• ingilizce adi i am cuba, orjinal adi soy cuba, ya kuba da olabilir tonla adi olabilir bu filmin.
    ama soylemem gerekir, omru hayatimda gorselligi bu kadar muazzam kullanmis baska bir filme rastlamadim ben. her karesini kes katla duvarina as, o derece sairanedir, o derece pirlantadir. izlemeyene izlettirmelidir.
  • kameranin boyle deli kullanildigi bir baska film (sadece propaganda filmi demiyorum bak) daha var midir acaba sorusuyla insani basbasa birakan film. turkcesi 'ben kuba'yim'.

    yani o dekadan ve tatilci amerikan burjuvazisi kuba'daki kumarhanelerde ve bes yildizli otellerde fink atarken, kubalilar da onlara 'hizmet etmek' icin didinirlerken kamera sizi bir anda bir otelin cati katinda yapilan guzellik yarismasindan alir parkta gezdirir gibi butun bir dans eden, eglenen, yuzen, icen, havuz basinda guneslenen ... insan guruhu icinde dolastirir (havuzun dibi de dahil) ve butun bu tur bittiginde kendinizi ayni otelin bilmemkacinci katindaki herhangi bir odanin penceresinden iceri girmis ve baska bir odaya dogru hareket eder halde bulursunuz. onunde saygiyla egiliyorum bu filmi yapanlarin.

    unutmadan, filmi abd'e tekrar gun yuzune cikaranlar da francis ford coppola ve martin scorsese.
  • yönetmen filmi denir ya, işte bu film bu tanımın tepesinde durur.
    haktta biraz, görüntü yönetmeni filmi tanımına bile kayar...
    benim gördüğüm filmler arasında, kameranın bu kadar cesur kullanıldığı bir film daha hatırlamıyorum.
    buna rağmen dakikalarca süren planlarda her şey tıkır tıkır işler, seyirciyi gerçek hayatın içine çekiverir.
    böyle bir film çekimi, müthiş bir ön çalışma ile olur ancak.
    başta yönetmen, emeği geçen herkesin ellerinden öpmek isterdim.

    bu izlemeden ortalıkta yönetmenim diye dolaşan varsa,
    onları uyarın, adam olsunlar, bu filmi ezberlesinler.
    bir iki sahnesini dahi taklit edebilseler sinema tarihine geçerler.

    filmin genellikle es geçilen bir güzelliği de ses tasarımıdır. filmdeki sesler, efektler, inanılmaz başarılı bir şekilde kullanılmıştır. örneğin şeker kamışı kestikleri uzun planlarda şeker kamışlarına pala ile çift vuruşların sesleri görselliğin de önüne geçer.
    ama netice itibariyle görsellik o kadar güçlüdür ki, bir başka filmde çok konuşulacak ses kullanımı arka planda kalır.

    bu arada filmle ilgili bir ilginç not da şudur: o ünlü balkonlardan havuza giriş sahnesi ve su altı çekimlerinden sonra kamera aslından sudan çıkmakta ve bir otel odasına girmektedir. bunun için yönetmen galiba bir denizaltı periskobundan bir parça kullanmış. ancak montajda yönetmen bu bölümün sonunu havuzda kesmiş. teknik ekip bu tercihten çok mutsuz olmuş zira zaten efsane olan o plan daha da efsane hale gelebilecekmiş.
    bu arada o planda kamera öyle jimi jip falan gibi bugünü teknolojilerinden yoksun olarak, set ekibinin ellerinde dolaşmış o kadar mesafeyi. elden ele yani. inanılmaz.

    bu filmle ilgili ayrıca bir de belgesel yapılmış yıllar sonra. adı: soy cuba o mamute siberiano. brezilyalı bir sinemacı, küba'ya gidip ekip ve oyunculardan hayatta olanlarla görüşmüş. kısmet olursa onu da görüp yorumlarız. (yorumlandı)

    sağlıcakla...
  • görüntü yönetmenliği ile bana sanki 2005'te siyah beyaz çekilmiş bir film izlenimi uyandırdı. dram, kıstırılmışlık duygusunu veren oyunculuklar ise bir tuhaf geldi.

    onun dışında filmin, olayların kişilerin mekanın vs.nin bende uyandırdığı izlenim kesinlikle 1960 yılında falan çekilmiş bir filmin yapacağı şey değildi. bu zaman-dışılık/evrensellik etkisi neyle ilgili, benim subjektif izlenimim mi bilemiyorum. benzer bir duyguyu nasıl bir alakası varsa çarli çaplin abimiz, pirimizin the great dictator filminde hissetmiştim.
  • if'teki ikinci gösteriminde caddebostan kültür merkezi'ndeki salonu hıncahınç dolduran film.
    izlediğim en güzel sovyet filmlerinden biri, hatta kameralı adam'la birlikte ilk sırayı zorluyor.

    film, toprak ağalarının baskısı altında ezilen çiftçiler, gerillaya yataklık yaptığı için evi bombalanan dağ köylüleri, havana üniversitesi'ndeki solcular, zengin turistlere hizmet eden katolik konsomatrisler gibi cuba'yı oluşturan karakterler üzerinden ilerliyor, gerilla sahnelerinde fidel castro ve che guevera'yı temsil eden oyuncuların arka planda şöyle bir geçiyor olması, gözümüze sokulmaması propogandayı daha da başarılı kılmış.

