• (bkz: newport)
  • deniz otobüsü iskelesiyle meşhur semtimiz. (bkz: ido yenikapı terminali)
  • yakın bir gelecekte istanbul'un kent içi ulaşımında önemli bir kavşak noktası haline geleceğine inandığım semt; istanbul metrosu (şu an taksim - 4. levent hattında çalışıyor, ama kuzeyde ayazağa'ya, güneyde yenikapı'ya bağlanması planlanıyor); hafif metro (şimdinin aksaray - esenler - havaalanı hattıi geleceğin yenikapı - mahmutbey - beylikdüzü hattı); banliyö treni (sirkeci - halkalı, yakın gelecekte [marmaray inşa edilince] gebze - atatürk olimpiyat parkı arasında çalışması planlanıyor) ve deniz otobüsü (güney marmara kıyılarındaki pek çok kasabaya ve istanbul'un marmara kıyılarındaki bütün iskelelere) hatlarının hepsi burada birbiribe bağlanacak.
  • yaz aylarinda sayfiye yeri moduna gecen, çimenlere, kayaliklara, denizlere taşan tum halkimizin cilginca eglendigi, boxer, mavi veya kahverengi tercihen paçalı beyaz donlariyla denize giren abilerden tutunda kapali teyzelerin atlayip balon gibi şişen etekleri sayesinde muthis eglence zamanlarına mekan sahibligi yapan yerdir.
  • her sabah trenden inen kalabalığın, otobüse binmek üzere karşıya geçişine sahne olan mekan.
    trafik ışığı olmadığından heyecanlı dakikalar geçirebilirsiniz.

    insanlar otobüsün yolun karşısındaki durağa yanaşmasına kendini kaptırıp, otobüse yetişmeye çalışırken, yolu o dakkada kullanan araçları gözardı etmektedirler ve nitekim salı sabahı bir kaza gözümüzün önünde gerçekleşmiştir. önündeki aracın ani freniyle, ona arkadan çarpan arabanın* şöförü inip ana avrat küfür etmiştir karşıdan karşıya geçenlere. yolun kenarında duran yayalar da arkadan çarpan araçla aynı yola gitmekten son anada kurtulmuşlardır.(bkz: bok yolu)

    bir de kendini karşıdan karşıya geçişleri düzenlemeye adamış bir adam vardır ki...
    eğer ilk sıralarda indiyse trenden, hemen kaldırımın kenarına koşar ve araba falan dinlemeden atlar yola, araçlara "durun ulan!" dercesine elini uzatır ve bu boşluktan arkasından gelen insanların da yararlanmasını sağlar.
    bu adamın olmadığı geçişlerde başka gönüllüler de devreye girebilirler.
  • son zamanlarda bursa ya gitmek için sıkça kullandığım deniz otobüslerinin kalktığı iskeleye sahip semt. yenikapıdan mudanya ya 2 saatten az bir sürede gitmek insanı şaşırtmıyor değil.
  • bu semtin isminin kaynağı ile ilgili anlatılagelen bir efsane vardır ki yüksek müsadeleriniz ile onu copy - paste etmek isterim.

    4. murat devri. padişah tarafından, mey (şarap), afyon ve fal bakmak yasaklanmış. istanbul'da bütün meyhaneler ve keşhaneler "underground" takılmaya başlamış. 4. murat bi gece, tebdil-i kıyafet istanbul'a indiğinde, karşıya geçmeye karar verip bi sandal kiralamış.
    sandalcı müşterisinin sultan olduğunu bilmiyomuş tabii. bi ara, sandalın yanından sarkan bi ipi çekmiş. ipin ucunda bi testi! sultan, "ne var o testinin içinde?" diye sormuş. sandalcı "ne olacak, mey işte" diye gülerek müşterisine ikram etmiş. her ne kadar yasaklamış olsa da, 4. murat'ın alkolle arasının iyi olduğu bilinir. ikramı kabul etmiş ama yine de, "mey yasak. hünkarımız görse kafanı vurdurtur diye korkmuyo musun?" diye sormaktan da geri kalmamış. sandalcı da haliyle, "yahu hünkar ner'den görecek bizi denizin ortasında" demiş.
    aradan biraz zaman geçmiş. sandalcı bu kez de, teknenin tahtalarından birini kaldırıp aradan afyon çıkarmış ve nargilesine atarak körüklemeye başlamış. gönlü zengin adam, hemen müşterisine de ikram etmiş. sultan yine kabul etmiş ama yasağı gene hatırlatmış. sandalcı aynı şekilde, "kim görecek ki bizi denizin ortasında" demiş. biraz daha vakit geçmiş. bizim sandalcı cebinden fal taşlarını çıkarmış. hünkara, "ver 5 akçe de falına bakayım" demiş. fal 4. murat'ın en kızdığı şeymiş, ama "hadi biraz daha sabredeyim" diye düşünüp, "bak bari" demiş.
    fal taşlarını elinde çalkalayıp atan sandalcı, "efendi, sorunu sor bakalım" demiş. padişah, "hünkar şu anda nerededir?" diye sormuş. sandalcı taşlara bakıp "hünkar şu an denizdedir" demiş. 4. murat güya endişelenmiş havalarına girip, "sakın yakınımızda bi yerde olmasın" diye sormuş sandalcıya ve tekrar iyice bakmasını söylemiş. sandalcı taşlara tekrar bakmış ve birden, 4. murat'ın ayaklarına kapanıp, "affet beni hünkarım " diye yalvarmaya başlamış. kıyıya dönene kadar yalvarmaya devam etmiş. padişah dayanamayıp, "sana bi soru sorucam. eğer bilirsen seni affederim. bilemezsen boynunu anında vurduracam" demiş. sandalcı sevinçle, "padişahım çok yaşa" demiş ve merakla soruyu beklemye başlamış.
    4. murat, sandalcıya, "dönüşte istanbul'a hangi kapıdan giricem?" diye sormuş. tabii sandalcı hemen itiraz etmiş, "hünkarım, şimdi ben hangi kapıyı söylesem, siz başka kapıdan girersiniz. affinıza sığınarak, gireceğiniz kapıyı bi kağıda yazsam ve size versem; kapıdan geçtikten sonra okusanız olur mu?" demiş. hünkar başını "olur" anlamında sallayınca, sandalcı tahminini yazıp kağıdı vermiş.
    padişah kağıdı alır almaz, daha bakmadan, yanındaki fedaisine, "hemen boynunu vur şu kafirin" emrini vermiş. sonra da, "surlara yeni bir kapı açıla! istanbul'a oradan giricem" demiş çevresindekilere. kapı 5-10 dakikada açılıp, padişah ve erkanı şehre girmiş. 4. murat bi ara, sandalcının kağıda hangi kapıyı yazdığını merak etmiş. kendinden çok eminmiş, laf olsun diye cebindeki kağıda bakmış. ama okuyunca hayretler içinde kalmış. sandalcı kağıda şunları yazmışmış: "hünkarım, yeni kapınız vatana millete hayırlı uğurlu olsun"
    o gün bugündür de işte o kapı, "yenikapı" olarak anılıyormuş.

    aynı hikayenin bir benzeri de 4. murat yerine fatih sultan mehmet, sandalcı yerine de padişahın lalası ile anlatılmaktadır. istanbul fethedildiği sırada padişah lalasına sormuş; "söyle bakalım lala... sence istanbul'a hangi kapıdan gireceğim?" lala "siz bilirsiniz" demiş. "sen bilmez misin?" diye soran padişaha "biz de biliriz" diye cevap verir. fatih bunun üzerine "söyle bakalım o zaman ama bilemezsen kelleni alırım" der. hikayenin sonu ise diğeri gibidir.
  • acilen metro'nun ulaşması gereken güzergâh.. ulaştığı vakit marmara daha bir küreselleşecek, uzaklar yakın olacak..
  • yenikapı sahilden denize bakmak, evin arka balkonundan dışarıya bakmak gibidir. aynı ıssızlık anasını satayım.
  • benim çocukluğum yenikapı'da geçti. sokağımızda eski ahşap evler vardı, bir ucu denize çıkardı, diğer ucunda ahşap evler yıkılır yerlerine betonarme apartmanlar dikilirdi. bunlardan birinde de biz yaşardık. evimiz o kadar yeniydi ki, tam karşısındaki eski evden utanırdım. yakışmıyor bu eski ev buraya! ne işi var burada! derdim. çocuktum. sanıyordum ki, her zaman yeni olan iyidir. eskiyen bi şeyler de eskiciye verilir, karşılığında mandal alınır.

    ahşap evlerin bir bir eskicilere verildiğini görerek geçti çocukluğum. her birinin yerine yepyeni apartmanları diktiler. sokağımız yeni oldu, parladı, taşlı yolları bile asfaltlandı. çok sevindim. biraz büyüdüm, sonra bir gün o sokaktan taşındık. geride artık bir ucu denize çıkmayan bir sokak bıraktım. yolun yönü değişmiş meğer biz büyürken. sahile binalar yapılmış.

    geçenlerde yenikapı'da 8000 yıllık insan kalıntısı bulundu diye bir haber okudum. çocukluğumun geçtiği semtin bu kadar eski bir yerleşim tarihi olduğunu öğrenmek beni aldı, o eski sokağımın başına kadar götürdü. sokak denizi çoktan unutmuş. kıyısında çakıl taşları topladığım deniz, kaybolduğum sahil (bir de yeşil pelerinim vardı) hepsi yok olmuş. o yeni ev de yıkılmış, yerine otel yapılmış.

    bi ara şu ahşap evleri anlatmam gerek. özür dilemek için.
    oysa, ne kadar yenilermiş.
hesabın var mı? giriş yap