• mifune için şöyle denir:

    ''onlar (kurosava ve mifune) olmasaydı the magnificent seven olmazdı, clint eastwood per un pugno di dollari'yi yapmazdı ve darth vader bir samuray olmazdı.''

    kurosava ve mifune, samuray kültünü yeniden oluşturdular. bu yeni samuray perspektifi birçok sinemacı için ilham kaynağı oldu. bunun da ötesinde yaptıkları iş o kadar başarılı oldu ki batının popüler kültürünü dahi etkilemeyi başardılar. sergio leone'den george lucas'a, martin scorsese'den steven speilberg'e kadar çok geniş bir etki alanı oluşturdular. ulaştıkları kişilerin etki alanlarını düşününce başarılarının boyutları daha da artıyor. fransız yeni dalgası'nın temellerini atan isimlerden biri olan sinema kuramcısı andre bazin de buna dahil. bazin yojimbo, sanjuro, tengoku to jigoku, ran, dersu uzala ve kagemusha gibi başyapıtları izleme şansı elde edemeden 1959 yılında vefat etmişti. buna rağmen mizoguchi ve kurosava'dan gece ve gündüz olarak bahsediyordu:

    '' (truffaut'ya hitaben) seninle sinematek'te mizoguchi'nin -kenji mizoguchi- filmlerini yeniden görme olanağı bulamadığım için üzülüyorum (...) mizoguchi'yi seven birisinin kurosava'dan hoşlanmamasını anlamakta güçlük çekiyorum. tartışmasız olarak kurosava'yı tercih eden biri kör olmalıdır fakat biri yalnızca mizoguchi'yi seviyorsa bu da onun tek gözlü olduğunu gösterir. sanat dışavurumcu damarlarda olduğu kadar, düşünceye dalmış ve mistik damarlar boyunca da ilerlemektedir."

    spielberg'e göre de samuray filmleri, japonya'nın western filmleridir ve bu filmler amerikalı yönetmenlere western filmlerini daha lirik yapmayı öğretmiştir. bu sayede western filmlerinin popülaritesi korunmuş ve hatta artmıştır. bu inanılmaz bir şey. bir yönetmenin ve bir film türünün etki alanına dair duyulabilecek en güçlü cümleler.

    kurosava böylesine kıymetli bir yönetmense bunda yol arkadaşlığı yaptığı oyuncuların da etkisi büyük. özellikle takashi shimura ve toşiro mifune'nin. fakat mifune'yi özel kılan başka bir ayrıntı daha var. tadao sato'nun aktardığına göre kurosava, ikinci dünya savaşı sırasında savaşı destekleyen filmler yaptığına çok pişman olmuş ve bir daha asla otoriteye boyun eğmeme kararı almıştı. mifune ise başına buyrukluğu, yüksek enerjisi ve otoriteyi hiçe sayan mizacı ile tam olarak aradığı kişiydi.

    1948 yılında yoidore tenshi'de ilk kez beraber çalışmışlardı. filmde bir mafya elemanı olan matsunaga başına buyruk, dengesiz, sert mizaçlı ama vefakar biriydi. mifune'nin kendi yorumunu katabileceği bir karakterdi ve ortaya harika bir iş çıkmıştı. sonrasında kurosava ile yol arkadaşlığı devam edecek bir ressamı, bir doktoru ve bir dedektifi de canlandıracaktı. böylece mifune'nin çokyönlülüğü ortaya çıkacak, onun vakurluğunu izleyecektik. ta ki sinema tarihinin en çok atıf yapılan filmlerden biri olan rashomon'a kadar. mifune burada bir haydutu canlandırıyordu. deli dolu, tamamen dengesiz bir karakter. kurosava'nın otorite karşıtı görüşlerinde aradığı ne varsa tam olarak karşısında duruyordu. mifune git gide ekranda büyürken bu, aynı zamanda sinema tarihinin en büyük, en ilham verici filmlerinden birine yaklaştığımızı haber veriyordu: shichinin no samurai.

    shichinin no samurai'de bir köyü haydutlara karşı korumak üzere bir araya gelen 7 samuraydan biriydi mifune, ama samuray bile değildi. disiplinsiz, otorite tanımaz, fakat gözü kara, cesur ve atikti. bu olağanüstü başyapıtın tam merkezindeki bir karakterdi. mifune, bu rolüyle birlikte bafta'ya aday gösterilmiş ve oldukça dikkat çekmişti. fakat samuray olarak yolculuğu bununla sınırlı değildi. yojimbo ve sanjuro'da yine bir samuray olarak izleyecektik. filmler, roller, anlatılar, öyküler ve hatta karakterler farklı olsa bile mifune bize kendine has yorumunu sunmayı başarıyordu. iki çeteyi birbirine düşüren kurnaz bir samuray da olsa, tecrübesiz bir genç grubuna liderlik eden bir samuray da olsa, sanki rashomon'daki o deli dolu haydutu ya da shichinin no samurai'deki samuray taklidi yapan hiperaktif ve dengesiz adamı izliyorduk. hep aynı başına buyrukluğu izliyorduk ama hepsi bize farklı bir tat veriyordu. mifune bunu başarabiliyordu.

