• çeşitli hayvanların, doğalarına uygun şartlardan koparılarak, türlü işkence yöntemleriyle olmadığı gibi davranmaya zorlandıkları, ve insanların bunları gülünc bulduğu gibi, bir de üstüne para vererek izlediği vahşet yeri.
  • küçük çocukların el çırparak şaşkınlık ve sevinç dolu kahkaha attığı yer olmaktan daha fazlasıdır. eminim, "aa file bak ne kocaman görüyor musun?" ya da "aa şu şapşal maymunlara bak çok sevimliler" gibi cümleleri çocuklarına kuran ebeveynler işin iç yüzünü bildiklerinde çocuklarını götürmeyeceklerdir bu işkence yuvalarına. çünkü artık sirklere giden 1 kişi bile kalmadığında, bu hayvanlar da kurtuluşa erecektir.

    --- spoiler ---
    “sirk, circus,zirkus, cirque,circo” hangi dilde olursa olsun bedeli ağır bir eğlence.

    filler bunu nasıl yapıyor?

    "sink that hook into ‘em ... when you hear that screaming then you know

    you got their attention. … "-

    tim frisco adındaki sirk eğitmeni yeni nesillere bir fili nasıl yola getirebileceklerini bu sözlerle açıklıyor. “ kancayı batır … çığlığı duyduğun an dikkatini çekmişsin demektir.” frisco bunu bir sirk eğitmeni olan babasından öğrendi, sirk eğitmeni olmak isteyen yeni nesiller frisco’dan öğrenecek ve bu işkence böyle sürüp gidecek.,

    sirkler, çocuklara hayvanları sevdirmek ve insanları eğlendirmek için varlığını sürdürüyor. ancak ödenen bedel düşünülünce eğlenceden pek de eser kalmıyor. ormanların kralı aslan ormanında gezinirken şüphesiz ki ateş çemberinin içinden atlamıyor, dev cüssesiyle insanoğlunu ürküten fil ailesiyle birlikte afrika’da top oynamıyor ya da bisiklete binmiyor. peki sirkteki hayvanlar “eğlence “ adı altında yaptıkları onca şeyi nasıl yapabiliyor hiç düşündünüz mü?

    kendi doğalarında, özgürce , hak ettikleri şekilde yaşamaları gerekirken “insanlar” tarafından küçücük kafeslere hapsedilerek oradan oraya sürükleniyorlar. “yaşamak” üzere kapatıldıkları kafesler o kadar küçük ki çoğunlukla sağdan sola dönecek kadar yerleri bile olmuyor. yemek odaları, yatak odaları ve tuvaletleri de yine bu küçücük kafesler oluyor. sirkler gezici ekiplerden oluştuğu için yaşam için en gerekli madde su bile kısıtlı miktarda bulunuyor. bırakın banyo yapıp temizlenmeyi bazen içecek su bile bulamadan bir sonraki durağa kadar yolculuklarına devam ediyorlar.

    vermelerinden korkulduğu için uzun yılar boyunca ayaklarından zincirleniyor. bebek filler annelerine en muhtaç oldukları zamanda,ağaç yaşken eğilir mantığıyla eğitime başlamak için, annelerinden koparılıyor. yavrular da iplerle bağlanıyor kaçmalarına engel olmak için, ama yerlerinde durmadıkları için bağlandıkları ipler vücutlarında kesikler oluşturuyor. birçok sirk, hava şartlarına hiç önem vermediği için hayvanlar aşırı sıcağa ya da soğuğa maruz kalabiliyor. yemek konusu ise başka bir dert. doğadaki kardeşlerinin yediklerini yemeleri şöyle dursun çoğunlukla daha iyi bir performans elde edebilmek için normalden daha az beslendikleri bile oluyor. bu hayvanlar arsında hastalık sık görülen bir şey. tropikal bölge hayvanlarına bakabilecek veteriner az olduğu için de acı çekerek “hayata” gözlerini yumuyorlar.

    sorulması gereken en önemli soru ise bu hayvanların “show” adı altında sunulan performansları nasıl sergiledikleri. kendi doğalarında yapmadıkları ve asla yapmayacakları hareketleri yapmaları için “ insan” eğitmenleri çoğunlukla işkenceye varan yöntemler kullanıyor. haliyle bir file, ayıya ya da aslana “otur”, “kalk”, “yat” denildiğinde sizi dinlemeyecektir. ama ona şiddet uygularsanız önünüzde eğilecektir. işte eğitmenlerin kullandıkları yöntem de bu. elektrik şoku, kancalar, baseball sopaları, kırbaçlar ve borular kullandıkları işkence aletlerinden birkaçı. kendilerini tehdit altında hissedip de zarar vermesinler diye ağzı sürekli kapalı tutulan hayvanlar var. bazıları ise ilaçlarla uyuşturuluyor hükmetmek kolay olsun diye. daha ileriye gidip dişleri sökülenler bile var. “hadi hamamda koca karılar nasıl bayılır göster bakalım” denilen ayıların ise ayaklarındaki pençeler yakılıyor ki ayakta durabilsinler.

    tüm bu etkenler bir araya geldiğinde hayvanlarda ruhsal bozuklukların baş göstermesi kaçınılmaz oluyor haliyle. ve kendilerine hükmetmeye çalışanlara zarar verebiliyorlar. haklı yere yaptıkları bu saldırıda suçlu olan yine “onlar” oluyor. ve sonunda yine cezayı onlar alıyorlar, belki de bu kez tamamen canlarından olarak. araştırmalar 1990’dan bu yana aslan, kaplan gibi hapsedilmiş büyük kedilerin 46 insanın ,ayıların 8 i çocuk 13 insanın 26 ise ayının ölümüne neden olduğu biliniyor primatlarda durum daha farklı. 1990’dan bu yana 2 insanın öldüğünü , 130’unun yaralandığını ve 450 primatın öldüğünü görüyoruz. hapsedilmiş filler ise 57 insanın ölümüne 120 insanın da yaralanmasına sebep olmuş. “yaşamaya” zorlandıkları şartlar düşünüldüğünde onları suçlamak ne kadar mümkün?

    peki uzun yıllar boyunca acı çekerek insanları eğlendirdikten sonra bu hayvanlar için “ son” nerede başlıyor? bir hayvan artık gösteri yapamayacak kadar yaşlanmış ya da beceriksizleşmişse emekliliğini geçirebileceği birkaç seçenek var. ya ölene dek kafeste “yaşamaya” devam etmek, ya bir av sahasına avlanmak üzere satılmak ya da bir laboratuara denek olarak satılmak.

    “bana ne” deyip kenara çekilmek de bir seçenek tabi ama bu vahşete daha fazla seyirci kalmamak ve içinde yer almamak “onlar” için atılacak en büyük adım belki de. şehrimize gelen, hayvanların eğlence aracı olarak kullanıldığı, sirklere paramızı harcamayalım. “onların” bizim ödediğimizden daha ağır bir bedel ödediğini hatırlayalım. çevremizde bu sirklere gitmek isteyenler varsa, sahneye yansımayan ama geri planda yaşanan bu “acımasızlığı” onlarla da paylaşalım. ziyaretçi bulamadıkları zaman bu sirkler zaten kapanmak zorunda kalacak ve hayvanlar özgürlüklerine kavuşacaklardır.

    illa sirk diyorsak da hokkabazların, cambazların, trapezlerin, palyaçoların olduğu sirkleri tercih edelim. sadece bunlarla eğlenen ülkeler var. öyle ki isviçre, avusturya, kosta rika, hindistan, finlandiya, bolivya ve singapur gibi ülkeler hayvan hakları evrensel bildirgesinde yer alan ve “hayvanlardan insanların eğlencesi olsun diye yararlanılamaz, hayvanların seyrettirilmesi ve hayvanlardan yararlanılan gösteriler hayvan onuruna aykırıdır “ diyen 10. maddesi uyarınca sirklerde hayvan kullanılmasını yasaklamıştır. türkiye’nin de en kısa süre içinde bu ülkeler arasında yerini alması dileğiyle, bırakalım hayvanlar kafeslerde acı çekerek değil ait oldukları doğada huzur içinde yaşasınlar.
    --- spoiler ---

    http://www.haytap.org/…gi/iste-sirklerin-diger-yuzu
  • akrobasi ve palyaço kısmı neyse de... o hayvan eğitmeni diye adlandılıran insanlıktan uzak yaratıkların terbiye adi altında hayvanlara yaptıkları eziyetleri gördükten sonra nefret ettiğim şey...
  • sirk, turlu $ebeklikler, akrobasi, hayvanlara i$kence etmek gibi etkinliklerin yapildigi bir nevi cadir tiyatrosudur.
    ayilara etek giydirilir, aslanlarin agzina kafa sokulur, kani$ler arka bacaklari uzerinde sek sek sektirilir. maymunlara sigara icirilir, dogasindan kopartilip omrunu kafesten bir arabada gecirmek zorunda birakilan o kocaman zavalli fil, ite kaka egitilmi$tir, tek ayak uzerinde durmasina hasta ruhlu insanlar nedense gulerler.
    her ne kadar "canim eziyet gorseler bu numaralari yaparlar mi" dense de, en iyi ihtimalle hayvan dogal ya$am ortamindan kopartilmi$tir, ve bu da bal gibi bir eziyettir.

    sadece insanlarin cesitli gosteriler, akrobasiler yaptigi bir gosteri sunmuyorsa, tamamen kar$i oldugum bir $eydir... bir tek hayvanin dahi esaretine paramla katki yapmaya niyetim yok.
  • onu eğitmek için sahneye getirmiştik. numaralarını yapamıyordu. ceza alacağından korktu ve koşarak sahneden kaçtı. onu yakalayıp geri getirdik, zorla çömeltip aptallığından dolayı ceza vermeye başladık. aniden, ona vurmayı bırakıp birbirimize baktık. sadie, tıpkı bir insan gibi ağlıyordu. yere yan yatmıştı. gözlerinden yaşlar süzülüyor, koca bedeni hıçkırıklarla sarsılıyordu.

    george lewis, fil terbiyecisi
  • insanların trapez tepesinde maymun, maymunların bisiklet tepesinde insan taklidi yaptığı için alkışlandığı bir garip mekan.
  • eğlenebilinecek en son yer. bi' insan eğlenmek için sirke gidiyorsa eğer ben o insanın insanlığından şüphe duyarım. samimi bi' arkadaşımsa araya mesafe koyarım. yok değilse arkasından atıp tutar ileri geri konuşurum. pis bi' insanım çünkü karakterimi sikeyim.
  • izleyenlerin eğlendiğini, izlenen hayvanların ise acı çektiği yerlerdir. unutmayın, hiçbir filin doğasında ufacık şeylerin üzerinde tek ayak üzerinde durmak; hiçbir aslanın doğasında halkaların içinden atlamak, maymunların doğasında iplerin üzerinde yürümek filan yoktur. ayılarda dans etmez, ayakları yakıldığı için kaldırmak durumunda kalırlar. şartlanan hayvanlar aynı sesi her duyduğunda ayakları yanmasın diye kaldırırlar. bunlara gerçekten gülüyor musunuz siz? dünyanın birçok ülkesinde hayvanların sirklerde kullanılması yasaklanıyor. birçok avrupa ülkesi, israil, bolivya ilk akla gelenler.
  • '' insan bir sirkten ne bekler: rutinin bozulmasını. ayıyla güreşen adamı seyrederken beklediğim şey, ayının sinirlenip adama pençe atmasıydı. lobutları çeviren palyaço onları düşürsün istedim. ateş yutan adam yansın istedim. sonuçta sirkte eğlenemedim. '' emrah serbes
  • şimdi burada türlü eziyetler çeken, zor birer hayatları olan bir sürü özel insan var. becerileri için ağır bedeller ödemişler, çok küçük yaştan itibaren büyük acılarla dokunmuş eğitim ve antreman süreçlerinin içinde bulunmuşlar ve buna devam ediyorlar. yaptıkları hareketler her ne kadar riskli görünse de emin olun ki ne yaptıklarını iyi biliyorlar. kendi sınırlarını 10 üzerinden numaralandırırsak;
    -mutlaka emniyet ipi-file vs ile önlem alarak yapılması gerekenler: 9-10 puan
    -kendilerini çok formda hissettiği dönemlerde az önlem alarak yapılabilecekler: 8 puan
    -hemen her koşulda emniyetsiz yapılabilecek hareketler: 6-7 puan
    -gözleri bağlı emniyetsiz yapılabilecekler:4-5 puan
    -sıradan insanların az bir antremanla yapabilecekleri: -1-0 puan
    -sıradan bir insanın hiç antremansız yapabileceği: -22 puan

    bu puanlama tam olmasa da hadisenin mantığını anlatmak ve anlamak için ideal kabul edilebilir.

    geçen gün bir sirke gitme şansı yakaladım ve bir defa daha yüzleştim memleketimde her karşılaştığımda tiksindiğim şey ile;
    adam gözleri bağlı yaptığı harekete biraz heyecan katmak için gösteri boyunca sık sık sanki dengesini kaybetmiş gibi yapıyor. 1500-2000 kişi olduğunu tahmin ettiğim kalabalığın önemli kısmı çok memnun bu denge kaybetme hadisesinden. adam sendeledikçe zevk ünlemleri yükseliyor tribünlerden.
    yanımdaki denyo "hıh şimdi düşecek bak, ben mi dedim sana oraya çık diye" şeklinde bir şeyler söylüyor eşine. bu sığır sakat elimin değil de diğerinin tersine denk gelecek şekilde oturmuş olsa düşünmeden vuracağım ağızının üzerine, o derece sinirlenmişim. eminim adam düşüp boynunu kırsa da ambulans için oylama yapılsa: "çağırmayalım" diyecek. zerre şüphem yok, ki bu oylamadan çıkacak ile memleketimde yakın geçmişte yapılmış olan başka oylamalardan çıkan sonuç şaşırtıcı derecede birbiri ile örtüşür.
    kaplan* çıktı, hayvan biraz nevrotik gününde, hırlıyor-kulaklarını indirip yere çöküyor, eğitmenine diş-tırnak gösteriyor.
    düşünüyorum benim evdeki 3 kiloluk hamur* hanım neleri yapamayacağının bilincinde olduğu halde kafası bozunca nelere kalkışıyor, bu 300 kiloluk hayvan neleri yapabileceğinin farkında değilken kafası bozulduğunda hiç bir şey yapmıyor. ama ya yapmaya karar verirse?
    kafamdan bu düşünceler akarken salonda yükselen kıkırdamaları farkedip bir kere daha delleniyorum.
    papağan balonu patlatmayınca da mutlu oluyor bütün o kalabalık...
    eminim ki başka bir coğrafyada bulamayız şu zihniyeti;
    "biz senin nasıl yaptığını değil nasıl yapamadığını görmeye geldik"
hesabın var mı? giriş yap