• şarköy.
    hafızamdaki bir sürü önemli şeyin içinde yer alan yer.
    şarköy deyince bile beyin kıvrımlarım bir gülümseme hazırlıyor dudaklarıma.
    kendimi bildim bileli her yaz mutlaka yolumun bir şekilde düştüğü yer, azalarak da olsa.
    en eskiye gittiğimde şarköy, ananemin şarköyün merkezindeki köy evinde geçirdiğim ilk yazlarım,
    ki onlardı benim çocukluğum belki de..
    kocaman bir bahçesi vardı ya da ben çok küçüktüm, evin içinde tuvalet yoktu ve gece bahçedeki alaturka
    tuvalete gitmeye korktuğumdan lazımlık vardı turuncu renkli ona yapardım çişimi.
    ananem her sabah erkenden kalkar bahçedeki yaprakları süpürürdü.
    koca bi kavak vardı ve her gece yapraklarını döker yenilerine yer açardı gövdesinde.
    sonra bahçede eskiden kümes olarak kullanılan 5-6 metrekare bir oda.
    o odayı sonradan ben ablam ve iki kuzenim, kurduğumuz grubun toplantı yeri yapmıştık.
    grubun adı gizli dörtler'di. kapısına da yağlı beyaz boyayla gizli dörtler yazmıştık.
    sonra bahçesindeki iki ağacın arasına bir salıncak-beşik kurardı ananem her yaz. orda oturur,
    yatar, sallanırdık bütün gün.
    bir tavuğumuz vardı, adı pınpın'dı. pınpını alır kucağıma saatlerce otururdum orda.
    kedi gibi kucağımda uyurdu, pek memnundu halinden.. bazen de ayağına bir ip bağlar
    sokakta dolaştırırdım köpek gibi. zaten o da hiç yumurtlamıyodu demek kişiliğini şaşırmış zavallım.
    tabi bir de kuzenimle çıktığımız bitmek tükenmek bilmeyen "keşifler". bu keşifler mahallenin gizli
    yollarını bulmak için bisikletle yapılırdı ve her zaman yeni bir yer keşfedebilirdik. başkalarının
    evleri, ahırları, avluları.. "aa bak bu yol buraya çıkıyomuş"lar..
    sonra ananem bizi elimize tutuşturduğu testi ve minik bidonlarla içme suyu almaya çeşmeye yollardı.
    ama ne kadar minik olursa olsun hiç istemezdik suya gitmeyi. dönüşte mutlaka su dolu bidonlar oramıza
    buramıza çarpar bacaklarımızı çizerdi.
    sonra her yaz mutlaka cuma pazarından dördümüze de birer civciv alınırdı. ama bahçeye giren kediler
    bizim minik civcivleri kapıp götürürlerdi ve bir sonraki cuma pazarını beklerdik..
    sadece civciv ve tavuk değil bir de fare anıları tabi ki.. evde fındık farelesi olduğunu gördüğümüz
    bir günün gecesi ablamın anlattıklarından korkan kuzenim - fareler üfleyerek yer kıkırdaklarını anlamazsın
    demiş - giydiği kapişonlu sweatshirt'ün kapişonunu kafasına koyup sıkı sıkı bağlamış, bir eliyle de burnunu
    kapayıp bütün gece öylece uyumaya çalışmıştı.
    sonra ananemin "katlettiği" fareleri bahçeye gömüp bir de küçük mezar taşları dikmiştik tepelerine..
    her zaman mutlu anılar yoktu tabi.. yağmuru bir gün, kurban bayramı.. onca gün besleyip sevdiğimizi koyun
    kesilcek.. ablamın göz yaşları.. benim şaşkın bakışlarım..
    sonra, annemi özleyişim. telefonda ne zaman gelceksin'den başka soru sormamam. her seferinde pencerede heyecanla
    gelişini beklemem. taksinin durup içinden annem indiği anki kalp atışlarım ve her seferinde aynı muhteşem his,
    sanki geri dönmeyecekmiş gibi.. ve çok sıkıldığımda divanda yatarken gözlerimi sımsıkı kapayıp "gözlerimi açınca istanbul'da olcam" diye kendimi inandırmaya çalışmam.. gözlerimi açınca yaşadığım hayal kırıklığı..
    sonra atatürk caddesinin yolları.. o yollarda bisikletle giderken çıkan "tık tık, tık tık" sesi.. bisiklet
    tekerleğinin yolun arasındaki açıklıklara girmesi ve bisikletten düşmelerim, kanlı dizlerime ananemin tuttuğu bahçe hortumu..
    sonra kızılay.. her gece gidilen, çekirdek ve dondurma saatleri, gecenin sonuna doğru uyuyakalışlarım
    çaybahçesinin tahta sandalyelerinde..
    ablama günün birinde bisikletle araba çarpmıştı. bir fotoğraf karesi gibi aklımda yoldaki duruşumuz..
    ben, annem, ananem.. annemin ablama doğru koşuşu, kaptığı gibi hasteneye götürmesi..
    ananem beni alıp kızılay çay bahçesinin karşısındaki çay bahçesine götürmüştü. deliler gibi ağlıyordum
    ve çay bahçesinde "sen ağlama" çalıyordu.

    derken yavaş yavaş büyüdük..

    alternatif diye bir yer ortaya çıktı birden.. kerem pansiyonun üst katı.. kerem pansiyon da sonra pansiyonluktan çıktı ve kahve oldu.

    eskiden önünden denize girdiğimiz yerin üst katına çıkabilmek için can atar olmuştum bir anda.
    sahte kimlikler hazırlayıp giren ablam ve birkaç kişi daha 1 hafta kapanmasına neden olmuş o vakitler..
    sonra zaman biraz daha hızlı akmaya başladı ve şarköy daha az anı bırakmaya başladı hayatlarımızda.
    artık yetmez olmuştu burası. başka yerler ister oldun, başka anılar, başka insanlar...

    sonra zaman gene aktı.. artık en fazla 1 hafta kalmaya başladın.. o da sizinkilerin hatırına.

    şimdiyse, bir haftasonu gitsem de biraz dinlensem, denize girsem, bisiklete binsem taa sigortalara kadar,
    yürüsem sahilde diye yanıp tutuştuğum, herhalde hiçbir zaman vazgeçemeyeceğim,
    aklıma geldiğinde burnuma da ekmek kokusu getiren bir küçük yer şarköy...
  • doğup büyüdüğüm memleketim.

    özledim mi nedir, oturdum kim ne demiş diye okudum baştan bir sefer daha. bir de giri yazanların nickaltlarına baktım belki tanıdık çıkar falan diye.

    hakkında bir iki şey de söylemeden geçmek olmaz.

    bir kere bu şehrin kışları güzeldir. sessiz sakin geçer. yazları çirkin midir? hayır. ama fazla kalabalıktır. su sıkıntısı çeker, gürültü kirliliği yaşar, ışık kirliliği had safhadadır.

    denizi, eğer hayallerinizi süsleyen deniz şöyle bir deniz ise hayal kırıklığına uğratır. çünkü istisnalar haricinde böyle berrak ve sakin bir deniz göremezsiniz. sahil şeridi uzundur. ancak binlerce şezlong diken büfeler anasını siktiği için göze küçük görünür. ha biraz da dar olduğu söylenebilir, ancak ben yıllarca orada yaşadığım için dar olmadığını iddia ediyorum. çünkü her sene çekilen su yüzünden daha da genişliyor. yani görece geniş olduğunu söyleyebilirim.

    sağ elimle dövüp sol elimle sevdikten sonra ne diyebilirim bir düşüneyim.

    ha bir de bu memleket annemin babamın, benim yaşlarımda olduğu zamanlarda çok acayipmiş. eski fotoğraflarına falan bakıyorum ara ara açıp. geneli itibariyle de güzel insanlar yaşıyor burada, bunu da ekleyebilirim. her geçen gün, geleni sikmek konusunda hevesli de esnafı artmaktadır bu da doğru. ama yukarıda dediğim gibi bu da göreceli bir mesele. yani aslında istanbul'dan geliyorsanız fiyatlar ucuz bile gelebilir. yine orada büyümekten kaynaklı bir hezeyan içinde olabilirim.

    her şey bir yana. şarköy ile ilgili bir şey yazmaya çalışınca anlıyorum ki insan sevdiği bir şeyle ilgili yazarken kafasını toplayamıyor. konuyu o kadar dağıttım ki ilk elden niye bu giriyi yazmaya başladığımı unuttum. neyse lan özledim işte sanırım.
  • bebekliğim, çocukluğum.

    hayallerimin olabildiği yıllar işte o zamanlar. muhtemelen '86-'92 arası bütün yazlarımız. bütün yazlarım.
    erkek hallerim; zeytin bahçeleri; fangirl oluşumun dorukları; nkotb, ilk saba walkman'im; şeker torbası getiren sali' amı'ca; dedemin bahçesinden, biz gitmeden hemen önce kopardığı mısırlar, dalından yenen baklalar, zeytin ağaçları, bir daha asla o kadar güzelini yiyemediğim domatesler, günebakan tarlaları; virajlar, "atıra ormanı", kucağında uyuyan minik kuzenle gidilen yollar; aile, sülale; mürefte yolları, uçmakderede yapılan piknikler; röno marka dede arabası; ilk aşklarım, riar marka deodorant kullanan almancı gökhan; hikayelerim; bisiklete binemeyişlerim; vidanjörler; iskeleden atlamalar; gizlice şehir içine gidişler; şarköy çiftlik'ten alınan peynir helvası; bakkaldan çaldığımız halleyler; dededen yenen tek tokat; kuzenler, amı'calar, 'alalar, 'ingeler; kurban bayramlarında hayvan kesilen çardak; bayram harçlıklarıyla yapılan bokboğazlıklar; dantelli beyaz çoraplarım; babaannemin mekiği, tuzbiberli-salçalı ekmekler, balkonda kaynayan salçalar, çizdirme; hastalanan babaanne, son kurban bayramında beni zorla indirdikleri bahçe, o bayram dönüşü ve çocukluğumun asılı kalışı....

    şarköy, benim çocukluğum.
  • bugünkü hürriyet gazetesinin pazar ekinde:
    "belediye yol yapma karşılığında 8 ülkeden 11 gence tatil imkanı verdi, şortlu kızları gören ahali şaşkın. şarköy şarköy olalı böyle
    hizmet görmedi "
    başlığı ve haberi ile haksızlığa uğramış güzel trakya beldesi.
    birincisi bu etkinlik hemen her sene yapılır ve yabancı öğrenciler yol yapımı karşılığı şarköyde tatil yaparlar, bu seneye mahsus bir iş değil. ikincisi şarköy'ün köylerinde yaşayanlar dahi kadın erkek şort giyerler ve 16000 yerleşik nüfuslarına karşın her yaz 300000 kişi civarında yazlıkçı nüfusu ağırlarlar. şort mayo giymek ve şortlu mayolu görmek onlar için olağan bir durumdur. ne şaşkınlığı?? ey türkiye'nin en çok okunan gazetelerinden birine haber yapan, başlık atan ama ülkesinden habersiz yaşayan gazeteci kardeşim! durum böyleyken böyle...
    haberin linki aşağıda.. yalnız ilginçtir hürriyet gazetesi pazar ekinin başlığı internete aktarılırken "..şortlu kızları gören ahali şaşkın" kısmı kesilmiş. birileri yedikleri haltı fark mı etti nedir!..
    http://www.hurriyet.com.tr/…zar/12330750.asp?gid=59

    edit: ben o sinirle okurken haberin ayrıntılarına dikkat etmemişim. petekdoku'nun gözüne ilişmiş. çekoslavakya diye bir ülkeden de konuk öğrenci getirmişler...
  • yerli ahalisini akrabamdan ileri sevdiğim birçok ilimizi aratmayacak derecede güzel bir ilçemiz.
    sezonda yazlığınıza vardığınızda kırk yıllık baba ocağına dönmüş gibi karşılanırsınız ve duruma bakıp siz de öyle hissedersiniz. iki adım önünüzde yürüyen eşinize "bugün ayın kaçıydı?" diye sorduğunuzda sokaktan geçen birinden eşinizden önce cevap aldığınız bir yer görmediyseniz şarköy'e gidin derim. hiçbir yerinde adres sorma zahmetine de girmezsiniz. daima biri sizin sormanızı beklemeden size yardımcı olmak için nazik bir şekilde yanıbaşınızda oluverir.
    marmara denizini kurtarma projesi çerçevesinde tüm atık su sisteminin yenilenmesinden sonra 7.5 km uzunluğundaki sahili açık plaj haline gelmiştir. bu plaj bildiğim kadarı ile marmara sahillerindeki tek mavi bayraklı plajdır.
    ilçenin son günlerde " şarap festivali günah mıdır değil midir" gibi hiç de yaşam biçimlerine uymayan bir tartışma ile ekranlara yansımış olması büyük şanssızlık.
  • şarköy`e tabii ki yolundan başlamak gerekir efendim teee 1988 yılından beri gidip gelmekteyim bu şirin kasabaya.. kimi zaman arabayla kimi zaman otobusle kimi zamanda otostop ile gidip gelmişimdir.. karıştıran hakkında bir çok efsane başını alıp yürümüştür ama en çok kabul göreni eşek hikayesidir. virajları adamı canından bezdirir tabii ki şimdi genişletildi ama o zaman o koca otobüs nasıl dönerdi virajları hala düşünürüm..
    neyse şimdi şarköye ulaştınız diyelim burada ilk edinmeniz gereken araç bisiklettir. araba üstüne tente çekilip garaja alınmalıdır.. arabayı unutun!! zaten belirli saatlerde yollar trafiğe kapanır (tabii ki yaz döneminde).. zaten spor iyidir....
    üzüm, balıklar, köfte, zeytin, şarap meşhurdur. yerleşim marmara siteleri çoğunlukta olmak üzere basit ve sıradandır..
    ama yerel halkı çok sevimlidir trakyalı olmanın tipik özelliklerini sergiler.. esnafı sıcak kanlıdır pazarlık güzel yapılır...
    istanbuldan, bursa ya, ankaraya kadar çeşitli turistler, yazlıkçılar gelir.. yazın belirli döneminde almancılar gelir..
    yazın okullar kapandığı andan itibaren aşama aşama nüfusu beşyüz bin`i bulur..
    benim asıl değinmek istediğim konu yazın saat altı`dan sonra oynanan basket maçlarıdır.. şarköyde hep güzel basket oynanırdı ve oynayanların yaş aralığı 14-54 e kadar geniştir.. sıcak havada oynanan basket maçlarından sonra denize girmek çok keyiflidir
    şarköy çok güzel bir yer olmasa da akılda hoş anılar bırakır, unutulmaz..
  • 1912 yılında 7,4 şiddetinde deprem yaşamış ilçe... marmara bölgesi fay hattı'nın karaya çıkış noktalarından bir diğeri... ayrıca (bkz: gölcük)
  • tekirdağ-malkara arasındaki d-110 (e-84) karayolundan bu ilçenin merkezine ulaşan tali karayoluyla ilgili şöyle bir hikaye vardır. bu yol 1940'larda yapılmış yani daha tr'de karayolu-mania başlamadan önce. e tabi teknoloji pek yeterli değilmiş ve yol için yapılan ihaleyi bi italyan firması kazanmış. bu firma da km başına para alcakmış. yolu dümdüz arazi de öyle bi virajlandırmışlarki (bugün hala yol aynı yol virajlarda aynı virajlar) 20 km lik yolu 40 km'ye çıkarmışlar ve paraların üstüne konmuşlar (sayılar sallama olabilir, ama x'e 2x oranı vardı eminim). hatta yolu görmesine rağmen vardır bi hikmeti diyenler, yolun kenarındaki telefon tellerini takip etsin, teller dümdüz ilerliyor, ama yol her direk arasında slalom yaparcasına bi o tarafa bi bu tarafa savruluyor.
  • 5 senedir gitmediğim çocukluğumun masal diyarı. çalışırken zaten kıt olan yıllık izinleri denizi pis olduğu için şarköy’de kullanmak istemedim geçtiğimiz senelerde.
    bu yaz ilk defa işsizim. başıma vurdu sevdası. 2 günlüğüne gidip eski evimizin balkonunu gören bir ağaç altına oturmak istiyorum saatlerce. balkonda bisiklete binen küçük neşeli kızı belki hayalimde de olsa görürüm aynı neşeyi hissederim diye. 90’lı yıllarda şarköy’de çocuk/genç olmuş herkes aynı şekilde hissediyordur bence. depremden evvel orası ayrı bir dünyaydı. mutlu bir kasabaydı. herkes komşuydu, herkes arkadaştı. nasıl becerdiysek karşı apartmandaki balkonla aramıza ip germiştik. arkadaşım duygu ile birbirimize notlar, çikolatalar gönderirdik sanki her dakika beraber takılmıyormuşuz gibi.

    evet daha önceki entry gibi uzattım yine. umarım bu yakınlarda fırsat bulur giderim.
  • an itibarıyla yıllar sonra yeniden bulunduğum , açıkçası beklediğimden kalabalık ve hareketli gördüğüm trakya'nın nadide sayfiye ilçesi.

    aile ve akrabalar sebebiyle 2000'lerin başında bir ergenken başlayıp yaz tatillerimi geçirdiğim, şimdilerde 37'sinde bir abi olarak yeniden düştüğüm mütevazi bir yazlıkçı yeridir.

    eyvallah; bir bodrum, marmaris değildir fakat objektif olarak söylemeliyim ki hiç fena da değildir. zira arap, suriyeli, aşırı dinci, mafyacı, çeteci, torbacı, esrarkeş vb ne idüğü belirsiz tiplerin burada esamesi okunmaz. dolayısıyla sosyolojik anlamda norveç gibi bir popülasyon vardır.

    kimse kimseye karışmaz, kavga, gürültü, bıçaklanma, taciz, laf atma gibi vakalar olmaz. başörtülü traklayı babanne ile birasını içen gençler sahilde karşılıklı oturur, kimse kimseyi yadırgamaz.

    ayeıca belediye de gayet düzenli çalışıyor. sokaklar, yürüyüş yolları, mekanlar tertemiz işliyor. zabıta ve polis sürekli devriye atıyor.

    gençler spor tesislerinin hıncahınc doldurmuş, ortayaşlılar beach bar'larda sakin kafayla takılıyor, emekli teyzeler de çay bahçelerinde ya da dondurmalarını almış sevgi yolunda git gel yapıyor falan…

    tatilci grup genelde istanbul ve tekirdağ'dan geliyor. yabancı olarak yer yer arnavut ve bulgaristanlıları görmek mümkün.

    plajlara ücretsiz konumlanabiliyorsunuz. şezlong, şemsiye ortamı isterseniz de beach barlar 100'liradan kiralıyor. öyle hesap takma durumu da yok yani rahat olun.

    özetle istanbul'a 3, tekirdağ merkeze 1 saat uzaklıkta olması avantajıyla yüksek beklentilere girmeden alternatif olarak değerlendirebileceğiniz güvenli ve makul bir tatil yeridir. tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap