• örneğin bir futbol maçına gidip hakemin son düdüğüne dek kaldıysak, “maç süresi boyunca oradaydım” diyebiliriz. bu durum gündeliktir ve bu durumda süre belli bir zaman miktarı için kullandığımız bir kelimeye dönüşür. dolayısıyla ve fazlasıyla uzun bir zaman dilimi boyunca bir şeyi yaptığımızı ima eder.

    mesela sıkıcı bulduğumuz birisiyle bir asansörde kalmış olsak, kendi kendimize iç çekip, yine “uzun zamandır” orada olduğumuzu ifade ederek doğrudan zaman kavramına gönderme yaparız.

    gelelim henri bergsona. bu adamcağız süre kavramını zamandan bağımsız ve genişleyen bir bütün olarak ele alır. yani insanlar tarafından genellikle ancak mekansallaştığında, zamanın akışı bizim dört boyutlu koordinatlarımıza sabitlendiğinde anlaşılır diyor. ne demek şimdi bu? zamanın, sanal ve her daim genişleyen bir bütün olduğunu düşünüp buna da süre adını mı veriyor?

    fazla hatta çok fazla vaktin var diye ve süre hakkında farklı bir düşünüş şekli önereceksin diye nedensiz yere meseleleri aşırı karmaşıklaştırmak değil mi bu?
  • tekil bir hedenin varoluşunun kendi doğası ile belirlenemeyen kesintisizliğini anlatan sözcük, tözün düşünce dışı bir yüklemindeki koşullandırma. insan için bu yüklem yalnızca uzam olabilir. bir hedeye "var" diyorsak o hedenin uzamda "sürmesi"nden bahsediyoruzdur. karşıt anlamlısı bengiliktir.
  • değerleri oluşturan temel yapıtaşıdır. şayet süre insanı kısıtlar ve insana anlam yükler. her şeyin bir süresi olması gibi insanın da bir süresi var. işte süresi olan her şey değerli konuma gelir. burada bahsettiğim konu maddi olmakla beraber felsefik ve dini boyutunu es geçiyorum.

    elimizde sınırsız sürede sahip olacağımız bir şey tahayyül edersek, bu şeyin değeri yıllara nazaran giderek yok denecek kadar azalacaktır. insanın uvuzlarını buna örnek verebiliriz. kolu olan insan buna alışmış bir vaziyette hayat sürerken kolunu kaybettiği zaman, kaybettiği uvzun değerini daha iyi anlaması, buna bir örnek teşkil edilebilir. şayet kolun asla ve kati surette herhangi bir şekilde zarar görmesi engellenseydi (ki bu doğaya aykırıdır, sadece örneğin somutlastirilmasi için verilmiştir.) onun bize kattığı değer maddi anlamda -nesneleri hareket ettirmek vs- tabii ki de varken, manen hiçbir değeri kalmaz. burada insan ömrünün süreli olması bu kola da bir süre atfeder zira kol fer'i bir şeydir. o yüzden öncelikle insan ömründen bahsetmek esas gelir.

    insan ömrü, bizlerin hayati fonksiyonlarimizin çalışır vaziyette olduğu zaman dilimidir. bu zaman dilimini süresiz hale getirdiğimiz takdirde; yani insan ölümsüz olduğu zaman; insanın gördüğü, deneyimlediği, öğrendiği şeyler elbette çok daha fazla bir büyüklükte olacaktır. bu insan birikimlerinin hayatımızda kapladığı yer azalacaktır, zira burada sadece insan ömrünü süresiz kıldık, diğer nesneler süreye tabii tutarak onların yok olma ihtimali devam ediyor. süreli nesnelerin süresiz insana etkisi nasıl azalır derseniz söyle: eğer bir hayvanın öldürüldüğünü görür ve bundan etkilenirseniz bu sizi uzun bir süre kafanıza yer edecektir. 2 3 4 5. kiler de etki ettiğini farz edersek ve bunların etkisi giderek azalarak bir zaman sonra kaçıncı kez o ana şahit olduğunuzu hatırlamadığınız zaman etkisi olmayacaktır. yukarda bahsettiğim süresiz insanlara süresiz nesneler verirsek ne olur, doğrusu bilmiyorum.

    burada anlatılanlar tabii ki de mümkün olmayan şeylerdir. sürenin insan değerlerine katkısı örneklendirilmiştir.
  • akıp giden zamanın içinde belli bir bölüm.
  • süre olarak okundugunda zaman cizgisinde iki nokta arasindaki mesafeyi belirten kelime..
  • tdak tarafından 1935'da istanbul'da yayımlanan, "osmanlıca'dan türkçe'ye cep kılavuzu" ile dilimize kazandırılan kelime.
  • henri bergsonun biricik gerçeklık olarak gördüğü şeydir süre.
  • hiçbirşeye yetmeyen şey
  • türk dil kurumunun açıklamasıyla : bir olayın başı ile sonu arasında geçen zaman parçası, zaman aralığı, zaman bölümü, müddet
  • "müddet" sürmekten geliyomuş arapça, ondan türetmişler bunu da.

    kaynak, nişanyan'ın etimolojik sözlüğü
hesabın var mı? giriş yap