• tek kelimeyle enfes bir kurosawa filmi. kurosawa'nın tam manasıyla yaratıcı özgürlüğünü yansıtabildiği ilk film olmasının yanında doğal olarak diğer başyapıtlarının yanında biraz sönük kalıyor. ancak yine de çamurlu mekanlara paralel sembolizm, alkolik doktor, veremli yakuza, incelikli mizah, naiflik, rüya sahnesi ve muhteşem finaliyle çok iyi bir filmden ziyade çok "güzel" bir film bu.
  • türkçeye sarhoş melek, ingilizceye drunken angel olarak çevrilen 1948 tarihli akira kurosava filmi.

    toşiro mifune'nin oynadığı ilk kurosawa filmidir. akira kurosava, toşiro mifune için şu sözleri sarf etmiştir:

    "bir aktörün oyun gücünün çok yüksek olması, bir yönetmeni nadiren sıkıntıya sokar. eğer zaman zaman mifune'ye karışıp istediği gibi oynamasını engellemeseydim, rakibi doktoru oynayan takaşi şimura'nın oyunu olduğu gibi bozulacaktı. böyle olunca da filmin bütün yapısı istemediğim bir şekle girecekti. öte yandan, yepyeni bir aktörün yeni filizlenmeye başlayan coşkularını sindirmeye kalkmak da ona zarar verecek bir davranış olacaktı. mifune'nin cazibesi, güçlü niteliklerini farkına varmadan, doğallıkla ortaya dökmesinden kaynaklanıyordu. mifune'yi bu konuda engelleyebilmenin tek yolu, onu oynatmamaktı. gerçek bir ikilem içerisinde kalmıştım. mifune'nin bu anlatılmaz cazibesi bana aynı zamanda hem keyif hem de acı veriyordu.

    sarhoş doktor rolünde şimura da 90 puan değerinde harika bir oyun sergilemişti ama mifune'nin 120 puanlık oyunu yanında sönük kalmıştı. onun adına çok üzüldüğümü hatırlıyorum."
  • filmde yakuza’nın (toshiro mifune) verem mikrobunu kapıp ölüme yelken açmaya başlamasını müteakip, sevgilisini hasta yatağında bırakıp onun yerine şehrin sorumluluğuna atanan mahkûm eskisi bir gangstere kapaklanan genç bir kadın yer alır. yakuza ile yüz yüze geldiğinde ona sırtını çevirir. esaslı bir femme fatale.
  • japon filmlerinden zerre haz etmeyen bünyeye lokum gibi gelmiştir. ikili diyaloglar mükemmeldi ve bunun büyük payı akira kurosawa’da tabii ki. ayrıca genç toshiro mifune ne la öyle? herif kaymak gibi anasını satıyım erkek halimle etkilendim. james dean japonya’da doğmuş olsaydı nasıl olurdu sorusunun cevabını iliklerime kadar aldım hamdolsun.. güzel filmdi..
  • bu filmin ilk dakikası, gelmiş geçmiş en güzel olaylardan biridir. akira kurosava’ya sesli teşekkür edersiniz bu ana tanık olduğunuz için.
    gerçekten abartmıyorum.

    “kurosawa himself said about the music on this film, that he wanted to use dreigroschenoper (this song is originaly used on georg wilhelm pabstthe threepenny opera”), but they couldn’t get the rights to use it, “so we used cheap guitar music as a substitute”.”
  • ağır metaforlar kasmadan, anlatmak istediğini doğrudan anlatan ve bunu etkileyici bir yolla yapan akira kurosawa filmi.
  • kurosawa’nın yakuza filmi.

    yakuza matsunaga’nın (toşiro mifune) gördüğü kâbus fiziki gerçekliğin onu rüyalarda bile nasıl izlediğinin iyi bir örneğidir: yakuza düşünde kendi kendini kovaladığını görür. matsunaga’nın kendi kimliğinden kurtulma arzusunun parlak bir sinemasal ifadesi olan düş sekansı yönetmenin kara film tarzına hâkimiyetinin bir başka göstergesidir.

    karl abraham ve onun kuramını (doppelganger izleği) en sonunda kabul eden freud, doppelganger izleğinin, yani kişinin kendisiyle karşılaşmasının edebiyat yapıtlarında ölümün kara habercisi olduğunu belirtir. kâbus boyunca kendi kendisini kovalayan insan imajı bütün amerikan kara film tarihinde dahi eşsiz bir yaratıcılık örneğidir. kurosawa'nın ilk filmleri tıpkı bergman'ın, fellini'nin, bunuel'in ilk işleri gibi kusursuz mizansenler içerir.

    kurosawa'nın kara film serüveni için ayrıca (bkz: #61669380)
  • yakuza, bataklık ve hastalığı metafor olarak biraradalığını çok iyi yansıtmış en sevdiğim canım yönetmenimin filmidir.

    ---spoiler---

    gangsterle buluştuğunda sevgilisinin kendisine sırtını bir anda dönmesi tam bir femme fataledir. gansterin kullanıp attığı eski sevgilisi gangster hapisten çıktığı ilk an ona olan nefretinden bahseder ama aradan geçen kısa sürede "gidip bir göreyim değişmiştir belki" hasebinde deyişiyle doktorun da bahsettiği köle ruhunu ortaya çıkarır.

    mifunenin hayat verdiği matsunaganın rüyasında ölüsünün tabuttan çıkıp kendisini kovalaması adeta kendini gerçekleştiren kehanet durumudur. doktorun sürekli bataklığa bakıp iğrençliğini ifade edişi aslında insana karşı içindeki tiksinçliği ifade edişidir. cinayetin işlendiği son sahnede mifunenin kapıdan sallanarak çıkışı, o esnada kameranın uzaklaşıp tekrar yakınlaşması muazzam.

    ---spoiler---

    kurosawanın mifune ile yaptığı 16 filmin ilkidir. kendisi en sevdiğim yönetmendir. tatsuya nakadai gibi bir yıldızla çalışması da çok güzeldir ama mifuneyi adeta buruşturup bir kenara atmasının nedenini hala anlayamadım.
hesabın var mı? giriş yap