• annem ben çocukken gençken falan, ne zaman başkalarından farklı olsam da kendi yolumu savunsam "tek atın yarışı olmaz" diyerek beni ketlemeye çalışırdı. en tiksindiğim söz kalıbı oldu bu.

    şimdi yetişkin oldum. hep yalnız ata oynuyorum. hesap bilmemekten değil, rekabetten tiksiniyorum.
  • kapitalist ekonomilerde kendi mumkunluk kosulunu baltalayan ve kendisinin karsiti olan tekelcilige yine kendi celisik ic dinamikleri yuzunden kapilan, cekilen, savrulan kavram. ozgur rekabet ile baslayip, koturum eden tekel-guce evrilen.

    ozgur rekabet kapitalist aktorlerin bir mali daha kaliteli, daha ucuz, daha hizli uretmesinin ardindaki motor ise de daha gelismis safhalarinda bu surec daha az, daha yavas, daha kucuk olcekli uretim yapan aktorlerin daha basarili aktorlerce yutulmalariyla sonuclanir. bu sebeptendir ki bireysel kapitalistin ne kadar iyi, ne kadar yumusak kalpli bir insan oldugundan bagimsiz olarak, rekabetin kapitaliste dissal kurallari kapitalisti canavarlastirir. kapitalist vahsi piyasada kapitalist olarak hayatta kalmak icin iscisine odedigi maasi mumkun mertebe asagi cekmeye, bir hammaddeyi ucuza kapatmaya, masraflari azaltmak icin rekabet eden diger aktorleri gerekirse centilmence olmayan yollardan safdisi etmeye mecburdur. eger serbest piyasanin kendisine dayattigi bu tatsiz oyunu oynamayi reddederse kapitalist, bu kurallari reddetmeyen diger kapitalistlerce yutulur, kapitalist statusunu kaybeder.

    marx, rekabetin cebri kurallari kapitaliste dissaldir derken kastettigi de budur. bu yuzden das kapital'de marx kapitalistlerden bahsederken onlardan nesnel kosullar altinda statulerinin geregini yapan aktorler olarak bahseder, moral bir arguman gelistirmez. yani kapitalistler zorunlu olarak kotuculdur ve kanimizi emmeye and icmislerdir tarzi bir mantaliteden ziyade kotucul olanin kapitalist uretim bicimi oldugunun, ortadan kaldirilmasi gerekenin de kotu oldugu icin katli vacip olan bireysel kapitalistten ziyade, bireysel kapitalist aktorleri belli kotucul bicimlerde hareket etmeye zorlayan kapitalist sistemin kendisi olduguna yonelik bir arguman gelistirir. kapitalisti canavarlastirmaz.

    zira mevcut sistem icerisinde ve mevcut hukuk kurallari dahilinde amerikan finans aristokrasisi senin benim paramla riske girip senin benim paramdan milyar dolarlik kar etme hakkina sahiptir. bugunlerde pek sik yapildigi uzere wall street'in yuppie'leri degildir canavarlastirilmasi gereken. kontrolsuzlestirilmis finans-kapital sistemidir. amerikan kamuoyunun cahil-ikiyuzlulugu de burdadir. 90larda bu sistem dunyanin baska yerlerindeki artik degeri hortumlayip amerikan ekonomisini zenginlestirirken kimse karsi degildi kumarbaz wall street'e. ne zaman geldi kriz sopasiyla kendilerini vurdu, vampir oldu butun bankerler.

    gorunen o ki sadece kendi ahvalini dusunme kapitalizmin insana en buyuk armagani!
  • özneyi nesne, nesneyi özne yapan, kimi zaman yıkıcı bir savaşa dönüşen hırs ve çıkar restleşmesi. şöyle sonuçları olabiliyor: http://www.youtube.com/watch?v=fu3cy6q5qyi
  • tam bir boomer madalyonudur rekabet, rekabetci, rekabetcilik. rekabet kimseye fayda saglamaz. sagladigi iddia edilir fakat saglamaz. rekabetin getirdigi tek sey hayalkirikligi, husran ve kaynaklarin israfidir. kazanani olmayan bir savastir rekabet. en sonunda bu yarisi kazanan bile kaybeder, cunku yolu kalmaz gidecek ve dusmeye baslar. kendine bir yol bulsa bile coktan yorulmustur rekabetci olan yeni bir sey uretemeyecek kadar tukenmistir.

    ozellikle klasik ekonomi savunuculari -ki bence bu insanlarin dunya uzerinde yasamis en basiretsiz insanlardir- tarafindan rekabetin en ucuza en kaliteli urunu ortaya cikarmanin tek yolu olarak lanse edilmistir. klasik bir boomer lafidir "cok comptetitive" lafi. bu lafi ne zaman duyduysam tuylerim diken diken olmustur. calismaktan ya da rekabet etmekten korktugumdan degil, gereksiz yere cok fazla enerji harcayacagimin sinyalini veriyor aslinda omurilik. neden omurilik diyorum? omurilik bu ise yarar, urpeti yayar vucuda, bir seyleri otomatik olarak yapmanin yolu, yapilacak isin processi beyinde degil omurilige atilamiyorsa orada isler yolunda gitmiyor demektir. beyin ile yapilacak is baska, omurilik ile yapilacak is baska. bunu ben bisiklet surmeye benzetiyorum. bisiklet surerken "su an dengede durmaliyim, hizimi dusurmeliyim, yukseltmeliyim" filan diye anbean dusunmez beyin, daha dogrusu dusunmemelidir. dusunurseniz eger, dusersiniz. sonuc bellidir. omurilige birakmaniz lazim bu islemi. yuzmek de boyledir. otomobil surmek de oyledir. hangi isi omurilige atarsaniz, omurilik onu en iyi sekilde yapar. asil olan bir isi omuriligin anladigi koda cevirebilmektir. eger o isi, her neyse artik o, omurilige atabildiyseniz, onu asil o zaman ogrenmissiniz demektir ve orada alinacak yol, beyin ile, aktif sekilde anbean beyin islemcisini calistirarak yapacaginizdan logaritmik olarak daha fazlasini yapabilir hale gelirsini omurilik islemcisiyle. bunu en guzel anlatan psikoloji insanlarinin basinda bence daniel kahneman geliyor. bunu system 1 ve system 2 olarak ikiye ayirmis. bunlari beyinde olan olaylar olarak anlatiyor fakat ben bunlari omurilik ve beyin olarak ayiriyorum. bu benim kendi kisisel kategorizasyonum, bilimsel olarak yaptigim bir sey degil intuitive olarak, turkce cevirisini begenmiyorum ama sezgisel olarak cevriliyor, yapmak ve intellectual (entelektuel anlaminda degil), yani usa vurarak yapmak olarak ikiye ayiriyorum. cok daha basit bir ornekle aciklamak gerekirse, sokakta yururken "simdi sag adim, simdi de sol adim, bir dakika, sag adim kisa oldu, toplaryayim" filan diye dusunurseniz adimlariniz tokezler ve dusersiniz. merdivenden cikarken, merdivene bakarak, her basamagi gorerek, yukseligini dusunerek, ayaginizi ne kadar kaldiracagini hesaplamaya calisirsaniz ayaklariniz takilir, elinizdeki cayi tasirken dokersiniz. ayni bunun gibi bazi isler omurilige atilir bazilari ise usa vurulur. usa vurmak zahmetlidir, vakit alir ve cok fazla hesaplama gerektirir. dahasi, intuitiondan mahrum kalmaya sebebiyet verir. intuitiondan mahrum kalmak demek, ozgun olmanin kapilarini ortmeye benzer. oradan ancak cikacak sey rekabet olur. rekabetin de maliyeti cok buyuktur.

    universite sinavini dusunelim. bence turkiye'nin ekonomisinin onundeki, turk halkinin ahlaksizligindan sonraki en buyuk engellerden biri universite sinavidir. ogrenciler inanilmaz bir rekabetin icindedir ve bu rekabet sonunda kazanan ogrencilerden de hicbir sey olmaz. cunku artik yeni bir rekabet baslamistir. bu rekabet de bu sefer o girdikleri super (kjsdkfs) okullarin icindeki rekabettir. yuksek not ortalamasina sahip olmak vs. buradaki rekabet surecinde olan seyler, emin olun o ogrencinin daha cok sey ogrenmesine degil daha cok baska ahlaksizliklar yapmasina sebep olur. asistanlardan sinavda cikacak sorularin tuyosunu almak, rakiplerinin tokezlemesini saglamak. kopya cekmek, odevlerde intihal yapmak daha bu liste uzatilabilir. bu surec sonunda ortaya cikan deger ne olabilir? hicbir sey! aslinda bir dahiyi alir bu sistem, tipik bir gerizekaliya cevirir. daha sonra ne mi olur? bu ogrenci yuksek not ortalamasi ile mezun olur bu sefer cok iyi bir kurumsala girmek icin yeni bir rekabete girer. mulakatlar bilmem neler. yine rekabetci ortamda kendini bir yere geldim sana insan kaynaklari denen seytanin usaklarina kendilerini begendirmeye calisirlar. orada oyle hassas bir denge tutturulmalidir ki eger o rekabetci kendisini cok iyi gosterirse insan kaynaklari onu bir rakip olarak gorur ve ise almaz. cunku aslinda o rekabetin icindedir. dolayisiyla aslinda en iyisini secmek icin mukemmel bir sistem kurdugunu sanan o sirket de alabilecegi faydanin % 0.1 civarini ancak alir. o mulakatlar sonunda eline gelen insan yillarin verdigi yorgunlukla ve bu sefer de calistigi ekibin icindeki rekabete mudahil olur. iyi is cikaran cezalandirilir, cunku onun supervizoru bu sefer kendisine rakip gorur o kisiyi. peki o muthis kariyer basamaklarina yukselmek nasil olacaktir? tek bir ihtimal var o da ozgunlugunu tamamen birakmak ve kendini konservatif atmosferin icin salmak. yani kisacasi 15 sene beklemek! ne oyle iyi cikarmak ne de kotu olmak! bunun arasinda goze batmayacak bir ayar tutturup 15 sene beklemek. bunun sonunda iste evet bugunun sartlari ile 20 bin tl maas ile odullendirileceginiz o pozisyona gelmis olacaksiniz. sabredin yahu nedir ki 15 sene. 22 yasinda mezun olduysaniz 37 yasinda 3 bin dolar kazanbilir ve o 3 bin dolarla bu sefer 20 yillik mortgage ile belki 1.5 milyon liralik bir eve sahip olabilirsiniz. aradaki primler ile de belki 500 bin liralik bir otomobil de alabilirsiniz. e bir de boyle bir es buldunuz mu kendinize geriye artik bir 30 sene daha bekleyip emekli olup sonra olmek kaliyor.

    daha onceleri de verdigimiz bir ornekti, belki bu ikna etmez insanlari, dunyanin en buyuk premium otomobil ureticilerinden ornek vereleim. audi, mercedes ve bmw. bu uc marka yillardir rekabet halindeler. super otomobiller uretiyorlar degil mi? herkesin hayali! bu otomobil markalar yillardir rekabet halindeler, aslinda her birinin de kendi kitlesi var. hepsinin onceden ayri bir uzmani oldugu alan vardi. bmw oteden beri dinamik otomobiller uretiyordu, mercedes luksuyle on plana cikiyordu. audi ise bu yarisa ucuncu olarak katildi, bence en iyi mekanikleri audi yapiyor. torque vectoring denen olayi en iyi yapan marka, quattro teknolojisinin uzerine insa ettigi. bu ureticiler, kendi aralarinda bir centilmenlik anlasmasi imzaliyorlar. hicbirinin otomobilleri 250 km/h uzerine cikmayacak diye bir kural. bunu neden koyuyorlar? istese bu markalardan herhangi biri cok rahat 300 km/h yapabilecek bir arac uretemez mi? uretir. zaten var. fakat bunu da satmaya basladilar, ayri konu, biz asil konudan devame edelim.

    diyelim ki boyle bir centilmenlik anlasmasi yok. bu arada bunun centilmenlik ile alakasi yok da, oyle lanse ediliyor. diyelim ki bmw calisti etti, tedarik zinciri, muhendislik, teknoloji filan ugrasti ne yapti etti 300 yapabilecek otomobili standart hale getirdi. standart diyorum bakin. belli modelleri gibi degil su anki. standart yapti bunu diyelim ki her otomobili en az 300 yapiyor olsun. daha sonra bunu diger firmalar da yapacak tabii ki cunku sonucta bu teknolojiye bmw ulastiysa, mercedes mi ulasamayacak? audi mi ulasamayacak? ulasacaklar. belli bir sure sonra bu uc marka da rahatlikla 300 yapan otomobilleri satmaya baslayacaklar. bu standart halini alacak. sattiklari araba miktari yine ayni. belki biraz daha pahali olacak otomobiller fakat pazarlari buyumeyecek. zaten o farki da daha iyi otomobili uretmek icin harcamis olacaklar. ettikleri kar ayni kalacak. sirketler daha kirilgan hale gelecekler. diyelim ki bir tur daha donsun boyle, centilmenlik anlasmasi yok ya, 320 olsun. daha sonra 330, 350... sirketlerin ettikleri kar dusecek, daha degerli bir otomobili asagi yukari daha ucuza satmak zorunda kalacaklar. bu sirketler icin iyi degil. rekabetin dozunun cividigi yerde yikim baslar. bu kacinilmaz bir sey. iste bu gibi sirketler bunu bildikleri icin bu tur anlasmalar ile bu yarisi sonlandiriyorlar.

    bir baska ornek olarak da ornegin dis gorunus acisindan verelim. bugun neredeyse butun kadinlar birbirinin kopyasi haline geldi degil mi? begenilmek arzusu cunku karsi konulamaz bir duygu. oyle mi gercekten? bunun sonunda alinan haz paha bicilemez degil mi? oyle mi gercekten? yarisin kendisi, amacin kendisini asmaya basladigi yerde anlam kaybolur. her yuvarlak kalcalar, daha duz bir karin, daha parlak bir yuz. saclar, baslar... ortaya cikan seyin super guzel bir kadin olmasi gerekiyor degil mi? hayir. ortaya bir ucube cikiyor. ortaya kendi ozguveni kaybolmus, kendi degeri karsinin begenisine gore ayarlanmis bir varlik. daima yetersizlik duygusuyla motive olmus o makina artik normal bir hayat yasayabilir mi? daima o o rakabetin icinde olma arzusu, kendi degerini rolatif olarak degerlendirmeyi kabul etmis birinin, kendi hayatinin anlami nerede? ozgunlugun kaybolmasi hele isin en onemlisi. standardizasyon! her seyin singular olmaya yakinsamasi. simdi iste asil korkunc olan geliyor:

    o kadar caba, harcanan para ve daha da onemli torpulenen ruh, hicbir sey yapmamis birine yeniliyor. neden? cunku artik o hicbir sey yapmamis olan farkli. cunku o rekabette kendisini paralamis insan artik siradan biri oldu, standart cok yukari cikti ve kendi kendini yedi standart olarak. artik marjinal olan dogal olan, kusurlu olan oldu. fakat geri dondurulemez noktaya vardigin yerde bu sefer sen ne yapacaksin? o kadar cabanin verdigi yorgunluk, nasil dinleneceksin? karsiligini alamadigin bir sey var elinde artik daha da kotusu sen artik sen degilsin, sen ideal olana zoraki cevrildin ve garip bir seye donustun. artik kendin olmadigin icin de nasil ilerleyecegini bilmiyorsun.

    bunu da suna benzetiyorum. gecen gun yaptigimiz bir toplantida arkadaslara anlattigim bir hikaye. bir yarista birinci olanin psikolojisi cok daha farklidir diye. ornegin kosu yarisi. yarista birinci gidenin tek yapmasi gereken, ikinciden yavas kosmamak. ayni hizda kossa bile zaten birinci oldugu icin yarisi da birinci olarak bitirecek. birinci olmanin zorlugu var fakat. bunu anlamak icin de ikinciye bakmak gerekiyor. ikinci olanin derdi de birinci olabilmek. birinci olabilmesi icin birinci ile olan mesafeyi kapatmasi gerekiyor. dolayisiyla birinciden hizli kosmasi lazim. fakat isin paradoksu surada: birinciden hizli kosabilseydi zaten birinci olurdu. bir dakika ilginc bir sey bu? o zaman ikinci hicbir zaman birinci olamaz? evet aynen oyle. cunku yaris, aslinda yaristan once kazanilir. yarista sadece bunu eyleme dokersin. yani yaristan once kimin kazanacagi zaten bellidir, sadece bunu o uzay-zamanda yakmasi gerekir. ne demek yakmak? ayni bir hard diski doldurmak gibi eski teknoloji cd-romlari yakmak gibi. oraya o uzay zamana yazman lazim, gercekelstirmen lazim. fakat yarisi kazanacagin zaten oncesinde bellidir. peki yaris hizli kosman ile mi kazanilir? hayir! o sadece ufacik bir parcasi. mete gazoz'a sorun bakalim, sadece iyi ok atmaya calisarak mi birinci oldu olimpiyatlarda. bir suru baska etkeni var. dumduz rekabet etmek ile kazanamazsin. rekabet edersen kazanamazsin. cunku birinci olmak demek rekabeti kazanmak demek degildir. rekabet ederek ikinci olunur, ucuncu olunur. birincinin rekabet edecek kimsesi yoktur. birinci olarak kosanin gececegi biri yoktur. rekabet baskasiyla edilmez, kendinle edilir kisacasi. bu da ozgunluk demek zaten.

