• mfö şarkısı...

    "uykulu gözlerle döndüm rüyamdan;
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından....

    sen olmasan buralara gelemezdim ben;
    sevemezdim bu şehri;
    anlamazdım dilinden...."

    (her seferinde; belki de... her seferinde sendin bu şehir..
    şu altından geçtiğim köprünün üstündeki lokantada yemek yemiştik mesela çok kez... sen, beni seviyordun o zamanlar; bense korkuyordum.. şimdi geçerken gene baktım o lokantaya... ışıklıydı yine; orda olmak istedim;

    yine..

    ilk buluşmamızda vapura binmiştik mesela; deniz tutmuştu seni..
    şimdi kiminle vapura binsem; lafa tutuyorum onu; konuşturuyorum; denize değil bana baksın da deniz tutmasın diye uğraşıyorum zavallı bir güdüyle... herkeste misin? gerçekten öyle misin? yoksa ben mi seni herkeste bulmak için insanüstü bir çaba sarfediyorum....

    şimdi ben; senin şehrindeyim.... korktuğum şehrinde.. korkmuyorum şimdi; bir bezginlik; bir "ne olacaksa olsun" rotasında, her gece yalnızlığımla kadeh tokuşturuyorum..
    evimde kuru bir yalnızlık; duvarlarda yankılayan birinci tekil şahıs adımlarım...
    oysa sen olsaydın belki; sen... çoraplarını oturduğun koltuğun yanına çıkarsaydın mesela; kızsaydım sana.. ben evde yokken makarna yapsaydın; salçalı... yahut; "ben sosisli yapıyorum öyle, çok güzel oluyor" bahanesiyle bütün bir kutu salçamı ziyan etseydin iki tane sosis için... emaye tenceremi yaksaydın; salçayı ocağın her yerine dökseydin de; gelip söylenseydim.. pazar geceleri oturup spor programlarına dalsaydın.... lavaboda traş olup da, üstüne bir su dökmeye üşenseydin; benim zorumla bulaşık yıkarken, en sevdiğim bardağım, sabunlu elinden kayıp kırılsaydı.... keşke... keşke......................)

    "nasıl bir sevdaysa bu karşı koyamam...
    dayanamam, kıskanırım;
    seni paylaşamam....

    satırlar uçar gider aklımdan....
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından....

    uykulu gözlerle döndüm rüyamdan;
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından....

    sen olmasan buralara gelemezdim ben;
    sevemezdim bu şehri,
    anlamazdım dilinden....

    yeniden başlasam; bu sefer korkmadan;

    ^koklayıp birbirimizi çöpe atmadan......^"

    (şimdi yeniden.. mevsimden midir; belki de hiç gitmemişliğindendir..
    kabuğu kurumuş, izi kalmış derin bir yara gibi sızlıyorsun bugünlerde; yine..
    düşlerimde sana geliyorum ben hep; işten çıkıp; belki yağmur bile yağıyordur.. kapını çaldığım vakit karşımdaki hep boşluk oluyor ama... uyanıyorum sonra.. yoksun.

    yeniden.. korkmuyorum da artık.. senden; sevginden; bizden... çok özlediğimi duyumsuyorum yalnızca; içimde durup durup kendi kendine kımıldayan bir iğne gibi batıyor yokluğun...

    gelsem.....

    ya da gelsen...

    yeni yetme heveslerden nasibini almadan; bıkmadan; kızmadan en çok; yahut yarışmadan... gelsen...

    gel sen..)

    "satırlar uçar gider aklımdan;
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından...."
  • sözlerini de yazalım;*

    uykulu gözlerle döndüm rüyamdan
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından
    sen olmasan buralara gelemezdim ben
    sevemezdim bu şehri anlamazdım dilinden
    nasıl bir sevdaysa bu
    karşı koyamam
    dayanamam
    kıskanırım
    seni paylaşamam
    satırlar uçar gider aklımdan
    sana sarı laleler aldım
    çiçek pazarından
    yeniden başlasam bu sefer korkmadan
    koklayıp birbirimizi çöpe atmadan
    satırlar uçar gider aklımdan
    sana sarı laleler aldım çiçek pazarından.
    (bkz: mfö)
    (bkz: agu)
  • mazhar alanson bu şarkının hikayesini şöyle anlatır..
    "amsterdam'dayız. biricik'le aramızda fırtınalar. bana esiyor, kızıyor, benimle konuşmuyor. ben odada kapanmış şarkı yazıyorum. olmuyor. camdan bakıyorum dışarısı gri. ertesi sabahı zor ediyorum. erkenden çiçek pazarına gidip gidip eve sarı laleler alıyorum... biricik bana sarılıyor.."
    biricik suden de der ki: "benim için mazhar'ın erkenden kalkması bile mucizeydi. sarı laleleri severdim ama ondan sonra en sevdiğim çiçek oldular..."
    böyle yürekli bir aşka malzeme olduğu için takdir edilesi şarkı. sevdiği kadının peşinden yabancı bir ülkeye giden, kavga etse dahi karşısındaki kadının değerini bilen, mertçe, bir erkeğin bir kadını sevebileceği en güzel şekilde seven adamın bestelediği şarkı olduğu için çok güzel.
    gecenin sabaha yakın serinliğinde boğaza karşı daha da güzel..
  • eğer mfö normalden biraz daha uzun yaşayacaksa bu parça sayesindedir. çünkü bu şarkıyı her dinlediğimde mfö için dua ediyorum.. sene olmuş 2010, albüm çıkalı 4 yıl olmuş, daha dün gibi her dinlemede aynı duygu, aynı yenilik.

    uzun yaşa mfö, daha çoluk çocuk tanıyacak seni, konserine gelecek.
  • kaç zamanların şarkısı kim bilir. ve hatta kim bilir kaç kez dinlemiştim. çok öylesine bir şarkıydı.
    ta ki bir kaç gün öncesine kadar... sevdiğim yanımda, eylülde oturacağımız evin eşyalarını yerleştirmiş, perde siparişlerini vermiş dönüyorduk yorgun argın... birden radyoda çalmaya başladı bu şarkı.
    1.5 yıl öncesine döndük birden... sabaha kadar konuşup, uykusuz kaldığımız günler; evlenmeliyiz dediğimiz günler ve tek imkansızlığımız mesafe... sonra bir gün her şeyini geride bırakıp yaşadığım şehre geldi sevgilim. aa bu biziz dedik birden ellerimizi tutarak. ve değiştirdik fikrimizi.
    düğün şarkımız olacak şimdi.
    ''nasıl bir sevdaysa bu karşı koyamam.''
  • bu yaz da hasret kalınan şehre, hasret kalınan sevdiceğe ağlayacağımız bir şarkımız eksik kalmadı çok şükür dedirten mfö'nün tam anlamıyla istanbul şarkısı. büyükşehir belediyemizin lâleleri eşliğinde daha iyi bir fon müziği bulamıyorum şimdilik bu şehre.
  • istanbul'da yağmur böyle nazlı nazlı yağarken, her yanı laleler donatmışken ve canınız hayata sıkılmışken, özlemişken ve bir şehri sevmenin biriyle mümkün olduğunu anlamışken bir eski şehre selam gönderir gibidir bu şarkı; yağmurlu bir topkapı avlusudur belki ya da rüzgarlı bir eminönü meydanı ve ağır aksak istiklal yürüyüşleri. özlediğiniz kişi "sen olmasan buralara gelemezdim ben / sevemezdim bu şehri anlamazdım dilinden" der gibidir. lawrence durrel alır sözü sonra; "bir yerde sevdiğiniz yaşıyorsa eğer, orası bir dünya olur"
  • ilk defa gece yatmadan once repeat e koyarak dinledim bu sarkiyi. sabahleyin "sana sari laleler aldim cicek pasajindan" diye soylenirken buldum kendimi. sarkiyi bir 10 kere daha dinledim ve "sana sari laleler aldim cicek pasajindan" diye soylemeye devam ettim.huzunlendim. yine bir mfo sarkisinda yine huzunlu baslayan bir sarkida aklima yine istanbul geldi. dusundum ne kadar guzel birsey sarkinin icinde cicek pasaji sozlerinin gecmesi diye. her taksime gittiginde muhakkak onunden gectigin bir yerin bu kadar spesifik olarak bir sarkinin icinde gecmesi ne kadar guzel ozellikle istanbuldan bu kadar uzaktayken. sonra sozlukte sarki hakkinda neler yazdigini merak ettim. sarkinin sozleriyle karsilastigimda cicek pasajinin cicek pazari oldugunu ogrendim. aslinda kotu hissetmem gerekiyordu, turkce sozleri olan bir sarkinin sozlerini anlamadigim icin. ama yine huzunlendim. cicek pazarindan bahsediyordu ve ben hic cicek pazarina gitmemistim ama orayi da ozluyordum. aynen firat turkusunde hic gormedigim komurhan koprusunun harput a bakmasina huzunlendigim gibi. daha sonra ki gun bir gazetenin pazar ekinde mazhar alanson la yapilmis bir soylesiyi okudum. sarki istanbulda gecmiyordu. amsterdam da geciyordu. sari laleler amsterdam da aliniyordu. dili anlasilmayan sehir amsterdamdi. istanbul degildi. ama sarki buram buram istanbul kokuyordu. en guzeli bu herhalde, bir sarki yazari icin. bir sarkiyi baska birsey icin ve baska bir yerde yazmasina ragmen dinleyicinin tamamiyle baska bir yeri hatirlayip efkarlanmasi. farkli amaclarin birbirini bu kadar duygusal olarak etkileyebilmesi.
  • "son pişmanlık neye yarar..." şarkısıyla cevap verilmeyi hak edendir. onca zamanın kırgınlığından sonra, değil çiçek pazarından birkaç sarı lale, hollanda'dan lale bahçesi alsa ne fayda...

    içine not yazmayı bilir, "sen olmasan buralara gelemezdim ben / sevemezdim bu şehri, anlamazdım dilinden" diye. ah be ah, bunu idrak edip sana laleler alması için illa terk edilmesi mi, sana o büyük paradoksları yaşatması mı gerekiyordu? sen mutlu olmaya gayet hazırdın kırmızılar ve pembelerle, ne gerek vardı sarı gibi donuk ve mat bir renge?
    bu sevdaya karşı koyamıyormuş... çok değil 1 ay önce karşı koyabiliyordu demek ki, sana o manasız sözleri söylediği zamanlarda yani. o zaman "cepte" idin değil mi, lale alıp "masrafa girmeye" gerek yoktu. şimdi nasıl inananacaksın ona, sen bu laleleri kabul edersen eğer tekrar o saçma sapan rehavete kapılmayacağına? nereden bileceksin, değerini lalelerle göstermeye hep devam edeceğini? ah, lale alana kadar iki gram tutarlı olabilseydi ya şu hayatta... ona lale aldıran o karşı koyamama hali, ne olurdu, lafına sözüne biraz dikkat etmesini de sağlayıverseydi?
    lale alan kahraman, sana kötü bir de haber vereyim... dayanamayışını anlarım, kimse bırakılmaya kolay kolay dayanamaz. neden dayanamadığın konusundaysa sana güvenemiyorum; gerçekten sevdiğin birini kaybetmiş olmak mı seni üzen, yoksa sevilme güdünü artık tatmin edemiyor olmaktan mütevellit bir ego çöküntüsü mü? hakimi olduğunu sandığın birinin bağımsızlığını ilan etmesi mi? bilemiyorum. ama zaten haberim bununla ilgili değil, şöyle ki, seni bırakanı paylaşacak durumda zaten değilsin ki... o sana kendinden tek bir parça bile bırakmadı ki... payın yok ki paylaşasın yani.
    satırlar uçar gidermiş, tabii ki gider. o satırlarda bir şey yazmıyordu ki zaten, yazanlar da neydi allah bilir ki, "uçtu gitti" deyip söylemekten kaçınıyor böyle. demem o ki, "uçtu da gitti maşallah" diye bahane bulmasın hiç, orada hiçbir zaman var olmadı o satırlar; bunu o da biliyor. yok eğer vardı ama o hiçbir zaman dile getirmediyse, bu da onun ayıbı olsun.
    yeniden başlasam diyormuş, hem de korkmadan. afedersiniz, korkutan neydi ki pardon? her zaman tolare edileceğinden emin olmak mı yoksa lale alma gereğini bile hissettirmeyecek rehavet duygusu mu? var mı buna cevabı? o zaten hiçbir zaman korkmadı; tamam kaybetmeyi istemedi ama kaybetmemek için dediğine ve yaptığına dikkat etme gereği de duymadı. yoksa bu duymuş haliydi de sen mi kıymet bilmezlik ediyorsun? öyle ise söyle ona affetsin beni, hakkını yemiş olmak istemem. ama gerek duymuş hali buysa, işin daha en başından arkana bakmadan kaçmadığın için de seni tebrik üzerine tebrik ederim!
    üstelik bu yeni başlangıçta koklayıp çöpe atmak da mı olmayacak? amenna! ama lütfen şunu unutmasın, bu sabrı tüketen kendisi oldu. evet onu bıraktın, yaptığından da hiç pişman değilsin üstelik. zira artık zehir yaymaya başlamıştı ya da şöyle söyleyeyim, bombanın patlamadan imha edilmesi gerekiyordu ve sen de ettin haliyle. yani biri çöpe atıldı, biri bozuk para gibi harcandı ama bu hanginiz oldunuz, çözemiyorsun. ikinizden birinin ya da ikinizin birden, şahsiyetleriniz haybeye törpülenip durmaktaydı ve yine, ikinizden birinin ya da ikinizin birden çöpe gitmesindense, ilişkinin gitmesi en mantıklısıydı.

    ve o hala ceplerini yoklamanı söyleyebiliyorsa sana, kırıntıyla işin olmayacağını bile düşünemiyor demektir... *
hesabın var mı? giriş yap