monad olarak adlandırılır.

    locke için töz, "varolduğunu gördüğümüz ve kendilerini taşıyan bir şey olmadan varolabileceklerine inanmadığımız nitelikleri taşıdığı varsayılan ve bilinmeyen* bir şey olup, bu taşıyıcılık ve tabanlık niteliğini imler."

    berkeley töz'ün asla maddi olamayacak bir dayanak olduğu görüşündedir.
  • felsefe tarihinde farklı tanımları verilmiş olsa da, bu tanımlar arasından en yalın olanı 'başka şeylerin ona dayandığı, ama kendisi başka şeylere dayanmayan şey'dir... bu tanımın yetersizliği iki aşamalıdır: birinci aşamada 'dayanma' teriminin netleştirilmesi gerekir, öyle ki burada bahsedilen fiziksel olarak bir şeyin başka bir şeye bağlı olması anlamına gelebilecekken, bir diğer mümkün anlam da kavramsal bağımlılıktır... ikinci aşamada ise karşımıza 'töz olma' özelliğinin mutlak mı yoksa görece mi olduğu sorusu çıkar... ('a', 'b'nin tözüdür dedikten sonra 'c' de 'a'nın tözüdür diyebilmemiz mümkün müdür? gibi) ... bu sorular en iyi kiplik kuramı (modal theory) denilen alanda netleşir... yaygın anlamıyla kiplik kuramına göre dört temel metafiziksel kip (metaphysical mode) mevcuttur: zorunlu (ya da zorunluklu, necessary), olanaklı (possible), olumsal (contingent) ve olanaksız (impossible)... bu kipler ya da 'modlar', herhangi bir şeyin, olgunun ya da (burası çok önemli) bir kavramın, başka bir şeye, olguya ya da kavrama 'göre' hangi olanaklılık durumu içinde olduğunu gösterir, yani hepsi 'olanaklılık' üzerinden tanımlanabilir: zorunlu = olmaması olanaklı olmayan (that whose negation is not possible), olanaklı = olanaklı, olumsal = olmaması olanaklı olan (that whose negation is possible), ve olanaksız = olanaklı olmayan (that which is not possible)... tüm bu modlar şeyler arasındaki ilişkilerin 'özsel' mi (essential) yoksa 'ilineksel' mi (accidental) olup olmadığını belirtmek için kullanılır... bir şey, başka bir şey için zorunluysa, o şey için özseldir, yani özüne aittir... yok eğer bir şey başka bir şey için zorunlu değilse, o şey için ilinekseldir... işte bu bakımdan iki özellikten biri, diğerine özselse, onun tözüdür, değilse, onun ilineğidir... hayvan olmak insan olmaya özseldir, o halde hayvan, insanın tözüdür dememiz mümkün... oysa sakallı olmak insan olmak için ilinekseldir, bu yüzden sakal insanın ilineğidir... ama burada dikkat edilmesi gereken (ve daha önce de vurgulanan) bir şey var: 'hayvan olmak' ve 'insan olmak' arasındaki ilişkiden 'hayvan' ve 'insan' arasındaki ilişkiye geçmek nasıl mümkün? şöyle ki, kiplik kuramında ele alınan birimler bilinen anlamıyla 'varlıklar' değil, kavramlar... yani asıl olan kavramlar arasındaki ilişkileri göstermektir... bu yüzden bir insan olarak 'benim' şahsi varlığım, beni donatan 'kavramlara' ilkece çözümlenebilir: bir 'canlı' olmamla başlayıp 'hayvan olduğum' sonra 'insan olduğum' sonra 'adam' olduğum sonra 'ekşi sözlükte yazı yazdığım' sonra 'huysuz olduğum' sonra... şeklinde devam edersek, beni oluşturan bana ait hiç bir şey kalmaz, çünkü hepsi 'genel' özelliklerdir, bunların birleşimini 'ben' yapan, yalnızca bunların 'o şekilde düzenlenmiş olmasıdır'... yani her bir tekil (singular) varlık, aslında tikeldir (particular), çünkü 'onu' 'o' yapan, belli tümellerden (universals) nasiplenmiş olmasıdır (nasiplenmek=partake)... işte buradan tözle ilgili büyük bir tartışma açılır: bir birey için, bu özellikleri taşıyan yalın ve nötr (nitelik-bağımsız, quality-free) bir töz var mıdır, yoksa bireyin tözünü oluşturan şey tümel kavramların 'belli bir dizilişi' midir? ikinci soru: yalın ya da bileşkesel olsun, bir töz bilinen anlamıyla var mıdır, yoksa o bir kavram mıdır? ilk soruya verilen cevaplar için okurlar arda denkel'in türkçe metinlerine, ikincilerle ilgili sorunlar için de leibniz ve hegel okumaya davet edilir...
  • töz: kök, asıl...
    toz: çok küçük ve hafif parçacıklara bölünmüş toprak...
  • olmak için kendinden başka hiçbir şeye ihtiyaç duymayan, özü varlığını kaplayan, kendi kendine var olan, omnipotent, lem yelid ve lem yuled.
  • tamer temel, cem aksel, ercüment orkut'tan oluşan üçlü. dün ikinci albümlerini yayınladılar: töz ıı

    bir

    her detayı nakış gibi işlenmiş, kusursuz işçiliğin alametleriyle müzeyyen, karşısında küçücük kaldığın devasa bir havalimanı gibi birinci parça. müziğimin havalimanına benzetilmesinden hoşnut olmazdım çünkü “iyi müzik” deyince aklımda filizlenen şeylere hiç benzemiyor havalimanı.

    aynı hisse iki, altı ve sekizinci parçalarda da kapıldım. şaşkınlıkla ve hayranlıkla dinledim fakat bu hayranlık teknik bir şeye, mühendisliğe duyulan bir hayranlık. tolga tüzün’ün albümünü `(phoenix`) dinlediğimde de hissettiklerim buydu: “uzman müziği”. hezarfen ensemble’ı bu parçalardan çıkarsak ne olurdu? ifade gücü eksilir miydi parçaların? hiç sanmıyorum. tam tersine, hafiflerdi müzik. dördüncü parçada bu o kadar belirgin ki; ensemble’dan kurtulan davul ve piyano ipini koparan uçurtma gibi fırlıyor gidiyor. tasmasından kurtulan müzik nasıl da güzel. yani orkestranın geri kalanı ekstra bagajdan, söveden başka bir şey değil.

    fakat albümün bir yüzü daha var ki uzun zamandır karşılaşmayı beklediğim, hasret kaldığım bir duyguyu yaşattı bana: ruhsal kapasiteni, gündelik dünyanın genişliğini aşan bir şeyle karşılaştığında hissettiğin o acayip duygu.

    çift ve yedi

    onu kavramak, anlamak için çaba sarf ederken ruhunun esnediğini, genişlediğini hissedersin. biliyorsunuz değil mi bu duyguyu? öyle bir müzik çıkar ki karşına, daha önce hissetmediğin, tanımadığın bir duygunun tomurcuklandığını fark edersin. postürü bile değişir insanın. terfi almış gibi olur, doğrulur, genleşirsin. daha ne olsun?

    ve fark edeceksiniz ki bu parçalarda hezarfen ensemble bir ekstra bagaj olmaktan kurtulmuş, müziğin içine karışmış; onu büyütmüş, esnetmiş.

    kısa keseceğim; bu albüm beni büyüttü, zenginleştirdi. çeyizime bir parça daha katmış gibi mübahiyim.

    bye.
  • (bkz: ruh)
  • "herşey bire varıyorsa bir nereye varıyor?" sorusunun cevabıdır töz. bir töze varıyor gibidir ama aaa? her şey göründüğünden farklıdır.
    -toz olalım hadi-
  • (bkz: sübstans)
    kendine ve kendinden var olan ve başka bir şeyin kavramına gerek duymadan kendinden kavranabilen.
  • (bkz: arkhe).
  • cevher; özne; kendisine ilinekler atfedilebilen; (ousia*)
hesabın var mı? giriş yap