    tersten ornekler verelim. bizim turk ciftcisi mesela. gerizekalidir. turk halkinin %95'i de boyle davranir. bunu yillardir dile getiriyoruz zaten %5 diye. ne yapar bizim ciftci? gider mesela patates eker. patates ekmesinin sebebi de gecen sene patates fiyatlarinin yuksek olmasidir. cunku bir onceki sene bezelye ekmistir, fiyatlar cok dusuk oldugu icin elinde kalmis bezelyesi. bu sene patates eker. fakat bunu butun ciftler boyle yapar. bu sefer de cok bol patates olur. gecen senenin bezelyesi neyse bu sene de patates olmustur artik. yine satamaz bolluktan ya da cok ucuza satar. lanet olsun der. bu sene sarimsak cok pahalidir, "seneye en iyisi sarimsak ekeyim". bunu dedi ya, yandi iste. seneye de sarimsak eker, zaten hepsi sarimsak ekmistir, bu sefer de sarimsak ucuz. yine zarar etti. kisacasi bizim ciftcimiz gerizekalidir. bu cok basit bir ekonomi kurali. iste bunu alin her alana paylastirin. bunu karin kasi yapan yakisikliya paylastirin, gununun 4 saatini squat icin harcayan kiza getirin. ortaya bir suru boyle insan cikinca, karin kasi olan adam ile yuvarlak popolu kiz populasyonu artinca, bir sekilde birileri artik bunun da tadina bakacak ve siradanlasacak. zaten boyle oluyor bu. bunu alin bir donemin furya muhendisligi insaat muhendisligine vurun, bugun aynisi yazilim icin gecerli. daha once hekimlik de boyleydi, ondan once avukatlik. her seyin pesinden gitme gibi bir huyu var bizim insanimizin. halbuki belki o hekim, arkeoloji seviyor. ama yoook. toplum manyak misin sen der. ailesi karisir. bunu al finans piyasalarina vur. aynisi oradadir. 2016 miydi aselsan hisse senedi aldi insanlar ta o zaman 43 lira olmustu. 43 lira. o zaman dolar 4 lira. yani 10 dolar civari. bugun aselsan 14 lira. %100 bedelsiz verdi ama carp ikiyle 28 lira. bugun dolar 8.5 dersek 3 dolar mi yapiyor, uc dolar 25, yuvarlarsak 3.3 dolar filan. 10 dolardi bu zikkim. ucte bir fiyatinda hala. ha aselsan iyi hisse tut elinde bir sey olmaz, torunun da kendi gencligi zamaninda o zaman furya olan bir seye gereksiz paralar verir bu sefer. atiyorum iste araba alir o zaman furya olan.

    halbuki ne yapilmali? farkli bir sey yapilmali. ozgun olunmali. ciftci, herkes patates ekerken sogan ekmeli, ogrenci herkes yazilimci olurken kendi sevdigi seyi yapmali, girmediginiz yarsita kaybetmesiniz. bunu korkaklik olarak belletmisler bize. boyle bir sey yok. asil herkesin yaptigini yapmak korkaklik. cunku zaten kazanamayacagin yarista kaybedince "ama herkes oyle yapti" dersin ve cikarsin isin icinden. evet belki insanlari kandirabilirsin ama sonucta yasadigin gerceklik onudedir. mutsuzsundur! sirketsen az kar ediyorsundur, asiri yuvarlak guzel bir popon mu oldu? super! bunu kendin icin yaptiysan dunyada senden iyisi yok. ama bunu baskasilarinin begenisi icin yaptiysan artik ayni o patates gibi ucuzlarsin. onlyfans acarsin poponu satarsin. bir sure iyi kazandilar bunu yapanlar fakat simdi o kadar cok yuvarlak popo var ki daha farkli seyler bekleniyor artik. rekabetin bir tuzaktir. rakabetta kazanan olmaz. rekabette herkes harcanir gider.

    kendimden de ornek vereyim. doktora zamanlarimda hocam ile konusurken, "cok comptetitive" lafini o kadar cok duydum ki agzindan. o comptetition'i da competition'a giren ogrenciler, kendilerini benim hocaya begendirmek icin yapiyorlardi. bana da hocam aslinda ne kadar buyuk bir seye sahip oldugumu hatirlatmak icin yapiyordu. ben o comptetition'a hic girmedim ki. zaten o comptetitio'i eger kazandiysam, daha ona girmeden kazanmistim. ondan cok cok once. bunu boastful bir zihniyetle soylemiyorum. zaten asil noktaya geliyorum. o competition daha sonra da devam ediyor tabii ki. makale yazmak ayri competition, okul icindeki seminerler ayri competition bitmez bu. bunu competition olarak gorenlerin hepsi, o competition'da yapilmasi gereken her seyi yaptilar fakat kazanacaklari hicbir seyi de kazanmadilar. kazanacaklar zaten basindan belliydi. birisi doktorayi bitirdi gitti lisede sozlesmeli ogrentmen oldu. turkiye'den bahsetmiyorum bu arada, cogu kisinin gitmeyi hayal ettigi ingilizce konusulan bir ulke, (ozellikle adini soylemiyorum). birisi iste allahin unuttugu bir yerde bir universitede hoca oldu. yeni bir competitioni kazandi yani, daha yeni bir competition'a girdi ama cunku orada hoca olarak kalmak icin o competition'i da kazanmak zorunda.

    bir baskasi posdoc buldu, gece gunduz calisiyor, bir baskasi her turlu yarisi kazandi. ama her seyi kazandi. gercekten cok becerikli bir kizdi, her seminerin birincisi olurdu, doktora teziyle odul aldi, unversite odul verdi bilmem ne. kizi en sonra koridorda yururken gordugumde yuzunun halini gormeniz lazim. her seyi gectim, bizim okuldaki hocalardan ornek vereyim. competition'in jurilerinden yani. pandemi oldu ya, universite bunlari isten atti. kalanlarin da maasini dusurdu. maasi dusurulenler su an isten atilmadiklari icin cok mutlular ve isten atilmamak icin daha cok calisiyorlar. skjfnskjdss.

    alin size iste competition. ayni bu birbiriyle yaptiklari comptetition'i bir yerde dur dememis bmw, audi ve mercedes gibi bir hayat yasiyor hepsi. teker teker yok oluyorlar. ha belki "kazanan universite o zaman" diye dusunenler olabilir. universite kuculmeye gitti. cunku comptetition cok fazla skjfds. diger universiteler ile arasindaki competition. diger universiteler de kuculdu tabii ki. bazi bolumler kapatilir ya da birlestirildi.

    ozgun olmaktan baska yol yok. eger birisi size "cok comptetitive" -bunu da ozellikle diyorum, plazalarda da bu laf cok kullanilir- gibi bir sey diyorsa yapacagini tek hareket var. orta parmaginizi gosterin. birakin onlar compete etsinler kendi aralarinda. size ayni gelecegi goren bir kahin gibi soyluyorum. hicbiri kazanmayacak. zaten aralarinda biri kazanacak -onlarin deyimiyle- o da kazandigina pisman olacak. dolayisiyla hicbiri kazanmayacak.

    peki ne yapalim oylece oturalim mi? hayir! gunde 14 saat calismamiz lazim. ama calisirken dinlendigimiz bir sey olmali o. benim hayatim boyle geciyor. bu mumkun. eger bunu ben yapabiliyorsam sen de yapabilirsin. benim yaptigim tek sey oyle buyuk buyuk konusan kim varsa oradan uzaklasmak olmustur. benim de buyuk hayallerim var, onceden de vardi. fakat bu hayaller yaptigim seyin uzerine gecmedi. sadece bir tur usturlab gibi arada baktigim nereye gidiyorum, dogru mu gidiyorum diye baktigim bir tur nirengi olmustur o hedefler bana. maraton kosulur ya hani, maratonu kazanan mi daha tatmin olmustur yoksa oraya cikip kendi macerasini yasan mi, bunlarin net cevaplari yok, ayni bunun gibi olmak daha verimli.

    iyi not alan ogrencinin bir sey urettigini gormemissiniz. iyi not alan ogrenci, verilen yolda en duzgun yuruyen ogrenci demektir. ozgun bir sey uretmez. universitede yillar boyunca ders verdim oradan biliyorum ve cok net soyleyebiliyorum. ogrenciyi gectim, hoca icin de aynisi gecerli. proje cagrilari olur. o proje cagrilarindan proje kapan hocalarin hicbirini gormedim ki ben bir sey becermis olsunlar. asil farki kim yaratiyor peki? kendi istedigini yapan hocalar. o hocanin kendine has bir meraki oluyor. yaziyor projeyi, sunuyor, 10 kere ret aliyor. sonra akli basinda birilerine denk geliyor "hadi yap ulan" diyor. bir yapiyor sonra nature'da science'da makalesi cikiyor. makalesi aslinda cok onceden cikmis oluyor. makelyi cok iyi yazdigi icin degil, ya da ne bileyim kurallara uyuyor vs diye degil. zaten basta o makale orada ciakcagi belliydi. bu herkes icin gecerli. herkesin icinde var boyle bir yetenek. onu yaptirtmayan sey ise kitlelerin cilginligi iste. gunde 14 saat bikmadan yapmak istediginiz sey ne ise onu yapmak bu isin tek sirri, tek hilesi. competition ise en buyuk yalan. cunku herkes yekpare, herkes ozgun, kendi icinde. oyle olmaya devam etmek var. kendi ozgunlugun ne ise onu hayata dokmek var. gerekeni yapmak var. gerekenin ne oldugunu da bilmeyen kimse yok. herkes bilir gerekenin ne oldugunu.

    19. ve 20. yuzyil ekonomisinin ozellikleriyle rekabetci piyasa vs. 21. yuzyil ekonomisinin uzerine yukseldigi deger ise yaratici ekonomi. rekabetci degil. bunu anlamayan hickimse ile vakit harcamayin. yaraticilik ise ozu itibariyle rekabetci degildir. sizi zorlayan, yarisa sokan her seyden radyasyondan kacar gibi kacin. eskirsiniz, yipranirsiniz, sonucta elinizde hicbir sey de olmaz. para mi? o parayi da salakca harcar bitiririniz ya da o parayi elinizde tutmak icin daha cok stres olursunuz. kazanmak denen sey, size "acaba ben kazandim mi ya" diye muglak birakmaz. kazandiginizi bilirsiniz. kazanmak demek, yaris sonunda verilecek madalya, plaket, odul degil. madalya icin yaris kazanilmaz zira. kazanmak en basta olur. ticaret erbablari bilir, bir mal alinirken para kazanilir, satildiginda degil. zaten para kazanacagin mali alacaksin o yuzden. ayni basta dedigimiz gibi.
  • yaşamak için gerekli olan içgüdülerden biri. binlerce yıldır bu böyle. her alanda. ama bende bi sorun var sanırım, ben rekabet gördüğüm an kaçarım. ikili ilişkilerde özellikle. 3. şahsı gördüğüm an bi soğuma, bi ben aradan çekileyim siz naparsanız yapın tripleri. elimde değil. sevmem.
  • insanların ve toplumların felaketi olmaması için doyuma ulaşması gereken kavram. tabi ki evrimsel süreçte tür içi rekabet bir realitedir. tabi ki günümüz kapitalist düzeninde insanların belirli bir rekabet ortamı içinde yer aldıkları yadsınamaz. ancak rekabetin vahşileşmiş hali insanlara ancak zarar getirir.

    medeni ve refah seviyesi yüksek toplumlar bulundukları noktaya rekabet sürecinden geçerek gelseler de nihai olarak rekabeti minimuma indirmeye çalışırlar. çünkü aksi takdirde refah ve mutluluk yerini safi yarışmaya bırakır. rekabet saçma bir amaca dönüşür. kafanız karışmadan basit örnekler verelim.

    kanada'da metrobüse binmek için birileriyle rekabet etmezsiniz. norveç'te güzel bir kadınla evlenme amacıyla banka hesabınızı belirli bir noktaya çekmek için plazanın diğer elemanlarıyla rekabet etmezsiniz. finlandiya'da seks için tek bir kızın peşinde onlarca hödükle rekabet ederek heba olmazsınız. danimarka'da zengin ve yakışıklı erkekler sizi beğensin diye en kibrit kutusu büyüklüğünde peyniri ben yemeliyim, en zayıf ben olmalıyım rekabetine girmezsiniz.

    çünkü gelişmiş toplumlarda insanlar kendilerini gerçekleştirmeye ve mutlu olmaya çalışırlar. bu nedenle yarışmak, rekabet içinde olmak çok sıkıcıdır ve banaldir. o nedenle siz siz olun kendinizi yarışmaya fazla kaptırmayın.
  • kapitalist sistemin hiç bir kuralı ve kaidesi tüketicilerin menfaatlerini birinci planda tutmaz. kapitalist sistemin temel dinamiği olan rekabetin de var olma sebebi tüketiciye ucuz, kaliteli, verimli, faydalı ürünler ortaya çıkarmak değildir. tek amaç her zaman olduğu gibi kar etmektir. bunun dışında başka bir amaç yoktur !

    türkiye'de kilosu bir dolar civarında muz satılabilmektedir. bu fiyata muz satabilen girişimci, toplam muz tüketiminden kendisine en yüksek payı alarak kar etmeyi amaçlamaktadır. elebette bu kapitalist sistem için son derece normal bir durumdur.bu muz genelikle güney amerika veya afrikadan gemilerle gitirilmektedir. onca nakliye ve depolama masrafını hesaba katarak, bir dolara taa türkiyede satılan muzu üreten adamın (muz ağaçlarından elleriyle muzu toplayan adamdan bahsediyorum) hangi şartlarda çalıştığını tahmin edebilirsiniz. türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülkede muz piyasasından daha fazla pay almak için rekabet koşullarını sonuna kadar zorlayan muz şirketi için neredeyse bedavaya çalışan muz işcisinin var olması zorunludur. bu durumu korumak için, muz şirketi elinden geleni yapacaktır. şirketlerin ve devletlerin organik bağlarla var olduğu global sistemde artık işciyi koruyacak da kimse kalmamıştır.

    veya çevreye zarar vermemek için son derece gelişmiş bir atık temizleme ünitesi kurmak ve işletmek zorunda olan pvc üreticisi, rekabet koşullarında var olmayı sürdürebilmek için bu üniteyi yapmamayı seçecek, ünitenin yapılmasını zorunlu kılacak kanunların yürürlüğe girmesini engellemek veya böyle bir kanun varsa ona karşı uygulanmamasını sağlamak için elinden geleni yapacaktır. üreticiye sorduğunuzda yaptığı işin doğru olmadığını ancak piyasa koşullarında iş yapmayı sürdürmek için mecbur olduğunu anlatacaktır.

    uzun lafın kısası, ucuz olduğu için kanserojen madde içeren her gıda maddesini yediğinizde, aldığınız beyaz eşya 2 ay içinde bozulduğunda veya işe başvurduğunuzda hakettiğinizin çok altında maaş teklif ettiklerinde içinde yaşadığımız sistemin ve onun kalbi olan rekabetin faydalarını bir kez daha düşünün.
  • insan egosunun tetikledigi sey. kapitalizmin çikis sebebi, komünizmin hiçbir zaman dünyada ütopyadan ileri gidemeyeceginin bizzat kaniti.
  • "herhangi bir öneme sahip işi almak için girilen rekabette erkekler kendine güvenme ve iddialı olma açısından daha üstündür. kendilerini hormonları yüzünden sürekli zayıf düştükleri bir iktidar çekişmesinde tüketmektense, tabi kılındıkları bir konumu kabul etmek kadınlar için akılcıdır. işte bu yüzden, yuva yapmayı kadınlara, iş dünyasının rekabetçi uğraşını erkeklere tahsis eden toplumsal düzenlemelerimiz var."
    (connell, "toplumsal cinsiyet ve iktidar")
  • bekaret'in anagrami.

    "rekabet bekaret'i öldürür"

    ben
hesabın var mı? giriş yap