• harika bir kitap, en az kitabı kadar harika bir film.

    perfume, kötülüğün yanı sıra deliliğin, benzersiz olmanın ve aynı zamanda insan yaratıcılığın da bir alegorisi olarak anti-kahraman jean-baptiste grenouille'in büyüleyici hikayesi.

    --- spoiler ---

    18. yüzyıl fransa'sında kokusu olmayan bir bebek doğar. doğar doğmaz çöpe atılmasına ve olağanüstü kötü şartlara rağmen güçlü bir hayatta kalma dürtüsü ile ölmez, yaşar. kokulara ve aromalara karşı yüksek bir duyarlılığa sahiptir. rafine bir koku alma yeteneği vardır.

    görsel

    "çünkü insanlar büyüklüğe, korkuya, güzelliğe gözlerini kapatabiliyor ve baştan çıkarıcı melodiler veya gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı ama kokudan kaçamıyorlardı. çünkü koku nefesin kardeşiydi."

    görsel

    parfümlerle bağlantılı değilse duyguları hissedememektedir. hayatı koku yoluyla deneyimleme arayışındadır. o kadar hissizdir ki hiçbir insani duygu beslemez. doğduğu andan itibaren çektiği ve büyürken bulamadığı sevgi eksikliği, ruhuna onarılamaz zararlar vererek onu bencil, empati yapamayan, tuhaf ve sosyopat bir insana dönüştürmüştür. dünyadaki en mükemmel parfüm özünü yaratma arayışı için yaşamaya başlar. bu arayış, onu şiddet ve belirsizlikle dolu bir yaşamda, arzularını tatmin etmek için seri cinayet işleyen soğuk kalpli bir seri katile dönüştürür.

    ilk cinayetini işlediği an kitapta şöyle anlatılıyor; görsel

    "kız üşümeye başladı. grenouille’i görmüyordu. ama korkuya benzer bir duyguya kapılmış, üzerine, insanın birden, çoktan kurtulduğu, eski bir korkuyu yeniden duyduğu cinsten, garip bir titreme gelmişti. arkasından soğuk bir hava akımı esmiş, sanki biri alabildiğine büyük, soğuk bodruma inen bir merdivenin kapısını açmış gibi geldi. elindeki bıçağı bıraktı, kollarını göğsünde kavuşturup arkasına döndü. onu gördüğünde korkudan öylesine donakaldı ki, grenouille rahat rahat ellerini kızın boynuna götürecek zamanı buldu. çığlık atmaya kalkmadı kız, yerinden kımıldamadı, kendini korumak için herhangi bir hareket yapmadı. grenouille ise ona bakmıyordu. ince, çillerle bezenmiş yüzünü, kırmızı dudaklarını, pırıl pırıl yeşil, kocaman gözlerini görmüyordu, çünkü sımsıkı yummuştu gözlerini kızın boğazını sıkarken, tek bir kaygısı vardı ki o da, güzel kokusundan zerre kaybetmemekti."

    dünyadaki en mükemmel parfümü yapabilmek uğruna 24 kadını öldüren grenouille, yakalanmadan önce, öldürdüğü kadınların kokularını karıştırmayı başarır ve ardından planını gerçekleştirir. idam edileceği darağacında onu idam etmeye hazır cellat ve intikam öfkesiyle coşan halkın önünde, o mükemmel parfümünden tek bir damlasını damlattığı mendili savurur. grenouille'in mükemmel parfümünün kokusu, orada bulunan herkesi ele geçirir, onlarda bir şehvet duygusu uyandırarak, şehrin merkezinde toplu bir seks partisine yol açar.

    +18 şok edici son sahne için

    benim gibi parfümlere bayılan, anıları koku katmanlarından oluşan insanlar için parfüm metaforu çok çekici. kitap da film de gerçekten başyapıt.
  • en sonuncusu az önce olmak üzere defalarca kez izlediğim muhteşem film.

    --- spoiler ---

    iyi film hoş film de şu güzelliğe nasıl kıyarsınız orospu çocukları. jean-baptiste grenouille kıza* uyurken arkasından yaklaşır, tam tokmağı vuracakken kız elemana yüzünü döner ve eleman bir an duraksar. işte bu sahneyi her izlediğimde ''sonunda vicdana geldi kahpenin artığı'' diye içimden geçiririm, umut ederim. ama sonuç hep hüsran. toplu pompa olayından sonra da en başta öldürdüğü çilli karıyı hayal edip ağlar kabilesini siktiğimin şekilsizi. ben ise güzeller güzeli laura'mın yasını tutarım.

    --- spoiler ---
  • caravaggio'nun, goya'nın, rembrandt'ın tabloları gibi karanlık sahneler, karikatürize karakterler içeren kontrastların pek yerinde kullanıldığı bir filmdir. bazı yerlerde sahneler öyle düzenlenmiştir ki sanki bir resim galerisinde bir tablodan diğerine geçiyormuş gibi hissediyorsunuz.
  • izlendikten sonra koklama duyusunun açıldığı sanrısı yaratan film. fransızca çekilseymiş kusursuz olurmuş dedirtmiştir.
  • önyargılarımın hepsini keyifle yedirmiş bir film.

    --- spoiler ---
    sahneler çok ama çok başarılı olmuş. hele köprüde baldininin evinin yıkılması sahnesi enfesti.
    grenoille karakterinin tek eksikliği kokusu olmamasından faydalanarak yaptıklarını yaptığının yeterince vurgulanmaması olmuş. başından beri yokmuş gibi yaşaması kitapta daha çok vurgulanmıştı. "kokusu olmayan şey-kişi yoktur" fikri kitapta daha açıktı. filmde biraz herhangi bir şanslı seri katil havası vardı. oysa her yere rahatlıkla gidip gelebilmesini sağlayan kokusuzluğu yani yokluğudur. vurgulanabilirdi. inzivada kaldığı süre kısa tutulmuştu haliyle oysa kitapta nedense sanki çok vurgulanmış gibi gelmişti -belki de bana öyle gelmiştir-
    bir diğer nokta parfüm için kullanılan kadınların hepsinin çok güzel olmasıydı. güzel seçilmişlerdi evet.
    grenoille'in şehrin kokularıyla ilk karşılaştığı sahne ve parfümeri enfes betimlenmişti. kitaptan geri kalır yanı yoktu.
    gerçi 10 sene önce okunmuş bir kitabın kafamızda efsaneleşmiş olması da bir olasılıktı ama hiç hayal kırıklığı yaşatmadı.
    özellikle de orgy sahnesi ve son sahnenin hakkının verilip verilemeyeceğini çok merak etmiştim. verildiğini gördüm. ancak orgy fazla romantize göründü. son sahne ise biraz daha kanlı olabilirdi.
    yine de herşeyiyle kitabın hakkını vermiş bir film olmuş, ki kitabı da zaten hele ki best seller için enfes idi.
    izlenesi.
    --- spoiler ---

    ha bir de fransızca olmalıymış evet.
  • kitaptan uyarlanan filmler arasinda fikrimce en basarilisidir."koku nasil tarif edilir" sorusunun gorsel sanatla verilmis cevabidir bilhassa ilk sahnelerinde kitabin ilk 20 sayfasini okuyorsunuz
    --- spoiler ---
    oldurmeyi hakli gosteren bir temasi olmak birlikte en ufak bir ayrinti gozden kacirilmadan cekilmis. jean baptiste rolunde oynayan adam kitabindaki cirkinligine istinaden kismen yakisikli gorunsede oyunculukla kapatilmis. kitapta jean tamamen yok sayilan, farkedilmeyen bir kisi olarak gosterilmesine ragmen filmde sadece tek bir sahnede kopegin yanindan gecerken kopegin havlamamasiyla verilmis.son oldurulen kadin ,ilk kadindan daha guzelken ,son kizin babasi rolundeki adamin oyunculugu ayakta alkislanacak kadar basarili
    ve son olarak akilda kalan sahneleri ise kizin dans ettigi bolum ,tasin, kedinin nesnelerin kokusunu yaratamayacagini anladigi zaman yasadigi hayal kirikligi , bebek sahnesi , herkesin soyunup birbirleriyle sevistigi sahne vs..
    "stone ...
    cold stone
    wet cold stone " * (bkz: bir suru spoiler vermek istiyorum)
    --- spoiler ---

    herseyini yazmak istediginiz 256 sayfalik film
  • mahcup oldum.(bkz: #5612563)

    inceden spoiler

    bence eksiler: filmin ingilizce olusu,ben whishaw un hayalimdeki j.b. grenouille olmayisi,anlatim-narration surelerinin bayiciligi,surekli kulaga sokulan koklama efekti..

    bence artilar: yonetmenin cekime estetik yaklasimi..muzik..lafi uzatmayalim,filmin kalani...

    ayrica: alan rickmanin ,rada dan ogrencisi olan ben whishaw la uyumlu oyunu master-apprentice tadini yakalatti . tad verdi..

    birde: dustin hoffman baldini yi baldiniden iyi kotarmis..kuskusuz filmin en basarili oyuncusu..

    son olarak: baslarda yerini fazla belli eden siddet faktorunun hic dusmeyip kivaminda dengelenmesi tom tykwer e bir daha saygi duydurttu.tuzaga dusup kanda bogulmamis.

    ps: kitabi okuyanlar herhalde en cok final kisminin filmde nasil olacagini merak edip durdular.iste o devasa orgy i hicbir erkek cinsel organi gostermeden,opusup koklasan ciftler resmederek kotaran film ekibine ayri bir saygi duydum.ama filmin diger bolumlerinde extreme likten kirpilip son demde siradisi olmak adina daha cok taviz verilebilirdi diye dusunuyorum.final daha goze batabilir,daha patlayabilirdi..ben whishaw(sevemedim adami) in kazma kazma el kol sallamasi da biraz keyif kacirdi.
  • kitabı okumuş biri olarak izleyince maksimum keyif alınabiliyor sanıyorum, nitekim 'oy oy oy' nidaları eşliğinde keyif içerisinde izlediğim bir filmdir. dikkatli bir izleyici iseniz, insanların 'ay çok cılız anlatmışlar' dedikleri yerlerdeki anlatımı çok beğenebiliyorsunuz. çünkü bazı şeyler inanılmaz bir dengede. azıcık daha iteleseymiş yönetmen, holivud filmlerindeki 'olayları göze sokma' şeklini alacak sahnelere dönermiş. dönmemiş, iyi ki de dönmemiş.

    tek canımı sıkmış şey ise, görönile'in yakışıklı olması. baktığınızda tiksinti duyduğunuz bir karakterdi. fakat ona da çabucak ısınıyorsunuz filmi izlerken. bir de rachel hurd-wood ne olmuş öyle. peter pan'deki velet, olmuş sana bir karmen elektıra, bir enceline culi.
  • --- spoiler ---

    kısaca soyle:

    adam kokuyla hissediyor, kalbi burnunda atıyor. bir kokuya aşık oluyor ve o kokuyla aşkını sadece o kokuyu saklayarak yaşayabileceğini düşünüyor. aşık olduğu kokuyu öldürüsiye içine çekiyor ama kokuyu muhafaza edemiyor.

    sonra kokuları saklamak adına öldürüyor ve kendi ruhunu bulmak adına, kendine en güzel kokuları saklayarak bir koku yaratıyor. ki bence asıl olarak bu konunun adı aşk ve ruh. ve bu kokuyu duyan halk, onu oldurmek yerine sevişmeye başlıyor.

    ve işte o zaman ilk kez anlıyor ki; aşık olunan kokuyu saklamanın tek yolu sevişmekmiş, onu içine doldurmakmış, onu nefes almakmış. öldürdüğü kızı, aşkını tıpkı yüzlerce kişinin şimdi gözü önünde sevemediği, kalbine kokusunu öperek, koklayarak dolduramadığı için üzülüyor.

    ve kendisini o yarattığı koku üstünde, öldürüyor. ama ne yapalım; içi boş, öpemedi, koklayamadı. hep istediği kokuğu içinde saklayamadı.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap