pedro almodovar
-
kırmızıyı sürekli kullanır, çünkü filmlerinde öfke, acı, tutku ve aşk vardır. kadınları anlatırken de hikâyesi olmayan kadınları anlatmaz; öfkeli, acı çeken, aşık, bağımsız ve tutkulu kadınları anlatır. almodovar'ın hikâyelerinde genelde baba yoktur, ama varsa bile muhtemelen pek faydasız konumdadır. o yüzden almodovar kadınları bir açıdan yalnız bırakılmış, ancak diğer açıdan zaten kimseye ihtiyaç duymayacak kadar güçlü, akıllı ve özgürdür. bu yüzden bu 'yalnız bırakılmışlıkla' ilgili bir sorunları yoktur. kırmızı duvarlı evlerinde, kırmızı masalarında, üzerlerindeki kırmızı elbiselerle en yakın arkadaşları ile kırmızı şaraplarını içer ve sorunları neyse çözüm ararlar.
filmlerinde aşk vardır ama bildiğimiz, izlediğimiz aşklar gibi değildir. tarafların tutkuları karşılarındaki kişiden bağımsız olarak kendi içlerinden gelen, onları hayata bağlayan, bir arayış varsa onun için enerji sağlayan, çektikleri acıdan çıkış yolu aramaya iten kaynaktır. doğal olarak aşkın kırmızısı romantizmi çağrıştırmaz. saf tutkuya daha yakındır.
en iyi örneklerini todo sobre mi madre ve otobiyografik kabul ettiğimiz dolor y gloria'da gördüğümüz üzere almodovar'ın dünyasında acının rengi de kırmızıdır. ruhsal veya fiziksel fark etmeksizin acı bir ifadeye baktığımız sırada gözümüze mutlaka kırmızı bir renk ilişir yahut gözümüze sokulur.
bir de subjektif bir bakış olarak, kırmızı kimi zaman seyirciyi rahatlatan bir görsellik sunuyor. zor bir durumun, bir ikilemin ortasında veya fiziksel olarak acı çeken bir karakterin mutfağında bir anda kırmızı bir masada oturulduğunu görmek o anın, o sahnenin derininde var olan o acıyı/durumu bir an için unutturuyor. bu bana sanki yönetmenin "her şeye rağmen hayat devam ediyor" deme şekliymiş gibi geliyor. çünkü filmlerinde, karakterler geçmişleriyle hesaplaşsa da hesaplaşmasa da sürekli ilerlemeye ve gelecekten beklenti içinde olmaya devam ediyorlar.
kıyafetler, mutfak masaları ve dolapları, tiyatro salonunun koltukları, arabalar, telefonlar, duvarlar, süslemeler, çiçekler... her yerde kırmızı çarpar gözümüze. sırtı ağrıyanın da geçmişe özlem duyanın da gömleği kırmızıdır; geçmişi acı dolu olanın da aşık olanın da duvarları kırmızıdır.
almodovar'ın kırmızıları:
kika
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
todo sobre mi madre
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
la flor de mi secreto
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
dolor y gloria
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
mujeres al borde de un ataque de nervios
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
la piel que habito
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
volver
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
hable con ella
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
que he hecho yo para merecer esto
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel
görsel -
ispanyol sinemasının belki de en beğenilen yönetmenlerinden olan almodovar, eksantrik, yenilikçi, yıkıcı, sınır ötesi, postmodern ve bağımsız ispanyol kültürünü tüm dünyaya aşılayan ruhta yarattığı filmlerle seyir zevki çok üst düzeyde sanat eseri filmler çıkarır karşımıza.
şimdi almodovar sinemasını anlamak için 70'lerin ispanya diktatörü franco dönemine ve sonrasına bakmak gerekir ki franco sonrası dönemde doğal olarak yeni ispanyol sineması'nın lideri olmuştur almodovar.
general francisco franco, 1975'teki ölümünden önce yıllar boyunca ispanya'nın faşist bir diktatörüydü. almodovar'ın çalışmalarının çoğu da franco'nun ispanyol halkı üzerindeki baskıcı kültürüne karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır.
baktığımızda franco'nun 1975'teki ölümünün ardından, ispanyol entelektüel kesimi baskıcı diktatörlük örtüsünü halkın üzerinden atmaya çalışmıştır. özellikle cinsel ve siyasi özgürlüğün yanı sıra hedonizmi benimseyen madrid karşı kültürü olarak da bilinen la movida akımı ortaya çıkmıştır. dikkat edersek almodovar'ın ilk filmleri, modern ispanyol yaşamının renkli tasvirleriyle hem izleyicileri hem de eleştirmenleri mest eder.
''nedir bu movida hareketi?'' diyecek olursak eğer ispanya’nın, onlarca yıl süren sansür, baskı ve dışlamadan sonra demokrasiye geçişi ve başkent madrid'in dönüşümü olarak nitelendirebiliriz. özellikle bu hareket müzik, moda, sinema, resim ve fotoğrafçılıkta yeni ifade biçimlerinin ortaya çıkmasında etkili olmuştur. örneğin ispanyol fotoğraf sanatçısı pablo perez minguez la movida'yı; “üç kişi birlikte bir şeyler yapma isteğini paylaştığında, bir movida doğar.” sözleriyle ifade eder.
işte almodovar ispanya'da doğan bu hedonist kültür hareketini arkasına alarak sahneye çıkar ve daha önce emsali olmayan bir uluslararası tanınırlık kazanır. madrid, bu baskın yeni kültürel sahnenin başkenti olması nedeniyle almodovar'ın yaşamının ve sanatının eksenlerinden biri haline gelir. bu canlılığı o kadar efektif kullanır ki almodovar filmleriyle komedi, melodram ve gerilim gibi çeşitli türleri birleştiren benzersiz bir sinema dili formüle eder. hani bunu ifade edecek olursak postmodern estetikle ilişkilendirilen renkli ve parçalı bir sinema tarzı ortaya çıkarmıştır.
bu parçalı sinemasını o kadar ahenk içinde yedirir ki filmleri kıvrımlı, ürkütücü, şehvetli, melodramatik ve son derece empatiktir. kapsadığı türler ve tonlar göz önüne alındığında almodovar için tipik diye bir şey yoktur ki zaten onu bugün en iyi ve en ayırt edici yönetmenlerden biri yapan da birçok farklı bileşeni bir araya getirmesidir.
1981'de ilk uzun metrajlı filmi laberinto de pasiones'in aynı zamanda müziklerini kendi bestelemiştir. ayrıca antonio banderas'ın ilk başrol oynadığı filmdir. özellikle üçüncü uzun metrajlı filmi entre tinieblas ile uluslararası düzeyde artık tanınmaya başlar. keza bu filmi ispanya dışında popüler olan ilk uzun metrajlı filmidir. -
bir arkadaşım ispanya'ya tatile gider. döndüğü zaman aramızda aynen aşağıdaki diyalog geçer:
- madrid'de kimi gördüm, tahmin et!
- kimi gördün, pedro almodovar'ı mı? (ki bu cümle aslında tamamen espridir ve kayıtsız bir ukalalıktır)
- evet
- !!!!??! -
adama tekrar hayran olmama neden olan, niçin hollywood'un istemesine rağmen siz ispanya dışında film yapmıyorsunuz sorusuna cevabı şöyle olmuştur.
' ben ispanyolum. dilime kökenime saygılıyım. ayrıca dil dışında kültür değişiklikleri de tehlike yaratabilir. filmlerime ispanya tamamen zenginlik katıyor. o ayrıntıları başka nerde bulabilirim? onlar filmi film yapıyor.ayrıca ispanyada kimse benim işlerime karışmaz, fikir bile yürütmez. ama hollywood'da işinize maydonoz olan bir sistem var. yönetmen kendi adına verilen kararları montajda, o da belki, görebilir. başka bir örnek vereyim. penolope ile volver içiin tam 3 ay prova yaptım aralıksız. hollywood'da hangi oyuncu ve yönetmene bu zaman tanınır? hiç kimseye! '
sinema için bir picasso, bir mozart, bir oscar de la renta olan adam. -
kendisini cok kotuleyen oluyor. buradan onlara sesleniyorum: almodovarin ahini, cikar aheste aheste.
-
her izledigim filminde "iyiki bunu da gormeden ölmemisim" dedigim insan.
-
hazmedilmesi zor hikayeleri hazmedilebilir kılan yönetmen. iyisi ya da kötüsü yok. herkes insan. herkes tutkulu. herkesin güçlü ve zayıf yönleri, suçu ve yüceliği var. gri karakterleri rengarenk ortamlara sokup insanın sabit fikirlerini törpülüyor. seyrederken "insan" denen varlığın karmaşıklığını hissettiriyor.
-
soyadı arapça el müdevver(tepe)'den gelmektedir.
-
tüm filmlerinde kullandığı değişmez temaların büyük bir ustalıkla sunan yönetmen.
tüm filmlerinde:
- cinsiyet baskınlığı vardır (kadın ya da erkek)
- mutlaka üçüncü cinsiyetten karakter kullanır (genelde travesti)
- sahne performansı olur ve biz bir an için onu gerçek sanırız (tiyatro veya sinema)
- film içinde film / tiyatro içinde tiyatro gibi gösterimler sanırım onun vazgeçilmezidir.
- olay örgüsü film sonunda anlaşılır. biz filmi anlayana kadar film biter. film bitince kısa süreli şaşkınlık yaşarız. -
almodovar uzun metrajlilari
cekim kronolojisine göre :
pepi,luci,bom y otras chicas del monton / pepi , luci ve bom
labirento del passion / tutku labirenti
entre tinieblas / karanlik arzular
que he hecho yo para merecer me esto? / bunu hakedecek ne yaptim
la ley del deseo / arzunun kanunu
matador
las mujeres en borde de un ataque nerviosa / sinir krizinin esigindeki kadinlar
atame / bagla beni
tacones lejanos / yuksek topuklar
kika
el flor de mi segredo / sirrimin cicegi
carne tremula / ciplak ten
todo sobre mi madre / annem hakkindaki her sey
hable con ella / konus onunla
la mala educacion / kötu terbiye
has oyunculari
kronolojik siraya göre
carmen maura
julietta serrano
chus lampreave
antonio banderas
cecilia roth
veronica forque
rosy de palma
bibi andersen
loles leon
marisa paredes
victoria abril
penelope cruz
fele martinez
xavier camara
gael garcia bernal
favori sarkicilari
alaska
mcnamara
luz casal
la lupe
mina
chavela vargas
duo dinamico
annem hakkindaki her sey (barcelona) haric tum filmlerini madrid de cekti
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap