• s3e7'den bildiriyorum.

    --- spoiler ---

    - neden ayrılıklar bu kadar dayanılmazdır? çünkü her şey size sevgilinizi hatırlatır, dolayısıyla da kaybınızı. radyoda en sevdiğiniz ilk seni seviyorumların söylendiği smith şarkısını duymak ya da kırık bankta oturup hot-dog yemek, gözyaşlarına boğulmadan 24 saat geçirememek hiç garip değildir. insanlar sevdiklerinin yüzünü gördüklerinde bazal ganglion'daki nucleus caudatus'a dopamin hücum eder. dopamin artışını nikotin ve diğer uyuşturucular da tetikler. bu yüzden sigarayı ya da şekeri bırakmaya çalıştığınızda beyniniz o maddeyi arzular. tıpkı lanet olası kalbinizi kıran kişiyi arzuladığı gibi. düzeltmek için budalaca, çılgınca şeyler yaparsınız; çünkü aşık olduğunuzda bağımlı olmuş gibi olmazsınız. kelime anlamıyla, bağımlı olursunuz. ve hepimizin bildiği gibi bir bağımlılıktan vazgeçmek... berbattır...

    --- spoiler ---
  • s3e9 bölüm sonu sözcükleri şunlar:

    --- spoiler ---

    bilim bize, sesin aslında zararlı olduğunu söyler. şehirdeki, ofisteki düşük seviye sesler bile kaygıyı arttırır ve beyin fonksiyonlarını etkiler. trafik, boş konuşmalar, telefon sesleri ve bipbipleyen bilgisayarlar öğrenme ve odaklanma yetimize zarar verip kalp atışımızı, kan basıncımızı ve saldırganlığı arttırır. hele bir de ses daha da yüksek seviyede kafanızın içindeyse. sağlıklı düşünmek ve iyileşmek için, içeride ve dışarıda sessizliğe ihtiyacımız var. modern dünyamızda gerçek sessizlik karanlık bir gökyüzü kadar nadirdir. bu yüzden onu bulduğunuzda, karşınıza beklenmedik bir güzellik olarak çıkar; tıpkı gecenin samanyolunu ortaya çıkardığı gibi.

    --- spoiler ---
  • perception s2e11'de daniel, yine güzel biz aforizma sundu biz izleyicilerine.

    --- spoiler ---

    hiç dışarda bir yerde tıpkı sizin gibi biri olduğunu merak ettiniz mi? bir ikiz ya da ruh eşi?
    dünya her zaman onlardan çok etkilenir. antik çağlarda ikizler, tanrıların doğaüstü bir güç gösterisi olarak görülürdü. nörolojide de ikizler çok kıymetlidir; çünkü onlarla çalışmak, çevresel ve genetik etkilerin beyin yaşlanması ve bağımlılık üzerine etkisini gösterir. ikiz hikayeleri bizi çok derinden etkiler.

    neden peki?

    kendimizin daha mükemmel halini mi arıyoruz, yoksa olmak istediğimiz kişiyi ya da bizi tüketen tutkularımızı paylaşacak birini mi? belki de sadece bir ruh eşi arıyoruz, hayatımızı tamamlayacak birini?
    sebebi ne olursa olsun, bir ikiz isteği iletişim arzusunu gösterir; çünkü bu boşlukta ve ezici büyüklükteki evrende, sadece diğer insanlarla olan ilişkilerimiz, yalnız hissetmemek için bize yardımcı olabilir.

    --- spoiler ---
  • beyin ve işleyişine dair insanı şaşırtan kısa kısa bilgiler sayesinde kendisini izlenilesi kılar.

    her bölümün ilk ve son 5 dakikasını pür dikkat izleyip gerisine göz ucuyla bakmak kafi.
    dr. daniel pierce ise başımızın tacı, orası ayrı.
  • yeni şahane çılgın prof dizisi.

    ilk bölümüyle oldkça kolpa bi dizi olduğunu düşünmüştüm ama neuroscience gibi bayıldığım bi alanda çalıştığı için adam izlemeye devam ettim. birincisi dizi house, castle, sherlock ekolünden çok fazla şey içeriyor fakat bunların çok iyi bir kolajı. hem incil'de de geçtiği gibi "there is nothing new under the sun." (tr. güneşin altında yeni hiçbir şey yoktur.)

    bölümlerin en güzel kısımları büyük ihtimalle ilk iki ve son iki dk. şu ana kadar hep dr pearson'ı derste öğrencilerini insan algısı ve düşünüşüyle ilgili aydınlatırken buluyoruz. daha üç bölüm yayınlanmasına rağmen bunun bir gelenek haline gelebileceğini görüyor ve yeni bölümü iple çekiyorum.
  • (bkz: underrated)
  • izlemekten inanılmaz keyif aldığım dizidir.
  • dizinin ilk bölümlerini izlemiştim ve bölüm sonunda tema müziği eşliğinde beyin işleyişi , yaşam hakkında kısa bir konuşması olurdu ana karakterin, hala da devam ediyor . bu arkadaşın asistanı lewicki de bu konuşmalara katılmış durumda . işte o son bölüm gerçekten sağlam, dizinin kendisi de çok iyi olabilir emin değilim. o son konuşmanın hakkını vermek istedim.

    budur
  • elbette kurgu, karakterler açısından bir house olmayan dizi. the mentalist'in de arka planındaki "red john" temasını hesaba katmak suretiyle eline su dökemez. (yoksa red john'sız the mentalist de oldukça yavandır).

    ama,

    her ne kadar "şizofreni" popüler kültürde "karizmatik" bir görünüm kazansa da bu dizinin verdiği doğru mesajlar da olduğunu düşünüyorum. seyrettiğim kadarıyla pek çok sahnede gerçeklikten kopan/sonra bir anda bunun farkına varıp dehşete kapılan hastayı, iyileşme çabasını, acıyan insanların tanımaya çalıştıklarında şizofrenden çok şey öğrenebildiklerini görüyoruz. şizofreni toplumdan kopuk, uyumsuz bir yaşam olarak değil, takip edilebilir bir hastalık olarak anlatılıyor.

    house veya jane kadar aykırı, üstün hisseden, kural tanımaz ve "cool" bir karakter ortaya çıkmaması da isabetlidir bana göre.
  • belli ki house m.d fbi da işe başlamış dedirtmektedir
hesabın var mı? giriş yap