    üstüste binen karelerle sovyet sinemasının en önemli özelliği olan montaj da unutulmamış ama bu filmin müthişliği kesinlikle kameradan geliyor.kamera büyülüyor. 20 dakikalık bir sahnede hiç mi cut olmaz, bir kamera şeker pancarlarının dibinden 30 metre yüksekliğe nasil çat diye çıkabilir, gibi sorular uyanıyor kafamızda.
  • sanat alanında sosyalist gerçekçilik akımının yanında sosyalist avangard akımına da tölerans gösterebilen brejnev ve çevresinin bile görselliğin işçi mücadelesinden daha fazla ön plana çıkması nedeniyle aşırı duru olduğunu iddia ederek eleştirdiği filmdir. galiba, "ulan bu kadar bütçe ayırıyoruz bu adamlara, yine gidip sanat filmi yapıyor haytalar!" gibi bir anlayış vardı bu serzenişlerin kaynağında...
  • ismi hatirlanmasin diye elinden geleni ardina koymamis bi ailenin cocugu olan mikhail kalatozishvili diye bi insan yapmistir yonetmenligini. muazam sahneler vardir, annatamam oyle kelimelerle, annatabilseydim sinema diye bi sanat olmazdi sanirim.
    bulun bulusturun izleyin, standartlarinizi bu filmi izlemeden belirlemeyin, ben belirlemistim pismanim.
  • mikhail kalatozov'un 1964 yılında çektiği türkçeye ben kübayım adıyla çevrilen filmdir.
    kalatozov bu filminde de usta kamerasını konuşturmuş. kamera sürekli hareket halinde ve enteresan yerlere girip çıkmaktadır. bu kamera buraya nasıl geldi dedirten türde kamera hareketleri vardır. çekildiği yılda düşünülünce şaşırmamak elde değil. film 2 saat 20 dakika içinde ayrı ayrı hikayelerle küba devrimini işlemektedir.

    (bkz: https://www.youtube.com/watch?v=eolvm_9ucrw)

    filmi izleyince kısa zaman önce kaybettiğimiz fidel castro nun değeri bir kez daha anlaşılıyor.

    --- spoiler ---

    ben küba'yım.
    bir zamanlar, kristof kolomb burada karaya ayak basmıştı.
    günlüğünde şöyle yazmıştı:
    "burası bir insan gözünün...görebileceği en güzel yer..."
    teşekkür ederim, bay kolomb.
    beni ilk gördüğünde...
    şarkılar söyleyip gülüyordum.
    gemilerini selamlamak için
    palmiyelerimin yapraklarını sallıyordum.
    gemilerinin mutluluk getirdiğini
    sanmıştım.
    ben küba'yım.
    gemilerin şekerini alıp... bana gözyaşı bıraktılar.

    --- spoiler ---
  • çok başarılı bir propaganda filmi. kapitalizmin iğrençliğini, bir ülkeyi nasıl tükettiğini, o ülkeyi ki sadece kerhanelerden, kumarhanelerden, fahişelerden ve birkaç günlük eğlenceden ibaret görürken insanlarının gözlerine bakmaya cesaret dahi edemeyen küstahlığını sarsıcı ama aynı zamanda da küba'nın zerafetine yakışacak naiflikte cümlelerle gözler önüne seren, müzikleri ve muhteşem görselliğiyle hafızadan kolay kolay çıkmayacak bir film.

    --- spoiler ---

    ben küba'yım.
    bir zamanlar kristof kolomb burada karaya ayak basmıştı. günlüğüne şöyle yazmıştı:
    'burası bir insan gözünün görebileceği en güzel yer.'
    teşekkürler, bay kolomb.

    beni ilk gördüğünse şarkılar söyleyip gülüyordum. gemilerini selamlamak için palmiyelerimin yapraklarını sallıyordum. gemilerinin mutluluk getirdiğini sanmıştım.

    ben küba'yım.
    gemilerin şekerini alıp bana gözyaşı bıraktılar.

    garip şeydir şu şeker bay kolomb,
    içindeki onca gözyaşına rağmen, hala tatlı..
    --- spoiler ---
  • sinegoz.com aracılığıyla haberdar olduğum film.
    birazdan site üzerinden izlemeyi düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    film, devrim öncesi ve sonrası küba’yı anlatan dört kısa hikayeden oluşuyor. zengin batılıların barlarda eğlendiğini görüyoruz; aralarından biri yerel bir kızın evine gitmek için ısrar ettiğinde küba’nın asıl yüzüyle karşılaşıyoruz. diğer hikayelerde çiftçiler ve genç devrimciler karşımıza çıkıyor.

    mikhail kalatozov’un yönettiği 1964 küba-rusya ortak yapımı film, batista yönetimindeki küba’dan devrime doğru ilerleyen süreci anlatır. propaganda amaçlı yapılmış olsa da her rus eli değmiş propaganda filmi gibi görsel yanı politik yanını geride bırakır. 1990'a kadar abd’de gösterimi yasaklanmış, yasaklanmadığı ülkelere de pek ulaşamamıştır. bu nedenledir ki dünya sinemasının unutulmuş başyapıtlarından biri olarak görülür.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap