• ırkçılık açısından ayrıntıda hoş bir ironi içerir. bu ayrıntı dahi, muhtemelen tasarlanmış olmasa da, faşizme ve ırkçılığa karşı net bir mesajdır.

    --- spoiler ---
    beyaz combo'nun, siyah milky'e;

    -kendini jamaikalı mı yoksa ingiliz mi hissediyorsun?

    diye sorarak diğerlerinin önünde sözüm ona ülkesine bağlılığını test ettiği bir sahne vardır. işte o sahnede planda yer alan oyunculardan gerçek hayatta jamaika asıllı olan tek kişi stephen graham'dır. yani combo.
    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    yağmurlu bir cumartesi trafiğinde, yetişemeyeceğim diye üzülerek yola çıkıp, maltepe'den taksim'e 1 saat 15 dakikada ulaşarak gördüğüm bir film oldu this is england. iyi ki de vazgeçmeyip, ucu ucuna yetişebilmişim.

    öncelikle filmde ilk dikkatimi çeken şey, başroldeki ödüllü çocuk oyuncu thomas turgoose'un, blowup'daki fotoğrafçı eleman david hemmings'e olan inanılmaz benzerliğiydi. surat, saçlar, gözler, bakışlar, inanılmaz bir benzerlik.

    hikayeye bakarsak: 80'lerin ilk yarısı. falkland savaşı sürüyor. bir yandan da ingiltere göç almaya devam ediyor. ülkede 3.5 milyon işsiz ingiliz genci var. 60'larda sol bir akım olarak başlayan skinhead grupları ise yolundan sapmış durumda. faşistler onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmak için fırsat kolluyor.

    böyle bir ortamda, 12-14 yaşlarındaki shaun'ın yolu skinhead'lerle çakışıyor. shaun aslında yönetmen shane meadows'un ta kendisi (shaun --> shane). hikaye de onun yaşadığı deneyimlerden oluşturulmuş. neyse, babasını falkland savaşında kaybeden shaun, cesaretiyle bir anda kendini faşist ideallere maşa olan skinhead bir grubun içinde buluyor. ama bu ideallerin anlamsızlığına çocuk aklıyla bile olsa kısa sürede vakıf oluyor.

    son sahne çok güzel. bir de sinemada izlediğim her güzel film gibi çok kısa geldi. 100 dakika bir saat gibi geçti.

    --- spoiler ---

    edit: spoiler
  • aslinda kokeni jamaika'ya uzanan bir alt kultur'un nasil bir camasir suyu imalathanesi haline geldiginin 100 dakikalik hikayesi. ben sherman, fred perry, dr. martens de filmde oyunculardan bol bol rol caliyor. paki bakkalda dexys midnight runners calmasina ne demeli? her haliyle harika bir donem filmi. bizdeki iki vita kutusu, uc elvan gazozu sisesi, iki kuple anadol goruntusu ile donem filmi cekmeye calisanlara ilac niyetine izletile.
  • savaşla, skinheadlerle, ırkçılıkla, babasız büyümekle ilgili yapılabilecek o kadar sinematografik numara varken, bizi gerim gerim gerecek fevkalade kanırtıcı sahneler çekilebilecekken, küçük çocuğun üzerinden nice sömürüler yapılabilecekken hiçbirini yapmayan son zamanların en ''dürüst'' filmidir. bu kadar brutal bir hikaye bu kadar incelikle nasıl anlatılır dedirten, hollywood'a alışık bünyeyi sarsan, hayatın ta kendisi gibi, büyük konuşmayan, çok aklı başında üstelik de matrak bir filmdir.
    35 mm'lik bir film şeridi değil de insan olsa en yakın arkadaşım olsun isterim, o derece delikanlıdır.
    (bkz: shane meadows)
    (bkz: dead man's shoes)
  • shaun'un annesini harun kolçağın oynadığı film.

    http://i.imgur.com/vbne1.jpg
  • kendi halinde ufak bir başyapıt olan film.

    evet, burası ingiltere.1983.thatcher iktidarda.iki yıl önce abd'de başkan olan reagan'ın ikiz kardeşi.dışa açık saldırgan bir siyaset.neoliberal ekonomi politikaları.sosyalizmin dünya sahnesinden silinmesine çok az var."new world order" kapıda beklemekte.sermayenin yükselişi emeğin çöküşü.teknolojinin hakimiyeti.küresel rekabet.üç buçuk milyon işsiz.eğitimsizlik (hey meggy "off" kelimesi nasıl yazılır? bir "f" ile mi iki "f" ile mi?").savaşta(?) ölen askerler.insanlarda öfke, hınç, çaresizlik ve kökenlere dönüş.hristiyanlık."fildişi kule"ye ulaşamama.gündelik hayata yönelme.masumiyetin kaybı.ırkçılık ( -some people say we are "racist", -we're not "racist",we are "realist", -some people call us "nazi", we're not "nazi"s, and what we are? we are nationalist!").hayır, köküne kadar ırkçılık.kan.kan.kan.çünkü ırkçılık kanla yaşar.
  • ırkçılığın da aslında bir çeşit duygusal zayıflık olduğu mesajını veren süper ingiliz filmi. bloody sunday 'i sevenler bunu daha da sevecektir.bir de uk subs'ın warhead isimli şarkısı çalıyor filmin ortalık yerinde çok güzel gerçekten. bir de sürekli fök huyü fök huyü diye bağırdıkları için aşırı aksan yüklenmesi oluyorsunuz ama alışılıyor bir süre sonra. c'mon mau fraannd it kant bi daaaad baaaad.

    --- spoiler ---
    combo'nun milky'e yaptıklarından sonra shaun'la pek benzer görülmesi, arabada shaun'un aklına girerken kendi küçüklüğünü gördüğünü söylemesi, ateşli ırkçı konuşmalar yaparken, lol'un kendisini reddetmesiyle kafasını sağa sola vurabilecek kadar mantıksızlık boyutunda duygusal olması, ırkçılığa açık bünyelerin karakterleri hakkında slayt gösteri sunuyor. bunun yanında film anlamsız bir barış çağrısı yapmaktan uzak ve ayakları yere basıyor. yine bir ayrıntı da combo'nun skinhead grubuna konuşma yapmaya gelen politikacı kişisinin arabasına herkesin hayran olmasıdır.
    --- spoiler ---
  • muhteşem bir dönem filmi. çocuk oyuncu thomas turgoose ve combo rolündeki stephen graham'ın oyunculukları inanılmaz. bu arada film bu yetenekli çocuğun geçen sene ölen annesi sharon turgoose'a ithaf edilmiş. o yaşta bir çocuğun annesini yitirdikten hemen sonra böyle bir başarı ortaya koyması gerçekten çok etkileyici, annesinin bunu görememiş olması da bir o kadar acı.
  • filmin sonuna kadar bu filmin bir yerlerinde morrissey olmali diyerek izledik ve umutlarimiz bosa gitmedi, morrissey filmin sonundaydi, please please please let me get what i want ile. keske bir de onun sesinden dinleseydik....
  • sinemaya girmeden önce kasklarındaki "skinhead 88" yazıları gözüme carpan dazlakların arkamda ve yanımda oturması sonucu ayrı bir anlam kazanmıstır bu film benim icin. ozellikle "fuck off paki" sahnesinde sinema salonunun bu dazlakların kahkahalarıyla inlemesi gercekten sinir bozucu olmaktan cok daha oteydi. filmin sonu sanıyorum bu olayın manipulasyonun da etkisiyle fena halde sentimental geldi, bogazıma bir dugum attı. basında da "400 coups" a bir gonderme yapılmıstı ancak filmin sonu 400 coups un muthis sonundan son derece guzel bir sekilde nasiplenmisti. icimizi eritti. nasıl olduysa butun o ofkenin kendisine birkac beden buyuk gelisi thomas turgoose'un yuzune resmen naksolmus. filmin ingiltere baglamından cok daha oteye tastıgına, herkes icin mutlaka bir seyler ifade edecegine eminim diyebilirim.
hesabın var mı? giriş yap