• burada yazılan 3-5 entryi okuduktan sonra geri kalanını okumamaya karar verdim yazacaklarım yazılmışsa şevkim kırılmasın, içimde kalmasın diye ve uyarıyorum uzun bir entry olabilir !

    öncelikle şubattan beri bu filmi bekliyordum ha geldi ha gelecek diye. altın koza vesilesiyle bugün izledim ve yaklaşık 10 dakika önce film bitti.

    salonun yarısından fazlası sıkıldı

    uzun uzun öfleyip pöfleyip iç çeken angutlar için içimden itinayla sövdüm beğenmiyorsan sktir git sanki derse girmiş de çıkınca yok sayılacak pezevenk ! neyse.
    -------- spoiler olabilir ama olmayabilir de ----------
    ben itinayla sonuna kadar bekledim evet arada ben de esnedim ama sabit bir noktaya bakınca ve ortam soğuk olunca hep esnerim yoksa film güzel hem de çok güzel !
    durağandı evet ama bu beni sıkmadı çünkü geldiğim filmin neyi anlattığını biliyordum.
    en önemlisi de bu yani beleş film diye iş çıkışına da denk gelmiş hazır bi girip bakayım diyen sinemaseverler var ki onlara ken'den aduket gelsin !

    öncelikle oyunculuklara laf yok hepsi sanki oranın yerlisi. görüntü kalitesi sinemanın dandikliğinden miydi bilmem ama çok net değildi. diziporttan film izliyormuş gibi hissettim.
    asıl meseleye geliyorum :
    bazı şeyler açık açık konuşulamaz, gösterilemez . askere giden "düşmanla" savaşan bir gencin travması da öyle...
    yönetmen/ yapımcı/ senarist de bunun gayet farkında bir de sembollerle anlatmak böyle kaliteli sinemaların şanındandır.

    karakterler doğal , izleyicilerin sıkılmalarının da nedeni bu olabilir. onları batman 'in oynadığı salona yönlendiriyorum. çünkü bu film günlük yaşamı anlatıyor, aile içi ilişkilere değiniyor biraz biraz.

    insan büyüdükçe ailesiyle olan iletişimi her geçen gün zorunluluğa dönüşür ailenin yanına gitmek bayramda akraba ziyaretine gitmek gibidir.
    dedemin yayla evine gittiğimizde aynen bizde de böyle yarı sessiz bir ortam oluşuyor. bir ailenin genel yapısı anlatılıyor anadoludan bir aile ve tabiiki diyaloglar az olacak.

    spoiler vermemek için karakterlerin analizlerine girmeyeceğim okuyan filmin ne anlattığını bilsin ama hangi aksiyonlara girişerek anlattığını bilmesin.

    sembollere geleyim açıklamakta fayda var zira film bittikten sonra bile "ehehe tepenin ardında kimse yokki nereye gidiyorlar" diyen 40 yaşlarında bir kadınla göz göze gelince bunu boynumun borcu bildim...
    aslında o aileyle yörüklerin arasındaki münasebet = kürt meselesini sorun haline getiren tarafların savaşı.

    bize izletilen tek bir aile var , sürekli atıştıkları yörükler görünmüyor hiç.
    tek tarafı izliyoruz yani aynı az önce bahsettiğim asıl meseledeki gibi.
    yörükler şunu yapıyor yörükler bunu yapıyor ama gören yok ! duyan var ! sesleri duyup suçu atıyorlar yörüklere.
    iletişim yok, sen mi yaptın diye sormak yok. git ve malına zarar ver ! git ve ateş ! git ve saldır !

    sonunda ne yapıyor o yörükler ? hiç dinlenilmeye layık görünmeyen direkt "kötü" olarak yaftalanan o yörükler suçlandıkları şeyi sonunda yapıyorlar.
    ve ne oluyor bu savaşta ? yine gençler gidiyor yine askerler gidiyor (berk hakman 'ın karakteri)

    sonunda tepenin ardındakileri görmeye gidiyor o aile.. canları yanınca gitmeye karar verdiler ama uzlaşmaya değil kan davasını sürdürmeye ve yine öldürmeye bu sefer daha çok adamla... tam o sırada bir müzik giriyor ki ! filmi sonuna kadar basit bir anadolu filmi olarak algılayanların en azından burada idrak etmeleri gerekiyor asıl vaziyeti . müzik askeri bando müziklerini anımsatıyor tepenin ardındakier yine görünmüyor sadece onlarla savaşmaya giden "bizimkiler" görünüyor.

    yerde yatan zafer'i (berk hakman) orada bırakarak, acılarını "içlerine gömerek" bu kadar gözleri kararıyor. hani aynı vatan sağolsun diyip 2 dakikalık haberden sonra yollarına devam edenler gibi ama unutmamak gerek o haberlerde tepenin ardındakiler hiç olmaz.
  • yok kolpaçino serileriydi, yok sümela şifreleriydi derken, kendini kaybeden türk sineması için umut olmuştur.
  • birazdan yazacaklarımı bir türk filmi için yazacak olmam hakikaten beni bile şaşırtıyor ama yazmaya başladım bile. çok ince bir meseleyi o kadar basit ve bir o kadar çarpıcı anlatmış ki emin alper, insan mutlu oluyor bunu kendi vatandaşı yaptığı için. bitmesiyle birlikte belki hayatım boyunca bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar yaşadığım bir duyguyu yaşadım, iyi bir film izlediğimde yaşarım bu duyguyu. sıradan değil, sağlam bir film. filmekiminde kaçırdığım için çok üzülmüştüm, ben de aralık ayını iple çektim ve hakikaten beklediğime değdi. işlediği konular çok ince, bazı arkadaşlar türkiye ile sınırlandırmışlar konuyu fakat bu filmin bir ödül avcısı olma sebebi konusunun evrenselliğinde ki türkiye'de 7 salonda vizyona girerken avrupa ülkelerinde neredeyse her salonda vizyona girmesi bunun başlıca sebebidir. bu filmin türkiye'de vizyona girmemesi de bazı arkadaşların da değindiği gibi sinemanın türkiye'de tekel konumda bazı insanların elinde bulunması ki bu da tartışılması gereken bir konu.

    sözün özü, kesinlikle izleyin ve gururlanın. türk filmlerini sevmeyenler için tam bir önyargı kırıcı. özellikle son sahneleri çok müthiş. daha yazmak istediğim çok şey var ama belki de bunu söylesem yeter:
    yılın açık ara en iyi filmi...
  • --- spoiler ---

    filmdeki bir diğer ince nokta: zafer'in gördüğü hayali askerler beş tanedir. arka arkaya dizilmiş giderken görür zafer bunları. filmin en sonunda tepenin ardına gidenler de beş kişidir. (dede, baba, oğlu, mehmet ve sülü) bunlar da giderken tıpkı askerler gibi arka arkaya dizilir. bu sahnede askeri bir marş çalar.

    --- spoiler ---

    düzeltme: pastperfect uyardı hayali askerler beş değil altı imiş.
  • kişisel olarak söylüyorum; bu film, türkiye'nin yaşayarak şahit olduğum son yirmi otuz yılındaki tüm toplumsal kriz ve düşmanlaştırma biçimlerini önüme serdi. seyircinin filme ilgi göstermeyişi şüphesiz popüler gişe filmlerinin yanında ezilmesi. bu pazarlama mevzusu. tüketici bu filmi asla sevmez, sıkılır vs. ama şunu net söyleyeyim, türkiye sinema izleyicisi kitlesel olarak bu alegorileri çözecek yetkinlikte olsaydı bu sefer de film tam da bu yüzden yine gişe yapmazdı. çünkü filmdeki minik türkiye tablosu ile yüzleşmeye cesareti olmazdı. ya duyup gitmezdi seyirci ya da yarısında çıkardı.

    film net bir şekilde seyirciye, sen busun diyor. doğru diyor ve en güzeli doğru kavradığını güzel anlatıyor. yönetmenin türkiye analizine ve bunu estetik anlatım biçimine ben hayran kaldım.
  • "bence yonetmen tecavuzun hikayeye katki yapmayacagini dusundugu icin es gecti." seklinde bir yaklasimla, bencelerle ve yonetmene niyet fali bakarak elestirilen film.

    * seyretmeyenler devamini okumasa daha iyi olur.

    oysa verilen mesaj yalindi: tecavuz olur, biter, kadin caresizdir, susar, esine ve cevresine acik vermemek icin acisi yokmusu oynar.
  • bir sürü derdi olan bir film izledim ben bu akşam. ama beni en çok ilgilendiren kısmı taşrada kadın olmak mevzusuydu.
    uzlaşmacı, yapıcı taraf kadın oldu hep, çoğunlukla gerçek hayatta da olduğu gibi. mantıklı düşünen, kaybedecek bir şeyleri olduğu için korkan ve temkinli hareket etmek zorunda kalan, uyaran ve çok da mucizevi olmayan bir şekilde yaşanan olayların sonunun nereye varacağını az buçuk tahmin eden karakterdi.
    klasik ataerkil toplumda çok da olağan karşılandığı üzere, er kişilerce hor görülen, cinsel bir objeden öteye gidemeyen, şu hayattaki yegane görevi erkek ihtiyaçlarını karşılayan bir insancıktır kadın. değeri bilinmeyen, sözü geçmeyen bir süs bebek..

    feninist değilim fakat biraz cinsiyetçi yaklaşmış olabilirim.
    ama benim izlediğim filmde bu vardı bu akşam.

    ha bir de es geçmemek lazım ki, tüm karakterler gerçekti sanki. o köyde doğmuş büyümüş, o kültürde yetişmiş insanlardı. tebrik etmek lazım tüm castı ve özellikle mehmet karakterini canlandıran mehmet özgür'ü..

    bir sonraki filmini bekliyorum emin alper
  • yönetmen emin alper ve oyuncular reha özcan, mehmet özgür, berk hakman, banu fotocan ve furkan berk kıran'ın da katılımıyla çok keyifli, çok kalabalık bir söyleşi gerçekleştirdik. öyle ki söyleşiden önce filmi izlediğimiz beyoğlu sineması'nı tamamen doldurmuştuk.
    söyleşi fotoğrafları için tıklayınız

    filme gelirsek tam bir ülke tasviri. savaşların neden çıktığını, yanlış anlaşılmaların nelere yol açabileceğini, anadolu insanının düşünce yapısını, kadınlarının karşılaştığı olaylarda aileyi korumak adına sessiz kalışlarını, birbirine üstünlük kurmak isteyen grupların altında yatan temel nedenlerin hepsinden bir parça görebiliyorsunuz.

    bu yılın en iyi yerli filmlerinden birisi olmuş. vakit varken gidin sinemada izleyin. ve film yapımcılarına destek olun.
  • pek cok uluslararasi festivalde gosterilip 16 odul almis bir film olmasina ragmen turkiye'deki sinema salonlarinin yalnizca 7 tanesi bu filmin gosterimi icin talip olmus. dandik, calinti senaryolu, sacma sapan diyaloglu onlarca film gunlerce vizyonda kalirken, bu filmin gordugu muamele uzucu.
  • "öldürenler şu tepenin ardında"

    kendi yarattığı hayali düşmanlara önce kendi inanan, bu arada şevkle birbirinin gözünü oyanların ülkesinin harika bir tasviri, mükemmel bir ilk film.
hesabın var mı? giriş yap