taksim
-
olmek isteyip de olemedigim,hicbir kalabaligina kari$amadigim,hicbir acisina dokunamadigim,izlemeye ve gormeye mahkum oldugum,hayatimin yarisinin magmasi üzerinde gectigi,yillar once sanal ortamlarda küfür eden insanlari meydanina cagirdigim,platonik a$kimla sarhoj sarhoj caddesindeki agaclara tosladigim,mekanin emektari fahi$elerin sabah selamini aldigim,tek tüfek dolandigim,evden ayri banklarinda uyudugum,tarlaba$inde mendilci cocuklarin üstlerini orttügüm,dürbünle yüksek binalardan lüks otel odalarini rontledigim,inadina yolun ortasindan yürüdügüm,bikmadan usanmadan sokaklarinda bir$eyleri aradigim,vitrinlerine bütün komplekslerini yansittigim,hakkinada yazilacak cok $ey olup da yazilamayan,benim kafaya taktigim-ama beni hic takmayan sevgilim,inim,son bir final saltosuyla tramvay raylarinin üzerinde kafama sikip can vermek istedigim yegane mekanim...
taksim. -
(bkz: slash)'in turkcesi. "/"
-
ismini, çiçekçilerin şimdiki dizildikleri duvarın* sırtından alıyor. osmanlı döneminde beyoğlu'na suyu dağıtmak için burası kullanılırmış. suyun taksim edildiği yer anlamında. sonrasında da taksim diye anılır olmuş. bu bilgiyi de yıllar önce taksici bir dayı vermişti eksik olmasın.
-
çevredeki semtlerle birlikte pera veya galata bölgesi olarak bilinen tarihi ve turistik istanbul semti. beyoğlu ilçesine bağlı çok önemli bir merkezdir. bizans döneminde bu bölge konstantinopolis'in 13. mahallesiydi. buranın bilinen ilk adı ise, "incirlik" anlamına gelen sykai idi. galata kelimesinin etimolojisi ise hala tartışmalıdır; kelimenin galatealılardan ya da süt anlamını veren "galaktos" kelimesinden geldiğini düşünenler vardır. ayrıca genova'da da bir galata semti vardır. bizans döneminde de önemli bir yer olsa da (bu dönemde iustinianos'un burada bir tiyatro yaptırdığı iddia edilmektedir), taksim'in asıl önemini kazanması ceneviz kolonisi olmasıyla ve pera adını almasıyla başlar. pera, bugünden itibaren, istanbul'da olup, istanbullu olmayan bir şeyleri temsil etmiştir. bu, osmanlı'nın son dönemlerinde daha da belirgin hale gelecektir. osmanlı döneminde başlarda sur içindeki birkaç latin-katolik kilisesi karşıya gönderilse de, batılı devletlerle ilişkiler geliştikçe onlara bu bölgeden toprak verildi ve elçilik binaları yoğun olarak buraya yapıldı. bu elçilikler çevresinde zamanla küçük koloniler gelişti; ticaretle uğraşanlar, dini kurumlar, eğitim kurumları vs. gibi. batı'nın (avrupa) sanayi devrimi ile dünyanın en zengin ve güçlü merkezi olmasıyla birlikte, pera da osmanlı'da büyük devletlerin gümrük kapısı (customs) haline geldi. yalnızca mal ve hizmetler anlamında değil tabii ki, aynı zamanda batılı gelenek ve adetlerin de merkezi durumuna geldi. nitekim türkiye'deki birçok ilk burada görülmüştür; ilk kuru temizlemeci, ilk havana puroları, ilk kafeşantan ve ilk cenaze levazımatçısı gibi...
galata semtinden başlamak gerekirse, unkapanı köprüsü'nün galata ayağının dibindeki sokollu camii ile gezmeye başlamak iyi bir tercih olabilir. azapkapı bölgesindeki (azap çekmekten değil, deniz piyadesi anlamındaki "azeb"den gelmektedir) cami, mimar sinan'ın ölümsüz eserlerinden birisidir. cami, selimiye camii için yapılmış deneylerden biri olduğu izlenimini verir. köprünün başından yukarıya, beyoğlu'na doğru tırmanan yolun solundaki büyük kapı eski tersanenin kapısıdır. buradan biraz daha tırmanınca, solda tuğla ve taştan küçük bir türbe görülür. türbenin bir efsanesi de vardır; doğurmak üzere olan ama ölen bir kadın vakti zamanında buraya gömülür. ama ertesi gün bebek sesi duyulunca mezar açılır ve bebek sağ olarak bulunur. bu nedenle, buraya loğusa kadın türbesi denirmiş. camiden galata köprüsü'ne kadar uzanan kıyı alanına perşembepazarı denir. buradaki parkta, mimar sinan'ın bir heykeli de vardır. fatih sultan mehmet'in emriyle fetihten sonra çoğu yıktırılsa da, burada cenevizler döneminden kalma surlardan bir parça da vardır. ayrıca galata'nın genova'yı andırdığı da söylenir. buradan karaköy-azapkapı caddesi'ne gelirken, gösterişli bir sebil ve çeşme görülür. saliha sultan çeşmesi, 18. yüzyılın barok tarzdaki meydan çeşmelerinden birisidir ve ilginç bir hikayesi vardır. caddenin karşısına geçip, içeri sapan ilk sokağa girince ise, karşınıza biraz yürüdükten sonra bir sur kapısı çıkar. ceneviz döneminden kalma bu mahalle kapısının üstünde, ortada genova'nın aziz george haçı, iki yanında da de medura ve doria (andrea doria da bu ailedendir) ailelerinin armaları vardır. yanıkkapı'yı geçip deniz doğru kıvrılıncaysa, arap camii karşınıza çıkar. ancak caminin araplar tarafından yapılan bir eser olmadığı ve tam tersine bir latin kilisesinden camiye çevrildiği iddia edilmektedir. muhtemelen fatih sultan mehmet döneminde kilise camiye çevrilmiştir. caminin adı ise, ikinci bayezid döneminde ispanya'dan yahudilerle birlikte göçen endülüslü arapların buraya yerleşmesinden kaynaklanmaktadır. arap camii'nden doğuya doğru yürürken kuzeye sapan sokak üzerinde taş evler görülebilir. bunlara ceneviz evleri deniyordu, ancak evler aslında türk evleridir ve çok daha yakın tarihte (muhtemelen 18. yüzyıl) yapılmıştır. ana caddeden karaköy'e doğru ilerlenince, karşımıza 9 kubbeli kırmızımtrak bir han (fatih bedesteni veya galata bedesteni) çıkar. rüstem paşa'nın mimar sinan'a yaptırdığı kurşunlu han da yakınlardadır. bu hanın yanında birkaç katlı meşhur bir balık lokantası vardır. caddenin karşısına geçip ara sokaklara sapılınca, artık kullanılmayan zülfaris sinagogu (kal kadoş galata) görülebilir. eskiden beri sinagog olan yapı, 1890 yılında banker kamondo'nun maddi yardımıyla yeniden yapılmış. bir kapısı buraya açılan selanik pasajı'nın diğer ucu ise karaköy meydanı'na çıkar. bu pasaj, osmanlı döneminde en yoğun yahudi nüfusun yaşadığı selanik göçmenlerinin eseridir.
karaköy'e geçtiğimizde, öncelikle karaköy meydanı'ndaki yabancı mimarlar tarafından yapılmış ilginç binalar dikkatinizi çekebilir. örneğin, italyan giulio mongeri'nin eseri olan karaköy palas, buranın en gösterişli ve şık yapılarındandır. buradan köprüye doğru yüründüğünde, bir diğer italyan mimar raimondo d'aronco'nun yaptırdığı bir cami dikkat çeker. karaköy mescidi olarak bilinen bu yapı, alışılmış cami mimarisinin dışında art nouveau esinlemesiyle yapılmıştır. 1950'lerde bu cami, biraz da müslüman cemaatin tepkisini çektiği için olsa gerek yıkılmıştır. ancak şimdilerde yeniden yapılmaya başlanmıştır. istanbul'da birçok eseri olan vallaury'nin de karaköy'de ömer abed han adlı eseri vardır. eskiden burada havyar hanı adlı ünlü başka bir yapı da vardı. ayrıca burada avusturyalıların yaptığı ve sonradan ziraat bankası'na geçen ikinci katındaki terası heykelli bir bina vardır. murat belge'ye göre, heykellerden kadın ticareti, erkek ise (demirci) endüstriyi temsil eder. ancak her sanat eseri gibi yoruma açıktır; bazıları, bölgede yoğun olan yahudi cemaati ve masonluktan hareketle, kadın heykelini dul kadın, erkek heykelini ise hiram usta'ya benzetmiştir. binanın heykelin yasak olduğu islam dininin egemen olduğu osmanlı devleti'nde yapılmış olması manidardır. şimdilerde nordstern hotel galata olan bina da burada dikkatinizi çekebilir. vapur iskelesini geçip sola sapınca yeraltı camii'ne gelinir. camiye pek benzemeyen bu yapı, zaten cami olarak inşa edilmemiş ve zindan olarak kullanılmıştır. caminin üstündeki zarif ahşap bina ise eski karantina binasıdır. aynı blokta yeniden sola sapılınca kemankeş camii'ne (kemankeş kara mustafa paşa camii) gelinir. çıngırlı adıyla bilinen belçikalı mühendis cingria'nın inşa ettiği rıhtım, çini süslemeli iş hanı ve gümrük sokağı'ndaki çeçeyan hanı da diğer önemli yapılardır. burada soğuk savaş'ın hemen ardından gayrıresmi bir rus pazarı kurulmuştur. ayrıca yalnızca öğle yemeği servis eden ünlü ve kaliteli liman lokantası da buradadır (şimdilerde kapanmış herhalde). gaziantepli ünlü baklavacı güllüoğlu'nun merkezi de buradadır. gümrükler başmüdürlüğü'nün binasının süslemeleri de dikkat çekicidir. fransız geçidi de buradadır ve restorasyondan geçmiş önemli bir yapıdır. ayrıca abdülmecit zamanında yaptırılan karaköy karakolu da muhtemelen türkiye'deki en güzel karakol olarak dikkat çekmektedir. buradan mumhane caddesi'ne çıkınca, tuğladan yapılma 5 katlı güzel bir 19. yüzyıl binası görülebilir. bu bina, ruslardan kalmadır. en üst katında ise aya andrea şapeli vardır. çevrede bunun gibi iki tane (aya ilya ve aya panteleymon) rus apartman kilisesi daha vardır. ruslar, halen buraya ayine gelirler. ileride ise panayia kilisesi (türk ortodoks patrikliği) vardır. bu patrikliğin hikayesi de ilginçtir; yunan işgali sırasında rumların değil, türklerin tarafını tutan rum ortodoks nüfus, papa eftim önderliğinde ekümenik patrikliğe karşı bağımsızlığını ilan etmiştir. bu grup başlarda pek ciddiye alınmasa da, bölgede 3 tane kilisesi olan türk ortodoks patrikliği, erenerol ailesinin çabalarıyla küçük cemaatlerini hala korumaktadır. panayia kilisesinin içi bir hayli şıktır. kırım'daki kefe'den getirilen siyah hz. meryem ikonu dikkatinizi çekebilir. burada katolik keldanilerden ve gagavuz türklerinden birileri de vardır. türk ortodoks patrikliği aslında gagavuzları kendilerine bağlanmaya ikna edebilse, bir anda 300.000 civarında büyük bir cemaate kavuşabilir! türk ortodoks nüfusun ve özellikle karamanlı rumların etnik kökeni tartışmalıdır. kimileri onların hıristiyanlaşmış oğuz türkleri, kimileri ise türkçe öğrenmiş rumlar olduğunu iddia etmektedir. ayrıca bu bölgede getronagan ermeni lisesi ve gregoryen surp krikor lusavoriç kilisesi de bulunmaktadır. boğaz yönünde devam edince, kılıç ali paşa camii'ne (veya kılıç ali paşa külliyesi deniyor) gelinir. kılıç ali, aslen italyan olan bir osmanlı amiralidir. gençliğinde tutsak düşmüş ve sonra müslüman olup korsanlık yapmıştır. italyan adı kesin bilinmemekle birlikte oggiali olabilir. bir süre turgut reis'in adamı olmuş, sonra osmanlı hizmetine girmiştir. inebahtı savaşından paşalığa yükselmiş ve uluç ali olan adı kılıç ali olmuştur. ayrıca, iddialara göre, 90 yaşında bir cariyenin koynundayken can vermiş çapkın bir paşadır. kılıç ali adına yapılan cami, ayasofya'nın küçük ölçekli bir tekrarıdır. caminin mimarı ise elbette mimar sinan'dır.
karşı kaldırıma geçince, ilk olarak karabaş mescidi görülür. burası, mütevazı bir mahalle mescididir. ayrıca istanbul'daki fransız okullarından st. benoit lisesi de buradadır. çok kereler yanıp yıkılan ama yeniden yapılan okulun şimdiki şapeli 1730'lardan kalmadır. başta bir cizvit şapeliydi, ama şimdi lazaristlerin elindedir. ünlü macar devrimci rakoczi, 1735'te tekirdağ'da ölünce bu kilisenin içine gömülmüştür (kemikleri sonra ülkesine gönderilmiştir). civarda eski bir ermeni katolik kilisesi olan surp pırgiç de vardır. ikinci mahmut döneminde 1830'larda yapılan kilise, tanzimat döneminin osmanlıcı ruhunu yansıtır (istanbul'un fethinden sonra bildiğim kadarıyla yeni kilise yapılmamış ama zaten var olanlara da neredeyse hiç dokunulmamıştır). buralarda or hodeş adlı bir sinagog da vardır. polonya'dan gelen yahudilerin yaptığı ama sonradan gürcistan yahudilerine verilmiş olan ibadethane, bir aşkenaz sinagogudur. bölgede yahudi cemaati kalmayınca satılmıştır. ayrıca buralarda istanbul'un yasal genelevleri de bulunur. kutsalla sefih, ilginç bir şekilde bu bölgede yan yanadır. daha ileride ise yüksek kaldırım vardır. belge'ye göre eskiden daha da güzel olan bu bölge, birçok ilginç dükkanın (eski kitapçılar, dansingler, plak satıcıları, pulcular, müzik aletleri satan dükkanlar vs.) bulunduğu renkli bir yerdir. eski havası kalmasa da, burada şehirde aktif haldeki tek aşkenaz sinagogu olan istanbul aşkenaz sinagogu vardır. eskiden ünlü bulgar mezecisi çerkezo da buradaymış, ama şimdi anladığım kadarıyla teşvikiye'de faaliyet gösteriyor. voyvoda caddesi'ne girince, osmanlı tarihinin ilk bankalarının kurulduğu bölgeye gelinir. buradaki en görkemli yapı osmanlı bankası binasıdır. minerva han da buranın ilginç ve tarihi yapılarındandır. şişhane yönüne gittikçe bankalar caddesi'nin şıklığı azalır. ama yolun sonundaki frej apartmanı (şişhane frej binası) görülmeye değerdir. lübnanlı hıristiyan arap (maronit-maruni) frej ailesi, amerikalı, arap, italyan ve levanten mensuplarıyla o dönem istanbul'unun kozmopolit yapısını birebir yansıtan ilginç bir istanbul ailesidir. kartçınar sokağı'nın köşesinde, pembeye boyalı bir bina göze çarpar. burası podestat, yani ceneviz devletinin konağı ve iş yeridir. ayrıca eski banka sokağı'nda fransız devrimi'nin şairi andre chenier'nin doğduğu ev bulunmaktadır. şimdilerde sen piyer hanı olarak bilinen binayı fransız elçisi st. priest yaptırmıştır. bir aşkenaz sinagogu olarak yapılan ama şimdi cemaatin idarehanesi olan tofre begadin de (terzile sinagogu) bu civarda felek sokağı'ndadır. duvarındaki sion yıldızı burayı belli eder. bitişiğindeki evin cumbasında ise malta haçı oyuludur. bu civarda avusturya lisesi'nin binaları vardır. daha ileride ise, aziz pietro ve paoli adlı katolik kilisesi vardır. isviçreli-italyan mimar kardeşler fossatiler tarafından 1841'de yapılan kilise, bizans'ın koruyucusu hodegatria'nın (yol gösteren meryem) ikonuna ev sahipliği yapar. ayrıca okçu musa okulu ve beyoğlu hastanesi de bu civardadır. hastaneden çok bir şato gibi olan beyoğlu hastanesi binası, percy adams tarafından çizilmiş ve british seamen's hospital adıyla ingiliz denizciler hastanesi olarak yapılmıştır.
galata kulesi'ne gelirsek, 1348'de isa kulesi adıyla yaptırılan kule, istanbul'un simgesel yapılarından birisidir. kule ile ilgili hikayeler de çoktur. en ünlüsü, 17. yüzyılda dördüncü murat zamanında hezarfen ahmet çelebi'nin kendi yaptığı kanatlarıyla buradan atlayarak üsküdar'a kadar uçmayı başarmasıdır. istanbul kanatlarımın altında filmine de konu olan hezarfen ahmet çelebi, uçağın değilse bile paraşütün mucidi sayıbilir. kulenin karşısında bereketzade çeşmesi vardır. galata'nın ilk türk voyvodası olan bereketzade hacı ali ağa, bu çeşme dışında bölgede bir mahalleye de adını miras bırakmıştır. çevrede daha birçok güzel yapı bulunmaktadır. mesela, laleli çeşme sokağı'nın köşesindeki italyan mimar raimondo d'aronco'nun eseri olan çeşme görülebilir. onun biraz aşağısında, italya'dan gelen yahudilerin küçük sinagogu ve ceneviz kulesi vardır. türkiye'deki en merkezi ve popüler sinagog olan neve şalom da buradadır. birçok defa saldırıya uğrayan sinagog, genelde polis koruması altındadır. bölgede ingilizlerin işgal sırasında bir dönem hapishane olarak kullandığı bir bina ve bitpazarı da bulunur. buranın mimarisinda italyan etkisi baskındır. ayrıca burada kamondo hanı'nda eskiden abidin dino'nun bir atölyesi de vardı.
pera'ya geçtiğimizde, bu bölgenin 19. yüzyıl boyunca ve 20. yüzyıl başlarında istanbul'un en hareketli yeri olduğu söylenmelidir. ancak 1831 ve 1871'de burada iki büyük yangın çıkmıştır. dolayısıyla, buradaki binalar büyük ölçüde 1871 sonrasında yapılan nispeten yeni yapılardır. buradaki en önemli yapılardan birisi galata mevlevihanesi'dir. 1492'de yapılan tekke, şehrin en eski mevlevi tekkesidir. tekkenin gayrimüslimlerin yoğun yaşadığı bir yere yapılmasına şaşmamalı; mevleviler, daima sofu müslüman halktan uzak durmayı yeğlemişlerdir. diğer başlıca tekkeleri de yenikapı'da sur dışında, beşiktaş'ta ve eyüp bahariye'dedir. mevlevihane girişinde, sol tarafta osmanlı tarihinin en entrikacı devlet adamlarından halet efendi'nin türbesi, sağda ise muvakkithane ve kütüphanesi vardır. taksim yönünde ilerleyince, isveç konsolosluğu ile diplomatik temsilcilikler başlar. elçiliğin yanından galata'ya doğru inen sokakta alman lisesi vardır. d'aronco'nun elinden çıkan botter hanı da buradadır. rus elçiliği de yakındadır. rus'tan çok italyan havasındaki bina, fossati kardeşlerin bir eseridir. kumbaracı yokuşu'ndan inince, kırım kilisesi (crimean memorial church) veya anglikan kilisesi görülecektir. kırım savaşı anısına yapılan bu protestan kilisesi, londra'da law courts'u yapan c.e. street tarafından inşa edilmiştir. fransisken kilisesi olan santa maria draperis de buradadır. burada semprini'nin yaptığı hz. meryem'in çok eski ve mucizevi olduğuna inanılan bir ikonu vardır. hollanda konsolosluğu da yakınlardadır. 1855'te yine fossati'ler tarafından yapılan bina, kısa süre önce türkiye-hollanda gerginliği nedeniyle bazı üzücü saldırılara uğramıştır. konsolosluğun arkasında, 1857'den beri union church'e çalışan istanbul'un en eski protestan kilisesi olan dutch chapel (hollanda şapeli) vardır. buraya her pazar günü çok farklı hıristiyan protestan cemaat mensubu kişiler gelir. şapelin altındaki bodrum eskiden hapishane olarak kullanılırken, şimdi pazar okulu haline getirilmiştir. birinci dünya savaşı'nda atatürk ve arkadaşlarına hıyanet eden ünlü rahip frew de burada rahiplik yapmıştır. fransız st. louis şapeli de yakındadır ve istanbul'daki en eski katolik kilisesidir. kurucuları kapusenlerdir. şimdiki bina 1831 yangınından sonra yapılsa da, ilk binanın tarihi 1581'dir. eskiden hakkari'den istanbul'a gelen keldaniler ayinlerini burada yapıyorlardı, ama şimdi st. antuan katolik kilisesi'ne gidiyorlar. ayrıca burada eski ispanya elçiliğinin binasında sancta terra adlı bir şapel de vardır. özel durumlarda halen kullanılan ve ispanyol fransiskenleri tarafından ilk kez 1670'de yaptırılan ama 1871 yangınından sonra tekrar inşa edilen şapel, pek bilinmeyen yapılardandır. palazzo di venezia veya venedik sarayı da buranın tarihi ve önemli binalarındandır. bu bina, bütün yangınlardan büyük şans eseri kurtulabilmiştir. üzerinde venedik aslan kabartması hala durmaktadır. 18. yüzyılda casanova'nın da kaldığı bu bina, avusturya-macaristan imparatorluğu venedik'i ele geçirince imparatorluğun malı olmuştur. birinci dünya savaşı'ndan sonra ise italya'ya geçmiştir. palazzo'nun ilerisinde italyan lisesi de vardır. bu ve benzeri binalar meydana "küçük italya" havası verirken, meydanın öbür yanı ise adeta "küçük fransa" gibidir. soldaki küçük bina fransız elçiliği'nin mahkeme binasıdır; üstündeki "loi", "force", "justice" kelimeleri ve kabartma simgeleri bu nedenledir. osmanlı'nın bazı batılı ülkelere verdiği kapitülasyonlar, yabancı devletlere kendi vatandaşlarını kendilerinin yargılaması hakkını da kapsamıştır. maison de france olarak adlandırılan fransa elçiliği, geçmişi 1581'de kanuni sultan süleyman'ın birinci françois ile kurduğu ittifaka kadar dayanan tarihi bir binadır. maison de france'ın karşısında bir dönem franz liszt de kalmıştır. ancak liszt'in kaldığı commendinger'in evi yıkılmıştır. garibaldi'nin istanbul'da kaldığı ev de buralardadır. ayrıca bu sokak, uzun süre istanbul'un en önemli fuhuş merkezlerinden birisi olmuştur. st. antuan katolik kilisesi'ne gelirsek, mongeri'nin inşa ettiği italyan gotiği tarzındaki bir bina ve istanbul'daki en büyük kilisedir. eskiden bu bölgede concordia tiyatrosu ve gece kulübü de bulunuyordu. hatta trocadero tiyatrosu da buralardaydı.
karşı tarata geçince, ilk olarak hacopulo pasajı'na gidilebilir. rum hacopulos ailesinin yaptırdığı pasaj, ilginç bir şekilde yunan-rum'dan çok italyan atmosferine sahiptir. eskiden burada çok şık dükkanlar varmış. ara kapı açıksa, pasajdan sola geçip panayia kilisesi'ne çıkılabilir. içi çok şık ve süslü bir rum ortodoks kilisesidir bu. panayia'nın merdivenlerini inip sağa dönünce ise, şehir açısından önemli rejans lokantasına gelinir. bolşevik devrimi ve iç savaş sonrasında türkiye'ye kaçan beyaz rusların kurduğu bu ünlü restoran, kievski, karski ve strogonof gibi o dönem pek bilinmeyen lezzetleriyle haklı bir şöhret kazanmıştır. bir ara kapanan bu restoran, şimdi 1924 istanbul adıyla yine hizmet veriyor. bu bölgede en büyük gayrimüslim işadamı olivo'ların apartmanları ve constantinople oteli de görülebilir. ayrıca surp yerortutyun ermeni katolik kilisesi de (beyoğlu surp yerrortutyun kilisesi) buradadır. garibaldi ve mazzini'nin kurdukları ve kısa bir süre çalıştıkları societa operaia italiana (şimdilerde casa garibaldi olarak biliniyor), yani italyan işçiler derneği binası, içerisinde balo salonu da bulunan önemli bir yapıdır. ayrıca zengin yahudi ailesi fresco'ların binası ve ikinci abdülhamid'in başkatibi süreyya paşa'nın evi bu civardadır. bunların dışında, bölgede çok sayıda levanten ve gayrimüslim aile apartmanı bulunmaktadır. suriyeli tüccar abud ailesinin devasa binası da buradadır.
asmalımescit de ilginç bir sokaktır. burada gelenekten kopmamış bazı meyhaneler vardır. burada eskiden maltalı levanten mizzi'nin ingilizce ve fransızca olarak yayınladığı the levant herald gazetesi çıkarılırmış. hatta mızıka-i hümayun'u kuran donizetti paşa'nın evi de buradaydı. ünlü pastane markiz'in yeri, buranın önemli ve şık bir mekanıdır. narmanlı yurdu binası da buradadır. türkiye'nin en eski gazetesi olan ve ermenice yayınlanan jamanak da burada yayınlanıyormuş. rumca çıkan apoyevmatini de burada basılırmış. tünel meydanını dönüp merdivenlerden aşağı inince görülen belediye binası, italyan barborini tarafından yaptırılmıştır. hemen köşedeki bina ise, arkeoloji müzesi'ni de yapan mimar valluary'nin eseri ve züccaciyeci decugis'in eviydi. yemenici sokağı'nı izleyen blok, tek bir apartmandan oluşur. bu bina, tanzimat döneminin ünlü yahudi banker ailesi kamondolarındır. sarraflık ve tefecilikle başlayıp bankerliğe terfi eden bu aile, cumhuriyeti dönemine kalmadan fransa'ya göçmüştür. ancak zenginliklerini orada da koruyan aile, paribas bankasının kurucularından olmuştur. louvre müzesi'ne birçok bağış yapan aile, naziler tarafından yok edilmiştir. italyan işadamı foscolo'nun görkemli evi de buradadır. rivayete göre, sinyor foscolo, her katının penceresini ayrı yaptırdığı evinde, her akşam başka bir pencereden akşam rakısını içerken bir sandalı ateşe verir ve batmasını izlermiş. foscolo evinin yanında hahambaşılık binası da vardır. bölgedeki en önemli yapılardan birisi de pera palas'tır. 1894'te yapılan otel, orient express'in son durağının istanbul olduğu günlerde yapılmıştır. o dönemde karşısında wagons lits cook'un ofisi vardır. elektriğin şehirde ilk kullanıldığı binalardan biri olması muhtemeldir. burada birçok ünlü kalmıştır; agatha christie bunların en önemlisi olabilir. ama siyasi açıdan çok önemli kişiler de burada konaklamıştır; şah rıza pehlevi, sırp kralı pyotr ve tito ilk akla gelen yöneticilerdir. ayrıca ajan mata hari, artist greta garbo ve şarkıcı marlene dietrich diğer ünlü konuklardandır. italyan kültür merkezi olarak faaliyet gösteren casa d'italia binası ve ermeni mıgırdiç terziyan'ın sahibi olduğu bristol oteli (bristol hotel diye geçer) diğer önemli yapılardandır. büyük londra oteli'ni de burada es geçmemek gerekir. ayrıca ingiltere konsolosluğu binası da, sir charles barry tarafından yapılmış önemli bir binadır. londra'daki parlamentoya son biçimini veren barry, herhalde akdeniz kültürüne yakın bulduğu türkiye'de ingiliz mimarisinden çok italyan rönesans mimarisine uygun bir bina yapmayı tercih etmişti. ayrıca rum katolik ayia trias kilisesi de bu yakınlardadır. ancak rum katoliklerin sayısı günümüzde bir avuç kadar kalmıştır.
pasajlara geri dönersek, avrupa pasajı veya aynalı pasajı bilinmesi gereken bir yerdir. ismini crespin adlı levanten aileden alan krepen pasajı da meraklıların hoşuna gidebilecek bir yerdir. mekanlara baktığımızda, bu civardaki şütte ve reşat balık market kayda değer müesseselerdir. sahne sokağı'nda mimari açıdan çok bir özelliği olmayan ama iyi işleyen bir gregoryen ermeni kilisesi de (surp yerortutyun) vardır. baştaki çiçekçilerden ötürü buraya çiçek pazarı ve sık balıkçılardan ötürü balık pazarı da denilir. cité de pera olarak da bilinen çiçek pasajı ise pasajların en ünlüsüdür. meyhaneleriyle ünlü çiçek pasajı, büyük beyoğlu yangını sonucu yok olan naum tiyatrosu'nun arsasına 1876'da kurulan tarihi ve ünlü bir pasajdır.
istiklal caddesi'nden devam edilince, galatasaray lisesi'ne bakmadan geçmek olmaz. eskiden acemi oğlanlar kışlası'nın bulunduğu yerde kurulan bu okul, 1868'de açılmıştır. birçok benzeri okul olmasına karşın, mekteb-i sultani'nin osmanlı devleti ve türkiye cumhuriyeti'nde "esprit de corps"u diğerlerine kıyasla çok daha fazla olmuştur. ayrıca zografion (zografos) rum erkek lisesi, italyan kız ortaokulu gibi binalar kayda değerdir. bu caddede ayrıca eski cercle d'orient (grand pera) binası çok önemli bir yapıdır. buradan bazı sinemaların olduğu yeşilçam sokağı'na dönülür. sakız ağacı sokağı'nda ise yine bir ermeni katolik kilisesi bulunmaktadır. ayrıca rus arkeoloji enstitüsü de buradadır. yine ünlü ve tarihi abdullah efendi veya hacı abdullah lokantası mutlaka görülmesi gereken bir müessesedir. karşı sırada ahududu sokağı'na geçilince, cizvitlerin kurduğu st. pulcherie kız lisesi görülebilir. afrika hanı veya afrika han olarak bilinen bina da buranın tarihi açısından önemli bir yapıdır. zambak sokağı köşesine geçersek, burada bir diğer ermeni katolik kilisesi görülecektir. vosgerepan kilisesi, fransa'nın ermenileri katolikleştirme siyasetinin sonucu olarak birçoğu katolik hıristiyanlığa geçen ermenilerin önemli kiliselerinden birisidir. fransa'nın bu politikasına osmanlı devleti ve gregoryen ermeniler engel olmaya çalışsa da, 19. yüzyılda çok sayıda ermeni katolisizme intisap etmiştir. hatta bunlar arasından mıkhitarist mezhebi-tarikatı bile doğmuştur. konumuza dönersek, meşelik sokağı'na sapınca, meşhur hacı baba lokantasının yanında, genişçe bir bahçe içinde rum ortodoks ayia trias kilisesi (aya triada) vardır. belçika elçiliğinin de mimarı olan kampanaki tarafından yapılan kilise, kubbe kullanılmasına yasak konmamış ilk kiliselerden birisidir.
tarlabaşı ise bu bölgeyi tamamlayan ama onun kadar şık olmayan bir semttir. grand rue de pera veya istiklal caddesi yüksek sınıfın ve daha çok gayrimüslimlerin eseridir. oysa onlar kadar zengin olmayan ama buraya yakın olmak isteyenler, tarlabaşı'na yerleşmişlerdir. ancak gayrimüslimler türkiye'yi terk edip beyoğlu eski statüsünü kaybedince, buraya da daha çok anadolu'dan göçen yoksul halk yerleşmiştir. burada imalathane ve tamirhaneler açılmış ve sosyal doku değişmiştir. eski adı macar caddesi olan turan caddesi, buranın önemli caddelerindendir. tarlabaşı'nda da kiliseler mevcuttur. süryani melkit kilisesi, cemaati kalmayan boş bir kilise olarak varlığını hala sürdürüyor. artık melkitler kalmadığı için, keldaniler bu kiliseyi kontrol ediyor. kiliseyi geçtikten sonra sağdaki ilk sokağa sapınca, gene sağda eski bir katolik ermeni manastırı görülebilir. burada eskiden ressamlar atölye açarlarmış. ayrıca bir şapelin de bulunduğu üst katta bir lokanta da varmış. yine buradaki büyük bir taş bina halindeki süryani kilisesi (meryem ana süryani kadim kilisesi olarak geçiyor), en eski hıristiyan mezheplerinden olan süryanilerin en önemli ibadethanelerinden birisidir. buradan çok uzakta olmayan kalyoncu kulluk caddesi'nde ise rum ortodoks ayii konstantinos ke eleni kilisesi vardır. biraz aşağısında hiç beklenmedik bir yerde ise bir müze (adam mickiewicz müzesi) vardır. bu, siyasi sürgün olarak bir dönem istanbul'da bulunan polonyalı şair adam mickiewicz'in evidir. emin camii sokağı'na sapınca ise, istanbul'un ender protestan kiliselerinden ikisi yan yana görülebilir: ermeni protestan ve alman evanjelik kilisesi.
kaynak: murat belge, "istanbul gezi rehberi", ss. 211-244. -
yillardir metro geliyor yazan yer...
-
saçma sapan bir yer halini almış.
arkadaş meydana giden o yolun hali ne allasen? dünyanın hangi meydanında bu kadar çirkin bir alan var? bu mu yayalaştırma projesi. eski ağaçlı yolu dahi özlüyor insan. şimdiki alan facia derecesinde çirkin, bir o kadar betonarme.. -
1,5 milyon insanın an itibariyle isyan ettiği yer.
ama arka arkaya 3-4 haber kanalını gezdim halaaa suriye yok el ebu yarrak yok bilmemne!
sizin haysiyetinizi ben..
https://fbcdn-sphotos-b-a.akamaihd.net/…89096_n.jpg
abartmayın diyenlere gelsin -
dün aylar yıl(lar) sonra gittiğim yer. gideceğim yer tünelde olmasına rağmen taksim'de inip istiklal'den yürüyeyim dedim, demez olaydım. çıkıyorsun metrodan karşında kocaman, zerre estetik olmayan bir cami inşaatı. yandaki kilise ile yarışa girmiş gibi gözükmüş. oysa istanbul'un çok dinliliğinin mütevazının simgesi olacaktı, yersen. akm desen yıkılmış, meydana yalandan iki üç tane saksı içinde ağaç koymuşlar, full beton saçma sapan bir görüntü. eski güzelim mekanlar gitmiş, arapça yazılı çakma parfümcüler, lokumcular, nargileciler gelmiş. eskiden girince evimin bir odasından diğerine geçiyormuş gibi hissettiren bir yerdi burası. şimdi kendimi hiç bilmediğim bir yere gelmiş bir turist gibi hissettim. nevizade bile boşalmış, küçük beyoğlu'nda bir tek pendor direnmeye devam ediyor, güzelim peyote canlı müzik katını kapatmış, terasta 6 kişi kalmış. araf bile kapanmış otel olmuş. irish bar gitmiş, line, hayal kahvesi gibi yerler gitmiş. gitmiş de gitmiş yani. asıl sokak kültürünün başkenti gitmiş yerine izbe, arap turist kazıklama semti gelmiş. sabırla yeniden güzel günlerin gelmesini bekleyen bir iki mekan dışında gerçekten bitirmişler güzelim semtimizi. inanılmaz kötü hissettim kendimi. almış olduğu hal, fiyatlar, araplaşma falan değil gidip bu çöküntüyü görüp üzülmemek için düzelene kadar gitmeyeceğim artık.
-
bataklıktan farkı kalmamış istanbul'un en güzide semti. orta doğu'dan ipini koparan gelmiş, bir de son yıllardaki krizle birlikte bana kalırsa yerli nüfus yerini, neredeyse tamamı orta doğu kökenli turistlere bırakmış durumda. birkaç özel yapısı dışında her yönden oldukça nahoş bir hâlde.
-
akp’nin çekirge gibi talan ettiği ve edilmesine vesile olduğu, istanbul’un bir zamanlar kültür, sanat, müzik, eğlence -mainstream ya da underground - merkezi. türkiye cumhuriyeti’nin akp elinde yaşadığı en büyük kayıplardan biri.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap