• her insan evladının taşımaktan şiddetle kaçındığı sıfat. efendim ben de sabah kalkıp “birşeyler”i değiştirmek istiyorum, "günlerimi başka bir renge boyamak, başka bir sesle, hisle uyanmak". bazen sırf bu yüzden 15 dakika erken ya da geç kalkıyorum, her gün gözümü açar açmaz saatin 8’i 7 geçtiğini görmeyeyim diye. öyle kimsenin gitmediği bir yol falan keşfetme iddiam yok, başkalarının ayak izlerine alerjim de, sadece evden çıkarken ayaklarım geri geri gitmesin istiyorum. yaptığım işe birazcık kendimi koyayım, benimle aynı okulları bitirmiş herhangi birinin de aynı şekilde yapamayacağı bir iş yapayım; küçük, silik de olsa bir imza atayım. "hangimiz birbirinin aynısı günleri biriktirmek ister ki?" oldu. peki, kaçımız artık oraya ait olmadığımızı hissettiğimizde arkamıza bakmadan uzaklaşırız? gidecek cesareti olan zaten gitmez mi, sıradışı bir yaşamı kurmayı becermez mi? gitmeyi düşleyenler aslında hep kalmayı seçenler değil midir?
    insan sıradanlıktan kaçarak da kendini bir rutine, stereotypea hapsetmiyor mu? hani biz aman aman nerelerde okumuştuk, kaç kitabı yalayıp yutmuştuk, dünyayı karış karış gezmiştik, kimselerde olmayan fikirler, sözler, hayalgücü bizdeydi, nüfusun yüzde biri bile etmezdik, bizi kim bu mutsuzluk resmine kolajladı o zaman? küçük, sıradan, insanca şeylerle mutlu olma hakkını kendimizden esirgeyen yine biziz. dünyada olup biten herşeyden kendimizi, vicdanımızı, sorumlu tutuk, açlıktan ölenlerin, dayak yiyen kadınların, katledilen hayvanların, bütün trafik kazalarının, adil olmayan yasaların suçunu üstümüze aldık. kendi yaşamımızı güzelleştirmek için parmağımızı kımıldatmazken hergün dünyayı düzeltecek birşey planlamadan gözümüzü kırpamaz olduk. mahalledeki kedileri beslemek aklımıza gelmez oldu da, hayvan hakları derneklerine “sempati duyduk”, çok satan kitapların, klasiklerin hakkında yazılan tüm eleştirileri okuduk da kendilerini okumaya elimiz ermedi, bir sabah herkese tek tek “günaydın, nasılsın?” diyemedik bir türlü, uykumuzu alamamıştık ne de olsa, turistliğe dair herşeyi küçümsedik; dünyanın ayak basılmadık bir yerini bulup gitmek lazımdı mutlaka, ayda 50 dolardan fazla harcamamalı; hatıra eşyası almayı avam, özenti bulduk, sadece ünlü fotoğraf sanatçılarıyla japonların seyahat resmi çekmesi mazur görülebilirdi. kendimizi, kullandığımız her türlü eşyayla birlikte (onların sayesinde mi demeliydim?) marka yaptık, başkalarıyla ortak değil, farklı yanlarımızın altını çizmeye teşvik edildik hep. iyi de seçimlerimizi, kimliklerimizi cep telefonumuzun, arabamızın markasına, oturduğumuz semte, çalıştığımız şirkete biz değilse kim sıkıştırdı? kendimizi bunlardan ibaret ifade etmedik mi? ne, yarını, son beş yılın en hatırlanası günü yapmaktan alı koyuyor bizi? güven arayışımız mı, aslında hiç de kıçımızı kaldırıp o ekran koruyucularımızdaki cennet gibi yerlere çekip gitmek istemeyişimiz mi?
    evet, ben de sıradışı, başarılı, varlıklı olmak istiyorum, hem paralı hem eğlenceli bir işte çalışmak, günden güne emek harcayarak yıllar içinde dişe dokunur bir eser yaratmak; ama olağanüstü, herkesin takdir edeceği, tarihe geçecek birşey olmasa da olur, yeter ki elimden gelenin en iyisi olsun.
  • kişisel dünya şablonuna uyanlar kümesi elemanı.
  • bir demirhan baylan şarkısı:

    yok mudur?
    seni senle avutan
    yüreğini biraz ısıtan
    dağılınca toplayan
    soru sormadan..

    suç mudur?
    sevişir gibi yaşamak
    elinden tutarak
    seni sende unutturur
    uğraşmadan..

    söylemezsin de
    o bilir ne yapacağını
    istemezsin ya
    hayatında başkasını
    beklemezsin hiç
    zaten hep yanındadır
    hala bulamadın mı sıradan?
    hala bulamadın mı
    sıradan?

    boşluğa
    karşı koyuyor çoğu
    içindeki boşluğa
    bakıyor da dolmuyor
    sıradan..

    suç mudur
    sevilmeyi istemek
    güçsüzlük mü demek
    boşa gidiyor her emek
    sıradan..

    söylemezsin de
    o bilir ne yapacağını
    istemezsin ya
    hayatında başkasını
    beklemezsin hiç
    zaten hep yanındadır
    hala bulamadın mı
    sıradan?
  • yetinilendir.
    ama yetinmek, asla yeterli değildir...
  • benzerlerinden ayrılmayan, farkı olmayan ya da belki farkı göze çarpmayan. hanidir bir çok insanın sıfatıdır, tanıdıkça içinde binbir hikaye çıkan, tanıdıkça sıradanlıktan uzaklaşan.

    bazı bazı birilerinin özlemidir, sıradan olmak, sıraya geçip sıradanlığa karışıp sıradan düşünüp sıradan bir yaşam sürebilmek; kendi alışılmadıklığı ile bir türlü barışık olamayıp, kendiyle kavgalı bireylerin ve zaman zaman da kendi ile barışık ama yorgun bireylerin.

    birilerinin ise en büyük şikayet konusudur; sıradan yaşamda, sıradan işte, sıradan ailelerde, sıradan bir yaşam sürmek.

    velhasıl, sıradan asla sıradan bir kelime değildir.
  • olması gerektiği gibinin dışında kalmayandır. mevcuttur pek alâ diğerleri gibi. mevcut olmayan o an orada olmayandan başka bir şey değildir. o an orada olmayan şey de sıradan değildir. ama kesin sıradan değildir de diyemeyiz. her an her yerde bulunmak gibi bir maharetimiz olursa neylersin deriz.
  • sıradan bir insan istiyoruz, ne karmaşık ne boş; sıradan bir aşk istiyoruz, ne heyecanlı ne tok; sıradan bir şekilde tanışmak, sıradan bir hisle aşık olup, sıradan bir yaşam için sıradışı yöntemlerle aşkta ilerlemek istiyoruz. çok sıradan..

    nedenini bilmediğimiz bir korumacı içgüdümüz var ve bu korumacılıkla büyük bir içsel savaş yaşayan heyecanlarımız: çocukluğumuz, gençliğimiz, sevdalarımız, uçarılığımız. nedensiz yere yaptığımız birçok şeyde sıradanlık beklerken, nedeni olan bir çok ilişkimiz ise sıradanlığa hapsolmaya gebe.

    birbirlerimizle sıradan bir yerde, sıradan bir şekilde, sıradan kişilerin aracılığı ile tanıştırılıp sıradışı bir aşk hayalini bu kadar sırayla giden formüllerin için entegre etmeye çalışıyoruz. sonra aşkın heyecanıyla görmezden geldiğimiz sıradanlıklar gözümüze battıkça, aşktan soğuyup sabırtaşlarıyla örülmüş büyük sevda kalelerimizde sahip olduğumuz tüm iyi hisleri korumaya alıyoruz. korumaya alırken dışarda bıraktığımız ikinci veya üçüncü onlarca kişinin olduğunu unutuyoruz sonra ise yoğun duygu bombardımanı altında kendi duvarlarımızla konuşacak kadar psikolojik hasar yaşıyoruz.

    bunun adına da sıradan bir yaşamda aradığımız heyecan diyoruz. inanılmaz büyülü bir şekilde ise tüm bunları her birimiz istisnasız sırayla yapıyoruz. aynı aşamalardan, farklı insanlarla inadına tekrar tekrar geçiyoruz. aynı heyecanla yola çıkıp, aynı acıyla başbaşa kalıp önce kendimize sonra içselleştirdiklerimize yenilip isyan ediyoruz. hatta onları bile sıradan şarkılarla, sıradan içkiler ve sıradan hayallerle yakıp yıkıyoruz.. nedensiz yere.

    çok zeki olduğumuzu ama sıradan (iyi anlamda) insanlar olduğumuza bu denli vurgu yaparken sıradışı bencilliklerle karşımızdaki iyi niyetleri kendi egomuzu doyurmak adına kemiriyoruz ve bunun adına mantık, makul, gelecek, garanti, tutarlılık vb. diyoruz. tüm küçüklük-büyüklük arasında ise bu kavgalardan, bu yenilgilerden hiçbir öğrenemeyecek ve aynı hataları tekrar yapacak kadar sıradan bir şekilde sıfırlanmış şekilde çıkıyoruz.

    hiç üşenmeden sıradan bir şekilde ve sırayla..
    kaynak
  • kaybolmaktir.
    siradan ise bir şey ya da insan rahatlıkla benzerlerinin arasında kaybolur. yuklenecegi sorumluluk, hayattaki görevi diğerleri kadardır. belirlenmiş rolünü oynar gecersin.
    herkes gibi her şey gibi olmanın nesi kötü.
    en azından kafam rahat.
  • (bkz: harcıalem)
  • belli bi ozellii olmayan
hesabın var mı? giriş yap