• (bkz: ehliyetini kasaptan almak)
    kasap olacakken kazara çevirmen olmuş insan. can yayınları, kendisini gülün adı romanını tercümeyle görevlendirdiğine göre italyancası iyi olmalı, fakat aynısını türkçesi için söylemek katiyen mümkün değil.

    cânım romanı hastalıklı bir öz türkçe saplantısıyla katletmiş. ortaçağda bir manastırda geçen ve dini meselelerin tartışıldığı bir hikâye var elimizde, oradaki hıristiyan rahiplerin tartıştığı meselelerin pek çoğu bizde de karşılığı olan, islam tarihinde de bulunan tartışmalar. yani bu açıdan anlaşılır bir şekilde çevrilmesi pek kolay bir kitap olduğu söylenebilir, gelgelelim çevirmen durduk yerde suyu bulandırıp iyi bir çeviriye hizmet edecek bağlantıları kurmaktan kat'i surette kaçıyor. ondan da geçtim terimleşmiş belli başlı şeyleri bile götüne yorumluyor.

    örneğin "mürit" denilecek yerde "izleyici" diyor. "kitâb-ı mukaddes" denilecek yerde "kutsal betik" diyor, deyimlerdeki kelimelerin eş anlamlılarıyla değiştirilemeyeceğini bilmiyor olacak ki "sır vermek" diyeceği yerde "giz vermek" diye bir şey uyduruyor.

    böyle iğreti karşılıklarla hem akademik hatâlar yapıyor ve hem de okuma zevkini katlediyor. başta yazara, sonra okura saygısızlıktır bu. kadın bu çeviriyle, kitabı, babasının malı gibi hor kullanmış, nefsini, kişisel fantezilerini akıtmış üstüne. elbette her çeviri, kaçınılmaz olarak çevirmeninden izler taşır, ancak burada çevirmen hadsizce yazarın önüne geçmeye, metnin üzerine imzasını atmaya çalışıyor, üstelik de çok çirkin bir imza. zaten dil derneğinin ödül verdiği kadından ne beklenir ki.

    rezillik.
  • kolera günlerinde aşk çevirisini okurken çağrılı da ne ola ki kardeş davetli dururken ne bu ısrar dememe sebep olmuş, erdenlik ile dumura uğramama sebep olmuş çevirmendir. güzel türkçemizi bozmayalım anakonulu bu komik ısrarla kitabın içine etmiş olduğunun farkında da değildir çok büyük ihtimalle...
  • foucault sarkacı altında da belirttim ama kitabı okumaya çalıştıkça fenalık geliyor hızımı alamıyorum. almaşık ne arkadaşım ? gözbağcılıklar ne demek ?

    "..gizli bir istencin sarkıttığı o kötücül yusufçuklardan ürküntüye kapıldım yeniden."

    ???

    okuyabildiğime göre bu türkçe olması lazım ama neden hiçbir şey ifade etmiyor ?

    kitabın her sayfası böyle anlamsız cümlelerle dolu.

    900 sayfa kitabın 30. sayfasına güç bela gelebildim. o da önümde açık olan sözlük, kelimeyi aramak ne demek olduğunu anlamak, sonra cümleyi tekrar bulmak okuyup kelimeyi yerine oturtmak ve kitabın bütünüyle bağ kurmak derken dünyanın zamanını harcattı ve sonuç olarak anlam bütünlüğünü bir türlü oluşturamıyorum. kafamda kitabı canlandıramıyorum.

    allah kahretsin böyle çeviriyi de, böyle çeviriyle kitap yayınlayanı da yahu. hiç mi açıp okumadınız yayınlamadan önce ?
  • foucault sarkacı çevirisi nasıl ödül almış anlamadım. bence öztürkçe takıntısı kitabı mahvetmiş. yayın evinin foucault sarkacı için şadan karadeniz tercümesini tercüme ettirip yeni baskılar yapmasını talep ediyorum.
  • ya hu bu öztürkçe safsatası nedir arkadaş? tek bir dil vardır o da türkçe'dir. nedir bu zorlama kelimeler? umberto eco'nun gülün adı isimli romanını çevirmiş kendisi. ancak zaten okunması zor olan romanı daha da zorlaştırmış. mezarlık veya kabir yerine gömüt, huzur yerine erdenç, akıl yerine us, arzu yerine kösnü gibi kelimeler kullanılmış. gerçekten anlamakta zorlanıyorum ben bu zihniyeti. bir dile bir kelime girdiyse ve kullanıldıysa o kelime o dile aittir.
  • 'foucault sarkacı' okurken varlığından haberdar olduğum çevirmen. nefret ettim. kendisiyle tanışmayı çok isterdim. insan neden dipnotu kitabın sonuna koyar? adı üstünde 'dipnot'. yani dipte bulunan not manasında. yani sayfa sonunda. dip derken, kitabın dibi değil, sayfanın dibi kastediliyor. çevirinin kendisi zaten elden ayrı. bu dili konuşan insanlar anlasın diye çeviri yapılıyor güya. ve fakat bu çeviri anlaşılmamak için yapılmış gibi. "okurken zorlansınlar, daha kıymetli olur" fikrine mi sahiptir nedir aklım ermedi. insanların hayatını zorlaştırmaktan zevk alan, sadistik bir tarz bu. başka türlü izah edemiyorum.
  • inanılmaz! türkçemin kötü olduğunu düşünmüyorum, samimiyetle söylüyorum bunu, kelime haznemi mümkün olduğunca geniş tutmaya çalışıyorum, yeni kelimeler öğrenmeyi de severim ama yok ben bu öztürkçe takıntılıları anlamıyorum. garip garip, hayatımda ilk kez duyduğum ve türkiye'de de sadece 100 kişinin kullandığı kelimeleri kullanmak ne ya? özgürlük yontusu ne abi? gözünüzü seveyim. 2 saniye düşündükten sonra idrak ediyorum ancak ne olduğunu, bunun yerleşik kullanımı özgürlük anıtı ya da özgürlük heykeli, anıt da öztürkçe gayet ama buna itiraz etmem neden çünkü yerleşik. permutasyon için kullanılan kelimeyi anlamak için 800 sayfa çevirip notları kurcalamam gerekti. onda da direkt anlamıyorsun sözlükçe'ye gidiyorsun falan. kombinasyonu zaten anlamadım, sözlükte bu başlıkta sövenler sayesinde "ha o da kombinasyonmuş" dedim. allah razı olsun sözlükdaşlarımdan ama hıncımı alamadım.

    foucault sarkacı'nın ilk 20 sayfasında falan kendimden şüphe etmeye başladım, ben herhalde bir malladım, kitap okumayı unuttum diye düşündüm çünkü gerçekten anlamak imkansız benim açımdan, giremedim kitabın içine. yani gerçekten metin bazen yaygın kullanılmayan kelime kullanmayı hatta kelime uydurmayı da gerektirir, ama anladığım kadarıyla bu metnin gerektirdiği bir kullanımdan ziyade, gayet kendi tercihi. bilmiyorum, ne kendisine ne de herhangi birine çeviri öğretebilecek yetkinlikteyim sadece neden demek istiyorum. neden? ama yani permutasyon okullarda bile permutasyon olarak anlatılırken onun yerine devşirim kullanma don kişot'luğu için kendisini kutluyorum. başarılarının devamını diliyorum, mutlaka okunmaz hale getirilecek daha çok kitap vardır.

    edit: imla
  • (bkz: il pendolo di foucault/@grizabella)
    (bkz: il pendolo di foucault/@dilemma of subscribtionability).

    yukarıdakiler meramımı anlatmaya yetmediyse diye şöyle içten ve derinden bir de oooofffff demek istiyorum. içim sıkılıyor da adını görüp çevirilerini aklıma getirince.
  • bildigi dillere son derece hakim, cok tatli telaffuzu olan ve her yasta herkesle sohbet edebilecek bir hanimefendi. karsisina oturup o berrak, seffaf gozlerinde anlattigi her duyguyu, her aniyi gormek zamanin nasil gectigini unutturur, dinledikce dinlersiniz, o da hic itirazsiz bunu bilirmiscesine anlattikca anlatir. prensiplerine bagli bir insandir.
    kizkardesi de hukuk profesorudur.
    (bkz: ozcan karadeniz)
    (bkz: ozcan celebican)
  • can yayinlar'indan cikan kolera gunleri'nde ask kitabinin tercumesinde kullandigi turkce'de bir gariplik sezdigim, sanki bizim olmayan, baska bir dil ve kulturden odunc alinmis gibi kokan bir turkce'yle kitabi tercume etmis olan cevirmen. insaat muhendisi anlamina gelen 'civil engineer'i 'sivil mimar', kullanilisina gore 'adlandirmak/ad koymak' anlamina gelen 'to baptize' kelimesini de 'vaftiz etmek' olarak cevirerek beni sasirtmistir kendileri.

    aklima gelmeyen daha bircok ceviri hatasi buldugum kitabi aslinin harika oldugunu hayal ederek okudum. tabi sadan hanim'in kendisini bir cevirmen olarak genelleme yaparak degil, salt bu cevirisini elestirebilirim, cunku okudugum tek cevirisi bu ;)
hesabın var mı? giriş yap