• insanoğlunun içine girip girebileceği en büyük farkındalık hali. varlığı bilmek ve tanımanın ötesi olmayan ruhi haletidir. tasavvuf ekolündeki karşılığı ise seyr-i suluk veya hakk-el yakin'dir. bu raddeye ulaşmış kimse fenafillah diye bahsedilen egosuzluk, benliksizlik halini yaşayıp varlığı bir bütün halde tanıyıp, kesret (çokluk) halinin etkileri kendisi için mevcudiyetini yitirmiştir. tün dinlerde ekollerde vs. yolun son raddesi, ulaşılması amaçlanan son duraktır.
  • evrensel gercekligi yansitan ari bir bilincle belirginlik kazanan ruhsal aydinlanma durumunu adlandiran sanskritce sozcuk.
  • yoganın sekiz kolundan sonuncusu. birlik, evrendeki her şeyle bütünleşme ve anlama, soruların son bulması hali.

    önceki yedisi için bkz.:
    yama
    niyama
    asana
    pranayama
    pratyahara
    dharana
    dyana

    zaman buldukça bunlara da açıklama gireceğim. ama siz de araştırın bi zahmet.
  • kendi varlığını terk edip dış dünyayı hissetmeye dayanır. amaç değildir, nirvana'ya ulaşmak, uyanmak-aydınlanmak yolunda bir araçtır. bedenimizin sınırlarından kopup özgürlüğe kavuşmakta bir araç.

    normal ışık ile lazer ışınını buna örnek gösterebiliriz. normal ışık dağınıktır. lazer ışını yoğundur ve lazer ışını normal ışıktan daha güçlüdür. zihnin samadhi hali de normal halden daha fazla güce, enerjiye sahiptir. bir bakıma süper bilinç, bir bakıma yüksek şuur hali.
  • hint fakirlerinin felsefesindeki yedinci (ve son) aşama... vecd halini içerir...
  • yüksek şuur hali..
  • öteden beri hindistan ve çin'den beslenen islam mistisizmi'nde kendine beyne'n-nevm ve'l-yakaza olarak isim bulmuş, kadim bir fenomen. islam'daki tezahüründen biraz daha katmanlı ve dönüşümlüdür. samadhi'den bahseden çok eski metinlere ulaşıp onları teorik ve pratik olarak talim etmediğimiz takdirde, samadhi'yi yanlış anlamak olasılığımız çok yüksek. o halde bir okuma tavsiyesi bırakalım:

    - mircea eliade. yoga: ölümsüzlük ve özgürlük.

    daha uzunca bir yorum için ayrıca bkz: beyne'n-nevm ve'l-yakaza.

    hayırlı akşamlar.
  • evet efenim bundan yaklaşık 4 yıl önce tamamen spontane bir şekilde başlayan ve gelişen bir meditasyonda ulaştığım evredir. ben o günü şakayla karışık peygamberliğimi ilan ettiğim gün olarak hatırlarım ancak sonradan yaptığım araştırmalarda, kilit nokta olan ikili sistemin yok olup enerji patlamasının yaşanmasıyla tecrübe ettiğim şeyin samadhi olduğunu anladım. son zamanlarda daha hatırlar oldum ve sözlükte yaşadığım şeyleri aşama aşama anlatmaya karar verdim. sonradan okuma yöntemiyle yorumlamaya da çalışacağım.

    o günün sabahı ne yaptığımı hatırlamıyorum ama akşamına hafif bir yorgunluk vardı. duş da almıştım ve oldukça ferah hissediyordum. daha sonra yatağa sırt üstü uzandım, gözlerimi kapattım. ilk aşamada bütün vücudumu esnettim. kollarımı, bacaklarımı, boynumu, omuzlarımı, sırtımı, mide kaslarımı. kalp atışımı hissediyordum ve çok ilginç gelmişti. baya ayak parmaklarıma kadar bütün vücudumda hissedebiliyorum. aynı şekilde nefes aldığımın da farkına vardım ve derin nefesler almaya başladım. bu nefesleri aldıkça vücudum daha da rahatladı ve daha derin nefesler almaya başladım. --- şimdi burada eklemek istediğim ve başta spontane bir şekilde gelişmesinden kastım şudur; bu açma germe ve nefes alışverişlerini o sırada bir amacı gerçekleştirmek için bir yöntem olarak kullanmadım tamamen vücudumu dinleyip yanıt verdim.--- bu güzel anları yaşarken müziğin çaldığını fark ettim. kalkıp kapatmak istedim ama o anki durumumdan da memnundum. ama dikkatimi de dağıtıyordu. bu düşünce döngüsünde kalacağımı fark edip hızlı bir şekilde kalkıp kapatıp eski pozisyonuma geçtim. bu trans anını bozacak herhangi bir şey istemiyordum.

    şimdi gelelim asıl mevzunun koptuğu yere. bu şekilde dururken aklıma düşünceler gelmeye başladı. o sıralar zen budizmiyle alakalı okumalar da yapıyodum ve düşüncelerin akıp gitmelerini sağlayabildim. ancak bir süre sonra bu düşüncelere cevap vermeye başladım. yer yer de kendime 'oğlum sal gitsin bırak' dediğimi hatırlıyorum. ve inanın o düşüncelerin ne olduklarını hatırlamıyorum. bir süre sonra bu durum tam bir ikiliğe gitmeye başladı. birisi soru soruyor ben de cevap veriyordum. cevaptan kastım da ya reddediyordum, ya sinirleniyordum, ya da saldırıyordum. ki soru soran kim cevap veren ben miyim orası ayrı bi muamma. sonradan yorumladığımda spekülasyona da çok açık bir durum.

    ortalık resmen savaş alanına döndü. ama bi cevap bulmada da ısrarlıydım. artık son düzlükte şunu çok iyi hatırlıyorum. bu nerdeyse vücut bulmuş soru soran şey ve cevap veren şey öyle bir düğüm olmuştu ki birbirleriyle, burada ikimizden başka biri mi var dediğimi hatırlıyorum. bu iki durumdan farklı bi şeyin olduğu öyle apacık bir şekilde ortaya çıkmıştı ki karar verme durumu söz konusu bile değildi. ordaydı. ki karar verme durumu da bu soru cevap ikiliğiyle birlikte yok olmuşlardı. ve bu farkındalıktan başka bir şekilde tanımlayamayacağım anda (bkz: all hell breaks loose). hayatımda hiç yaşamadığım ve başımdan ayak parmaklarına kadar şiddetli bi şekilde hissettiğim elektriklenme hissi. uçan adam sabri kadar olmasa da zanzır zangır titriyordum da. yani kelimelerle ifade edilebilecek birşey de değil. tam olarak mutluluk hissi olduğundan da şüpheliyim. kelimem yok yani açıklayacak.

    bu nirvana durumundan sonra bilinç altımla iletişim kurabildiğimi de fark ettim. yani parçalanmış gibiydi resmen. şöyle ki; anneniz, babanız, doğup büyüdüğünüz yeri hatırlayın. aslında bunu hatırlarken gözümüze gelen imgeleri, bilinçli bir şekilde karar vererek getiriyoruz. ancak o durumda baya içimden babam dediğimde o zamana kadar hiç aklıma gelmeyen babamla ilgili bir hatıranın geldiğini fark ettim. dediğim gibi buradaki kilit nokta bu görüntüleri benim bilinçli bir şekilde getirmediğim. baya çok kısa bir şekilde fısıldıyodum içimden ve daha önce hiç aklıma gelmeyen görüntüleri görüyordum ve bu sırada rüya görürken olduğu söylenen hızlı göz hareketlerinin oluştuğunu da fark ettim. oldukça da eğlenceli buldum.

    artık en son yataktan kalktığımda etrafım sanki anlamdan yoksundu. bu evrenle bütünleşme hissinin bendeki tezahürü de bu şekilde oldu galiba. çünkü anlam, ayrıştırmayla başlayan bir şeydi ama etrafıma baktığımda çok basit de olsa bi anlam arayışım yoktu gördüğüm şeylere karşı. iyi ve kötü kavramları da yok olmuştu. dolayısıyla yargı da yok olmuştu. kendime dediğimi hatırladığım şey de 'oğlum kendinden neden bu kadar nefret ediyosun bi eksiğin yok senin' di. ama bu öyle sen kralsın be oğlum şeklinde bi durum değildi pek çok konuda kendimi ezik hissetmemi bilmemin dışında bunu içsel olarak fark etmemin ortaya çıkardığı bi tavsiyeydi. ve hayatımın en huzurlu anlarıydı. kendime ve çevreme yönelik yargılarımın tamamen yok olduğu, sürekli olarak kafamı meşgul eden anlam arayışımın da sesini kestiği çok özel bi an yaşadım. ve bu ne kadar sürdü bilmiyorum. zaman kavramım da çökmüştü zaten ama bittiğinde de keskin bi şekilde fark ettim. dedim evet abi 2 saniye önceki kafamda değilim şu an.

    peki ne oldu şu an tibet ten falan yazmıyorum tabi sikik hayatıma devam ediyorum. daha sonraları tekrar tekrar denesem de bahsettiğim ilk aşamaları bile geçemedim. çünkü sonuçtan bağımsız olmak en önemli şey. olayı değerli kılan da spontane bir şekilde gelişmesiydi. yani nefes alışverişlerimden keyif almam, kalp atışlarımı hissetmemin bana çok zevkli gelmesi, müziği kapatmam ve en önemlisi belki kendime verebileceğim tek kredi cevap bulmak istemem. yani kendime telkin ettiğim gibi 'düşünme, akışına bırak' durumunu takip etsem beni o seviyeye çıkaracak içsel savaş olmayacaktı. umarım daha sonra tekrar yaşarım diyorum. konuyla ilgilenen herkesin yaşamasını da çok isterim. hayatınızdaki en özel an olacağına eminim çünkü.
  • samadhi hep burada. sadece biz hep orada değiliz çünkü zordur sürekli göz önünde olanı görmek, nefes gibi. bazen sırtından aşağı bir ürperti iner, belki aradaki perdelerden biri bir anlığına aralanmıştır ama zihin vücudun gördüğünü kavrayamaz.
  • (bkz: samadhi movie)

    üçleme olarak filmlere ve ilintili meditasyonlara, şuradaki playlistten ulaşabilirsiniz.
hesabın var mı? giriş yap