• insanoglu avci-toplayici toplumda rahat, dertsiz-tasasiz, haftada 5-10 saat calisarak yasarken; tarim devrimiyle beraber kendini ordular, savaslar, siddet, kolelik, zindanlar, devletler, vergiler, patronlar, krallar, diktatorler, politikacilar ve agir calisma sartlarinin icinde bulmustur.

    hatta dini metinlerde gecen cennetten kovulus ve izdirapli hayata gecis, avci-toplayici gunlerin rahatligindan tarim toplumunun eziyetine gecisi ve avci-toplayici hayata olan ozlemi sembolize eder. tarim devriminden onceki binlerce nesil, adem'in cennette yasadigi gibi yasamistir.

    insanlik sirf meyve-zebze icin rahatini bozmustur.

    bugun ortalama bir hayat icin essek gibi calismak zorunda kaliyorsak bunu atalarimizin gotune avci-toplayici toplumun rahatinin batmasina borcluyuz.

    haa, degmis olsa yine bir sey demeyecegim de alt tarafi meyve-sebze yahu. alternatifi de canavar gibi et ha. amk atalari.
  • tarihin en büyük aldatmacasıdır. valla harari abimiz haklı.

    konuyu bilmeyenler için kısaca özet geçeyim; abimiz sapiens isimli kitabında şöyle demiş:

    on binlerce yıl boyunca homo sapiens, dünya’nın bütün kıtalarına yavaş yavaş yayılırken gittiği her yerde yabani bitkileri toplayıp, hayvanları avlayarak yaşamını sürdürdü. fakat bütün bunlar 10 bin yıl önce, sapiens tüm vaktini ve enerjisini birkaç hayvan ve bitki türünün yaşamını değiştirmeye adayınca değişti.

    bir zamanlar akademisyenler, tarım devrimi’nin insanlık için ileriye doğru atılmış büyük bir adım olduğunu iddia ettiler. buna göre evrim kademeli olarak giderek daha zeki insanlar yarattı. sonuçta insanlar o kadar akıllı hâle geldiler ki, doğanın gizemlerini çözdüler ve bu sayede koyunları evcilleştirip buğdayı ekebildiler. çok kısa bir süre sonra da, bir şekilde acımasız, tehlikeli ve savaşçı avcı toplayıcı yaşamlarını memnuniyetle bırakıp, hoş ve dingin çiftçi yaşamına geçtiler.

    peki durum gerçekten böyle miydi?

    hayır.

    geçtiğimiz yüzyılda yapılan araştırmalarda sapiens’in zamanla daha zeki olduğuna dair hiçbir kanıt bulunamadı. avcı toplayıcılar doğanın sırlarını tarım devrimi'nden çok önce de biliyorlardı, çünkü hayatta kalmaları topladıkları bitkiler ve avladıkları hayvanlar hakkında çok detaylı bilgi sahibi olmalarına bağlıydı.

    arkaik dönemde yaşayan insanlar bugünün ortalama bir insanından çok daha becerikli, yetenekli ve belki de zekiydi. bugün herhangi birimiz ormanda veya savanda bir başına yaşamaya mecbur kalsak muhtemelen çok uzun yaşayamayız.

    tarım devrimi yeni ve kolay bir yaşam biçimi sağlamaktan ziyade, çiftçilere genellikle avcı toplayıcılarınkinden daha zor ve daha az tatmin edici bir yaşam oluşturdu. avcı toplayıcılar zamanlarının daha büyük bölümünü, çeşitli ve insanı zihinsel olarak uyaran faaliyetlerle geçiriyorlardı, ayrıca açlık ve hastalıkla boğuşma ihtimalleri de daha düşüktü.

    tarım devrimi insanlığın elindeki toplam gıda miktarını kesin olarak artırdı ancak daha iyi bir beslenme veya daha çok keyifli zaman yaratmadı. daha ziyade nüfus patlamasına yol açarak şımarık seçkinler yarattı. ortalama çiftçi, ortalama avcı toplayıcıdan daha fazla çalışarak karşılığında daha kötü besinlere sahip oldu.

    homo sapiens'in vücudu beli çatlayana kadar tarlalarda çalışmak için evrimleşmemişti. geyiklerin arkasından koşmaya, elma ağaçlarına tırmanmaya uygundu, kaya toplamaya veya su kovası taşımaya değil. insanlar bunun bedelini omurga, diz, boyun ve bel ağrılarıyla ödediler. dahası, bu yeni tarımsal işler o kadar çok zaman almaktaydı ki, insanlar buğday tarlalarının yakınına kalıcı yerleşimler kurmak zorunda kaldılar. bu, onların yaşamını tamamen değiştirmişti.

    yani biz buğdayı evcilleştirmedik, buğday bizi evcilleştirdi. evcilleştirmek (domestikasyon) latincedeki domus (ev) kelimesinden türemiştir. evde yaşayan ise buğday değil, sapiens'tir.

    köy yaşamı ilk çiftçilere elbette bazı avantajlar da sağlamıştı. örneğin vahşi hayvanlara, yağmura ve soğuğa karşı daha iyi korunuyorlardı. yine de ortalama insan için dezavantajlar avantajlardan daha büyüktü.

    buğday yetiştirmek, insanlara toprak miktarına oranla çok daha fazla gıda üretme şansı verdi. bu da homo sapiens'in katlanarak çoğalmasını sağladı. fakat bu bir tür kumardı. yaban bitkileri yerini buğday tarlalarına bıraktıkça insanlar sıkış tıkış kasabalarda, salgın hastalıklardan kitleler halinde ölebiliyorlardı. üstelik işler yolunda gitmeyip de ekinler telef olduğunda yüz binlerce insanın sonu gelebiliyordu.

    her nesil bir önceki gibi yaşamaya devam ediyor, sadece arada sırada bazı alanlarda küçük iyileştirmeler yapılıyordu. çelişkili bir biçimde, yaşamı kolaylaştırmak amacıyla yapılan bir dizi "iyileştirme", çiftçilerin boynundaki ilmeği daha da sıkılaştırıyordu.

    azimli ve çalışkan çiftçiler, ne yazık ki, o günkü çalışmalarının karşılığı olarak ulaşmak istedikleri ekonomik güvenceye neredeyse hiçbir zaman ulaşamadılar. her yerde ortaya çıkan yöneticiler ve seçkinler, köylülerin emeğiyle ürettiği fazla gıdayla beslenip, çiftçileri de zar zor hayatta kalabildikleri bir yaşama mahkum ettiler. el konan bu yiyecekler siyaseti, savaşları, sanatı ve felsefeyi canlandırdı. insanlar saraylar, kaleler, anıtlar ve tapınaklar inşa ettiler.

    geç modern çağa kadar insanların yüzde 90'ından fazlası, her sabah erken kalkıp ter içinde kalana dek çalışan köylüler olarak yaşıyorlardı. ürettikleri fazladan gıda, tarih kitaplarını dolduran küçük bir seçkin azınlığı doyuruyordu: krallar, bürokratlar, askerler, rahipler, sanatçılar ve filozoflar.

    tarihi çok az insan yazdı. diğerleri ise tarla sürüp, su kovalarını taşıdı.

    o hâlde neden planları tutmayınca insanlar çiftçiliği bırakmadılar?

    bunun sebebi kısmen, bu küçük değişimlerin birikerek toplumu nesiller boyunca değiştirmesiydi. en sonunda kimse daha önceden insanların farklı yaşadıklarını hatırlayamaz oldu. kısmen de, nüfus artışının insanların geri dönüş ihtimalini ortadan kaldırmasıydı. eğer tarla sürmek bir köyün nüfusunu 100'den 110'a çıkardıysa, hangi 10 kişi diğerlerinin eski güzel yaşamına dönebilmesi için kendini feda edecekti? geri dönüş artık mümkün değildi.

    insanlar tuzağa düşmüştü.

    tarım devrimi tarihin en büyük aldatmacasıydı.
  • harari abimizin yazdığı şeyleri altı dolu gibi gözüküyor fakat öyle değil. toplayıcılıkla vakit geçirmeye devam etseydik ne değişecekti hayatımızda mesela onu da söyleyebilirdi. dediklerine göre farklı bir yöne doğru gitmemiz gerekecekti. ne olacaktı mesela matbaa 350 yılında mı bulunacaktı? ya da ay'a 1000 yılında mı gidecektik? insanlar toplu olarak ölüyor denmiş fakat o toplu olarak ölen insanları yaratan da tarım devrimi zaten. salgın hastalıklara rağmen insan nüfusu hala artmakta. türümüz yok olmadı. avcı-toplayıcı zamanında ortalama ömür 30-35 yıl iken şu an 70-80 yıla dayandı. teknoloji son hız gelişmeye devam ediyor. tıp gelişmeye devam ediyor. hatta o kadar çok gelişti ki dünya'ya zarar bile vermeye başladık. fakat bu zararı da düzeltecek olan yine insanlar.

    tarım yapmanın insanlık üzerinde kötü bir etkisi olduğunu düşünmüyorum. olması gereken buydu ve oldu. olması gereken bu olmasaydı bunu konuşuyor olmazdık. bu sefer de o olmayan şeyin neden olduğunu konuşuyor ve neden şu anki durumun olmadığını eleştiriyor olurduk.
  • harari, homo deus kitabında tanrılı dinlerle olan ilişkisine değinir.
    tanrılı dinler öncesi insanlar cogunlukla ileride paganizme dönüşecek animist görüştelerdir. yani hayvanların, bitkilerin de ruhları vardır ve ekosistemi onlarla paylaştıklarının bilincindelerdir insanlar.
    tüm hayvanlar, bitkiler, toprak, mucizeler, kehanetler, kötü ruhlar hepsi animizmin bir parçasıdır.

    avcı toplayıcılıktan sonra tarıma geçiş ile birlikte tüm bu renkli cümbüş, bir takım tanrılara veya tek tanrıya indirildi. hayvanlar ise tamamen pasifize edilmişlerdi. artık söz hakları yoktu. salt insanların özgür iradeleri vardı ve tanrı ile iletişime geçebilirlerdi. hayvanlar ise sadece tanrıya kurban olabilirlerdi. onların düşünceleri, duyguları yok sayılıyordu.

    hayvanların insanlarla yalnızca tarım döneminden önce “cennette” konuşmaları bir rastlantı olmayabilir der harari. neticede kutsal kitapların üçü de yılan ile kandırılmış bir adem havva hikayesi verir. lakin bu hikaye cennette geçer. son kez ve tek olarak konuşan hayvan ile artık insanın ekosistemde hüküm sürdüğü cennet kovuluş başlar ve dünya hayatı dönemine geçilir.

    kutsal kitapların yalnızca insana hitap ettiği ve tanrının yalnızca insanı muhatap aldığı, cezalandırılıp, ödüllendirdiği sistem aynı zamanda insanın tarım devrimi ile artık animist görüşten sıyrıldığı, hayvanları hakimiyeti altına aldığı dönemdir. hayvanlar evcilleştirilmiştir. onlar konuşmazlar, ruhları yoktur, ruhlarına değer verilmez. ebedi ruh salt insana özgüdür. hayvanlar artık tarlalarda kullanılırlar, kurban edilirler. büyük tufan hikayesinde de olduğu gibi tanrı/ tanrılar insanoğluna kızdığı için dünyayı sel altında bırakır. hayvanlara kızmaz. onlar tanrıyı çileden çıkartmamıştır. çünkü onların ruhu yoktur. ekosistemde sadece insana destek olmak için vardırlar. gemide gelmelerinin sebebi de budur. zaten sular çekilince mezopotamya mitine göre utnapiştim; kutsal kitaplara göre nuh, kuşlardan suların çekildiğine dair bilgiyi aldıktan sonra kurtuluşunun bedeli olarak hayvanları tanrıya/tanrılara kurban eder.
    halbuki bu hikaye, bir başka açıklamaya göre şöyle de olabilir. avcı toplayıcılıktan tarım devrinime geçişte mezopotamya sakinleri ekosisteme çok fazla zarar vermişlerdi. hayvanları ve doğayı daha fazla sömürmekte ve bu tek taraflı hakimiyet ekosistemin dengesini bozmakta idi. bu tufan da bize kendimize bunu hatırlatmak içindi. düşün dünyamızda almamız gereken, değerlendirmemiz gereken bir ders idi. tanrıya olan görevlerimizi aksatıp, ona yüz çevirdiğimiz ya da isyan ettiğimiz için değildi.

    avcı toplayıcı dönem, insanın diğer hayvanlarla, bitkilerle iş birliği içinde olmasını gerektiren bir dönemdi. yemeği sağlayan onlardı. sadece birkaç aileden oluşan küçük gruplar halinde göçebe yaşayan insanlar etrafı yüzlerce vahşi hayvanla çevrili iken hayatta kalmak için hayvanlarla iş birliği içinde olmalıydı. hayvanların isteklerini ve onları gerektiğinde nasıl memnun edeceklerini bilmeliydiler.
    işte artık tarım devrimi ile hayvanların isteklerinden bağımsızlaşır insanlar. onlara olan empatik davranışları da sona ermiştir. zira bu nimetler tanrı tarafından verilmektedir.

    tek tanrılı dinler, evreni bir varlıklar meclisi olarak görmek yerine, teokrasi ile yönetilen bir yerdir. tevrat, çiftçilere ve çobanlara hitap eder. birçok emir çiftçilik ve köy yaşamıyla ilgilidir. ödüller ve cezalar; ibadetler, sunular ve dini bayramlar, kutlamalar hep tarımsal şeylerle ilgilidir.

    animistler dinler ise evreni tıpkı ekosistemdeki yerimize göre her bir canlının söz sahibi olduğu bir meclis olarak görüyordu. her canlının bir rolü ve yeri vardı. yeni dinlerde ise sadece iki rol: tanrı/tanrılar ve insanlar. insanın bu özel konumu-harari'ye göre-tarım devrimi ile gelen hakimiyet ve beyin gelişimi (düşün dünyası) ile direkt ilişkili. mitler de insanların düşün dünyası ile birlikte dönüşmüşlerdi.

    animist evren, avcı toplayıcılık dönemi ile eşitlikçi bir yaklaşım sunar ve herkesin herkesle ve evrenle, dünya ile konuştuğu bir evrendir. bir şey istediğinizde o ruhtan sormanız yeterli idi. yağmur istiyorsanız buluta sorardınız, onunla konuşurdunuz. talebinizi buluta, bulutun ruhuna iletirdiniz.
    insan da tıpkı diğer hayvanlar gibi bir hayvandır.
    teist dinlerde ise ağaçlar, hayvanlar, taşlar her şey sessizdir. artık talebinizi tek tanrı cevaplar. yağmur tanrıdan istenir. karşılığında da buluta değil tanrıya adak sunulur. tarım devrimi ve teist dinlerin tanrı veya tanrılarla din ahdi (sözleşmesi) budur. tanrı/tanrılar ile ahid yaparsınız. bu karşılıklı bir ahiddir. isteklerinizi tanrıdan istersiniz. karşılığında da ürettiğiniz tarım ve hayvancılık ürünlerini ona/onlara kurban olarak sunarsınız. onunla paylaşırsınız.

    insan beyni ve insanın ekosistemdeki yeri değiştikçe çevreye bakış açısı ve mitleri de değişmektedir.
    insanın bilinmezlere olan hakimiyeti, bilgisi arttıkça tanrı kavramı da gözden düşmüş. artık bilgisayar hesaplamaları ile doğanın öngörülemez etkilerine karşı hazırlıklıyız. tıpkı hayvanlara hükmetmemiz, evcilleştirmemiz gibi doğayı da evcilleştiriyoruz. artık tanrıya/ tanrılara ihtiyaç kalmamıştır nietzsche'nin de söylediği gibi.

    kaynak: homo deus kitabı ve onun kaynak aldığı diğer kaynaklar
  • bazı araştırmacılar tarafından "insanlığın yaptığı en büyük hata" olarak nitelendirilen sikko devrim.

    ucla tıp fakültesinden jared diamond adlı araştırmacının 1987 tarihli "the worst mistake in the history of the human race" yazısı, tarım devriminin insanlığın kuyruğunu nasıl siktiğini güzel özetliyor:

    https://web.cs.ucdavis.edu/…s/188/materials/diamond
  • harrari, sapiens kitabında konuyu detaylıca ele alıyor. tarım devrimi kısa vadede nüfus patlamasına, kalitesiz beslenmeye, kalitesiz hayat şartlarına, salgın hastalıklara, savaşlara ve şiddete neden oldu. fakat şu anki teknolojimizi de tarım devrimine borçluyuz. tarım devrimi nedir?
  • 2006 senesinde çıkartılan tohumculuk kanunu kaldırılmadan devrim mevrim gelmez. şu yasalar çerçevesinde tarım devrimi beklemek yersizdir.

    ayak bağı olan tüm kanunlar egale edilmeden, ata tohumuna dönüş sağlanmadan, temiz toprak kriterleri hayata geçirilmeden devrim beklemek ekonomide sıçrama, almanya bizi kıskanıyor ifadeleri gibi olur.

    ayrıca çiftçinin desteklenmesi, desteklenirken yol haritası gösterilmesi, doğru ürünün doğru noktada ekilmesi, yetiştirilmesi, toplanması ve kooperatifler aracılığı ile satılması mutlaka uygulanmalı.

    son paragrafta yazdıklarım için emsalsiz şekilde çiftçinin her adımda yanında olan hollanda tarım politikaları referans alınabilir.

    umuyorum kendi kendine yeten, sadece taze değil nitelikli gıda konusunda dünyaya kendisini muhtaç eden bir ülke oluruz. bunun olmaması için bir sebep yok.
    erik yiyin, çekirdeği sokağa fırlatın seneye çekirdeğin düştüğü yerde erik ağacı fidesi görürsünüz. öylesine bereketli topraklardayız. doğru bir bakan atamasıyla ve oluşturulacak politikalarla türkiye tarımda dünyanın en değerli ülkesi haline gelecektir.
  • daha iyi bir yaşama geçiş olarak görülen tarım, insanlık tarihinde asla geri dönüşü olmayan durumlara da vesile olmuştu.

    tarihinin büyük bölümünde insanlık avcılık ve toplayıcılık sayesinde hayatta kalmıştı. yaban hayvanlarını öldürerek ve bitki/meyveleri toplayarak. bu durum şimdi vahşi olarak düşünülebilir. insanlar, önce ortadoğu’da sonra farklı yerlerde bitki yetiştirip hayvanları evcilleştirmeye başladı ve tarım devrimi yayıldı. tarım az çalışmayla daha fazla yiyecek demekti.

    günümüzde hâlâ avcı-toplayıcı şekilde yaşayan kabileler mücadeleye devam ediyor. kalahari'deki sanslar ve tanzanya'daki hadzas göçebeleri, ilkel diyebileceğimiz şekilde beslenmeye devam ediyorlar. sanslar haftada ortalama 19 saat, hadzaslar ortalama 14 saat çalışıyorlar. çiftçiler gibi yüksek karbonhidrat yerine daha fazla protein elde ediyorlar.

    paleopatologlar buzul çağının sonunda yaşadıklarına inandıkları insanların iskeletlerini inceledikten sonra ortalama boy uzunluğunun erkeklerde 1,75, kadınlarda 1,65 olduğunu keşfetmişler. tarıma geçişten sonra boy uzunluğu 1,65 ve 1,52'ye geriliyor.

    tarıma geçmenin sağlığa etkisini gösteren birkaç gerekçe olduğuna daha inanılıyor. ilki, avcı-toplayıcılar zengin besin çeşitliliğine sahipken, ilk çiftçiler gıdalarının büyük bir kısmını nişasta bazlı yiyeceklerden sağlıyordu. diğeri, tarımın insanları kalabalık toplumsal gruplar haline yaşama teşvik etmesiyle bulaşıcı hastalıkların yayılmasını kolaylaştırması.

    ek olarak, tarım insanlık için sınıflar arası derin ayrılıklara sebep olmuştur. avcı-toplayıcıların depolanmış yiyecekleri veya bahçeleri olmadığı için başkalarının kaynaklarına musallat olan toplumlarla uğraşmıyorlardı. sadece tarım toplumlarında, halkın üzerinde üretime katkısı olmayan seçkin bir zümre olur. tarım toplumuna geçtikten sonra bütün kraliyet aileleri daha iyi bir beslenme rejimine sahip olmuştur.

    avcı-toplayıcılar, insanların farklı becerilere, ve niteliklere sahip olduğunu kabul ederken, onları herhangi bir hiyerarşi içinde sınıflamayı reddettiler. avcı-toplayıcılar kendilerini doğası gereği üretken bir çevrenin parçası olarak görürken, çiftçiler çevrelerini manipüle edilecek, evcilleştirilecek ve kontrol edilecek bir şey olarak görüyorlardı.

    bir toplum ne kadar fazla ürün üretirse, o toplumdaki eşitsizlik seviyeleri de o kadar yüksek oluyor. mö 9000 ile ms 1500 yılları arasındaki 63 neolitik toplumdaki insanların evlerinin göreli boyutlarını haritalandırıldığı zaman, topluluktaki meskenlerin büyüklüğüne dayalı olarak maddi eşitsizlik düzeyleri arasında açık bir ilişki bulunuyor.

    zamanla, toplumların tarıma bakışındaki derin değişiklik aynı zamanda baskınlar, savaşlar, yabancılar ve nihayetinde vergi olarak geri dönmüştür.

    ve tarımın doğuşuyla elit kesim gelişme yaşarken, diğer insanların konumlarında bir daralma meydana geldi(nüfus artışı). tarımın getireceği bolluğa kendini kaptıran kabileler, avcı-toplayıcı olarak kalmayı seçen kabileleri kovdular. sadece çiftçilerin istemedikleri yerler onlara kaldı.
  • (bkz: akp)'nin yıktığı bir devrimdir.

    minareler süngüsü ve "müminleri" asker oldular ve tarımın da ülkenin de içine ettiler.
    hayır tarımsal üretimin yerine sanayi üretimi de koymadılar. yandaşlara inşaat, damada iha, sanayicilere de montaj yaptırdı o kadar.

    buraya satırlarca analiz kasmayacağım, haddime değil. ama tarımın türkiye'de bitirilmesine dair kamuoyunda tartışılan bazı konular var. bunlar hakkında ekşi'de açılmış bazı başlıkları listeleyeceğim. ayrıca türkiye'deki tarımsal üretimle ilgilenenlere (bkz: ali ekber yıldırım)'ı twitter'da takip etmelerini öneriyorum.

    (bkz: 117 milyon zeytin ağacının kesilecek olması)
    (bkz: 5 mart 2022 ayçiçek yağı kuyrukları)
    (bkz: gübre fiyatlarına yüzde 548 zam yapılması)
    (bkz: türkiye'nin buğday ithalatında birinci olması)
    (bkz: akp'nin fındık üreticisini bitirmesi)
    (bkz: türkiye yılda 100 bin ton kuru çay ithal edecek)
    (bkz: karadeniz'de çay hasadını bilen genç yok)
    (bkz: nasa'nın türkiye'deki yer altı suları haritası)
    (bkz: tarım bakanını eleştirene destek verilmemesi)
    (bkz: akp döneminde çiftçi sayısının 2 milyon azalması)
hesabın var mı? giriş yap