    ancak bu madalyonun sadece bir yüzü. diğer yüzünde ise mifune bambaşka bir karakter. ağır başlı ve gözlemci rolünde. eğer bir samuray değilse; bir doktorsa, ressamsa, iş adamıysa, dedektifse mifune'nin diğer güçlü yanlarını görme şansımız olur. düşünceleri kestirilemeyen, açık vermeyen, yüz ifadesi okunamayan sessiz bir güç gibidir. sert duruşu ile gülümsemesi arasındaki geçiş şaşırtıcı derecede yumuşak ve belirsizdir. bu yüzden de bana göre mifune'yi izlemek başlı başına bir deneyimdir. bir külttür. canlandırdığı karakterden, oynadığı rolden bağımsız olarak sadece mifune izlemektir. bir film izleriz, bununla beraber mifune'yi de izlemiş oluruz. o deneyimi yaşatır bize.

    sinema tarihinin en iyi oyuncuları kimlerdir sorusuna net bir cevap veremem ama aralarında mutlaka mifune de vardır. toşiro mifune'nin olmadığı listeler geçersiz, hükümsüzdür. itibar edilmemesi gerekir.
  • method actor. akira kurosawa'nın favori oyuncusudur. 1951 venedik film festivalinde rashomon filmi ile mifune ve kurosawa batı tarafından keşfedilirler. kendisinin çok güçlü bir screen personası olup, plana girdiği an seyircinin gözlerini kendi üzerine çeker. boynunu kaşıma, omzunu kıpırdatma, saman çiğneme gibi imza hareketleri vardır. oynadığı tün filmlerin videolarının/dvdlerinin arka kapaklarında kendisinden "increadible", "magnificent", "incomperable" gibi sıfatlarla bahsedilir.
  • 1920 - 1997 yılları arasında yaşamış efsanevi japon aktör. başlıca önemli filmleri arasında rashomon (1950), the magnificent seven (1954), yojimbo (1961), sanjuro (1962), trt yıllarında ülkemizi de kasıp kavuran shogun tv dizisi (1980) , steven spielberg'in yönettiği 1941 (1979) sayılabilir.
  • yillar yili uktem, bi turlu gerceklestiremedim; hazir 5-6 gun bulmusken izleyebildigim kadar akira kurosawa filmi izleyeyim dedim. hachi-gatsu no kyoshikyoku'yu (aka. agustosta rapsodi) izlemistim. ordan hareketle beklentim de yuksek. (kotu bi sey tabi; normal bir filmle karsilassam direkt kotu diye yaftalanir beklenti yuksek olunca.) halihazirda elimde bulunanlari kronolojik sirayla izleyeyim dedim: rashomon, shichinin no samurai, kumonosu jo, tsubaki sanjuro... iste bu sanjuro'dan sonradir ki dayanamadim mifune'den konusmamaya.

    sozde kurosawa izleyecektim ben; baktim gozum hep bu adama takiliyor. iki kelimesini, jestini, tepkisini kacirmaktan korkar olmusum. rashomon ve shichinin no samurai'de her nasil lakayt bir adamsa bu (aha dedim, yesilcam'daki gibi ayni/yakin rolleri oynuyor bunlar da herhal), takibeden ikisinde yere o kadar saglam basan bir karakter. farkina varilmisitir: yukarida bahsi gecenlerin tamami siyah-beyaz film ("agustosta rapsodi" konuya dahil degil). "iiyyy! abi beni bayiyo ya s/b filmler," diyenler gelsin de bunlari gordukten sonra konussunlar. ozellikle renkli olmasi daha manidar kacacak olan 'shichinin no samurai' ve 'kumonosu jo'yu bile agizlari acik izlemezler ise, iste o dakika iyice kayip tayfa olarak kabul gormeleri gerek.

    kesfettigi soylenen kajiro yamamoto'nun kulak memelerinden opmek isterim. yapitlarini 3-5 kat daha olumsuzlestiren kurosawa'nin 'buyuk adam'ligina sirf mifune'yi oynatmis/bize sunmus olmasiyla dahi kalibimi basabilirim sozluk.

    n'oldu? kendi gibi oynadigindan oturu kurosawa artik kendisine rol vermemisse n'olmus? kurosawa hicbir sey kaybetmedi elbette; mifune de ayni sekilde. kaybeden biz olduk ey sozluk, unutma bunu. ("kazanan yine onlar oldu." (bkz: shichinin no samurai)) gene de hayiflanmak en rezil davranis olacak. 'buna sukur' gibi klise ve boktan bir lafla toparlamak istemezdim bu durumu ya, daha uygununu bulamadim simdi. idare edin. bir daha bir daha izlenmeli bu ikili; izletilmeli ve gosterilmeli bu is nasil yapiliyor.
  • adının roomaji [romanization of japanese] olarak doğru yazılışı: toshirô mifune olan, 1920 – 1997 yılları arasında yaşamış, japon sineması'nın en önde gelen aktörü.

    http://www.toshiromifune.org/

    takeshi kitano’nun 2003 yılı yapımı filmi zatôichi’de, tadanobu asano’nun canlandırdığı hattori genosuke karakteri, toshirô mifune’nin unutulmaz yôjinbô/sanjuro kuwabatake karakterinden izler taşır.

    nora inu (a.k.a. stray dog – 1949), rashômon (a.k.a. in the woods – 1950), shichinin no samurai (a.k.a. seven samurai - 1954), miyamoto musashi (a.k.a. samurai: 1 – 1954), zoku miyamoto musashi : ichijooji no kettoo (a.k.a. samurai: 2 duel at ichijooji temple – 1955), miyamoto musashi kanketsuhen : kettoo ganryuujima (a.k.a. samurai: 3 musashi miyamoto conclusion: ganryuu island duel - 1956), kakushi toride no san akunin (a.k.a. the three villains of the hidden fortress – 1958), yôjinbô (a.k.a. the bodyguard – 1961), chushingura : hana no maki yuki no maki (a.k.a. 47 ronin – 1962), tengoku to jigoku (a.k.a. heaven and hell – 1963) gibi birçok filmde rol almış ve hepsi birbirinden farklı, karizmatik, ölümsüz karakterler yaratmıştır.
  • en esaslı samuray temsilcisi...
  • kanımca shogun dizisinde oynadığı toranaga rolu aşmıştır, bitirmiştir, süperdir. bir an ekrandan çıkacak, benim evi yönetecek zannetim. işte o dizide ağır abi rolü keserken, anjin san'dan kendisine denizci dansı öğretmesi istediği ve dans ettiği sahne bana hep godfather'daki marlon brando'yu hatırlatmıştır. bir o kadar uzak, bir o kadar yakın.
  • seven samurai'da samurai özentisi fakat mangal yürekli bir japon köylüsünü canlandırırken paçoz gibi dövüşen bu adam, sanjuro'da kurt bir ronin rolünde kılıcıyla şiir yazmıştır.
  • akira kurosawa ile beraber calistigi filmlerde essizdir.
    rashomon da mutlaka izlenmelidir ve hatta shichinin no samurai da caktirmadan kurosawa basrolu tosiro'ya oynatmistir oylesine gozbebegidir ama yollar ayrilmistir da...
  • oynadığı ilk akira kurosava filmi yoidore tenshi'dir ve bu film aynı zamanda oynadığı üçüncü sinema filmidir. sanılanın aksine kendisini akira kurosava keşfetmemiş ve şu açıklamayı yapmıştır:

    "sinema dünyasıyla ilgili insanların büyük çoğunluğu mifune'yi benim keşfettiğimi ve eğittiğimi sanırlar, bu aslında doğru değil. ondaki cevheri keşfeden kajiro yamamoto'dur. o cevheri gerektiği gibi işleyenlerse ilk filminde san jan ve ikinci filminde kajiro yamamoto'dur. benim bütün yaptığım bu iki filmde ortaya koyduğu beceri ve yeteneklerini anlayarak yoidore tenshi filminin başrolünde yeteneğinin doruğa ulaşmasını sağlamaktı."

    benim görüşlerime gelirsek değil japonya, uzak doğudan çıkmış en yetenekli oyuncudur. avukatından haydutuna, samurayından doktoruna, polisinden mafya babasına, ressamından serserisine kadar birçok karaktere başarıyla hayat vermiştir.

    kendisine en fazla yakıştırdığım karakterse samuraydır. uzun saçları, kirli sakalları, ustalıkla kullandığı kılıcı, hızlı hareketleri ve sert üslubuyla bir samuray karakterine büründüğünde büyüleyici bir hal alır.

    ayrıca yıllar geçtikçe karizması artmıştır. 1948 ile 1950 yılları arasında hayat verdiği karakterler gereği temiz yüzlü, takım elbiseli ve buna benzer rollerle karşımıza çıkıp toy bir imaj çizerken, 1950'de rashomon'daki haydut karakteriyle (kendisini tüm dünyanın tanıdığı filmdir) kirli sakallı, paçoz giyinen, uzun saçlı ve dengesiz imajıyla tepe noktasına ulaşmıştır. sonrasında oynadığı filmlerin çoğunda bu imajını korumuş, yıllar geçtikçe yakışıklılığı ve olgunluğu artmıştır.

    ne yazık ki 1960'lı yıllardan sonra akira kurosava'nın filmlerinde oynamamıştır. eğer ki 1985 tarihli ran filminde oynasaydı o film çok daha fazla sükse yapar ve hak ettiği yerde olurdu. kendisi adına üzüldüğüm tek nokta budur.

    ne kadar karizmatik olduğu şuradan görülebilir.
hesabın var mı? giriş yap