• sel yayıncılık'ın yeni transferi. bomba transfer. yky'de yayımlanan ilk iki kitabının üstün başarıları, üst üste yapılan anketlerde ülkenin en iyi yazarı seçilmesi, sezon sonunda yuvada kalmasının zor olduğunun işaretlerini veriyordu zaten. bir ara penguin'le flört etti, sonra fransa liginden gallimard devreye girdi, ama sel yayıncılık başkanı masanın üstüne bonuscard'ını fırlatarak yıldız romancıyı renklerine bağladı. imza töreninde konuşan irfan sancı, "agresif oyun tarzıyla yeni sezonda hedeflediğimiz başarıya ulaşmamıza büyük katkıları olacağını inanıyorum, aradığımız yırtıcı forvet'i bulduk" diye dile geldi. sel yayıncılık bayrağını öperek basına poz veren saltun daha sonra yaptığı kısa açıklamada "hakkımda kötü şeyler yazanların haciz ateşleriyle yandığını görmediniz mi; şüphesiz ki beni ve yazdıklarımı övenler bu dünyada ödüllendirilir" ayetini okudu. (imza töreni boyunca ortalarda dolaşan ama hiç konuşmayan mahir öztaş'ın, saltun'un transfer ücretinin bonuscard'la ödenmesi nedeniyle bedavaya sel yayıncılık'a geçtiği açıklandı.)
  • " 'dönüp baktığımda' (adam, 1999), fethi naci'nin (doğ. 1927) son kitabıdır." diyebilecek denli dikkatli;
    "kitaplığınızdaki bir eksikliği daha fısıldayacağım: türkiye'de deneysel edebiyat antolojisi (hazırlayan: murat yalçın, yky)" ya da,
    "600 türk'ün bir yılda okuduğu toplam kitabı tek başına aynı sürede hatmetmekten dolayı kulunuzun çevresini küçümseme hakkı doğduğunda, insanat daha ay'a ayak basmamıştı." diyebilecek denli alçakgönüllü;
    "bana derhal, edebiyat ödülüne başvurmamış; doygun şair ve yazarlar listesini getirin! (onları teker teker ödüllendireceğim.)" diyebilecek denli saygılı;
    "nurullah ataç/fethi naci/a. ömer türkeş (?)" çizgisini çekebilecek denli bilinçli;
    "orgazmik konsantrasyonla okuduğum iki denemesel kitap:" diyebilecek ölçüde de türkçe sevgisiyle dolu*, kesinlikle reklam düşkünü olmayan değerli bir yazıcı...
  • birçok konuda olduğu gibi kitap okuma konusunda da takıntılı biriyim. şu klasikleri bitirmeden çağdaş yazarlara pek bulaşmayayım diyordum fakat klasikler gerçekten de dipsiz bir kuyu gibi; kapı kapıyı aralıyor. sadece klasik rus edebiyatının belli başlı kitaplarını okusanız bile --eğer tek işiniz bu değilse-- ciddi bir süre harcamanız gerekiyor. ben, aşağı yukarı beş buçuk sene içerisinde önemli bi yol aldım klasikler konusunda. neyse, konuyu dağıtmak istemem. geçenlerde cumhuriyet kitap ekini karıştırırken, şu klasik olayına bir süre ara verip güncel bir-iki kitap alayım diye düşündüm. daha evvel ismini duymuş olmama, kitapları kulağıma çalınmış olmasına rağmen hakkında çok fazla bilgi sahibi olmadığım selçuk altun ve kitaplarıyla ilgili tanıtım yazısına ve röportaja denk geldim. sol omzuna güneşi asmadan gelme ve bunun devamı niteliğinde olan buraları rüzgar buraları yağmur dikkatimi çekti. ilk fırsatını bulduğumda almaya karar verdim. bu sabah yolumu biraz uzatarak kadıköy'deki iş bankası kültür yayınları mağazasına uğradım. amacım bu iki kitabı da almaktı fakat ne yazık ki, ilk kitabın baskısı iş bankası yayınlarından henüz yapılmadığından , devamı buraları rüzgar buraları yağmur'u tek başına almak istemedim. başkaca bir kitap alıp kasaya ilerledim. ödemeyi yapmak üzereyken sol tarafımdan kısa boylu, gözlüklü , sık-sinirli adımlarla kasadaki görevliye doğru ilerleyip hal-hatır soran birini fark ettim. gazete tanıtım yazısındaki fotoğrafından hatırladığım kadarıyla bu selçuk altun olmalıydı. kısa bir tereddütten sonra kasadaki görevli durumu teyit etti ve benim durumumdan (ilk kitabı bulamadığım için devamını almaktan imtina ettiğimi) bahsedip, ilk kitabın baskısının ne zaman raflara düşeceğini sordu. selçuk bey kısa bi açıklama yaptıktan sonra cebinden bi kağıt çıkarttı ve adresimi buraya yazmamı ve söz konusu kitapları adresime göndereceğini söyleyip , raftan annemin öğretmediği şarkılar ı aldı bunu okuyup-okumadığımı sordu benden; ''hayır okumadım.'' yanıtını alınca kitabı imzalayıp bana hediye etti. ' kendisine teşekkür edip mağazadan ayrılırken hakkında söylenmiş "yaşadığı topraklarda herkes kitap sevsin diye kat etmeyeceği yol yok.'' cümlesinden habersizdim.

    eve doğru yürürken kendimi bi garip hissettim. sabahın köründe kitabını almak istediğim yazarla kitap evinde karşılaşmıştım, kitaplarını imzalayıp bana armağan etmişti fakat düşündüm de hayatımda, yaşadığım bu olayı anlatabileceğim, anlatsam da bunu gerçekten ilgi çekici bulup dinleyecek, üstüne bir şeyler söyleyebilecek kimsenin olmadığını fark ettim. hayat gerçekten tuhaf.

    biraz geç gelen edit: olay yaşandıktan dört gün sonra selçuk altun kitapların, gönderici ödemeli olarak, bana teslim edilmesini sağladı . buradan kendisine bir kere daha teşekkür ediyorum.
  • selçuk altun iyi kitabın peşinde koşan, iyi olanı takdir eden bir yazar. sürekli kendinden söz eden yazarlardan bıkmış birisi olarak, yazarın iyi bir okur olanını arıyorum, işte selçuk altun iyi bir yazar olmanın yanında çok çok iyi bir okur, tekrar etmek isterim, böylesi zor bulunur.
  • kendisinin cumhuriyet kitap ekinden hayranıyım. uzun yıllar dergideki "kitap için" köşesini takip ederken, romanları ile çok daha geç tanıştım ve kendime bu gecikme için çok kızdım (ve evet: ben de o dönem "hele bir dünya ve türk klasiklerini hatmedeyim" derdindeydim .

    selçuk altun bence, yaşadığımız "sığlıkistan" da nadir rastlanan bir cevherdir! evrensel anlamı ile bir "entellektüel", sanat ve vatan severdir. sanatı sevmekle kalmayıp, gayet iyi anlıyor, anlatıyor, hatta adeta okuyucusuna romanlarının satırları arasında "sanat tarihi" dersleri veriyor (benim gibi öğrenme delisi için nimet!)

    evet, romanlarında benzer özelliklere (aşırı "varsıl", "bibliyofil", "estet", çapkın, çok zeki ve iyi eğitimli vb) sahip ve mutlaka sırları olan kahramanlar kullanıyor. bir kaç kitabını okuduktan sonra bir sonraki kitapta da benzer özelliklere sahip kahramanlar olacağını kolayca tahmin edebiliyor ve bu tahminde de yanılmıyorsunuz.

    diğer yandan, benim için onu ve eserlerini "vazgeçilmez" yapan, kırsala, yokluğa, varoşlara, garibanlığa, etrafı ile sürekli çatışma halindeki mutsuz-umutsuz karakterlere odaklı yazın dünyasında, kentsoylu, eğitimli, kendi kendini yetiştirmeye özel önem veren ve duyguları yerine aklını ön planda tutan, "estet" kahramanlar ve onların edebiyat, sanat, tarih ve seyahatlerle dolu zengin dünyalarıdır.

    romanlarını sadece okumakla yetinmeyin, karakterlerin bir kısmı gerçek kişilerdir, kitaplarında isimleri geçen yerli-yabancı romanları, şiirleri, yazarları, şairleri ressamları, akademisyenleri, öğretmenleri, sanat eserlerini de araştırın.

    selçuk altun okuduktan sonra okumadan önceki kişi olmayacaksınız. benim için bu iyi yazarın kriteridir. sadece keyifli bir okuma vaadetmez, sizi algı ve bilgi seviyeniz açısından bir veya bir kaç üst seviyeye taşır.

    bir eleştirim de olacak: o da yazara değil (hoş sosyal medya hesabı olmadığı, okurlarıyla en azından bir e-mail adresi paylaşmadığı için selçuk bey'i de eleştirebilirim) yeni yayın evi iş bankası yayınları'nadır.

    kendilerine yazdığım hiç bir mesaja dönmediler. dönmeyecekseniz, ne diye sayfanızda "bize yazın" başlıklı iletişim köşesi bulunuyor? tek taraflı iletişim olur mu? bari buradan bir daha sorayım: daha önce sel yayıncılık'tan çıkmış ve tüm baskıları tükenmiş "kitap için 1" ve "kitap için 2" nin yeni baskılarını selçuk bey'in yeni yayınevi olarak siz mi basacaksınız? basacaksanız ne zaman?

    bu arada cumhuriyet kitap'taki "kitap için" köşesini okumak bile kişisel bilgilenme, gelişme, keza yerine göre kıh kıh gülmek için yeterli. ama tabii bence yetinmeyin, okumaya devam edin:)
  • "ne zaman haydarpaşa istasyonu'nu görsem hüzünlü bir kitap okuyasım gelir" diyendir. bir selçukaltunçoksever olarak yeni romanlar yazmasını sabırsızlıkla beklediğim yazardır.
  • "godot yu beklerken" in sırrını çözmüş. şöyle ki : "..2006 yılında beckett’la ilgili “beckett remembering, remembering beckett” adlı kitabı okuduğunu ve bu yapıtta beckett’ın konuyla ilgili olarak bir aktöre “her şey bir symbiosis’ten ibaret” cümlesi üzerine düşünmeye başladığını anlatıyor:“bir biyolojik terim olan symbiosis aynı ortamda buluşan iki değişik organizmanın birbirinden etkilenmesi anlamına geliyordu. aklıma birden; buyurgan bir filozof ve traji-komikleşme arasında gelgitler yapan estragon ve vladimir nam karakterler geldi. godot’yu çözmüştüm; o god (tanrı) ile idiot (budala) sözcüğünün son iki harfinin birleşmesiydi. bu ipucunun üstüne bir de estragon’un takma adıyla (gogo) ile vladimir’inkilerini (didi) ekledim. orada da godot’ya yakın bir sufle vardı. evet, godot’un gelmesine gerek yoktu; o zaten sahnedeydi. iki arkadaş bir absurd oyuna yakışır şekilde aralarında şakalaşıyor, izleyiciye tuzak kuruyorlardı; godot onlardı!"
    hadi bakalım...
  • kursun lezzeti ni okurken acaba mehmet murat somer de bu adam mi diye dusunduren uslup sahibi yazar. ne kadar kültürlüyüm, ne kadar çok şey biliyorum, bunları halkımla paylaşmalı, bunun için de bir kitap yazmalıyım diye düşünmüş olabileceğini düşünüyorum.
  • adam yayınları ile yapı kredi yayınları'nın arasındaki sürtüşmelerin dorukta olduğu, yky yöneticilerinin adam yayınları'nın yazarlarını, ozanlarını bir bir kendilerine bağlamaya başladığı günlerde, 31 ağustos 2001'de, memet fuat bizi bay altun konusunda aydınlatan bir olayı yazmış güncesine (ölünceye kadar, 2. cilt, sf. 173-174; adam, 2003); köşeli ayraçlar benim:

    "yapı kredi yayınları'yla yakından ilgilenen bir üst düzey yöneticisi [selçuk altun] var. kendisi de bir roman yazdı. çok okuyan biri olduğu söyleniyor. nazar büyüm ile inci'nin de [inci asena] arkadaşları.
    semih gümüş 'adam sanat'ta bu kişinin romanını eleştiren bir yazı yazdı. kitabı kötüleyen, beğenmeyen bir yazı.
    turgay da [turgay fişekçi] mehmet h. doğan'ın antolojisine karşı yazılar yazmıştı ya, o üst düzey yöneticisi bunları birleştirerek, adam yayınları'nın kendilerine savaş açtığı görüşüne varmış.
    nazar [nazar büyüm] yıllardır yapı ve kredi bankası'yla çalışan bir kişi, kredilerini onlardan alıyor, adam yayınevi de dolayısıyla onlara borçlu.
    bu borcun ödenmesi için levent'teki ev satılmış, ama yetmemiş. takıntı sürüyor. bir taksit de gecikmiş mi ne! semih'in [semih gümüş] yazısı üzerine bir emir, haciz memurları kapıya dayanmış. kitabevi'ndeki kitaplar raflardan indirilip kolilere doldurulmaya, bilgisayarlar toplanmaya başlanmış.
    nazar doğru yapı ve kredi bankası'na... sonunda haciz durdurulmuş...
    yanlışlık oldu mu demişler, her neyse...
    nazar da bir yanlışlık olduğuna inanıyor, o üst düzey yöneticisi için, 'çok iyi bir insandır, ayrıca benim arkadaşım, kesinlikle böyle bir şey yapmaz,' diyormuş.
    artık 'adam sanat'ta da, 'adam öykü'de de yapı kredi yayınları ile ilgili bir şey yayımlamamaya karar vermişler turgay ile semih.
    adam yayınları'nın çalıştığı banka da değiştirilecekmiş."
  • samsun anadolu lisesi mezunudur.
    sayesinde, kitapcoksever kelimesi guzel turkcemize guzel bir hediye olmustur....
hesabın var mı? giriş yap