• leprous adlı gruptan progresif harika bir parça.
  • passing, talibinin gönüllülügünden/zorunda kalmasindan, kültürel ve altyapisal bu dönüsüme hazirligindan, dönüsmek istegi zümrenin onu kabullenmeye hazirligina ve kabul derecesine kadar cok bilinmeyenli bir denklemdir. kültürel ve sinifsal toplum dinamiklerinin bu dönüsüme izin verme orani, passing talebinde bulunanin gecmisine/kimligine yönelik, kabul görmeyi hedefledigi gruptaki önyargilarla ilintilidir.

    acarsak; türk asilli birinin alman toplumunda esit bir birey olarak kabul görmesi, türk göcmenlerin alman toplumundaki olumsuz imaji yüzünden, göreceli olarak türklere karsi nötr olan japon toplumuna kabulünden zordur. bu genelleme, kabul görülmek istenin cevrenin kültürel ve sinfsal konumuyla da nüanslandirila bilir. sanatci bir cevrede var olan kabul olunma kriterleri, milliyetten öte yetenek, üreticilik kistaslarinda vurgusunu bulacak, hatta exot olmanin bu süreci hizlandirdigi da vaki ola bilecektir.

    öte yandan, birey, sinirlarini belirleme gücüne tek basina haiz olamadigi bu entegrasyon sürecinde, kendi özbenligiyle bir catisan bir kurs izleme zorunlulugunda kala bilir. varolan ic dengelere yönelik tehdit, giderek amacina ulasmakta yetersiz kalan/birakilan bireyi, bir karar asamasina getirecektir.secim, ya tamamen geri cekilme ve kendini bu grubun karsisinda konumlandirma ya da varolani istenilene dönüstürmek amacli kendini inkar etme uclari arasinda olacaktir. skalanin uclara yakinligi, tamamen individueldir.

    hedef kitlenin kabullenme derecesiyse, tahammülden asimilasyona bir palette gerceklese bilir. dikkat cekici bir ara bir konumlandirmaya, yurtdisina giden pek cogumuz sahit olmusuzdur: "aa hic türk'e benzemiyorsunuz, ben sizi italyan/ispanyol/yunan sandim" ancak ispanya'da bizi italyan sananlarin (ya da tersi) sayisi, bizi ispanya'da ispanyol sananlarin sayisindan coktur (dile iliskin bir sorunumuzun olmadigini varsayarsak bile). ispanyol, bizi türk'ten öte kendine yakin bir yerlere koymakta, ancak mesafeyi korumaktadir.
    bunun bir diger carpici örnegi, gecenlerde alman yesiller partisinin*, cem özdemir'e milletvekilligi sansini vermemesiyle yasandi. varoldugu krizden kendini kurtaracak, karizmatik, genc bir es baskan arayisinda olan yesiller ( parti tüzügüne göre bir kadin, bir erkek es baskanlari vardir), diger adaylarin su ya da bu sekilde elendigi yarista, secime tek aday giden özdemir'i bir yandan beklenen kurtarici ilan ederken, öte yandan, gizli oylamada milletvekili adayligini reddettiler. es baskanliga secildigi takdirde milletvekili olmayan bir es baskanin, sadece vitrin olacagini bile bile. böylelikle, bir yandan bir göcmen cocugunu parti es baskani yaparak hem göcmen, liberal secmenlerine göz kirparken, diger yandan "o kadar da degil"cileri memnun ettiler. (kilif olarak da bütün güclerin tek elde toplanmamasini, baskalarinin da milletvekili ola bilmesi sansina sahip olmasini buldular). burada cem özdemir ya adayligini tamamen cekecek, ne haliniz varsa görün diyecektir ya da ileriye dogru kacacak, milletvekili olmadan da güc sahibi oldugunu kanitlamak zorunda kalacaktir. ki, su an icin durumun farkinda olan ve ayrimciligi acikca dile getiren cevrelerce "devam" a ikna edilmis gibi görünüyor.

    konunun genisletilmesi acisindan:

    (bkz: zenofobi)
    (bkz: homofobi)
    (bkz: machismo)
    (bkz: etnosantrizm)

    aciklama: bu entrynin sekillendirilmesindeki katkilarindan dolayi a lifetime of type ii errors 'a tesekkürler.
  • sancili bir istir, grup sinirlarini* asmayi gerektirir. bu grup sinirlari ki yeri geldiginde kanla cizilir. passing bir acidan bakildiginda mis gibi yapmak olarak gorulur, olmadigin bir seymissin gibi gorunmeye calismak yani. oysa bu sadece bakanlarin gordugudur. bir insan o "gecis"e karar verirken, gecisi gerceklestirmeden once, gecisi gerceklestirirken ve sonrasinda azapli bir hayat surer. tabii ki bu gecisin maddi veya manevi getirisi daha fazladir ki butun bu zorluklara katlanir ama bu yasanan zorluklari kucumsememiz veya gormezden gelmemiz icin bir sebep degildir. bir acidan "mis gibi yapmak" olarak gorulen passinge bir de su acidan bakmaya ne dersiniz? bir kisi aslinda oldugu sey gibi gorunmek icin passinge basvurur. yani ya gorundugun gibi ol ya oldugun gibi gorun lafinin birinci degil ikinci kismini gerceklestiriyordur (ki aslinda iki tarafinin da yargilanacak tarafi yoktur.)

    bir ornek: bir mulattosunuz, ve teniniz ne pamuk beyazi, ne cikolata karasi, ikisinin bir sekilde ortasi. ghetto ortami size gore degil, kendinizi bir suburb insani olarak goruyorsunuz, okumussunuz, okul bitirmis bir yerlere gelmissiniz. simdi kendinize daha yakin hissettiginiz beyaz yasam tarzini benimserseniz hem siyah kardesleriniz sizi donek, satici, hain olarak niteleyip dislayacak*, hem de beyaz kardesleriniz sizi "ay beyazmis gibi yapmaya calisan siyah, bizden degilsin hic kasma" diye kabul etmeyecektir*. kaldiniz mi ortada? oldugunuz sey gibi gorunmuyorsunuz, gorundugunuz sey gibi de olmak istemiyorsunuz. passingde israrliysaniz siyah kardeslerinizi unutup beyaz kardeslerinize yaranmak icin cabalayip durmalisiniz.

    ayni sey cinsel kimlik icin de gecerli. bir erkek niye kadin gibi gozukmek istesin durup dururken kardesim? demek ki mesele kadin gibi gorunmekten daha derin bir sey, o kisiyi sen erkek olarak goruyorsun ama o kadin gibi hissediyor, hissettigi gibi gorunmek istiyor.

    kimlikler ve aralarindaki sinirlar aslinda dusundugumuzden cok daha zayif**. sadece gozumuzu acip gormemiz gerekiyor. passing acinacak, asagilanacak degil saygi duyulacak bir cabadir.

    serbest cagrisim bakinizi:
    (bkz: asimilasyon) -zorunlu passing
    (bkz: slumming) -passing her zaman "yukari" olmuyormus
    (bkz: coming out)
    (bkz: nation building) -kollektif gecisler silsilesi
  • ing. ölüm, vefat.
  • jonglorlukte birden cok jonglorun objeleri birbirine atarak yaptıgı paternlere verilen ad. paslaşmak.

    coğu jonglör sağ elden pas atsa da, ideali her iki elden de yapılan paslaşmadır.
    genellikle tek elle yapılan paslaşma paternlerinde farklı atma teknikleri denenir (trick) , ve bu atma sekillerinin bir coguna isim verilmistir.

    iki elle yapılan paslasma paternlerinde de trick ler yapılır, ancak zevkli olan lobutun atış seklini değiştirmek (trickler) değil farklı matematiksel paternler denemektir.

    ornek vermek gerekirse,
    en basit iki el paslasma paterni,

    5 count
    pssss - turkce meali, bir pas atılır, sonra kendine 1,2,3,4 lobut atılır, ve sonra tekrar karşıya pas, sayarsanız goreceksiniz ki paslar bir sag el bir sol ele denk gelir.

    bir sonraki
    3 count
    pss - anladınız artık, pass(sağ el) self self pass(sol el) bu paterne waltz de denir.

    1 count
    p - her atıs karsıya pastır.

    pps - (feeder paterni) sağ pas, sol pas, bir kendine, sol pas, sağ pasi, bir kendine.

    ppss - (chocolate bar da denir.) bunu sağ elle baslayarak deniyorsanız, sonrasında sol elle baslayarakta denemelisiniz. iki elle yapılan paslasma paterni olmasına ragmen yonu degismez.

    edit: bir de ilgili link verelim, meraklısı gitsin baksın
    http://www.passingdb.com/
  • spoiler içerir.

    --- spoiler ---

    claire'i kim öldürdü? kocası mı itti, rene mi dürttü yoksa claire kendi kendini mi boşluğa bıraktı? yoksa hepsi mi?

    aidiyetsizlik ve köksüzlük hissiyle yok olan bir insanın hikayesi.

    rene sinirsel olarak eline hakim olamıyordu zaman zaman, bu yüzden itip itmediğinden hiçbir zaman emin olamayacak ve suçluluk duyacak, kocası da aynı şekilde yıkıldı.

    rene'nin kocası ise hiç etkilenmedi. rene'ye 'bakma yoksa miden bulanır.' demesinden, ona karşı aslında bir şey hissetmediğini, sadece dış görünüşüne odaklanmış olduğunu, rene'nin boş yere kıskandığını anlıyoruz.
    --- spoiler ---
  • gerçekten ilgi çekici bir konu işlemiş. bizimkiler filmlerin ismini niye kafasına göre uyduruyor anlamıyorum yani "geçiş" deseniz olmuyor mu?"siyah beyaz"bence zayıf kalmış.
    öyle ahım şahım değil,konusu hatrina izliyorsunuz. filmde bize amerikan filmlerinde gösterilen (bkz: nigger)lar yok. hepsi kibar, işinde gücünde,anne baba cocuklar bir arada,daha koyu hizmetçiler falan.siyahiler arası renkçilik çok bariz vurgulanmış.beyazmış gibi yapan kızımız claire. ırene de açık tenli ama daha zenci yüz hatlarına sahip.filmde havada kalan çok şey var.
    --- spoiler ---

    claire ile ırene'in kocası arasında bir ilişki var mı yok mu anlamıyoruz. claire'in kızıyla ilişkisini de gostermelilerdi bence biraz,evinde kocasıyla falan hallerini. sonunda claire kendi mi düştü,kocası mı itti, ırene mi itti anlamıyoruz.cok kopuk sahneler var. ırene'in hem kocasıyla arkadaşını bu kadar başbaşa bırakıp beraber etkinliklere götürmesi sonra kıskanması çok saçma olmuş.
    --- spoiler ---
  • bağzı kadınlar çok güzel diye çığlıklar atarak izlenen film
    (bkz: tessa thompson)
    şunu merak ediyorum ama.
    mış gibi yapan siyahiler, nasil oluyor da bir beyazla evlendiginde dahi farkedilemeyecek kadar beyazlasiyor? fondoten? pudra? kimyasal baska bir sey? ameliyat?
  • konusu itibariyle oldukça ilgimi çekmiş, ama bende konuyu sanki tam işleyememiş izlenimini uyandıran, yine de izlenilesi rebecca hall filmi.

    --- spoiler ---

    film hiç beklemediğim ve ilk önce anlam veremediğim bir şekilde bitti. sonra düşündüm ve şöyle bir çıkarımda bulundum: sanırım o partiye, kendi insanlarının arasına gittiğini kocasına claire kendi ihbar etti. çünkü kocası partiyi bastığında rene şaşırmış ve korkmuş, claire ise sakin bir şekilde birbirlerine baktılar. partiden önce bir sahnede rene, kocası aslında siyah olduğunu öğrenirse claire'e "ne yapacağını hiç düşündün mü?" diye sormuştu, o da "düşündüm bunu, seninle yaşarım" gibi bir şey söylemişti. yani claire oynadığı oyun artık bitsin istiyordu aslında ve sonrasında da hayatını nasıl geçirmek istediğini biliyordu. bu yüzden evliliğini sabote etti.

    rene'e gelince, claire dengesini epey bozmuş görünüyordu, claire'in yokluğunda da varlığında da rene eski haline dönmekte zorlanıyordu, hatta kocası ve claire arasında bir ilişki olabileceği ya da en azından kocasının claire'den etkilendiği imasında bulunup aslında yansıtma yapıyordu, kocasına ithamda bulunduğu durumlar kendi için geçerliydi. sonra bir gün claire ona "seninle yaşarım" yani artık birbirimizin hayatlarımızda oluruz bir şekilde deyince rene buna bilinçaltında dayanamayacağını, bunun üstesinden gelemeyeceğini düşündü, çünkü claire'in bir yandan yanında olmasını istiyor ama öte yandan onun varlığı hayatını hepten etkiliyordu. yine bir sahnede mutfakta bir şey yaparken eliyle ilgili de bir sorun yaşadı, yani ben öyle anladım. hani huzursuz bacak sendromu denilen bir şey var, el ya da ayak istemsizce hareket ediyor. sanki öyle bir şeydi rene'in yaşadığı.

    gelelim malum sahneye, kocası claire'e doğru tehditkar bir şekilde ilerlerken rene onu korumak maksadıyla arkasına doğru itti, ama daha öncesinde açık pencerenin önünde epey durmuştu ve bence aşağıya düşsem nasıl olur'u aklından geçirmemiş olamaz, çünkü yüksek bir yerde hepimiz yaşarız bu duyguyu. tabii ki bilinçli bir şekilde değil ama rene de sanki claire'i yok ederek acısına bir son vermek istemiş olabilir.

    ya daaa ben fena sallıyorum...
    --- spoiler ---
  • rebecca hall'ın yazıp yöneteceği uyarlama. tessa thompson, alexander skarsgard, ruth negga kadrodan baız isimler olacak.
hesabın var mı? giriş yap