• a ghost story'yi üç kez izlemiş ve a24 sempatizanı biri olarak oldukça pozitif bir önyargıyla gitmeme rağmen çok sevemediğim david lowery filmi.

    orta çağ romansları shakespeare modern kurgunun temel taşlarını oluşturana ve onlara yeni bir biçime sokana dek zayıf plotlu savruk hikayelerdi. sir gawain and the green knight efsanesi de metin düzeyinde ele alındığında günümüz hikaye tüketicilerini elinde tutmakta zorlanacak bir eser. hele bunu 2 saat 10 dakikalık bir uzun metraja çevirmeye kalktığınızda işler iyice zorlaşıyor.

    filmin en büyük kusuru herhangi bir odağının olmaması ve parçaların birbiriyle homojen bir biçimde birleşememesi. her sekans başlı başına bireysel bir kısa film gibi çekilmiş. david lowery a ghost story'de yaptığı şeyi burada da yapmaya çalışıp arthouse'un altını fazla açınca ortaya hiçbir şey anlaşılmayan karman çorman bir kurgu çıkmış.

    ben metni okumuş olmama rağmen lordun evindeki gözü bantlı yaşlı kadının sahnelerdeki görsel stili güçlendirmek dışında filmdeki işlevi neydi, devler neyin referansıydı, green knight ve lord aynı kişiler miydi, lord ilk göründüğü sahnede neden ayı suretindeydi, gawain'i pusuya düşürerek mallarını çalan çocuk neden filmin sonunda bilincini kaybetmiş gibi yol kenarında dolaşıyordu, gawain'in tek bir diyalog bile yazılmamış annesinin derdi neydi, lordun hanımıyla gawain'in sevgilisini neden aynı oyuncu oynuyordu, hiçbirini anlamadım. metinden ve arthur mitinden habersiz biri muhtemelen benim anladıklarımın çeyreğini bile anlamamıştır. film bu tavrıyla oldukça snob bir yol seçmiş, izleyiciye hikayeyi anlaması için en ufak yardımı dokunmuyor.

    yönetmenin bazı açı tercihleri ve kamera hareketlerini anlamak güç oldu. gawain kesik kafayı aramak için göle daldığında neden kırmızı filtreye geçildi, ormanda kameranın tam tur döndüğü ve gawain'in çürümüş bedeninin göründüğü sahne neyin nesiydi, gawain tilkiyle düzlükte uzaklaşırken kamera neden tepetaklak döndü, hepsi belirsiz. "şekil olsun diye" gibi basit bir neden olabileceğine inanmak istemiyorum ama galiba öyleydi.

    günümüz sanatında muğlaklık ve adını koymama el üstünde tutuluyor. örnekle açıklamak gerekirse, on sezonluk zombi dizisi çekip diyaloglarda bir kez bile zombi kelimesini kullanmamak cool kabul ediliyor. reenkarnasyon üzerine koca film çekip (i origins) reenkarne kelimesini ant içmişçesine kullanmamak ya da iki vampirin hikayesini (only lovers left alive) vampir demeden anlatmak gibi. david lowery de bu trendden nasibini almış olacak ki filmde kralın arthur, kılıcının excalibur, karısının guinevere, kız kardeşinin morgan la fey, kalesinin camelot olduğu bu denli barizken bu isimlerden hiçbirini kasten filme dahil etmemiş. bunu alternatif bir arthurian evren yaratmak için mi yoksa sadece daha sanatsal duracağı için mi yaptığını kestiremedim. ama üst paragrafta da yazdığım gibi, arthur mitlerine aşina olmayan birinin bu filmden herhangi bir şey anlaması gerçekten imkansıza yakın.

    sir gawain and the green knight hikayesini bu denli meşhur kılan şey twistleridir. ilk twist, çoğu versiyonda betimlendiği üzere camelot'a yeşil bir zırh içinde giren "insan görünümlü" bir şövalyenin gawain kafasını uçurduktan sonra kesik kafasını yerden alıp "seneye görüşürüz" demesi ve tüm camelot'u göt etmesidir. gawain green knight'ı insan sandığı için kafasını keserek onu öldüreceğini sanır, bu yüzden öne atılıp o artistliği yapar. yani green knight'ın ilk sahnede alelade bir insan sanılması hikayenin gidişatı için olmazsa olmaz bir nedensellik unsurudur. ikinci twist ise green knight'ın lordun ta kendisinin çıktığı malum yeşil kilise sahnesi ve son sözleridir. film green knight'ı ilk andan itibaren insan üstü metafizik bir varlık olarak göstererek ilk twisti elinin tersiyle itmiş, ikincisini ise yoruma açık olmak uğruna kötürüm bırakmış. bu nedenle orijinal metindeki kreşendoların hiçbiri filme geçmemiş. lord ile gawain'in değiş-tokuş oyunu da aynı şekilde sanki anlaşılmamak için uğraş verilerek karmaşık bir hale getirilmiş.

    ormanda gawain'i ölüme terk eden hırsız çetesi, kesik başını arayan kız ve neyi temsil ettikleri bilinmeyen devlerin hiçbiri orijinal metinde yoktur. gawain'in yeşil kiliseyi ararken yaşadıklarına "türlü zorluklar" olarak kısaca değinilir. zaten metnin yarısından fazlası lordun evinde geçer. filmde ise gawain'in lordun evine gidene dek yaşadığı birbirinden kopuk olaylar hikayeyi antika bir picaresque formatına sokmuş ve sürükleyiciliği baltalamış. her tesadüfi karşılaşmadan önce ekrana chapter isimlerinin yansıması filmin bu formatı benimsediğini ve kasten ön planda tuttuğunu gösteriyor. ama film en başta da belirttiğim gibi en büyük golü buradan yemiş. tüm bu olaylar silsilesi aralarında hiçbir neden-sonuç ilişkisi bulunmadığı için filmi odaksız kılmış, karakter gelişiminin de önünü kesmiş.

    filmi bu kadar gömmüş olmam, nickimden de anlaşılacağı üzere hikaye üzerindeki hassasiyetim ve beklentimin daha büyük olmasından kaynaklanıyor. yoksa film kötü değil. her şeyden önce en büyük artısı renk paleti, mekan tasvirleri, dekorlar, kostümler, kısacası sanat yönetmenliği olmuş. her bir karesi tablo niyetine duvara asılabilir. ama iyi görüntü bir filmi iyi yapmaya ne denli yetiyor, ya da her video art bir film midir, orası tartışılır.

    özetle, ingiliz folkuna ilgisi olanları sırf atmosferiyle bile mest edebilecek ancak çarpıcı bir hikaye ya da kurgu beklentisiyle başına oturanları üzecek bir film.
  • iki yıllık pandemi arasından sonra sinema aktivitesine oldukça tatmin edici bir açılış yapmamı sağlamış film. ilaç gibi geldi.

    --- spoiler ---

    karanlık, ağır, güçlü bir atmosferi var filmin, başlarda bazı şeyler gülümsetse de belirli bir noktadan sonra gerilmeye başlıyorsunuz. bunu destekleyen, hatta yaratan havayı çok iyi vermişler. sinemada izlemenin bir avantajı, kapkaranlık salonda, koca perde önünüzdeyken bazı şeyleri iliklerinize kadar hissedebilmeniz. ya da ben arthurian legend başta olmak üzere orta çağ hikayelerini ve bu tür atmosferleri çok sevdiğim için kaptırdım, bilemiyorum.

    ama klasik bir orta çağ kahramanlık destanı beklemeyin. bu hikayede kahraman yok. vasatlık ve güçten düşüş var. arthur efsanesinin en yüce karakteri kral arthur filmde olmasına rağmen adı bile söylenmiyor. keza guinevere ve morgaine le fay (morgan, morgana) için de aynısı geçerli. öyküleri dillere destan olan arthur zayıf ve bitkin, gücünü kaybetmiş bir karakter. game of thrones'da lysa arryn'i canlandıran kate dickie'nin canlandırdığı guinevere'in (efsanenin bazı versiyonlarına göre) lancelot'un kalbini çalan, iki adamı birbirine düşüren güzelliğinden eser yok, bitkin, çökmüş bir kadın var karşımızda.

    gawain desen, her geceyi tavernalarda geçiren, şövalye olamamış, anlatacak bir öyküsü bulunmayan, bencil, kendini düşünen, herşeyde kendine bir çıkar arayan bir karakter. kahramanlığa çok uzak ama içten içe bundan da rahatsız; aynı zamanda iktidarsız. bu da bazı şeylere dair önemli bir gösterge. tüm bunlar ışığında, asıl eserin adı "sir gawain and the green knight" iken filmin adının sadece "green knight" olması öylesine bir seçim değil diyebiliriz. adamın adı başlıkta yok, yani asıl önemli olan o değil. asıl önemli olanın ne olduğuna sonra geleceğiz.

    gawain durumundan rahatsız ve yuvarlak masa etrafında christmas kutlamaları sırasında içeri giren green knight içeridekilere meydan okuduğunda boş kibri (kibir zaten aşağılık kompleksinden doğar ve 7 ölümcül günahtan biridir aynı zamanda) ve kendini kanıtlama ve böylece kendisi için bir çıkar elde etme dürtüsü ile, düşünmeden meydan okumayı kabul ediyor ve green knight'ın kafasını uçuruyor. bunu arthur'un kılıcıyla yapıyor, bu da önemli, sırf arthur'un farklı anneden kardeşi olan morgain le fay'in oğlu olduğu için bulunduğu yerde olduğuna dair bir hatırlatma. bunun işaret ettiği şey, güçten düşmüş arthur'un, vasat yeğeni'ne gücü devretmesi, yani yıkım ve gerileme. bir şeylerin bozulmaya doğru gitmesi.

    bu noktada şuna dikkat çekmek gerek; gawain'in tek seçeneği green knight'ın kafasını uçurmak değil; bunu da kibirden yapıyor. green knight ona bana ne yaparsan ben de sana bir yıl sonra aynısı yapacağım diyor; bu kolunu koparmak da olabilir, kafasını uçurmak da, yüzüne bir çizik atmak da. kibri durumun ciddiyetinin ve yapacağı şeyin kendi başına geleceğini idrak etmesinin önüne geçiyor ve kendini kanıtlamak için green knight'ın kafasını uçuruyor ve bir halk kahramanı haline geliveriyor. üstelik rakibi kendisiyle mücadele bile etmemişken, yani gücü gerçek değilken ve içi boşken. ama green knight ölümlü değil; green knight doğayı, yaşamı, ölümü, ölümden, çürümeden tekrar tekrar doğan yaşamı, sonsuz döngüyü temsil ediyor. kafasını yerden alıp hiç de yenilmiş gibi olmayan bilge bir tavırla, vakur bir ağaç gibi (ki zaten bir nevi ağaç) uzaklaşıyor. sonrasında da bir yıl geçip hesaplaşma günü yaklaşana kadar durumun ciddiyetinin farkına varmıyor gawain.

    en sonunda çıkması gereken yolculuğa çıkıyor ve yanına aldığı en önemli şey annesinin kendisine verdiği büyülü kuşak. onu taktığı sürece sağ salim dönecek. burada yine kendi kendini korumayı bilmediğini, savaşmayı, dövüşmeyi bilmediğini, gücünü (iktidarını) bir kadından aldığını, bu hileyle kendini çok akıllı sanarak oyunun kuralını bozduğunu, dürüst davranmadığını, karşısındaki gücü kandırmaya çalıştığını, o gücün idrakının ötesinde bir güç olduğunu fark etmediğini görüyoruz. nitekim kendini korumayı bilmediği için iki üç çocuk tarafından alt ediliyor ve o kuşak ve green knight'a geri götürmesi gereken balta dahil her şeyi alınıyor. yolculuğu bu noktadan sonra iyice karanlık bir hal alıyor.

    geçtiği aşamaların tümü birer sınav ve spiritüel bir yolculuk (ve bunda oğlunun şovalye olmaya değer olduğunu kanıtlamak ve oğlunun kendini bulmasına yardım etmek isteyen annesi morgaine le fay'in parmağı var), ama gawain burada spiritüel yolculuğa değil fiziksel güce odaklanmış durumda, ama kendisinde ne fiziksel ne zihinsel güç görmüyoruz. ne yapacağını bilmeyen ama bencilliğinden de ödün vermeyen bir adam var karşımızda.

    ormandaki kulübede karşılaştığı ruh kendisinden gölün dibinden kafasını çıkarmasını istediğinde bile bir karşılık arıyor. sonunda gölün dibinden kadının kafasını çıkarıp yataktaki iskeletinin üstüne yerleştirdiğinin sabahı balta ona geri geliyor. bu, kadına yardım ettiği için bir ödül de olabilir, karşılığında bir şey istediği için bir ceza da. zira balta da ölümü temsil ediyor ve ölüm onun için bir ödül de olabilir, bir ceza da.

    sığındığı mağaranın önünde bir tilki ortaya çıkıyor. bana göre tilki burada spirit guide gibi bir şey ve doğanın bir elçisi aynı zamanda. kendi alter egosu da olabilir, kendisinin daha iyi versiyonu, kahraman olması yerine iyi biri olmasını söyleyen essel gibi (greatness peşinde olduğunu söylediğinde "why is goodness not enough?" diyen). ilk gördüğünde taş atarak uzaklaştırmaya çalışıyor, daha sonra içeri alıyor ve tilki green chapel yolunda ona rehberlik ediyor. yani kendisiyle ve doğayla bir parça barışma, ama hep bir tereddüt var. tilki sonunda onu green chapel'a gitmekten vazgeçirmeye çalışacağı için tilkinin amacının onu oraya götürmek olduğunu söyleyemeyiz. tilki ona spiritüel yolculuğunda eşlik etmeye çalışıyor ama vazgeçmeye ikna edemiyor.

    zehirli mantarlar yiyip trip olup olmadığından emin olamadığımız (çünkü fantastik dünya) devlerle karşılaştığı, seslendiği devin dönüp baktığı sahne çok iyiydi. gördüğü şeye hiç şaşırmamış halde "where are you heading?" dediğinde güldüm. bir an devlerin gerçek olduğunu varsayarsak gawain'in onların kendisini taşımasını istemesini kendi yolculuğundan kaçması ve çaba harcamak istememesi olarak yorumlayabiliriz (hep bi hilecilik hep bi kolaycılık). halüsinasyonsa, burada yine önemli olan tilkinin bir şekilde o devle iletişim kurup karşılıklı uluduğu kısım. tilki önemli. üzerinde daha çok düşünüp filmi tekrar izlemek lazım. burada tilkinin gawain ile bilinçaltı ya da ruhsal düzeyde iletişimde olduğunu söyleyebilirim belki. yani gawain'in bilinçaltını temsil ediyorsa devler, tilki onlarla iletişim kuruyor. ve uluma vahşi, ilkel, hayvansal iletişim kurma biçimi. yine temellerle, doğayla bağlantı kurması gerektiğiyle ilgili bir işaret olarak alınabilir.

    tüm bunların ardından lord'un şatosuna gidince işler karışıyor. essel ile lady'i aynı kişinin oynamasının bir anlamı olmalı. essel basit, çok da göz alıcı olmayan ama "iyi olanı" temsil eden bir "seks işçisi" iken lady karmaşık, göz alıcı, iyi giyinen, yazarlık, resim gibi çeşitli yetenekleri olan, daha "üstün" görünen biri. muhtelemen vasat gawain'imizin sahip olduğunun daha iyisine olan isteği vurgulanıyor burada. bu bölüm için söyleyebileceklerim tamamen tahmin, çünkü çeşitli şekillerde yorumlanabilir. lady gawain'in portresini yapıyor, ama oldukça karanlık ve bağ aşağı. tarottaki asılmış adam kartını anımsattı bana (duraksama, bekleme, vazgeçme, gerçeği görememe, yapılması gereken fedakarlık, bağımlılık, tutunma), ama aynı resmin düz de asılabileceğini, yani iki alternatif olduğunu göz önünde bulundurmak gerek; yine de yapılırken ters yapıldı resim. adam baştan "doomed" yani. çok yanlış bir amaçla yola çıkmış.

    kuşak tekrar ortaya çıkıyor ve gözleri bağlanmış bir kadın var her sahnede, hiç konuşmayan. filmin dayandığı "sir gawain and the green knight"a göre bu kadın morgaine le fay. zaten tüm bunları başlatanın o olduğunu, güçlü bir büyücü olduğunu ve bunun bir oyun olduğunu düşündüğümüzde bu garip değil. kaybolan kuşağı da onun geri getirdiğini varsayabiliriz. büyücü sonuçta. şimdi, gawain'in sadece o kuşağı taktığında cinsel gücünü kazanmasını neye bağlayacağız? burada direkt oedypus kompleksi geliyor aklıma, çünkü hem kuşağı hazırlayan annesi, hem de lady ile cinsel ilişkisi sırasında (sevişme diyemeyeceğim, sevişme değil bu) odada hazır bulunan gözleri bağlı kadın da annesi. gücü annesinden alıyor yani; baba zaten ortada yok. kendisi bir "bastard". feminist okuma yapmaya çok açık bir metin/film (her ne kadar metin yazıldığında feminist eleştiri ya da feminizm gibi bir şey olmasa da morgaine le fey'in arthur efsanesindeki yeri feminist eleştiriye çok açık bir malzemedir). efsanenin arka planını düşündüğümüzde burada morgaine le fey'in iyi niyetli olmadığını söyleyebiliriz. oğlu aracılığı ile kendi gücünü kanıtlayıp arthur'dan sonra oğlunu onun yerine geçirmeye çalışıyor.

    orijinal metinden green knight'ın şatodaki lord ile aynı kişi olduğunu öğreniyoruz ama filmde öyle bir şey yok. lord sürekli gawain'in green chapel'a gitmesini geciktirmeye çalışıyor. her şey bir oyun olduğu için bu da oyunun parçası olabilir. gawain'in irade gücünü ölçme amaçlı belki de. en iyi avını gawain'e vereceği ve bunun karşılığında gawain'in de ona orada edindiği bir şeyi vereceği anlaşmasını yapıyorlar. gawain burada benim alacağım, sana ait olmayan ne olabilir sorusunu soruyor. cevap, lady'nin verdiği kuşak. gawain tabii ki iktidarını ona geri veren ve canını koruyacak olan şeyden vazgeçmek istemiyor, anlaşma bozuluyor. böyle olunca lord da avladığı en iyi şey olan tilkiyi serbest bırakıyor. kuşaktan vazgeçmemesi ve onun spirit guide'ını ya da alter egosunu temsil eden tilkinin ona verilmemesi, gawain'in bir parçasının, onu doğru yola götürecek parçasının eksik kalması anlamına gelebilir. sahte gücün sahiciliğe, kişinin özüne tercih edilmesi.

    ama aynı zamanda tilki aklı, kurnazlığı, hesaplı hareketleri simgelediğinden, bambaşka bir yorumlama da yapılabilir, o zaman yazdığım şeylerin çoğu çöker. food for thought.

    tilki serbest kalmış da olsa ona son bir uyarı yapıyor ve gawain tilkiyi dinlemiyor, hatta zaten senden yardım istememiştim ki diyor. yani koca yolculukta tekrar başa döndü gawain'imiz hiçbir şey öğrenmeden.

    ne zaman bir şey öğreniyor, tabii ki green knight ile karşılaşıp sonu geldiğinde. green knight gayet sakin, bilge, herhangi bir düşmanlık göstergesi yok. morgaine le fay'in kötü amaçla yaptığı büyü ona etki etmemiş. çünkü o bütün o büyülerin, insanların küçük hesaplarının üstünde. çünkü o doğa, yaşam, ölüm ve yeniden doğum.

    gawain kuşağını çıkarmamasına rağmen green knight baltayı her savuruşunda onu durduruyor, bir türlü hazır olamıyor. yani o kuşağa da güveni tam değil, çünkü sırtını yanlış bir şeye dayamış. o sırada green knight ona bir vision gösteriyor. "o kuşağı belinde taşıdığı sürece her şey kötüye, yalnızca kötüye doğru gidecek, belki kral olacaksın ama içten içe çürüyeceksin, sevdiklerini kaybedeceksin, halkın sana karşı ayaklanacak, her şeyin çürüdüğünü, makamının hiçbir şey ifade etmediğini göreceksin ve sonunda o hep kaçtığın ölüm seni alsın isteyeceksin" der gibi bir görü.

    ancak bunu gördükten sonra herkes için kaçınılmaz olanla, ölümüyle barışıyor. hep çok istediği "honor"ı kazanmış oluyor. o noktada green knight "off with your head" diyor ve gawain serbest kalıyor. sadece başına gelecek olandan değil, taşıdığı kibirden, egosundan, bencilliğinden özgürleşiyor. yüklerini atıyor.

    adının filmde olmamasının nedeninin asıl önemli olanın gawain olmaması olduğunu söylemiştim. gawain "sir" bile değil ki adı "sir gawain" olarak green knight'ın yanında geçsin. esas olan green knight, yani kalıcı olan yaşam-ölüm döngüsü ve ikisinin birbirinden doğması. gawain bu sonsuz döngünün içinde zamanın içinde 1 saniyeliğine görünüp kaybolan küçük biri. hepimiz gibi. ama doğa sonsuz. yere konan baltanın etrafında yosunların, otların bitmesi, ölümden yaşam doğması işte.

    lady karakteri de yeşilin hem yaşamın, hem ölümün, hem çürümenin, bozulmanın rengi olduğunu söylüyor, ve sonuç cümlesi olmaya çok uygun şu cümleyi ekliyor:

    "red is the color of lust, but green is what red leaves behind".

    --- spoiler ---

    bir kere izledikten sonra beyin fırtınasıyla aktarabildiğim yorumlar bunlar. çok farklı yorumlamalara da açık. tekrar izlenmesi gereken bir film.

    tüm karanlığına ve gerilimine rağmen, bölümleri ayıran yazılarda bir monty python and the holy grail havası aldım, sonra kendi kendime yok canım, daha neler dedim, baktım ny times'da da benzer bir şey söylenmiş. hatta ny times monty python-seventh seal birleşimi gibi bir şey demiş film için.

    filmde özellikle başta garipsediğim tek şey dev patel'in aksanıydı. ingiliz aksanı çalışmıştır diye beklemiştim ama maalesef, çok vurgulu olmayan bir hint aksanıyla middle english'e ait "thee" "thy" gibi sözcüklerin bulunduğu bir ingilizce konuşması biraz garip geldi açıkçası. en büyük eleştirim bu olabilir.

    müzik kullanımı çok iyiydi. müzik deyince müzik kullanımıyla birlikte bir darren aronofsky havası aldığımı da eklemeliyim. özellikle noah ve the fountain'daki gibi bir hava.

    genel olarak izlemeye değer bir filmdi, çok da zevk aldım; bana şu sözlükte yazdığım belki de en uzun yazıyı yazdırdı; o kadar zaman sonra gerçekten iyi geldi. 8/10'u rahatlıkla veririm.

    edit: karanlık konusunda çok şikayet var. kanyon cinemaximum'da izledim, öyle bir sorun yoktu. niyetim hiç reklam yapmak değil ama sanırım sinemadan sinemaya değişiyor.
  • kısaca

    --- spoiler ---

    kalabalıkta yapılan giderin tenhada affı olmaz.

    --- spoiler ---
  • esas itibariyle maskülenliğin sorgulanması ve bir varoluş arayışı içindeki şövalyenin serüveninin anlatıldığı görsel şölen desek yanılmayız sanırım.

    filmin başında gawain'i darmadağınık bir hâlde genelevde görüyoruz. ilk dikkatimizi çeken şey sorumsuz bir görüntü içinde olduğu zira henüz filmin başında çizmelerini kaybettiğini görüyoruz. henüz şövalye olamamış, yiğitliğini gösterecek bir şey yapamamış. dolayısıyla kendine dair anlatacak hiçbir şeyi yok. burası önemli bir nokta zira kralın ziyafetinde bu husus önem kazanıyor. yuvarlak masa şövalyeleri'nin de içlerinde bulunduğu yemek sahnesinde gawain aniden kralın yanında kendine yer buluyor. kral gawain'den bir hikâye anlatmasını istediğinde gawain hikâyesinin olmadığını belirtiyor. yani henüz kendini var edememiş. dönemi okumak da bu açıdan önemli. şövalyeliğin bütün değerlerin üstünde olduğu bir zaman. hikâyen yoksa sen yoksun. daha sonrasında malumunuz the green knight sahneye giriyor. hikâye yaratma fırsatını bu şekilde yakalayan gawain de bu fırsatı kaçırmıyor ve şövalyenin kafasını uçuruyor.

    varoluş aşamasının ilk adımını bu şekilde gerçekleştiriyor zira artık yeşil şövalyenin kafasını uçuran adam olarak tanınıyor. hatta ülkede ünü epey yayılıyor ve gawain'in tiyatroları oynanıyor, resmi çiziliyor. ancak yolu daha bitmedi çünkü bir sene sonra yine şövalyenin yanına gitmesi gerekiyordu. bu dönemde gitme ve kalma arasında sıkışıyor gawain. zira, giderse kafasının kesileceğini biliyor. ancak gitmezse, korkak ilan edilecek ve dışlanacak. aynı zamanda da kral da gitmesini söylediği için gitmekten başka çaresi kalmıyor nihayetinde.

    filmin bundan sonrası ise tamamen içsel yolculuk üzerine. gawain yola koyuluyor ve yol boyunca kendindeki eksiklerin farkına varıyor. yol onun için bir sınav. yolun sonunda yöresel değerleri ile bir yere gelemeyeceğini de görüyor. yaklaşık on dakika süren, kaçtıktan sonrasını gördüğü kısım bu yüzden değerli. işte bu yüzden bu uzun varoluş yolu gawain'in içinde değişim oluşturuyor. dev patel de isminin hakkını vererek filmde devleşiyor. varoluşunun başında, kralın huzurunda teslim olmuş bir rakibin kafasını kesen gawain, yolculuğun sonunda cesaretin, korkunun, zayıflığın ne olduğunu öğrenir.

    son olarak filmde pagan ve hristiyan değerler göze çarpıyor. film, isa doğdu! sözüyle açılıyor. çeşitli yerlerde meryem ve isa'ya atıflar var. öte yandan yeşil şövalye doğanın içinden fırlamış bir karakter. bünyesinde doğayı ve ilahi değerleri barındırıyor. gawain'in evde kalırken düşesin yaptığı yeşil üzerine olan konuşma bu yüzden önemli.

    hasıl, ortaçağdaki bir şövalyenin varoluş yolunu çok sanatsal ve sinematografik olarak yansıtan bir film yeşil şövalye. dolayısıyla farklı ve değindiği temalar da ilgi çekici. ancak atmosferi herkese hitap etmeyebilir. aksiyon vs. bekleyenler hiç izlemesin.
  • nuri bilge ceylan’ın çektiği yüzüklerin efendisi gibi bir şey. fantastik bir film bir yandan, ama sıfır aksiyon, yavaş ilerliyor. paso manzara fotosu. bir yandan anlamlı olduğu belli, ama tam da anlayamadığımız kapalı referanslar, semboller filan. nuri bilge filmlerine ne kadar benziyor derken bir ara başkarakterin önce iskeletini gördük, sonra tekrar dirisini gördük. dedim: aha, kuyu sahnesi.
  • varlığından haberdar olmama rağmen netflix'e düşene kadar şans vermediğim ve bittikten sonra karışık duygular içerisine girdiğim film.

    spoiler yememek adına film hakkında araştırma yapmadan izlemeye başladım ama izlerken sıkıldım, konuyu takip etmekte ve yer yer bazı noktaları anlamakta zorlandım. bittiğinde "ben şimdi ne izledim?" dediğim bif film oldu.

    bi gidip bakayım reddit'te r/movies subreddit'inde ne konuşulmuş diye. izleyenler yere göğe sığdıramamış, sembolizmler hakkında teoriler kasıp, analizler yapmışlar. sonra baktım yönetmen de ask me anyhting yapmış, ne sormuşlar ve ne cevaplar verilmiş diye okudum.

    --- spoiler ---

    filmin içindeki en acayip sahne devlerin olduğu kısımdı. izleyiciler demiş ki gawain devlerin omzunda seyahat etmek istiyor. meşhur deyiş gibi devin omzuna oturup ben uzunum demek, haketmediğin halde böbürlenmek demek. şövalye olabilmek için yanıp tutuşan ama şövalyenin sahip olması gereken 5 temel değerden yoksun olan gawain yine burada kolay yolu seçmeye çalışıyor. yönetmen de diyor ki, o sahne filmin başlarında gawain'in dört yol ağzına geldiği kısım gibi bir yol ayrımı sembolizmi. devler, daha eski çağı ve büyünün hakim olduğu dünyayı temsil ediyor ve onlar artık bu dünyayı terk ediyorlar. gawain ise yeni dünyayı temsil ediyor.
    --- spoiler ---

    fark ettim ki, anglo-sakson tarihini, edebiyatını ve kültürünü bilmeyen bizim gibi ülkeler için anlaşılması zor bir film çekilmiş. hedef kitle biz değiliz, filme kaynaklık eden şiiri bilmiyoruz, arthur dönemini anlatan hikayeleri sadece pop kültüre uyarlandığı şekilde yorumlayabiliyoruz.

    velhasıl, şöyle görsel bir sinema şöleni olsun, sanat filmi gibi bir anlatım tarzı benimsesin, biraz da ezber bozan garip bir film olsun diyorsanız hitap edebilir. aksi halde 2 saatlik bir kafa karışıklığı sadece.
  • filmin derin incelemesi ve kral arthur efsanesi ile ilgili detaylar falan var burada
  • iyi miydi kötü müydü bilmem de, kesinlikle bizim dandik sinema salonlarımıza göre yapılmamış.
  • eleştirmenlerden olumlu eleştiriler alan a24 filmi. bu şirketin bir tane kötü filmi olsun, neredeyse yok... umarım sinemalarda izleme şansımız olur...

    metascore/89
  • film sonrası jenerikten sonra sürpriz bir sahnesi daha var, ilgilenenler biraz sabredip beklesin.

    --- spoiler ---

    bir kız çocuğu kral arthur'un tacını yerden alıyor. muhtemelen gawain'in essen tarafından büyütülen kızlarından biri sembolize ediliyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap