• oyuncu jonah hill'in, dr. phil stutz'ın yöntemlerinden bahsettiği ve ona ithaf ettiği güzel mi güzel netflix belgeseli.

    notlar alarak izlediğim bu yapımın amacını jonah hill şöyle açıklıyor: stutz'ın gereçlerini tanıtarak insanların bunlara erişmesini sağlamak ve kendi hayatlarını iyileştirmesine aracılık etmek.

    öncelikle gereçler, içsel durumunuzu o anda gerçek zamanlı olarak değiştirebilecek modellerdir. yani normalde kötü olan bir deneyimi alıp onu bir fırsata dönüştürmemize yarıyor.

    gereçler

    1 >>> hayat enerjisi: yön duygusunu kaybetmiş ve ne yapacağını bilmeyen herkesin uygulayabileceği bir şey var, o da hayat enerjisi üzerinde çalışmak. çünkü hayat enerjisi, kaybolduğumuzda bize kılavuzluk edebilecek tek şeydir.

    stutz'un bu modelinde, hayatta bizi ileriye götürmeye odaklanan üç seviyeli bir piramit görüyoruz görsel
    • beden
    • insanlar
    • kendimiz

    > ilk olarak beden, en büyük temel katmanı oluşturur. bedeni daha iyi çalıştırmak hep işe yarar. en tipik sorun egzersiz eksikliği. diğerleri, beslenme ve uyku. ve bunların daha iyi hissetmemizdeki katkısı yüzde 85 imiş.

    > ikinci olarak diğer insanlarla ilişkimiz yer alıyor ve insanlar depresyona girdiklerinde ilişkilerini bir anda koparmazlar. ufukta kaybolan gemi gibi yavaş yavaş uzaklaşmaya başlarlar. hayatımızdaki insanlar, kaybolduğumuzda yolumuza bulmamıza yardımcı olur. bağlanmak için inisiyatif almalısınız. tek bir ilişki bile tüm insan ırkını sembolik olarak temsil edebilir.

    > ve son olarak kendimizle ilişkimiz. piramidin tepesinde kendi bilinçaltınızla olan ilişkimiz yer alıyor. yazmak da bunu geliştirmenin en iyi yolu, bilinçaltında olanları yansıtıyor. farkında olmadığımız fikirler bize rehberlik etmek için ortaya çıkacaktır.

    2 >>> part x: part x bizim yargılayıcı ve asosyal tarafımız. bizi gelişmekten alıkoymaya çalışan görünmez bir güç. potansiyelimizi engellemek istiyor. yani hayatımız bir hikaye olsaydı x tarafımız kötü adamımız olurdu. stutz'un gereçleri de kötü adamla savaşırken kullandığımız şeyler. x tarafımız ne yapmayı düşünürsek düşünelim bunun imkansız olduğunu söyleyip bize sınır çizerek insanlarda ilkel korku denen şeyi meydana getiriyor. peki bundan kurtulabilir miyiz? hayır, x kısmımız sürekli kendini hatırlatmaya devam edecek. stutz şöyle diyor; bu yüzden de gerçekliğin 3 ögesinden kimse kaçamaz. acı, belirsizlik ve daimi çaba. ne olursa olsun bunlarla yaşamak zorundayız. eğer x tarafımızı yenip onu yok edebilseydik bu sefer ilerlememizi tamamen durdurmuş olurduk. bu bir hedef için çalışamayacağımız ya da başarılı olamayacağız demek değil. ama mutlu olmak istiyorsak çünkü bizi mutlu eden şey başarmak değil, bizi mutlu eden süreçtir. bu üç şeyle baş etme sürecini sevmeyi öğrenmeliyiz. gereçler işte burada devreye giriyor. ortaya çıktığında fark edebilelim ve kullanıp etkisiz hale getirmemize yarıyor.

    3 >>> inci dizisi: motivasyon açısından en önemli şey bu muhtemelen. bir inci dizisi çiziyorsunuz. diziye eklenen her inci bir eylemi temsil ediyor. üzerinde çalıştığınız bir alışkanlığı her gerçekleştirdiğinizde bir inci ekleyin. eylem başarılı da olsa başarısız da olsa her inci aynı değere sahip, çaba ya da sonuca odaklanmayın. sadece inci eklemeye devam edin. sıradaki inciyi ipe koyabilecek tek kişi biziz. ancak her incinin içinde karanlık bir nokta vardır, bu da gösterdiğimiz hiçbir çabanın mükemmel olmayacağını hatırlatır. önemli olan, bunu kabul etmek ve yine de inci dizmeye eklemeye devam etmektir.

    gerçek özgüven belirsizlikle yaşamaktır. kazanan daima en iyi ya da en iyi görünen kararları veren değildir. kazanan bu döngüyü izleyendir.

    4 >>>gölge: herkesin gölgesi vardır ve herkesin gölgesi farklıdır ancak diğer yandan aynıdır. çünkü utandıkları yönleri ifade ediyor. ilk olarak kendi gölgemizi yani utandığımız yönümüzü bulmamız gerekiyor. daha sonra ona odaklanıp onunla çalışmayı öğrenmeliyiz. bir görsel lazım bize o yüzden gözlerimizi kapatıp küçük düştüğümüz, utandığımız, dışlandığımız bir anı canlandırıyoruz. keşke öyle olmasaydım dediğimiz bir yön olmalı bu. şimdi gölgemizle konuşup ona benim hakkımda ne düşünüyorsun diye sormalıyız. gölgemizin ilgiye ihtiyacı var ama dünyadan gelecek bir ilgiye değil. onun ilgisine muhtaç olduğu tek varlık biziz. o yüzden gölgemize geçmişi telafi etmek için neler yapmamız gerektiğini sormalıyız. ona saygı duymalıyız. gölgeyle uyumlu olma fikri bütünlük duygusu yaratır. bütünlük ise başka bir şeye ihtiyaç duymama durumudur ve bu da oldukça özgürleştiricidir.

    bölüm x'i şüphelerimiz ve en derin korkularımız olarak gölge'yi de bölüm x'in bize söylediği her şeye inanmanın yan ürünü olarak düşünebiliriz.

    5 >>> the snapshot/ enstantane fotoğraf diğer bir adıyla yanılsamalar diyarı: aslında klasik bir x taraf görüntüsü olan bu durum, zihnin mükemmel bir yaşam resminin görüntüsüdür. görsel
    mükemmel bir deneyim aradığımızı ifade ediyor. mükemmel bir partner olabilir, para olabilir… ne olduğu önemsiz çünkü gerçekte mevcut değil. sadece kafamızda bir imge ve bir fantezi. insanlar kendilerine o mükemmel dünyaya girerlerse her şeyin çok güzel olacağını söylüyor. ama şunu unutmamalı, gerçekliğin üç ögesi var. acı asla geçmeyecek, belirsizlik asla geçmeyecek ve daimi çaba gerekliliğinden asla kaçamayız. ne olursa olsun herkes böyle yaşamak zorunda.

    6 >>> labirent: labirent, x kısmın kirli işlerinin bir yan ürünü. bizi geçmişe takılıp bırakan ve biz öfke ile küskünlüğe tutunurken hayatımızı askıya alan adalet ve mantık için beyhude bir arayışın görselleştirilmesidir. labirent, duygusal ve psikolojik yabani otlarda kaybolmamızı sağlar. bir kişinin bizi aldattığını veya yalan söylediğini örnek gösteriyor ve içimizden şöyle dememize neden oluyor;

    "o kişi benden af dilemedikçe, doymayacağım" ve içinden çıkamayacağın bir labirentin içine giriyorsun. hayat akıp gidiyor ve böyle saçmalıklar için vaktimiz yok. ortalama insan karşılık ister, her şeyin adil ve dengeli olmasını ister. karşılığını aldığını ve her şeyin dengelendiğini hissetmenin yolu, eylemin kendisinden tatmin olmaktan geçiyor. buna aktif sevgi denir.

    7 >>> aktif sevgi: gözlerinizi kapatın ve tamamen sevgi enerjisinden oluşan koca bir evreni hayal edin. sonra fiziksel benliğinizin tüm bu sevgiyi emdiğini ve kalbinize aldığını görselleştirin. ardından, tüm bu yoğun sevgiyi alıp başka bir kişiye ya da sizde kalan olumsuz bir deneyime yaydığınızı hayal edin. stutz, bunu yaparak size haksızlık eden kişi veya şeyle bir olduğunuzu hayal edebileceğinizi söylüyor. vurguladığı gibi: haklı olmak mı yoksa yeni bir şey yaratmak mı istiyorsunuz? görsel

    8 >>> radikal kabullenme: her olayda ders alınabilecek şeyler vardır. bir şey ters gittiğinde herkes şunu diyebilir, “yarın toparlarım.” bu yeterli değil çünkü bu durumdan anlamlı bir şeyler bulmamız gerek.

    ilk olarak yargılama yapmamalıyız. kendimize olumsuz bir şeyler söylememeliyiz. bu bir olumsuzluk olmadığı demek değil.

    ikincisi elbette olayla ilgili olumlu bir şey bulmalıyız. sadece bunu yapacak iradeye değil inanca da sahip olduğumuzu göstermeliyiz.

    ve son olarak olaydan anlamlı veya değerli bir şey çıkarmalıyız.

    9 >>> minnet akışı: bu, olumsuz düşüncelerden kurtulmak için bir uygulama. mutsuzluğunuzu güneşi kapatan kara bir bulut olarak düşünün. o buluta nasıl nüfuz eder ve ışığın içeri girmesine izin verirsiniz? stutz'a göre, bunun yolu minnettarlıktan geçiyor. minnettarlık, size her türlü olumsuz düşünce pusunu aşma yeteneği verir. görsel

    x kısım, negatif akışa sahip olmanızı istiyor. böylece orada güneşi görememeniz için bir bulut oluşturacak. ama minnetle, göremeseniz bile dışarıda olumlu bir şeyler olduğu hissiyle bulutun içine girebilirsiniz. bu arada minnettar akış, minnettar olduğunuz şeyler değildir. minnettarlık yaratma sürecidir. gözümüzü kapatıp minnettar olduğumuz şeyleri saymalıyız.

    10 >>> kayıp hazmetme: çoğu insan, kayıp gerçekleşmeden önce bile kaybı ve kederi işlemekte zorlanır. stutz, bağlanmamanın bir gücü olduğunu söylüyor. başka bir deyişle, istediğiniz şeylerin korkusuzca peşinden koşmalısınız ama aynı zamanda kendinize onları bırakmaktan tamamen korkmamayı da öğretmelisiniz.

    •fazla bağlandığınız bir şey seçin.
    •onu bir ağaç dalı gibi kavradığınızı hayal edin. bırakmak korkutucu.
    •ama bırakıyorsunuz. yavaş ve yumuşak bir düşüş. ve düşerken, "her şeyi kaybetmeye razıyım" diyorsunuz.
    •güneşin yüzeyine çarptınız. bu noktada her şeyinizi kaybetmişsinizdir çünkü sahip olma aracınız fiziksel bedeninizdir.
    •artık birçok güneş ışını arasında sadece bir güneş ışınısınız. her yöne sevgi dolu bir enerji yayıyorsunuz.
    •etrafınızda sonsuz sayıda başka güneşler var. diyorlar ki: biz her yerdeyiz. burası güneş dünyası. burada sadece verebilirsin, alamazsın. tutunacak bir şey yok.
    •gözlerinizi açın. görsel

    >>> stutz'ın gereçleri aslında bilişsel davranışçı terapi, değiştirilmiş bir bilişsel davranışçı terapi şekli olan diyalektik davranış terapisi ile kabul ve kararlılık terapisinden izler taşıyor.

    >> belgesel hakkında düşüncelerim, genel itibarıyla hoşuma gitti. özellikle ilk 45-50 dakikalık kısmı efsane olmuş. stutz'ın gereçlerini kullanırım ben ihtiyacım olduğunda. bu hastalıktan bende de var mesela swh

    yalnız bir şeyi merak ediyorum, bu dr. phil stutz böyle güzel güzel belgesel yapmakla uğraşmak yerine niye ünlülerle gerçekleştirdiği terapi seanslarını isimleri değiştirerek** kitaba dökmemiş swh sonra bir de bunların 'gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanmıştır' diye dizilerini çekip kanallara satardı ohh paraya para demezdi. neyse son sözü stutz'dan aktarayım:

    “hayatın sırrı bu: asla her şeyi çözemeyeceğini kabullenmek. kimse çözemeyecek. mutluluk bunu nasıl kabullendiğine ve bu konuda ne yaptığına bakar. ama ilk önce kabulleneceksin çünkü kabullenmezsen kurtulamazsın. “
  • jonah hill'e farklı bir gözle bakmama sebep olan yapım.

    "psikologlar sizi dinler, tavsiye vermez; arkadaşlar dinlemez, tavsiye verir. tam tersi olmalı!" demesine bayıldım. ulan arkadaşlar, akrabalar bi susun da dinleyin lan!

    phil stutz'ın hayat hikayesi de ayrı ilham verici, mutlaka izlenmeli.
  • izlerken durdurup mümkün olduğunca phil'in gereçlerini kendi sözleriyle not aldım. belki birilerine yardımcı olur.

    1. hayat enerjisi (life force) :

    hayat enerjisi, kaybolduğun zaman sana kılavuzluk edecek tek şeydir. bunu bir piramit olarak düşünürsen eğer piramidin en alt basamağında fiziksel bedeninle olan ilişkin vardır. orta seviyede diğer insanlarla ilişkin bulunur. piramidin en üst seviyesinde ise kendinle ilişkin vardır. kendi bilinçaltını etkinleştirmeden hiçbir şeyi anlayamazsın. bunun en iyi yöntemlerinden biri yazmaktır. kendinle ilişkini yazarak geliştirebilirsin. yazmak, ayna gibidir. bilinçaltında olanları yansıtır.

    2. x tarafı (part x) :

    x tarafı, senin yargılayıcı tarafındır. seni değişmekten, gelişmekten alıkoyan güçtür. potansiyelini engellemek ister. x tarafı, imkansızlığın sesidir. yapman gerekeni söylediğinde sana imkansız olduğunu söyler. kim olduğuna ve ne yapabileceğine dair çok net sınırlar çizer. insanlarda ilkel korku denilen şeyi yaratır. x tarafından kurtulmak mümkün değildir. geçici olarak yenebilirsin ama sürekli geri gelecektir. bu yüzden de gerçekliğin üç ögesinden kimse kaçınamaz : acı, belirsizlik ve daimi çaba.
    ne olursa olsun bunlarla yaşamak zorundasın. eğer x tarafını yok edebilseydin; ilerleme diye bir şey olmazdı.

    savunmasız olmadan ilerleyemezsin çünkü herkes ilerlerken yardıma ihtiyaç duyar. başarısızlık ve savunmasızlık seni dünyaya bağlayan bir aparat gibidir.

    3. inci dizisi (string of pearls) :

    motivasyon açısından kendinize öğretebileceğiniz en iyi şey budur. öncelikle bir inci dizisi çiziyoruz. bir çizgi, sonra bir daire, bir çizgi, sonra bir daire. her daire bir eyleme karşılık geliyor. ama mesele şu : her eylem, aynı değere sahip. bir başarısızlık veya büyük bir başarı varsa, her iki şekilde de yoluna devam edeceksin. 'bir sonraki inciyi ipe dizeceğim' diyeceksin. o kadar.
    diğer taraftan her incinin içinde bir kirlilik/siyahlık da olacak. yani her ne olursa olsun kusursuz bir iş çıkmayacak. bunun için endişelenmeyi bırakıp ileri hareket etmelisin, ipe bir sonraki inciyi dizmelisin.

    gerçek özgüven belirsizlikte yaşamaktır.

    4. gölge (the shadow) :

    gölgen, utandığın yönündür. gözlerini kapat. küçük düşürüldüğün, utandığın, çaresiz kaldığın bir anı hayal et. keşke öyle olmasaydım dediğin bir yönün bu aslında. ama öyle olmakla kalmayıp ondan kurtulamıyorsun da. bu hayal ettiğin görüntüyü şu anda ne yapacaksın? geçmişten bir görüntü bu, değil mi?

    şimdi gölgenle konuş ve ona senin hakkında ne düşündüğünü sor. gölgeni dinle. gölgenin ilgiye ihtiyacı var. gölgenin ilgisine muhtaç olduğu tek varlık sensin.
    onu bu kadar uzun süre görmezden gelmeni telafi etmek için ne yapabilirsin?

    gölgenle birlikte olma fikri bütünlük yaratır. bütünlük, başka bir şeye ihtiyaç duymamaktır. 'bu halimle bütünüm' demek oldukça özgürleştiricidir.

    5. yanılsamalar diyarı (the realm of illusion) :

    mükemmel bir deneyim aradığını ifade eder. mükemmel eş, mükemmel miktarda para, mükemmel film olabilir bu. fark etmez. her ne ise gerçekte mevcut değildir. insanlar kendilerine o mükemmel dünyaya girerlerse sihirli şeylerin olacağını söyler. ama şunu yeniden hatırlatmakta fayda vardır. acı asla geçmeyecek. belirsizlik asla geçmeyecek. ve daimi çaba gerekliliğinden asla kaçamazsın.

    6. labirent (the maze) :

    labirent daima başkalarını içerir. x tarafının ürünüdür çünkü x tarafı adalet ister. sadece başka birini düşünüp ondan bahsetmek isteyen biridir. kendine şunu söylersin : 'o, bunu telafi edince artık önüme bakacağım.' öfke veya aldatma, her neyse.

    sana haksızlık edildiğini düşünürsün ve adalet arayışın hayatını askıya alır. zaman hızla akıyor ve bu saçmalığa vaktimiz yok. ortalama bir insan, her şeyin adil ve dengeli olmasını ister. bunun yolu eylemin kendisinden tatmin olmaktır. buna aktif sevgi (active love) denir.
    hayat ilerliyor. vaktini oyunla geçirmek istiyorsan, buyur. ama o günleri, saatleri geri alamazsın.

    7. radikal kabullenme (radical acceptence) :

    her olayda ders alabileceğin bir şey vardır. bir şey ters gittiğinde herkes şunu söyleyebilir : 'o kadar da kötü değil. yarın toparlarım.' bu, yeterli değildir.
    sıkıp suyunu çıkarmayı refleks haline getirmelisin. suyunu çıkarmak demek anlamlı bir şey bulmak demektir. çok fazla olumsuzluğa gark olmayacak hale gelmeye çalışmak ve kendini eğitip 'bu konuda ne yapacağım' diyebilmektir.

    bir numaralı kural, yargı vermeyeceksin. kendine olumsuz bir şey söylemeyeceksin. aptal olduğun veya bir olumsuzluk olduğu anlamına da gelmiyor bu. sadece bunları düşünmeye iznin yok.

    iki numaralı kural, olayla ilgili olumlu bir şey bulmalısın. suyunu çıkarman sadece bunu yapacak iradeye sahip olduğunu değil inancının da olduğunu gösterir.

    8. minnet akışı (the grateful flow) :

    aklına gelen her düşünce ruh halini etkileyecektir. her düşünce ya olumlu ya da olumsuz olacaktır. minnet akışı olumluları seçmek ister. x tarafın ise olumsuz bir akışın olsun ister ve bu yüzden bulutu yaratır. böylece güneşi göremezsin. minnettarlık hissi, hiç göremesen bile yukarıda hep olumlu bir şeyin olduğunu hatırlatır.

    şimdi gözlerini kapa ve minnettar olduğun en fazla dört şeyi say. ufak şeyler olursa daha iyi olur çünkü seni minnettarlığını yoğunlaştırmaya zorlar. minnet akışını içinden tekrar et. minnet dolu bir düşünce yaratacağını hisset ama onu yaratma. onu önle. bu aşamada işte tek hissettiğin, minnet dolu düşünceyi yaratan güç olacak.

    9. kayıpları hazmetmek (loss processing) :

    insanlar kayıp karşısında sadece kötü olmakla kalmaz, bunalıma girer ve yas tutarlar. kayıp yaşanmadan önce kaybedeceklerinden endişe duymaya başlarlar. buradaki amaç, bağlanmamanın gücüne erişmektir. yani 'bir şeyin peşine düşebilirim ama onu elde etmesem de olur.' diyebilmektir. yine tüm gücümle peşindeyimdir fakat burada kaybetmeye de varım.

    şimdi aşırı bağımlı olduğun bir şeyi düşün. kaybetmekten nefret edeceğin bir şey olmalı bu. bu şeye bir ağaç dalına tutunur gibi tutunduğunu hayal et. bırakmaya korktuğun halde yine de bırakıyorsun ve düşüyorsun. ama bu kötü bir his değil. sessizce ve arkasındaki niyeti de hissederek 'her şeyi kaybetmeye hazırım' demelisin.

    bunu söylediğin anda bedenin, altındaki güneşin içine düşüyor ve yanıyor. ışıklarını saçarken etrafında başka güneşler de olduğunu fark ediyorsun. burada hiçbir şeye tutunamazsın, imkânsız.
    amaç bağları tamamen koparmak değil. bir insan, bir yer veya bir şey seni terk ettiğinde bütünlük hissini de alıp götürmesine engel olmak.

    hayatın sırrı bu.
    asla her şeyi çözemeyeceğini kabullenmek.
    kimse çözemeyecek.
    mutluluk, bunu nasıl kabullendiğine ve bu konuda ne yaptığına bakar.
    ama ilk olarak kabullenmelisin.
  • keşke dublajlı bir şekilde akşam saatlerinde televizyonda yayınlasalar da herkes nasiplense dediğim samimi bir yapım olmuş. toplum kırmızı oda, camdaki kız, manyaklar apartmanı gibi insanları bunalıma sokan ve kendi geçmişlerine götürüp öfke dolduran ticari yapımlar yerine, bu filmdeki gerçek psikolojiyi izlesin isterdim.

    --- spoiler ---

    acı ve belirsizlik hayatın hep bir parçası evet. üstesinden de ancak çalışarak ve çabalayarak gelebiliriz.

    en sevdiğim kısım annesini de terapiye davet etmesi oldu. son yıllarda gördüğüm en yaygın psikoloji tespiti "ailemiz bizim yaralarımıza sebep oldu ve hadi onların bu sorunların temel sebebi olduğunu kabullenip rahatlayalım" oldu. bu noktada peki onlar nasıl bir çocukluk geçirdi, onların hayatı mükemmel miydi diye soran görmüyordum. büyük ihtimalle jonah'ın annesinin annesine mikrofon tutma şansımız olsa, o da diyecek ki "bana yıllarca kilo al dendi".

    bir diğer sevdiğim kısım ise dr. stutz’un hayatının da samimi olarak ele alınması. sahip olduğu hastalık ve kadınların yanında kendini rahat hissetmemesi açıkça söylenmiş. kendisinin de ara ara çukura düşmesi de insanız hepimiz dedirtiyor. stutz 75 yaşında ve her gün yaptığı sporla bile hayatı elinden geldiğinin en iyisi şeklinde yaşadığını gösteriyor.

    ek olarak; çizimler o kadar tatlı ki tam dövme yaptırmalık. bak, hatırla ve uygula!

    --- spoiler ---
  • psikoterapist dr. phil stutz bende pek bir etki yaratmadı. kurduğu kavramsal çerçevede yeni ve büyüleyici bir şey yok. ancak belgeseli çok sevdim. jonah hill ile kimyaları mükemmeldi. danışan danışman ilişkisinin ötesine geçmiş ama sınırlar da çok aşındırılmamış. phil stutz işini, ne yaptığını bilen birisi, jonah hill'e de bu kadarı yetmiş. katı bir profesyonel, popüler, aşırı iddialı ve havalı birisi olsaydı böyle bir film de çıkmazdı. jonah için babası, abisi, kardeşi, akıl hocası, dostu ve her şeyi olmuş ama tam olarak bunlar da olmamış, çünkü aralarında bir eşik de var. stutz o eşik olmasa terapinin faydasız olacağının farkında. stutz 21 yaşından beri parkinson hastası ve bu hastalık onun gününü titizlikle planlamasına yardımcı olmuş. fakat yine de "iyi ki hastalığım var, yoksa hiçbir şeyim olmazdı" diyecek kadar budala da değil. hastalığı olmasaydı belki daha da başarılı olurdu. ancak bunlara kafa yormanın anlamsızlığını biliyor. iki tane abd'li gönül adamı bir araya gelip yarı bilimsel, yarı biyografik bir sohbet ediyor. stutz'u tanımamız açısından muazzam bir yapım.
  • film sonunda kocaman bir tebessüm ve rahatlama hissiyle buldum kendimi...aslında yapımı da uzun bir zaman dilimini kapsarken director's cutının gelmesi şahane olurdu...konuşun canlar siz biz dinleriz be...

    görece pskolojiye ilgisi olan ama hiç bu yönde destek almamış kimse olarak, phil stutz'a adeta kendini açan benim gibi hissettim. jung'tan gelen arketiplerin kendince yorumlanması ve animasyonlaşması yıllardır aşina olduğum şeylerin pekişmesine yardımcı oldu...

    (görsel hafızayla çalışan beynime öğrenme konusunda çizime yeltenme notu düşüyorum)

    mid90's ile beraber "sempatik tosun adam"ın ötesinde olduğunu fark ettiren güzel insan jonah hill'in tüm bu yapımın oluşmasındaki gayesine "mükemmel olmayan" bir biçimde ulaştığını görüyorum. ne mutlu insana insan olmayı öğretenlere...
  • çok beğendim. içinde birbirinden güzel o kadar cümle var ki. umarım hakkettiği değeri zamanla görür. herkese bir şeyler katacaktır.

    ''yani amaç, bağları tamamen koparmak değil. bir insan, bir yer veya bir şey seni terk ettiğinde tüm varoluşunu ve bütünlük hissini alıp götürmemesini sağlamak.''
  • --- spoiler ---

    phil stutz, jonah hill’i iyileştiriyor.
    sonra jonah, stutz’ı iyileştiriyor.
    sonra ikisi birden izmir’deki beni iyileştiriyor

    --- spoiler ---
  • tanımadan sevdiğim insanları ne kadar da güzel seçtiğimi bana gösteren belgesel, tenks man.
  • dibe doğru hareketini gören, kendine yönelmek isteyen fakat bir türlü gerekli motivasyonu yakalayamayanlar için güzel bir yapım olmuş. yine de kendi kendine analiz ve iyileştirmenin profesyonel yardım almadan bir yerde tıkanacağını düşünüyorum. zira bilinç, bilinçaltını suprese etmenin bir yolunu bulacaktır.
hesabın var mı? giriş yap